Çeviri: Sena Aydın, Kaan Gündeş
Aşağıda okuyucularımıza çevirisini sunduğumuz bu metin, Nixon tarafından yönetilen dönemin Amerikan emperyalizminin Şili ordusu ve sağıyla bir ittifak kurarak 11 Eylül 1973’te kanlı bir darbeyle Salvador Allende’yi alaşağı etmesinden 6 gün önce, 5 Eylül 1973’te yazılmıştı. Bir mektup olan bu metin, dönemin işçi sınıfının en politize olmuş ve en devrimci sektörlerinin bir temsilcisi tarafından kaleme alınmıştı.
Bu mektubu yayımlama ihtiyacını hissetmiş olmamızın nedeni, 18 Aralık 2021’de yapılan Şili seçimlerinden zaferle çıkan ismin, tıpkı Salvador Allende gibi sosyalist olduğunu iddia eden Gabriel Boric olmuş olmasıdır. Allende deneyimi sandıktan zaferle çıkan adayların politik inançlarının, işçi sınıfının nihai zaferi için belirleyici olmadığını ispat etmişti. Dahası Pinochet diktatörlüğü, Allende’nin sosyalizme reformist metotlarla ve barışçıl bir şekilde geçilmesini öngören projesinin siyasal iflasının en keskin ispatı olmuştu.
Bugün bu derslerin, özellikle yeni Boric hükümeti göreve başlamayı beklerken siyasal olarak yakıcı bir güncelliğe sahip olduğunu düşündüğümüz için, aşağıdaki mektubu okuyucularımız ile paylaşmayı uygun gördük.
Patronların karşıdevrimci lokavtlarına ve ekonomik sabotajlarına karşı endüstriyel bölgelerde (“kordonlarda”) işçilerin özörgütlenme organları olarak ortaya çıkan Cordón’lar, birer ikili iktidar organlarıydılar. Nasıl ki Rusça’da bu örgütlenme organlarının ismi olan Sovyet kelimesi, birebir çevrilmek yerine Türkçeleştirildiyse, Yayın Kurulu olarak Cordón kelimesinin bir çevirisini bulmak yerine, onu doğrudan kullanmayı tercih ettik. Bu nedenle metnin geri kalanı boyunca bu işçi meclislerinden Kordon olarak söz edilecektir.
Kordonlar, işçi sınıfının bağımsız politik seferberliklerinin bir sonucuydu ve başlangıçta hükümete, işçi haklarını kabul etmeyi reddeden bir dizi şirketi kamulaştırmayı dayatmak için kurulmuştu. Ancak patronların saldırısı derinleştikçe Kordonlar radikalleşti ve işçi sınıfının bağımsız siyasal seferberliği ile gücünün organları biçimini aldı. Bir Sovyet karakteri taşıyan ilk kordon, 19 Haziran 1972’de, 30 farklı fabrikadan işçinin bir araya gelmesiyle kuruldu.
Her Kordon, aynı bölgedeki işçilerin siyasal, örgütsel ve ekonomik görevlerini koordine eden bir grup fabrikadan oluşuyordu. Salvador Allende hükümeti darbeyle devrildiğinde 31 kordon kurulmuş ve faaliyete geçmişti. Bu 31 kordondan 8’i Şili’nin başkenti Santiago’daydı.
Allende’ye yazılan bu mektup, onun sözde “sosyalist” hükümetinin burjuvaziye ve legalizme uyarlanmasını, yaklaşmakta olan darbeye karşı işçilerin ve halkın direnişinin hazırlıklarına başlanmamış olmasını eleştiriyordu. Reformizme batmış Sosyalist Parti ve Stalinizm kökenli Şili Komünist Partisi liderliği, silahlı kuvvetlerin sözde demokratik kurumsal karakterine güvenilmesi çağrısında bulundu ve işçiler ile Troçkist solu, “sözde” sağcı bir tehdide dikkat çektiği için moral bozmakla eleştirdi.
Ancak Şilili devrimci işçiler, bu uyarının sahiciliğinin bilincindeydiler. Bu nedenle Kordonlar konuya dönük olarak toplantılar almaya başladılar ve bu tartışmaların sonucunda aşağıdaki mektupta ifade edilen görüşler ve öneriler şekillenmiş oldu. Allende’nin burjuvazinin kurumlarının çerçevesinde sosyalizme giden bir yol olduğu konusundaki beyanları ile sosyal demokrat ve Stalinist liderliklerin sınıf işbirlikçiliği Şili proletaryasını siyasal ve askerî olarak silahsızlandırmaya adanmıştı. Kordonlar bu hain politikaya karşı çıktı ve bugün Gabriel Boric’in iktidarı altında da izlenmesi gereken devrimci politikaya dair önemli derslerle dolu tarihsel bir deneyimi miras olarak bıraktı.
Bu mektup, bu mirasın ufak bir parçası olsa da hiç şüphe yok ki bu mirasın tanınmasına yönelik gerekli ve önemli bir başlangıçtır. İyi okumalar dileriz.
***
Ekselansları Cumhurbaşkanı yoldaş Salvador Allende’ye:
Sanayi Kordonları İl Koordinasyonu, Bölgesel Doğrudan Tedarik Komutanlığı ve İşçilerin Bileşik Cephesi bünyesinde örgütlenen ve mücadele eden işçi sınıfının, bizi yalnızca Şili devrimci sürecinin tasfiyesine değil ama kısa vadede en acımasız ve canice bir faşist rejime de götürecek olan bir dizi olayın gelişmiş olmasından endişe duyarak, size acilen seslenmesi gerektiğini düşündüğü zaman geldi çattı.
Daha önceleri, kendi bekâsını koruma içgüdüsüyle kitleleri demobilize etme veya onları anarşik tipte ayaklanmacı eylemlere sürükleme eğiliminde olan bir merkezci, reformist, burjuva demokratik bir hükümete ulaşma hedefinin, sosyalizme doğru ilerleyen süreci tehlikeye atacağı korkusuna sahiptik.
Ancak şimdi, son olayları analiz ettiğimizde, korkumuz artık bu değil. Artık bizi kaçınılmaz olarak faşizme götürecek bir yokuşta ilerlediğimizden eminiz.
İşte bu nedenle, işçi sınıfının temsilcileri olarak alınmasını temel önemde gördüğümüz önlemleri sıralıyoruz.
Her şeyden önce yoldaş, Halk Birliği Programı’na uyulmasını talep ediyoruz. 1970’de biz bir insana değil, bir Programa oy verdik.
İlginçtir ki, Halk Birliği Programının ilk bölümü “Halk İktidarı” başlığını taşıyor.
Alıntı yapıyoruz; programın 14. sayfasında şöyle yazıyor:
“Halk güçleri ve devrimci güçler bir cumhurbaşkanının bir başkasıyla veya hükümetteki bir partinin diğerleriyle değiştirilmesi için mücadele etmek adına birleşmedi. Bu güçler, iktidarın eski egemen gruplardan işçilere, köylülere ve orta sınıfların ilerici sektörlerine geçmesi temelinde mevcut ulusal durumda temel değişiklikler yaratmak için birleşti.”
“Devletin mevcut kurumlarının, işçilerin ve halkın gerçek iktidar sahibi olmaları yönünde dönüştürülmesi (…)”
“Halk hükümeti, gücü ile otoritesini esas olarak örgütlü halktan sağlanan desteğe dayandıracaktır.”
Sayfa 15’te şöyle yazıyor:
“İktidarın yeni yapısı bir kitle seferberliği yoluyla tabandan inşa edilecektir.”
Programımızda yeni bir Siyasal Anayasa’dan, tek bir meclis (tek kamaralı sistem) olmasından, bir Halk Meclisi’nin kurulmasından ve üyeleri Halk Meclisi tarafından atanacak olan bir Yüksek Mahkeme’den söz ediliyor. Program aynı zamanda, 24. sayfada, Silahlı Kuvvetler’in halka zulmetmek için kullanılmasının kabul edilmeyeceğini belirtiyor.
Yoldaş Allende, eğer, işçi sınıfı için bir asgari program teşkil eden bu cümlelerin Halk Birliği programından alıntılandıklarını size belirtmemiş olsaydık, şu anda bize endüstriyel kordonların “aşırılıkçı” dilini kullandığımız söylenirdi.
Ancak soruyoruz, nerede yeni devlet? Nerede yeni Siyasal Anayasa, Tek Meclis, Halk Meclisi ve Yüksek Mahkemeler?
Üç yıl geçti yoldaş Allende ve siz kitlelere yaslanmadığınız için şimdi biz işçilerin de size karşı güvensizliği var.
Biz işçiler olarak, bizim cumhurbaşkanımız, bizim hükümetimiz, bizim partilerimiz, bizim örgütlerimiz bize ileriye doğru harekete geçme çağrısı yapmak yerine defalarca geri çekilme emri verdiğinde derin bir hayal kırıklığı ve cesaret kaybı hissediyoruz. Kaderimiz için nihai olarak belirleyici olan kararlarda sadece bilgilendirilmemizi değil bize danışılmasını da talep ediyoruz.
Devrimler tarihinde daima geri çekilme ve ilerleme anları olduğunu biliyoruz; ancak biliyoruz ve bundan kesinlikle eminiz ki, son üç yıl boyunca yalnızca kısmî kazanımlar değil bir bütün olarak mücadeleyi de kazanabilirdik.
Bu süre zarfında 1971’de belediye meclisi üyeleri seçiminin zaferinden sonra halk bir plebisitin yapılması ve tezatlarla yüklü Kongre’nin feshedilmesi için haykırıyorken süreci artık geri döndürülemez bir duruma getirecek önlemler alınabilirdi.
Ekim ayında (1972) patronların grevlerinin karşısında ülkenin ilerlemesini sürdürmesini sağlayan işçi sınıfının iradesi ile örgütlenmesiyken, endüstriyel kordonlar o mücadelenin ateşinde doğmuşken ve üretim, tedarik ve ulaşım işçilerin fedakarlıkları sayesinde sağlanmışken burjuvaziye ölümcül darbe indirilebilirdi ancak siz, proletarya kimsenin inkar edemediği muazzam bir devrimci potansiyel göstermiş olmasına rağmen bize güvenmediniz. Ve siz, işçi sınıfının suratına atılmış bir tokat anlamını taşıyacak şekilde [burjuvaziye] bir çıkış sağladınız; sivil-askerî bir kabine kurdunuz ve bu da yetmezmiş gibi Birleşik İşçi Merkezi’nin iki liderini bu kabineye dahil ettiniz; bu iki liderin bakan olarak kabineye dahil edilmesi, işçi sınıfının kendisinin en yüksek organına olan güvenini kaybetmesine neden oldu.
Halbuki bu organ, hükümetin karakteri ne olursa olsun, onun zayıflıkları karşısında işçilerin sorunlarını savunmak için hükümet dışında kalmalıydı.
Bu durumun doğurduğu gelgitlere ve demobilizasyona, enflasyona, kuyruklara, proletaryanın erkek ve kadınlarının her gün yaşadığı binlerce zorluğa rağmen, [bu erkek ve kadınlar] Mart 1973 seçimlerinde Halk Birliği adayları için %43 oranında militanca bir oy vererek bir kez daha farkındalık ve bilinçliliklerini gösterdiler.
Bu noktada da yoldaş, halkın hak ettiği ve talep ettiği önlemler, onları şimdi gelmekte olan felaketten korumak için alınmalıydı.
29 Haziran’da Ulusal Parti, Frei [Montalva] ve Patria y Libertad [1] ile ittifak halinde olan fitneci generaller ile subaylar açıkça yasadışı bir pozisyon aldıklarında, bu fitnenin kafası koparılabilir, halka yaslanılarak sadık generaller ve onlara itaat eden kuvvetlere sorumluluk verilebilir, saldırıya geçilip sürecin zafere ulaşması sağlanabilirdi.
Bütün bu durumlarda eksik olan şey kararlılık, devrimci kararlılıktı; eksik olan kitlelere yönelik güvendi, eksik olan kitlelerin örgütlülüğü ve gücün görebilmekti, eksik olan kararlı ve egemen bir öncüydü.
Artık işçiler sadece güvensizlik hissetmiyor, şimdi alarm halindeyiz.
Sağcılar o kadar güçlü ve iyi örgütlenmiş bir terör aygıtı oluşturdu ki, bu, kuşkusuz CIA tarafından eğitiliyor ve finanse ediliyor. İşçileri öldürüyorlar, boru hatlarını, otobüsleri, demiryollarını havaya uçuruyorlar.
İki ilde elektrik kesintisine neden oldular; önderlerimize, parti ve sendika bürolarımıza saldırıyorlar.
Onlar cezalandırıldı mı veya hapsedildi mi?
Hayır yoldaş!
Solcu önderler cezalandırıldı ve tutuklandı.
Benjamin Matte’ler ve Pablos Rodriguez’ler, “Tanquetazo’ya” katıldıklarını açıkça kabul ediyorlar. [2]
Peki onlar baskın yiyip aşağılandılar mı?
Hayır yoldaş!
Lanera Austral’in Magallanes fabrikasına baskın yapıldı ve burada bir işçi öldürülürken, diğer işçiler saatler boyunca karın ortasında esir tutuldu.
Taşımacılar ülkeyi felç etti, yoksul evleri parafinsiz, yemeksiz, ilaçsız bıraktı.
Aşağılandılar mı, bastırıldılar mı?
Hayır yoldaş!
Cobre Cerrillos, Indugas, Cemento Melón ve Cervecerías Unidas işçileri aşağılandı.
Bu sırada Frei, Jarpa ve onların ITT tarafından fonlanan taburları açık bir şekilde isyan çağrısında bulundu. [3]
Onlara karşı öfkelenildi mi, onlar dava edildiler mi?
Hayır yoldaş!
Palestro’ya, Altamirano’ya, Garretón’a, işçi sınıfının haklarını savunanlara karşı öfkeleniyor ve onlardan hesap sorulmasını isteniyor. [4]
29 Haziran’da generaller ve subaylar hükümete karşı ayaklandılar, Palacio de la Moneda’yı saatlerce makineli tüfeklerle taradılar ve 22 kişinin ölümüne neden oldular.
Peki onlar vuruldular mı, işkence gördüler mi?
Hayır yoldaş!
Anayasayı, halkın iradesini ve yoldaş Allende, sizi koruyan denizciler ve astsubaylar insanlık dışı işkencelere maruz kaldılar.
Patria y Libertad darbeyi kışkırttı.
Onlar yakalandılar mı, cezalandırıldılar mı?
Hayır yoldaş! Onlar basın konferansları düzenlemeye devam ettiler, onlara yurtdışında komplo kurmaları için izin verildi.
Bu sırada işçilerin ve yerleşimcilerin öldüğü Sumar yerle bir edildi, hükümeti savunan Cautín köylüleri, ayaklarından baş aşağı sarkıtılıp ölene kadar o şekilde helikopterlerle ailelerinin üzerinde dolaştırılarak, en amansız cezalara maruz bırakılıyordu. [5]
Yoldaş; siz, işçi önderlerimiz ve onlar üzerinden bir bütün olarak biz işçiler, sağın milyoner medyasının en küstah ve ahlaksızca saldırılarına uğruyor.
Bunlar yok ediliyor mu, susturuluyor mu?
Hayır yoldaş!
İşçilerin sesinin son temsilleri olan sol medya ve 9 numaralı televizyon kanalı susturulmakta ve yok edilmektedir.
Ve 4 Eylül’de, işçi hükümetinin üçüncü yıldönümünde halk, yani 1 milyon 400 bin insan, devrimci kararlılığımızı ve bilincimizi göstermek ve işçi hükümetini selamlamak için sokağa çıktığında, en küstah ve kabul edilemez provokasyonlardan biri gerçekleştirilerek FACH (Şili Hava Kuvvetleri) tarafından MADEMSA, MADECO ve RITTIG fabrikalarına baskınlar düzenlendi. Bunlara görünür hiçbir karşılık verilmedi.
Yoldaş, tüm bu söylediklerimize rağmen, biz işçiler Bay Frei ile bir noktada hemfikiriz, yani mevcut durumda sadece iki alternatifin var olduğu konusunda: Ya proletarya diktatörlüğü ya da askerî diktatörlük.
Bay Frei’nın safın teki olduğu şüphesiz, çünkü böyle bir askerî diktatörlüğün yalnızca geçici bir diktatörlük olacağına ve sonunda kendisini başkanlığa taşıyacağına inanıyor.
Tarihsel olarak, defalarca ihanet etmiş olanlarla diyalog yolunu arayan reformizmin faşizme giden en hızlı yol olduğuna kesin bir biçimde ikna olmuş durumdayız.
Ve biz işçiler faşizmin ne olduğunu zaten biliyoruz.
Yakın zamana kadar bu, biz yoldaşların tamamının anlamadığı bir kelimeydi. Bize uzak veya yakın olan örneklere dönmek zorunda kalıyorduk: Brezilya, İspanya, Uruguay, vb.
Ancak baskınlarda, denizcilerin ve astsubayların başına gelenlerde, Asmar’daki yoldaşlarımızın, Famae’dekilerin, Cautín köylülerinin çektiği acılarda, faşizmin ne olduğunu halihazırda ilk elden kendi etimizde ve kemiğimizde deneyimledik.
Faşizmin işçi sınıfının tüm kazanımlarına son vermek demek olduğunu; onun işçi örgütlerine, sendikalara, grev hakkına, dilekçe hakkına son vermek demek olduğunu zaten biliyoruz.
En asgari düzeydeki insan haklarını talep eden işçiler kovulmakta, hapse atılmakta, işkence görmekte veya öldürülmekte.
Sadece baş dönmesi kadar kısa bir zaman diliminde bizi faşizme götürecek bir yola doğru sürüklendiğimize değil, aynı zamanda kendimizi savunmamıza yarayacak olan araçlardan da mahrum bırakıldığımıza inanıyoruz.
Bu nedenle, yoldaş cumhurbaşkanı, sizden silahları olmasa da bilinç ve kararlılık açısından oldukça güçlü olan bu hakiki ordunun başına geçmenizi; proleter partilerinin farklılıklarını bir kenara bırakarak bugün önderlikten yoksun olan bu örgütlü kitlenin gerçek öncüleri haline gelmelerini talep ediyoruz.
Biz şunları talep ediyoruz:
1.) Nakliye patronlarının ulaşım grevinin karşısında, kamyonlara kitle örgütleri aracılığıyla derhal tazminatsız el konulmasını ve bir Devlet Nakliye Şirketi’nin kurulmasını istiyoruz. Böylece ülkeyi felç etme ihtimalinin bir daha bu haydutların elinde olmamasını istiyoruz.
2.) Tabipler Birliği’nin kriminal grevi karşısında, kadınlarımızın ve çocuklarımızın hayatlarının bir daha bu paralı sağlık askerlerinin eline bırakılmaması için Devlet İç Güvenlik Yasası’nın kendilerine uygulanmasını talep ediyoruz. Vatansever doktorlar için ise desteğimiz tamdır.
3.) Tüccarların grevi karşısında, Ekim ayında yapılan hata tekrarlanmamalıdır. O dönem onlara bir sendika olarak ihtiyacımızın olmadığını belirtmiştik. Bu tacirlerin nakliyecilerle işbirliği içinde halkı açlıkla kuşatmaları ihtimaline son verin. Doğrudan-aracısız dağıtım, halk depoları, halk için temel gıda ürünleri tedariki hemen ve herkes için kurulsun.
Hâlâ özel şahısların elinde bulunan gıda şirketleri, kamu sektörü bünyesine alınmalıdır.
4.) Toplumsal ihtiyaçlara gelince: İşçilerin çoğunluğunun el koyma yönünde irade ortaya koymuş olduğu şirketlerde bu sürecin tersine çevrilmemesi yetmez; bu [işçi denetimi] ekonominin baskın unsuru kılınmalıdır.
Yeni bir fiyatlandırma politikası oluşturulmalıdır.
Temel toplumsal ihtiyaçlara yönelik sanayilerin üretim ve dağıtımına ayrıcalık tanınmalıdır. Burjuvazi için lüks üretim artık sonlandırılmalıdır. Bu sektörde gerçek işçi kontrolü uygulanmalıdır.
5.) Silah Kontrolü Yasası’nın yürürlükten kaldırılmasını talep ediyoruz. Fabrikalara ve mahallelere yapılan baskınlarla, işçi sınıfıa zulmetme hedefine hizmet eden bu yeni “Ley Maldita” (Lanetli Kanun) aynı zamanda, işçi sınıfı içindeki işçi düşmanı gerici sektörler için işçilerin gözünü korkutmak ve önderlerini tespit etmek için bir kostümlü prova rolü oynadı.
6.) Kendilerine insanlık dışı bir baskı uygulanan Valparaíso ve Talcahuano denizcilerinin, isimleri Şili tarihinin sayfalarına kazınmış olan bu kahraman sınıf kardeşlerimizin derhal özgür olmalarını talep ediyoruz. Suçlular tespit edilip cezalandırılsın.
7.) Cautín’den köylü kardeşlerimizin işkence ve ölümüyle ilgili olarak halka açık bir yargılama süreci ve sorumluların suçlarına uygun şekilde cezalandırılmasını talep ediyoruz.
8.) Meşru hükümeti devirme girişimlerine dahil olan herkes için en ağır cezayı istiyoruz.
9.) TV 9 kanalındaki anlaşmazlık karşısında, işçilere ait olan bu iletişim aracı hiçbir nedenle devredilmemeli veya satılmamalıdır.
10.) Ulaştırma sekreter yardımcısı yoldaş Jaime Faivoviç’in görevden alınmasını protesto ediyoruz.
11) Sizin aracılığınızla Küba Büyükelçisi yoldaş Mario García Inchcastletegui’ye ve gericiliğin en azılısı tarafından zulme uğrayan tüm Kübalı yoldaşlara tam desteğimizi ifade etmek ve onlara, elçiliklerini kurmaları için kendi proleter mahallelerimizi önermek istiyoruz. Bunu, mücadelemize destek olmak uğruna ekmek istihkaklarından fedakârlık eden Küba halkına minnetimizin bir göstergesi olarak teklif ediyoruz.
ABD büyükelçisi sınır dışı edilmeli çünkü o, kendi temsilcileri Pentagon, CIA ve ITT aracılığıyla fitneci kalkışmaları organize ve finanse ediyor.
12.) Halkın haklarını, üzerlerinde üniforma olsun ya da olmasın cesurca savundukları için sağcılar ve Deniz Savcılığı tarafından zulme uğratılan Carlos Altamirano, Mario Palestro, Miguel Henriquez, Oscar Garretón’un savunulmasını ve korunmasını talep ediyoruz.
Yoldaş, hala size duyduğumuz saygı ve güvenle sizi uyarıyoruz; Halk Birliği programına uymadığınız ve kitlelere güvenmediğiniz takdirde, bir insan ve ülkenin önderi olarak sahip olduğunuz tek gerçek desteği de kaybedeceksiniz ve ülkeyi, zaten tüm hızıyla halihazırda sürmekte olan bir iç savaşa değil ama Latin Amerika’daki en bilinçli ve örgütlü işçi sınıfının soğuk, planlı bir katliamdan geçirilmesine yönlendirmekten sorumlu olacaksınız.
[Aksi taktirde] İşçiler, yerliler, köylüler, öğrenciler, aydınlar, profesyoneller tarafından onca fedakarlıkla iktidara getirilmiş olan ve iktidarda tutulan bu hükümet, sadece Şili devrimci sürecinin değil aynı zamanda sosyalizm için savaşan tüm Latin Amerika halklarının yıkımı ve katlinin de tarihsel sorumlusu olacak.
Size bu yakıcı çağrıyı yapıyoruz, yoldaş cumhurbaşkanı, çünkü bunun, Şili ve Latin Amerika işçi sınıfının en iyi savaşçılarından binlercesinin öldürülmesini bir bütün olarak önleyebilmemiz için son şans olduğuna inanıyoruz.
Sanayi Kordonları Bölgesel Koordinasyonu
Bölgesel Doğrudan Tedarik Komutanlığı
Mücadeleci İşçilerin Bileşik Cephesi
***
Dipnotlar:
[1] Ulusal parti: 1966 ile 1994 arasında Şili’de faaliyet yürütmüş olan sağcı parti. Şili sağının 1961 seçimlerinde aldığı %30,4’lük oy, 1965 seçimlerinde %12,5’e gerilemişti. Ulusal Parti bu krize bir yanıt olarak birtakım sağ partilerin bir ittifakı olarak birleşik bir parti şeklinde kuruldu.
Eduardo Frei Montalva (1911-1982): 3 Kasım 1964 ile 3 Kasım 1970 tarihleri arasında Şili devlet başkanlığı yapmıştır.
Frente Nacionalista Patria y Libertad: Vatan ve Özgürlük Milliyetçi Cephesi silahlı paramiliter çetelere sahip faşist bir örgüttü. 1 Nisan 1971’de Şili burjuvazisinin desteğiyle, sosyalist Allende hükümetine ve Halk Birliği’ne karşı terör ve sabotaj eylemleri gerçekleştirmesi için kurulmuştu.
[2] 29 Haziran 1973 tarihli El Tanquetazo veya El Tancazo, Şili’de Yarbay Roberto Souper tarafından Salvador Allende’nin sosyalist hükümetine karşı başlatılan başarısız bir darbe girişimiydi.
Benjamín Matte (1902-1982): Eski Şili Maliye Bakanı.
Pablo Rodríguez Grez (1937- ): Vatan ve Özgürlük Milliyetçi Cephesi adlı faşist örgütün kurucusu avukat. Pinochet darbesinin ardından örgütünü feshetti ve askerî diktatörlüğe destek açıkladı. 1989’da cumhurbaşkanlığı seçimlerinden Hristiyan Demokratların birinci çıkmasıyla Pinochet’den seçim sonuçlarını hukuken hükümsüz kılmasını talep etti. Sonraki yıllarda Pinochet işlediği suçlar için yargılanmak istendiğinde, Pinochet’nin avukatlığı üstlendi.
[3] Sergio Onofre Jarpa (1921-2020): Pinochet’nin askerî diktatörlüğü sırasında kabine üyesi olarak görev yapan Şilili siyasetçi.
ITT, Connecticut merkezli, dünya çapında tanınan bir Amerikan şirketidir. Şirket havacılık, ulaşım, enerji ve endüstriyel pazarlar için özel mallar üretmektedir. 1970 yılında ITT, CTC’nin (Şili Telefon Şirketi, şimdiki adıyla Movistar Şili) %70’ine sahipti ve Şili’de yayımlanan bir sağcı gazete olan El Mercurio’yu finanse ediyordu. ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) tarafından 2000 yılında yayımlanan gizliliği kaldırılmış belgeler, şirketin Salvador Allende hükümetinin burjuva muhaliflerine askerî darbe hazırlıklarında mali olarak yardım ettiğini ortaya koydu. Şirket Şili’deki Allende hükümetini deviren 1973 Şili darbesine karıştığı için, 28 Eylül 1973’te New York City’deki bir ITT binası silahlı bir radikal sol örgüt tarafından bombalandı.
[4] Mario Palestro Carmel Rojas (1921-2000): Şili Sosyalist Partisi militanı. 1965 ile 1973 arasında milletvekilliği yaptı.
Carlos Altamirano (1922-2019): 1971-1979 yılları arasında Şili Sosyalist Partisi genel sekreteri.
Manuel Antonio Garretón (1943- ): Şilili sosyolog ve siyaset bilimci. 1963 ile 1972 yılları arasında öğrenci hareketi için öne çıkan önderlerden birisi oldu. Sosyalist Renovasyon için Grup’un kurucularından ve 1979-1985 arasındaki önderlerindendi.
[5] Sumar bir tekstil fabrikasıydı ve Şili burjuvazisinin önde gelenleri olan Yarur-Sumar ailelerine aitti. Salvador Allende liderliğindeki Halk Birliği hükümeti tarafından yürütülen devasa kamulaştırmaların bir parçası olarak, fabrika Mayıs 1971’de, Sumar ailesine tazminat ödenmeden ve tüm yönetim işçi kordonuna devredilerek kamulaştırıldı. 1973 Kasım darbesi sırasında, fabrika, devrimcilerin ve sosyalist önderlerin yoğunlukta olduğu bir bölgede olması nedeniyle Şili Hava Kuvvetleri’ne ait bir helikopter tarafından saldırıya uğradı. Darbeden günler önce, 7 Eylül’de, ordunun fabrika içine düzenlediği bir baskın nedeniyle, askerler ile komünist işçiler arasında çatışmalar çıkmıştı.