Sol Muhalefet tarihi (V): Çin Devrimi’nin trajedisi
Aşağıda yayımladığımız eser, o sıralar Uluslararası Sol Muhalefet’in ABD örgütü içinde faaliyet yürütmekte olan Max Shachtman tarafından kalem alınmış olup, The Militant (Militan) gazetesinin 1932’nin Nisan ve Ağustos ayları arasındaki sayıları boyunca, parça parça yayımlanmıştır. Shachtman bu makale dizisinde, 1923’te kendisini ilan eden SSCB Sol Muhalefeti’nin 10 yıllık politik tarihininin genel hatlarını özetlemeye çalışmıştı.
Shachtman’ın eserinin birinci kısmı için buraya, ikinci kısmı için de buraya, üçüncü kısmı için buraya ve dördüncü kısmı için de buraya tıklayabilirsiniz.
Kaynak: Max Shachtman, Sovyetler Birliği’nde Sol Muhalefet’in İlk On Yılı, Çeviri: Mustafa Sayman, Maya Yayınevi, İstanbul 1975.
***
Çin Devrimi’nin trajedisi
Bütünüyle yazıldığında İkinci Çin devriminin (1925-1927) tarihi, Stalin ve Buharin’in Rus partisi ve Enternasyonal’deki liderliklerinin mahkûm edilmesi için uğursuz bir anıt olacaktır.
Zafer Çin işçi ve köylülerinin erişebilecekleri bir yerdeydi, ancak tarihte şimdiye kadar rastlanmamış bir şey oldu: Rus devriminin ve Komünist Enternasyonal’in resmi otoritesini yüklenmiş olan liderlik, yolun ortasına duvar gibi dikildi. Stalin ve Buharin, proletaryanın iktidarı ele geçirmesini yasaklıyorlardı. Müritler, Lenin’in Rus devriminde oynamalarını engellediği rolü, bütün trajik sonuçlarıyla birlikte Çin devriminde sonuna kadar oynadılar.
Çin devriminin en kritik anlarında, yönetici kliğin politikası, Troçki’nin dediği gibi, Menşevizmin Çin politik diline tercüme edilmesiydi.
Stalin, Bukharin ve Martinov’un politikası şöyle özetlenebilir:
Bunlar, Çin’in yarısömürge bir ülke olarak, emperyalizmin bütün ulusu ve bütün sınıfları aynı şiddetle ezen mengenesi içinde sıkıştığı noktasından kalkıyorlardı. Burjuvazi, emperyalizmin karşısında devrimci bir savaş vermekteydi. Bu mücadelede, ancak “işçilerin ve köylülerin demokratik diktatörlüğünün” kurulması ile zafere ulaşılabilirdi. “Devrimci antiemperyalist birleşik cephe”, işçiler, köylüler, küçük ve büyük burjuvaziden oluşan “dört sınıfın bloku” şeklinde kurulmalıydı. Bu “blok”, Sun Yat Sen’in ve onun ölümünden sonra da Çan Kay Şek ve Wang Çing Wei’in partisi burjuva Kuomintang’da cisimleşiyordu. StaIin’e göre, Kuomintang “devrimci bir parlamento”, Çin Komünist Partisi’nin bağımlı bir grup olarak girmek zorunda olduğu bir “işçi ve köylü” partisiydi.
Bu kavrama göre, burjuvazi yabancı haydutlara karşı antiemperyalist bir savaş verdiği için ülke içinde sınıf mücadelesi yapılmamalıdır çünkü işçilerin ve komünistlerin Çin burjuvazisine karşı yapacakları bir ciddi saldırı, “dört sınıfın blokunu” zedeleyecektir. Bu nedenle Stalin, Çin komünistlerini grev mücadeleleri üzerinde cebri bir hakemlik kuran milliyetçi hükümetin kararlarına sessizce boyun eğmeğe zorladı. Gene aynı nedenle, köylü hareketleri Moskova’dan telgrafla gönderilen emirlerle kontrol altında tutulmaya çalışıldı. Aynı şekilde komünistlere, sovyetler kurmama emri verildi. Çünkü ilk olarak, “sovyetler proletarya diktatörlüğünün aracıdır”; ikincisi, sovyetler kurmak, Stalin’in “devrimci merkez” diye adlandırdığı burjuvazinin milliyetçi hükümetini devirmek demektir.
Komintern liderlerinin temel çizgisi buydu. Ve bu çizgi, burjuva karşıdevriminin zaferine, Çin proletaryası ve köylülüğünün Stalin’in onlar için seçtiği “müttefikler” tarafından katledilmesine yol açtı.
“Dört sınıfın bloku” gerçekte neydi? Bu, komünistlerin, yani gerçek devrimci öncünün, Çin burjuvazisine tabi olmasının, elleriyle ve ayaklarıyla bağlanmasının, teslim edilmesinin Stalin tarafından seçilen biçimiydi. “Blok” içinde, Çin Komünist Partisi’nin en küçük bir bağımsızlığı bile yoktu. Kuomintang’la ortaklaşa yayımladıkları bir bildiride, parti Kuomintang’la “yalnızca bazı ayrıntılarda” ayrıldığını, her ne pahasına olursa olsun “birleşik antiemperyalist cephenin” korunması gerektiğini, komünistlerin Sun Yat Senizm’in küçük burjuva doktrinlerini eleştirmekten kaçınacaklarını ilan ediyordu. Devrimci fırtınanın en yüksek noktasında komünistler çok önemsiz bir rol oynadılar Öyle ki, günlük bir gazeteleri bile yoktu ve haftalık dergileri de düzensiz bir şekilde yayımlanıyordu. Çan Kay Şek’in milliyetçi ordularının zapt ettiği bölgelerde bile komünistler illegal olmaya devam ettiler.
Parti, işçileri burjuvaziye karşı başkaldırmaya hazırlamada da öncü olamadı. Bunun yerine, burjuva “müttefikleri” karşısında işçileri greve gitmekten alıkoyarak, köylülerin toprakları ele geçirmesini ve zengin köylüleri kovmasını önleyerek, burjuvazinin aleti haline geldi. Devrimci durumun içinde iktidarsız bir hale gelmesine rağmen, Stalin, Çan Kay Şek’in üstüne yürütmek zorunda olduğu işçi ve köylü kitlelerini burjuvaziye teslim edecek kadar güç bırakmıştı Çin Komünist Partisi’nde.
Bu sırada Muhalefet neyi savunuyordu? Muhalefet, Çin’in yarısömürge durumunun emperyalizme karşı mücadeleyi demokratik devrimin acil bir görevi haline getirmiş olduğu noktasından kalkıyordu. Ancak, diye devam ediyordu, işte tam bu durum gelecekte ulusal burjuvazi ile emperyalistler arasında bir ittifakı kaçınılmaz kılmaktadır çünkü her ikisi de Çin kitlelerinden ürkmektedir.
Demokratik devrim yalnız emperyalist boyunduruktan kurtulma değil ama aynı zamanda tarım sorununun da çözülmesi görevini yüklemektedir. Ancak Çin’de köy tefecisi ile toprak sahibi, şehir burjuvazisi ile, kompradorlarla ve son tahlilde yabancı burjuva ile öyle içli dışlı bir bağımlılık ilişkisi içindedir ki, tarım devrimi ancak bütün bu unsurlara karşı şiddetli bir mücadele verilmesiyle yürütülebilecektir. Burjuvazi, hatta küçük burjuvazi, bu sorunun çözülmesinde kitlelere öncülük edebilir mi? Tam tersine. Çin’de kurtuluş mücadelelerinde ve kendi hükümetlerinin kurulmasında köylülüğe ancak proletarya öncülük edebilir. Bu mücadelede, öncüsü başka bir partiye tabi olmayan ve bağımsız hareket eden ayrı bir komünist partisinde örgütlenmiş proletaryanın öncülük ettiği bir cephe oluşturmak gerekir.
Proletarya ve komünistler, devrimin zaferini nasıl garanti altına alabilirler? En başta kendi güçlerine, kendi partilerine ve sonunda da kendi devlet cihazlarına dayanarak. Kanton hükümeti bizim hükümetimiz değildir, tıpkı milliyetçi orduların bizim ordumuz, Kuomintang’ın bizim partimiz olmadığı, gibi. Bunlar burjuvazinin orduları ve partisidir. Aynı şey, Çan Kay Şek’in Şanghay’daki darbesinden sonra “solcuların” kurduğu Wuhan hükümeti için de geçerlidir.
Böyle olduğu için, işçiler ve köylüler, zaten içgüdüsel olarak mücadelesini verdikleri sovyetleri her yerde kurmalıdırlar.
Tüm Rus partisi ve Enternasyonal, bu eylem yolunu ileri sürdü diye Muhalefet’i ezmek için seferber oldu. Stalin ve Martinov’dan en küçük memuruna kadar herkes, Çan Kay Şek’in güvenilir bir müttefik olduğunu ispatlamak için uluslararası bir kampanyaya katıldı. Çan’ın Şanghay proletaryasını katletmesinden sonra da, onun şeref yerini Fen Yu Hsiang ve Wang Çin Wei aldılar. Tüm komünist basın, burjuva generallerini “bizim kendi generallerimiz” diye alkışladı. Rus Politbürosu’nun (Troçki’nin karsı oyuna rağmen) Komünist Enternasyonal’e “sempatizan” parti olarak aldığı Kuomintang, bütün dünyaya komünizmin sadece bir adım öncesi diye sunuldu. Enternasyonal içinde Stalinizm öyle ileri gitti ki, Çan Kay Şek’in orduları, karşıdevrimi proletaryanın kanları ile kutlamak üzere Şanghay’a girdiğinde, Fransız Komünist Partisi “Şanghay Komünü’nün” kuruluşunu kutlayan bir telgraf çekti ona.
Muhalefetin Çin’de bağımsız bir Komünist Partisi kurulması önerisine insafsızca saldırıldı. Bu Kuomintang’ı terketmek, “müttefiklerimizi yalnız bırakmak”, burjuvaziyi “birleşik cephemden çıkarmak”, “aşamaları atlamak” demektir, diye çığlıklar attılar Stalin ve Buharin. Burjuvazi desteklenmeliydi, öyle de yapıldı ve blok korundu. Bu “blokta” yönetenin burjuvazi, hizmet edeninin proletarya olduğu doğruydu, ama bu “ayrıntıdaki” hata, “ulusal devrimin” çıkarları uğruna tamamen görmemezlikten geliniyordu.
Çan Kay Şek’in ikinci darbesinden sonra bile, Stalin direnmekten vazgeçmedi ve çizgisini sürdürdü. Yalnızca “anti emperyalist devrimi” yönetmesi beklenen Çan Kay Şek’in “Kuomintang merkezinin” yerine, “tarım devrimini” yönetmesi beklenen Wang Çin Wei’nin “Kuomintang solu” geçirildi. Çan Kay Şek, Çin kitlelerine karşı yabancı emperyalistlerle kuvvetlerini birleştirmek için birliklerini Şanghay’a soktuğunda, Wuhan’da “sol” burjuva hükümeti kuruldu.
Menşevizmin iğrenç deneyi, “daha yüksek bir düzeyde” sürdürüldü. Stalin, burjuva politikacılarının Wuhan hükümetini güneyin “devrimci merkezi” diye adlandırdı. Stalin’e göre, Wuhan kliği “proletarya ve köylülüğün demokratik diktatörlüğü” haline gelmekteydi. Ve durum böyle olduğuna göre, muhalefetin Wuhan bölgesinde sovyetler kurma önerisi, besbelli, caniyane bir macera idi. Çünkü, madem ki diktatörlük kurulmuştu, iktidar organları olan ve mevcut rejimin yerini alması gereken sovyetlerin kurulmasının amacı neydi? Stalinistlerin değerlendirmeleri işte böyleydi.
Wuhan hükümetine iki komünist bakan yollandı; birisi çalışma bakanıydı, öteki de Moskova ve Çin’de, köylülüğü inkar ettiği için “Troçkizme” karşı verdiği mücadele ile kendisini tanıtmış olan Tang Ping Şan atandığı tarım bakanıydı. “Tarım devriminin yürütücüsü” olan burjuva hükümeti nasıl bir politika izledi? Devrimci kitlelerin bilgisizliği, örgütsüzlüğü ve zayıflığı sayesinde yaşayabilen tüm burjuva hükümetlerine özgü klasik yolları kullandı. İşçi ve köylü hareketini ezmeyi üstlendi ve bu görevinde kendisine yardımcı olarak Moskova’nın emirleriyle Çin burjuvazisine bakanlık yapan iki komünist tutsak buldu. Wuhan, “tarım devriminin örgütlenmesini” bu komünist bakanı ve anti-Troçkizm uzmanını silahlı birliklerinin başında ayaklanan köylüleri bastırmaya yollayarak sürdürdü. Yalnız bu olay, Stalinizmin Çin devriminde izlediği karşıdevrimci çizgiyi anlatmaya yeter. Stalin, komünist öncüyü, burjuvazinin kitleleri teslim almasına yarayan bir değnek haline getirmiştir.
Çan Kay Şek’in, Şanghay proletaryasının boğazını kesmek üzere bıçağını bilediği bir dönemde, ona karşı tedbir alınmasını isteyen Muhalefet’i suçlayan ve kendisini sadık bir müttefik olarak ilan eden Stalin, Moskova’da ona övgüler düzüyordu. Stalin, aynı kaçınılmaz hayal kırıklığına Wuhan hükümetinde de uğradı. O da Çan Kay Şek’in adımlarını aşağı yukarı aynen izledi. “Sol Kuomintang” liderleri devrimcilikte sağ kanat kardeşlerinden bir santim bile ileride olmadıklarını gösterdiler. Lenin’in Nisan 1917’de tarihin çöplüğüne atmış olduğu şu dehşetli “proletarya ve köylülüğün demokratik diktatörlüğünün”, on yıl sonra Çin’de proletarya ve köylülüğün boğazına geçirilmiş bir mengeneden başka bir şey olmadığı ortaya çıktı.
“İşçi ve köylü partisi” ile, “antiemperyalist birledik cephesi” ile, “dört sınıfın bloku” ile, “devrimci parlamento Kuomintag’ı” ile, “demokratik diktatörlüğü” ile ve proletaryanın öncülüğünde sovyetlerin kurulmasına karşı koymasıyla – işte bütün bunlarla Stalin, Tseretelli ve Çernov’un 1917 Rus devriminde başarısız bir şekilde oynamaya çalıştıkları gerici rolü başarıyla oynadı. Muhalefet, mücadelenin her aşamasında Marksizmin sınanmış doktrinlerini savundu. Merkezci cihaz ise Sol Muhalefet’i ezdi. Ama bununla Çin devrimini de ezmiş oldu.