Demokratik hak ve özgürlükler seferberliği – Kısa bir bilanço

Bu yazı, 6 Nisan 2025 tarihinde, İşçi Demokrasisi Partisi’nin bileşeni olduğu İşçilerin Uluslararası Birliği – Dördüncü Enternasyonal’in uluslararası yayın organı olan “Uluslararası Haberleşme” için hazırlanmıştır.

Tek Adam rejiminin 19 Mart sabahı başta İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkan’ı Ekrem İmamoğlu olmak üzere 100’ü aşkın kişiyi gözaltına alması, İBB, Beylikdüzü ve Şişli belediyelerine kayyum atama girişimleri, ülkede başını öğrencilerin çektiği kitle seferberliklerini tetikledi. Kitleler öncelikle seçme ve seçilme haklarının gasp edilmesine karşın sokaklara çıktılar. Rejimin birçok şehirde getirdiği “eylem yasakları”, toplanma ve yürüyüş özgürlüğüne sahip çıkmak isteyen halk kesimleri tarafından yok sayıldı. Rejimin baskıcı ve antidemokratik karakteri ile ekonomik kriz ve sömürü politikalarının yarattığı geleceksizlik kitlelerin öfkesini doğalında Tek Adam rejimine doğru yönlendirdi.

Peki rejimin CHP’yi ve onun yönetimindeki belediyeleri hedef alan bu saldırısı bir anda mı vuku buldu?

Tek Adam’ın saldırı politikası ve burjuva muhalefetin bilinçli öngörüsüzlüğü

Aslında bu saldırı hiç de yeni başlamadı. 2024 yerel seçimlerinde rejimin ve doğal olarak AKP’nin ciddi gerileyişi ve CHP’nin hem büyük şehirlerin önemli bir kısmını kazanması hem de seçimlerden birinci parti olarak çıkması ve ayrıca derinleşen ekonomik krizin AKP’nin tabanını ciddi oranda aşındırması bu sürecin başlangıcıydı. CHP “rüzgârı arkasına aldığını” hissederken, rejim “rüzgârı tersine çevirmenin” hesaplarına gömüldü.

İlk olarak, yüz binlerin oyunun gasp edilerek Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atanması karşısında düzen muhalefetinin pasif tepkisi, iktidarın hem başka belediyelere operasyon yapmasının hem de saldırısını genelleştirmesinin de önünü açtı. Ve gelinen noktada, yüz binlerin oyunu gasp edip kitlesel ve birleşik bir seferberlikle karşılaşmadığını defalarca deneyimleyen rejim, milyonların seçme ve seçilme hakkını hiçe sayma noktasına erişti.

Ancak rejimin bu seferki hamlesi CHP önderliğini de aşan kitlelerin öfkesi ile karşılaştı. Nasıl 19 Mart günü CHP önderliğini Saraçhane İBB binası önüne çağrı yapmaya iten İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin polis barikatını aşarak belediyeyi savunmaya gelişleriyse diğer günler de parti önderliğinin Saraçhane çağrılarını tekrarlamak zorunda kalışı seferberliklerin yarattığı basınç idi.

Rejim ve seferberlikler

Seferberliklerin ilk bir haftasına öğrencilerin, Tek Adam rejiminin antidemokratik politikalarına, geleceklerini kendi ellerine almak adına giriştikleri muazzam mücadele damgasını vurdu. İlk gün CHP önderliğini Saraçhane önüne çağrı yapmaya zorlayan öğrenciler, ardından özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere birçok üniversitede örgütledikleri akademik boykotlar, kalabalık yürüyüşler ve İstanbul’da otuz bini aşkın öğrencinin yürüdüğü “büyük öğrenci mitingi” ile toplumun diğer kesimlerinin harekete geçmesinin de önünü açtı. Ülkenin birçok şehrinde yüzlerce mahallesinde emekçi halk ilk bir hafta boyunca her akşam sokakları doldurdu.

Rejimin 19 Mart operasyonundan hedeflediklerinin tamamını “şimdilik” gerçekleştirememiş olmasını da seferberliklerin bu boyutu belirledi. Ana hedefi, İBB’ye kayyum atamak ve Ekrem İmamoğlu’nu – yani bir sonraki Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki Erdoğan’ın en olası rakibini – tutuklamak olan rejim, ikinci hedefini gerçekleştirebilmiş olsa da kitle hareketinin kararlı karşı koyuşu İBB’ye kayyum atamasını engelledi. Tabii rejimin bu planını önümüzdeki süreçte tekrardan devreye sokup sokmayacağında hem CHP önderliğinin politikası hem de seferberliklerin düzeyi belirleyici olacak.

Öte yandan rejim, seferberlikleri sindirebilmek adına yine en iyi bildiği yola başvurdu: Kolluk güçlerinin kitlelere dönük yoğun baskı ve şiddeti, haber alma hakkının engellenme çabaları ve muhalif gazetecilere yönelik baskılar, sosyal medya hesaplarının kapatılması, yoğun gözaltı ve tutuklama girişimleri. Birçok şafak operasyonuyla başta öğrenciler olmak üzere, sosyalist partilerin üyelerinin de dahil olduğu 2000’i aşkın kişi gözaltına alındı ve halen 300’ü aşkın kişi hukuksuz bir şekilde tutuklu. Tüm bu baskı ve tutuklama saldırısıyla kitleleri tam anlamıyla sindiremeyen rejim, özellikle öğrenci seferberliklerinin yatışmasını sağlayabilmek adına üç günlük bayram tatilini dokuz güne çıkartarak tüm üniversiteleri bir hafta boyunca kapattı. Ve kitlelerin demokratik hak ve özgürlüklerine, geleceklerine sahip çıkmak adına mücadelelerinin nasıl bir seyir izleyeceği tam da bu nedenle önümüzdeki günlerin en belirleyici gündemi olacak. Tabii bu hususta ana belirleyen seferberliklerin önderliği olmayı sürdürüyor.

CHP önderliği ve kitleler

Burjuva muhalefet önderliği kendi sınıfsal doğası gereği ilk etapta kitleleri sokağa davet eden bir politikadan bilinçli bir şekilde kaçındı. Ancak öğrenci hareketinin yarattığı basınç karşısında kendi kontrolünden çıkabilecek bir protesto dalgasından çekinen düzen muhalefeti, eylemleri kontrolü altına almaya çalıştı. Ve bu anlamda da şu ana kadar başarılı oldu. Bunu yaparken de birçok taktiğe başvurdu.

İlk olarak, seçme ve seçilme haklarının gasp edilmesi karşısında sahneye çıkan kitlelerin seferberliğini gelecek seçimlerdeki Cumhurbaşkanı adayını belirlemek adına kurulan 23 Mart ön seçim sandıklarına kanalize etmeye çabaladı. Bu çağrı kitlelerde ciddi bir karşılık bulmasına ve ülkedeki seçmenlerin dörtte birinin sandığa gitmesine karşın, CHP önderliği bu kitleye de Saraçhane’de toplanan ya da ülkenin birçok noktasında sokakları dolduran yüz binlere de bir mücadele programı sunmaktan kaçınmayı sürdürüyor. Bu ise parti önderliğinin, mücadelenin önüne bir takım acil ve kısmi sayılabilecek talepleri dahi koymamasında kendisini kristalize ediyor. CHP önderliği “İmamoğlu ve tüm siyasi tutsaklar serbest bırakılana dek mücadeleyi kararlılıkla sürdürüyoruz” vurgusundan bilinçli olarak imtina ederken, kayyum atanacağı aşikâr olan Şişli Belediyesi’nin savunusu adına da kitle hareketine bir plan sunmaktan kaçındı.

Ayrıca, yine bu süreçte, kitlelerin öne çıkardığı talepleri çarpıtılmış bir biçimde yeniden seferberliklere sunarak mücadelenin faz değiştirmesinin de önüne geçti. Örneğin, “üniversitelerde ve belediyelerde kayyum rejimine son” şiarıyla akademik boykot başlatan ve ülkede siyasal demokrasinin tesisi mücadelesine sendikaları ve emek örgütlerini üretimden gelen gücünü kullanarak katılmaya çağıran öğrencilerin genel grev talebini, “tüketimden gelen gücün” kullanılması önerisiyle kadük bıraktı. Sendikal önderlikler ve bürokrasi içerisindeki gücü düşünüldüğünde, sendikaları harekete geçirme potansiyeli olan CHP’nin böylesi bir politikayı tercih etmiyor oluşu tamamıyla parti önderliğinin temsil etmekte olduğu sınıfsal kesimden kaynaklanıyor. Keza CHP genel başkanı Özgür Özel’in, “tüketim boykotu” çağrısını yaparken yalnızca iktidar yanlısı sermaye gruplarından boykot edileceklerin listesini açıklaması da bunun bir kanıtı niteliğinde.

Ancak kitleler, CHP önderliği onların taleplerini çarpıtsa da mücadelenin ileriye taşınmasına ket vurmaya çalışsa da önderliği aşmaya çabalayarak kendi mücadele araç ve yöntemlerini bulmaya, geliştirmeye çalışıyor. Özgür Özel’in sınırlandırılmış “tüketim boykotu” önerisini, yine kitlelerin “1 gün satın alım yapmıyoruz” şiarıyla 2 Nisan Çarşamba günü için daha genel bir tüketim boykotu örgütlemiş olması tam da bu arayışın bir göstergesi.

Tüm bu politik tutumlar ve 25 Mart akşamı Özgür Özel’in yaptığı “Saraçhane’ye veda konuşması”, CHP önderliğinin seferberliği ilerletmeyi değil soğurmayı, rejimden kopuşu değil düzen içerisinde kalmayı, demokratik taleplerle ekonomik talepleri birleştirerek emekçilerin, gençlerin, kadınların, lgbti+ların, Kürt halkının ve ezilen tüm kesimlerin çıkarlarını savunmayı değil kendi parti aygıtının ve parti önderliğinin temsil ettiği sınıfsal katmanın çıkarlarını savunmayı tercih etmeyi sürdürdüğünün ve buna devam edeceğinin kanıtları niteliğinde. Yine bu anlayışın sonucu, “Saraçhane’ye vedayı” İstanbul’da mitingleri sonlandırıyoruz çağrısıyla pekiştiren, 29 Mart günü milyonları Maltepe miting alanında bir araya getirebilen CHP’nin yine bu milyonlara hiçbir politik önerme ya da mücadelenin nasıl devam ettirileceğine dair hiçbir öneri sunmaması oldu.

Düzen muhalefetinin bu politik tutumları bizler için ne yeni ne de şaşırtıcı. Ancak biz devrimci Marksistler için asıl önemli olan konu, seferber olan kitlelerin taleplerine sahip çıkma kararlılığı ve mücadele azimlerinin CHP önderliğinin oldukça ilerisinde oluşu. Tam da bu nedenle ve hareketin politik önderliğinin şu an için CHP’de merkezileştiğinin de bilincinde olarak, vurguladığımız tüm eleştirilerle birlikte, CHP’yi politik olarak destekleyen kitlelerin Tek Adam rejimine karşı mücadelenin ilerletilebilmesi için önderlik üzerinde basınç oluşturması oldukça önemli. Başta İmamoğlu olmak üzere tüm siyasi tutsaklar özgürlüğüne kavuşana dek mücadelenin sürmesi adına görev savıcı değil rejimin geri adım atmasını mümkün kılabilecek bir eylem programı oluşturulması, sembolik boykot çağrılarıyla zaten ekonomik krizden ötürü tüketecek gücü kalmamış kitleleri “tüketim boykotuna” yönlendirmek yerine üretimden gelen gücün kullanılması ve bir genel grevin örgütlenmesi zorunluluğu bu basıncın yükseltilebileceği en temel noktalar olarak karşımızda duruyor.

Ancak seçme ve seçilme hakkının gasp edilmesi, toplanma ve yürüyüş özgürlüğünün engellenmesi karşısında başlayan ve hızlı bir şekilde Tek Adam rejimini hedef alan bir karaktere bürünen seferberliklerin gerçek anlamda ileriye taşınabilmesi düzen muhalefetinden bağımsız bir odağın inşa edilmesini zorunlu kılıyor.

Şimdi değilse ne zaman?

Bu ise öncelikle, politik anlamda CHP önderliğinden bağımsızlaşmayı, sekterlikten ve ikamecilikten arınmayı dayatıyor.  

İkinci olarak, sendikaların, emek ve meslek kuruluşlarının, demokratik kitle örgütlerinin, sosyalistlerin, öğrenci, kadın ve lgbti+ kurumlarının, tüm mücadeleci sektörlerin ulusal çapta acil bir toplantı çağrısıyla bir araya gelmesi ve hem seferberliğin nasıl ilerletilebileceği hem de bunun ulusal ölçekte nasıl koordine edilebileceğini gündemine alması gerekiyor.

Seçme ve seçilme hakkına sahip çıkmaya çalışan kitlelerin, demokratik hak ve özgürlüklerini elde etmek isteyen Kürt halkının, erkek egemen sisteme, sömürü düzenine ve rejimin baskısına karşı koyan kadınların, insan onuruna yaraşır bir yaşam ve ücret isteyen işçi sınıfının, geleceksizliğe tahammül etmek istemeyen gençlerin ve nicesinin mücadelesini hangi talep ve araçlarla birleştirip sürekli hale getirebileceğimizi açıklıkla tartışmak en acil görevimiz.

Ancak bu şekilde, kitlelerin mevcut talep ve mücadele bilinç düzeylerini ve toplumsal gerçekliği hareket noktası alarak ama bu düzeyi yine kitlelerin ihtiyaç, istek ve özlemlerine erişmelerini sağlamak adına ilerletecek talepler bütününü ve eylem programını oluşturabiliriz. Tek Adam rejiminden ve kapitalist sömürü düzeninden kopuş uğruna demokratik, ekonomik ve sosyal talepleri birleştirerek, kitlelere bir alternatif sunabiliriz. Bir kez daha vurgulamanın önemli olduğunu düşünüyoruz: Çözüm birleşik mücadelede, çözüm Emek İttifakı’nda!

Bu bağlamda, seferberliğin sürekli kılınması, mücadele araç ve yöntemlerinin ilerletilebilmesi adına ilk elden geliştirebileceğimiz birkaç öneri mevcut.

Başta Türk-İş, DİSK ve KESK olmak üzere sendikaları delege ve temsilcilerinin ulusal çapta kurullarını toplamaya, sendika ve konfederasyonlarını bir eylem programı oluşturmaya ve üretimden gelen güçlerini kullanmaya itmek için mücadeleye davet ediyoruz!

Üniversite öğrencilerinin akademik boykotun örgütlenmesi için yarattığı boykot komiteleri, seferberliğin sürekliliğinin sağlanması ve araçlarının yaratılabilmesi adına bizlere bir sinyal veriyor. Keza ülkenin birçok mahallesinde emekçi halk her akşam talepleri için sokaklara dökülüyor. Rejime ve ekonomik çöküşe karşı mücadelenin sürekliliğini sağlamak, seferberliği örgütlü kılmak adına işyerlerimizde, mahallelerimizde ve üniversitelerimizde özörgütlülüğümüzü büyütelim!

Seçme ve seçilme hakkının, toplanma ve gösteri özgürlüğünün gasp edilmesine hayır!

Baskı, şiddet, gözaltı ve tutuklama saldırısına son! Gözaltılar derhal son bulsun! Siyasi tutsaklar derhal serbest bırakılsın!

Belediyelerde, üniversitelerde ve ülkede kayyum rejimine son!

Demokratik, ekonomik ve sosyal taleplerimiz için mücadeleye, seferberliğe!