Piskopos Nikon Ukraynalıları nasıl savunuyor?

Aşağıda okuyucularımızla V. İ. Lenin tarafından kaleme alınmış bulunan ve ilk kez 13 Eylül 1913’te Pravda Truda gazetesinin 3. sayısında yayımlanmış olan bir metni paylaşıyoruz.

Çeviri: Kaan Gündeş

***

Kievskaya Mysl’de, Ukrayna okulları ve Ukrayna dernekleri hakkında Duma’ya sunulan yasa tasarısını ilk imzalayanın Devlet Duması milletvekili Piskopos Nikon olduğu bildiriliyor.

Tasarı şöyle diyor: İlkokullarda Ukrayna dilinde eğitime izin verilecek; Ukraynalı öğretmenler atanacak; Ukrayna dilinin öğretimi ve Ukrayna tarihinin anlatımı söz konusu olacak; Ukraynalı dernekler zulme uğramayacak ve [bu dernekler] “çoğu zaman gizlenmeyen bir kanunsuzluk olarak yetkililerin takdirine bağlı olarak” kapatılmayacak.

Anlıyoruz ki Purishkevich’in parti yoldaşı Piskopos Nikon, bazı durumlarda kanunsuzluktan hoşlanmamaktadır.

Piskopos Nikon, ortaya attığı sorunun “olağanüstü öneme sahip, otuz yedi milyon Ukraynalının ayartılmasıyla ilgili bir sorun” olduğunu varsaymakta oldukça haklı; “zengin, güzel, yetenekli, gelişmekte olan ve şiirsel Ukrayna yozlaşmaya, kademeli olarak aptallaşmaya ve yavaş yavaş yok olmaya mahkum ediliyor” derken [de oldukça haklı.]

Ukraynalıların Büyük Ruslar tarafından zulme uğratılmasını protesto etmek, tamamen haklı bir protestodur. Yine de Piskopos Nikon’un Ukraynalıların taleplerini savunmak için öne sürdüğü argümanlara bir bakalım.

“Ukrayna halkı bu kötü şöhretli özerkliğin, Zaporozhye Sech’in yeniden tesis edilmesinin veya buna benzer bir şeyin peşinde değil; Ukraynalılar ayrılıkçı değil…. Ukraynalılar yabancı kökenli insanlar değiller, onlar bizim insanlarımız, kan kardeşlerimiz ve bu nedenle dilleri ve ulusal kültürlerinin gelişimi konusunda herhangi bir kısıtlamaya maruz kalmamalılar. Aksi takdirde, onları, kardeşlerimizi, aslında yabancı kökenli insanlar olan Yahudiler, Polonyalılar, Gürcüler ve diğerleriyle eşit tutmuş oluruz.”

Demek ki her şey dönüp dolaşıp şuna dayanıyor: Ukraynalı Piskopos Nikon ve onun düşünce okulunun diğer üyeleri, Büyük Rus toprak sahiplerine, onların kardeşleri oldukları gerekçesiyle Ukraynalılara ayrıcalıklar vermeleri için yalvarıyor, bu sırada Yahudiler ise yabancı kökenli insanlar oluyor! Basitçe ve açıkça söylemek gerekirse – Yahudiler ve diğerleri yabancı kökenli oldukları için, eğer bize tavizler verirseniz, onlara baskı yapmayı kabul ediyoruz.

Bu manzara, Kara Yüzler’den liberallere ve hatta burjuva demokratik milliyetçilere kadar bütün burjuva milliyetçilerinin “ulusal kültür” savunuşunun tanıdık manzarasıdır!

Piskopos Nikon’un anlamak istemediği şey, istisnasız tüm halklar tüm baskılardan korunmadıkça, “yabancı kökenli insanlar” kavramı devlet hayatından tamamen silinmedikçe, tüm ulusların haklarının eşitliği sağlanmadıkça Ukraynalıların baskıdan korunamayacağıdır. En kapsamlı yerel ve bölgesel özerklik ve tüm devlet sorunlarının nüfusun çoğunluğunun iradesine göre çözülmesi ilkesi (yani tutarlı demokrasi ilkesi) tutarlı bir şekilde uygulanmadıkça hiç kimse ulusal baskıdan korunamaz.

Piskopos Nikon’un Ukraynalılar için “ulusal kültür” sloganı, Kara Yüz fikirlerinin Ukrayna dilinde yayılmasından başka bir şey ifade etmiyor; [bu slogan] Ukraynalı rahiplerin kültürünün sloganıdır.

Politik açıdan bilinçli işçiler, “ulusal kültür” sloganının, ister Büyük Rus, ister Ukraynalı, ister Yahudi, ister Polonyalı, ister Gürcü veya başka bir kültürle ilgili olsun, papazların bir aldatmacası veya bir burjuva aldatmacası olduğunu anladılar. Yüz yirmi beş yıl önce, ulus henüz burjuvazi ve proletarya olarak bölünmemişken, ulusal kültür sloganı, feodalizme ve ruhbanlığa karşı mücadele için tek ve bütünleyici bir çağrı olabilirdi. Ancak o zamandan beri, burjuvazi ile proletarya arasındaki sınıf mücadelesi her yerde ivme kazandı. “Tek bir” ulusun sömürenler ve sömürülenler olarak bölünmesi, tamamlanmış bir gerçek haline geldi.

Genel olarak ulusal kültürden yalnızca din adamları ve burjuvazi söz edebilir. Emekçi halk, yalnızca dünya işçi sınıfı hareketinin uluslararası kültüründen söz edebilir. Ulusların tam, gerçek, samimi eşitliği, ulusal baskının kalkması ve demokrasinin uygulanması anlamına gelen tek kültür budur. Yalnızca tüm ulusların işçilerinin sermayeye karşı mücadelede bütün işçi sınıfı örgütlerinde birlik ve beraberliğini sağlaması, “ulusal sorunun çözümüne” öncülük edecektir.