ABD’deki toplu katliamlar bize ne anlatıyor?

Aşağıdaki yazı İşçilerin Uluslararası Birliği – Dördüncü Enternasyonal’in ABD’deki sempatizan seksiyonunun yayın organı olan socialistcore.org’dan alınmıştır.

Yazar: Simon Rodriguez

***

24 Mayıs’ta 18 yaşında bir adam, polis tarafından öldürülmeden önce, Uvalde, Teksas’taki bir okulda 19 çocuğu ve iki öğretmeni vurarak öldürdü. Fail bu katliamı gerçekleştirmeden önce hastanede yatan büyükannesini öldürmüştü. Bu olaydan on gün önce, 18 yaşında başka bir genç, bir faşist, New York’un Buffalo kentindeki bir süpermarkette on kişiyi katletti ve üç kişiyi yaraladı.

Bu suçlar ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) rejiminin yaşanabilecek daha fazla katliamı önlemek veya bu katliamların yapısal nedenlerini ortadan kaldırmak için herhangi bir adım atamaması derin bir siyasi ve sosyal yozlaşmanın belirtileridir.

Bu suçlar ve hükümetin bunlara verdiği cevap, ABD’deki silah sanayisinin muazzam gücünü veya Cumhuriyetçi sağın aşırı gerici karakterini ortaya koymanın ötesinde ABD siyasetinin giderek artan kaotik dinamiklerinin altını çiziyor ve koşulların 6 Ocak 2021’de Trump’ın seçim sonuçlarını tanımama çağrısına yanıt olarak aşırı-sağ yığınların gerçekleştirdiği Capitol saldırısı gibi yeni krizler için hala olgun olduğunu gösteriyor.

Ateşli silahların gerici tarikatı

2019’daki verilere göre ABD’de cinayet oranları 100 bin kişi başına yıllık 5.4 ile El Salvador (%48.7) ve Venezuela (39) gibi en kötü oranlara sahip ülkelerin oldukça altında. Ancak bu oran Kanada (1.5), Avustralya (1.3), İngiltere (0.5) ve Almanya (0.7) gibi diğer sanayileşmiş ülkelere kıyasla oldukça yüksek. Üstelik diğer sanayileşmiş ülkelerde neredeyse hiç gerçekleşmediğini söyleyebileceğimiz toplu katliamlar hesaba katıldığında çelişki çok daha büyük görünüyor. Bu tür suçlar nadir olmasına rağmen, Birleşik Krallık, Avustralya, Kanada ve Yeni Zelanda’da 1996 ve 2020 yılları arasında gerçekleşen toplu katliamların ardından yüksek kalibreli silahlara erişimi kısıtlayan yasalar kabul edilmişti. ABD’deyse 2013 ve 2020 yılları arasında 2600’den fazla toplu katliam (saldırgan hariç dört veya daha fazla yaralının olduğu olaylar) gerçekleşti ve rakamlar yükselmeye devam ediyor. 2017 ve 2021 yılları arasında bir yılda gerçekleşen toplu katliam oranı ikiye katlandı.

Başkan Biden, çoğunlukla yoksul ve göçmenlerin yaşadığı bir kasaba olan Uvalde’deki katliamın ardından yaptığı konuşmasında adet olduğu üzere piyade tüfeklerine erişimin sınırlandırılması çağrısında bulundu. Gel gör ki ABD parlamentosunun iki meclisi de son derece antidemokratik yapılar ve bu tür tedbirler alınması için mevcut olan geniş halk desteğine karşı neredeyse su geçirmez nitelikteler. Cumhuriyetçi sağ, özellikle Senato’da ve ABD başkanının seçildiği Seçmen Delege Meclisi’nde daha muhafazakar olan kırsal nüfusun fazla temsilinden istifade ediyor. Cumhuriyetçiler, seçmen tabanlarının aşırı temsilinden faydalanarak çeşitli seçim hilelerine başvurmak ya da çoğunlukla siyah, yerli ve göçmen nüfusu etkileyen oy hakkı kısıtlamaları gibi son derece gerici politikalar uyguluyor ve nitekim sağ görüşün temsilini pekiştiriyor.

Önde gelen aktörlerden bir diğeri de yüksek güçlü silahlarda kısıtsız ticaret için lobi yapan ve siyasi ifadesini esas olarak Cumhuriyetçi Parti’de bulan, alenen ırkçı, aşırı gerici bir örgüt olan Ulusal Tüfek Birliği’dir (NRA).

Bütün bunlar, siyasi rejimin antidemokratik kusurlu karakteri nedeniyle kırsal kesimlerden gelen beyaz ırkçı ve köktendincilerden oluşan bir azınlık kesiminin yobazca silah tapınısından türeyen yasaları dayatabilmesi anlamına geliyor. Bu radikal görüş yasama ve yargıda öylesine yerleşik ki muhafazakarların kontrolündeki Yargıtay 2008 ve 2010’da anayasanın ikinci maddesinin bireysel silah taşıma hakkını neredeyse sınırsız bir şekilde koruma altına aldığına hükmetti. Bu, bireysel silahlanma hakkından değil, düzenli bir ordunun yokluğunda yeni kurulan devleti savunmak için milisler örgütleme ihtiyacından türetilen kolektif bir haktan bahseden 18. yüzyıl anayasa metninin, ABD’ye özgü yabancılaşmış bireycilikle dolu özel bir yorumudur.

Görülüyor ki aşırı kanuncu ideolojinin ve ABD anayasal fetişizminin küfesine kendine özgü sonuçları olan aşırı gerici bir yorum yüklenmiş durumda. Çoğu eyalette, yasal olarak alkol tüketim yaşına gelmemiş kişiler ateşli silah satın alabiliyor. Hatta silah sahibi olmak için federal bir yaş sınırı olmadığı gibi çoğu eyalette bunu sınırlayan bir kanun da bulunmamakta. Bunun sonucunda, örneğin ebeveynleri onlara bir hediye olarak verirse, çocukların ateşli silah bulundurması ve kullanması yasaların kapsamında kalıyor.

Bunların hiçbiri bizi, silahlanma hakkının nüfusun tamamı için eşit olduğu gibi yanlış bir sonuca götürmemeli. ABD’de kimin silah sahibi olabileceği ve silah kullanacağı sorusu cevabını esasen yasalarda değil, ülkenin tarihsel gelişim sürecinde bulmuştur. ABD’nin emperyalist rejimi, işçilerin ve halkın özsavunmasına müsamaha göstermez. Örneğin 1860’lı yıllarda ırkçı Güney eyaletlerinde, özellikle kölelikten yeni özgürleşmiş siyah nüfusu silahsızlandırmak için silah sahipliğini düzenleyen yasalar çıkarılmıştı. Daha yakın zamanlarda, 1967’de Reagan California valisi olduğu sırada, Cumhuriyetçi sağ, NRA’nın da desteğiyle, siyah topluluğun ırkçı polis şiddetine karşı özsavunmaya geçmesi taraftarı olan Kara Panterler Partisi’ni kriminalize etmek için kamusal alanlarda dolu silahların taşınmasını yasaklayan bir eyalet yasası çıkarmıştı. ABD’deki en uzun süreli siyasi tutsakların belli bir kısmı, Mumia Abu Jamal ya da Leonard Peltier gibi, örgütleri devlet terörü yoluyla zulüm görmüş ve katledilmiş olan ve hükümetler tarafından kendilerini silah yoluyla savunma hakkına hiç de layık görülmemiş siyah ve yerli halklardan kişilerden oluşuyor.

Üretim yeri ABD: Beyaz üstünlükçü terörizmin yükselişi

Irkçı Payton Gendron tarafından gerçekleştirilen katliam, ABD’de ırkçı ve aşırı sağ terörizmin yükselişinin bir parçası. Gendron, ardında internete diğer neofaşist bildiriler ve manifestolardan kopyalayıp yapıştırdığı parçalarla dolu bir belge bıraktı. Belge, Latin Amerika da dahil olmak üzere Avrupa’daki ve dünyanın çoğu yerindeki aşırı sağ grupların görüşleriyle ortak yönleri olan komplo teorileri ve ideolojik zırvalar içeriyor. Suçlunun en büyük endişesi, hayali bir Yahudi-Marksist komplo tarafından yönetilen, etnik ve kültürel bir yer değiştirme: Beyaz nüfusun beyaz olmayan göçmenler tarafından yerinden edilmesi.

Ulusal İstihbarat Direktörü Mart 2021’de ülke içindeki terörizm tehditinin en ölümcül boyutunu, beyaz üstünlükçülüğünün hüsnü tabiri olarak, “ırksal güdümlü” aşırılıkçı şiddetin oluşturduğunu itiraf etti. Beyaz üstünlükçüler ayrıca uluslararası ağlar da kuruyor. Avrupa’daki örgütlerinin çoğu, Rus emperyalizminin sağladığına benzer devlet desteklerine dayanarak faaliyet yürütüyor. 6 Ocak 2021’de, 2020 başkanlık seçimlerinin sonucunu reddeden ve Capitol’e saldıran Trump destekçisi aşırı sağcı güruh, Cumhuriyetçi partiyle bağlantıları ve baskıcı kurumların suç ortaklığı da göz önünde bulundurulduğunda, görece marjinalliklerine rağmen istikrarsızlaştırıcı potansiyelini eylemleriyle gösterdi. 

En çarpıcı çelişki, ABD hükümetinin aşırı sağ terörizmin ülkedeki en büyük iç tehdit olduğunu, İslami köktendincilikten doğan terörizmden çok daha fazla insana zarar verdiğini bizzat kabul etmesine rağmen eylemlerinin tamamen farklı bir yönde geliştiği gerçeğinde yatıyor. 2001 ve 2021 yılları arasında aşırı sağcı ırkçı terör saldırıları ABD’de 114 kişinin hayatını kaybetmesine sebep oldu. Bundan önce, 1995’te aşırı sağcı McVeigh, Oklahoma’da bir hükümet binasını havaya uçurarak 168 kişiyi öldürmüş ve 680 kişiyi yaralamıştı. Bununla birlikte, üyelerinin çoğu aşırı sağın fikirlerine sempati duyan güvenlik güçlerinin ırkçı önyargısı ve Cumhuriyetçi Parti’nin faşist eğilimli kesimlerinin bu grupların fikir ve değerlerini siyasi ve kurumsal olarak ifade ettiği rejimin bizatihi burjuva, gerici ve ırkçı karakteri, devletin aşırı sağı dizginlemesini engelleyen koşulları oluşturuyor. ABD’de terörle mücadele için önleyici ve istihbari kaynakların çoğu, İslami köktendinciliğin belirli dışavurumlarını bastırmaya ayrılmış durumda.

Kriz ve kutuplaşma

Dünyanın en büyük kapitalist gücünün rejiminin herhangi bir demokratik reformu imkansız kılan bir dizi özelliği var. Gerici ve antidemokratik bir Senato ile zırhlandırılmış olan bu rejimde Seçmen Delege Meclisi’ni ortadan kaldırmanın ya da nüfusun tamamının oylarının eşit değere ve etkiye sahip olması gibi temel bir ilkeyi uygulamanın yolu tıkanmış durumda. Bu antidemokratik kurumsal zırh, NRA tarafından temsil edilen silah sanayisinin gücünün büyümesinin ve teröre meyilli ırkçı aşırı sağın dokunulmazlığının garantörü olurken aynı zamanda yeni okul katliamlarını ya da terör saldırılarını önlemek için yüksek güçlü silahlara erişimi kısıtlamak ya da Hristiyan köktendinciliğin ve neofaşist ideolojilerin üreme zemini olan toplumsal çürüme ve çaresizliğin nedenlerini ortadan kaldırmak gibi herhangi bir rasyonel önlemin alınmasının da önüne geçiyor.

ABD tarihinin en büyük toplumsal hareketliliği olan, ırkçı polis şiddetine karşı 2020’de gelişen kitle seferberliği ve gençliğin bir bölümünün sola kayması, siyasi ve toplumsal kutuplaşmanın yoğunlaştığını gösteriyor. Bunu yatıştırmak için, Biden ve Demokratların, Cumhuriyetçilerin bazı kesimleriyle anlaşarak, belirli silah türlerinin yasal olarak bulundurulmasına dair birtakım ürkek reformları yürürlüğe koymaya çalışması muhtemeldir. Bu aslında gerçek bir etkisi olmayan kozmetik bir hamle olacaktır.

Sosyalistler için, okullardaki ve kamusal alanlardaki katliamlar, aşırı sağ terör gibi temel sorunlara dahi bir cevap üretemeyen rejimin gayrimeşruluğuna ve bu yeteneksizliğinin onun özünde antidemokratik ve ırkçı karakteri gibi yapısal özelliklerinden kaynaklandığına dikkat çekmek zorunludur. Rejim, ABD içindeki silah ticaretine daha fazla kısıtlama getirilmesi için açık bir çoğunluk görüşünü yansıtan halk talebine tam da bu yüzden boyun eğemez. NRA’nın Kongre ve Senato’daki muazzam gücünün, suç teşkil eden bir komploya liderlik ettiği için Trump’ın yargılanıp kodese tıkılmamış olması dahil olmak üzere aşırı sağın dokunulmazlığının teşhiri bu yüzden zorunludur.

ABD bağlamında en temel demokratik talepler bile tüm sistemin ve rejimin sorgulanmasını gerektiriyor. Bu talepleri güçlü bir toplumsal seferberliğe dönüştürmek ve işçi sınıfının siyasi örgütünü bunların etrafında eklemlemek ABD’de siyasi bir alternatifi inşa etme mücadelesini özetliyor.