Sol Muhalefet tarihi (IV): 1926 İngiltere Genel Grevi
Aşağıda yayımladığımız eser, o sıralar Uluslararası Sol Muhalefet’in ABD örgütü içinde faaliyet yürütmekte olan Max Shachtman tarafından kalem alınmış olup, The Militant (Militan) gazetesinin 1932’nin Nisan ve Ağustos ayları arasındaki sayıları boyunca, parça parça yayımlanmıştır. Shachtman bu makale dizisinde, 1923’te kendisini ilan eden SSCB Sol Muhalefeti’nin 10 yıllık politik tarihininin genel hatlarını özetlemeye çalışmıştı.
Shachtman’ın eserinin birinci kısmı için buraya, ikinci kısmı için de buraya, üçüncü kısmı için buraya ve beşinci kısmı için de buraya tıklayabilirsiniz.
Kaynak: Max Shachtman, Sovyetler Birliği’nde Sol Muhalefet’in İlk On Yılı, Çeviri: Mustafa Sayman, Maya Yayınevi, İstanbul 1975.
***
1926 İngiltere Genel Grevi
Alman Ekim yenilgisinden sonra, Muhalefet dolaysız, ivedi devrimci ortamın sona erdiğini ileri sürdü. 1924’teki Beşinci Komintern Kongresi’nde kabul edilen resmi görüşe göreyse, devrimci dalga daha yeni kabarıyordu. Kesin Alman yenilgisinden dört ay sonra Zinovyev “Almanya’nın keskin bir iç savaşa açıkça sürüklenmekte olduğunu” ilan etti. Stalin de buna katılıyordu: “Son savaşın verilmiş olduğu, bu savaşlar boyunca proletaryanın herhangi bir yenilgiye uğramış olduğu, bunun sonucunda burjuvazinin güçlendiği. yolundaki görüşler yanlıştır.”
Kendi ahmaklıkları ve dar görüşlülüklerinin bir sonucu olarak bir kapitalist dengeleme dönemine girilmiş olduğu gerçeğine gözlerini kapayan parti bürokrasisi, Komintern politikasını çok yakın bir gelecekteki devrimci ayaklanma ve iç savaşa göre ayarladı. Ama Beşinci Kongre’nin bakış açısının yanlış olduğu en dar kafalı kişilerce bile anlaşıldığında bürokrasi kendi itibarını korumak hesabıyla, gözden düşmüş kehanetlerini devrimci olaylar yaratarak destekleme çabasına girişti. Tek kelimeyle, Beşinci Kongre’nin aşırı radikal laf kalabalığı, bürokrasiyi oportünizmin göbeğine itti, devrimle ilgisi hiç olmayan ya da çok az olan hareketlere ve kişilere devrimci renkler sıvamaya yöneltti. Öngörülen yerlerde (Almanya’da ve Bulgaristan’da) devrimler patlamadıkça, olmayan yerlerde devrimler keşfetmek için büyük çabalar harcandı.
NebraskaIı Green, Yugoslavyalı Raditch, İtalyan Katolik maceracı Miglioli gibi burjuva köylü liderleri, şu karmakarışık “Kızıl Köylüler Enternasyonali’nde” “devrimci köylülerin” liderleri olarak yüceltildiler. Emperyalizme Karşı Dünya Birliği ise, Komintern tarafından, hayalleri yıkılmaya başlayan kitlelerin giderek artan militanlığından korunmak isteyen gözden düşmüş işçi politikacılarına, pasifistlere ve burjuva milliyetçilerine bir sığınak olarak kuruldu. Beyaz Saray lobicileri, Mısırlı milliyetçiler, İngiliz sahte işçi liderleri, Fransız farmasonları ve burjuva gazetecileri, Alman, Avusturya ve Çek doktorları ve avukatları, Meksikalı gerilla liderleri ve işsiz politikacılar, Katalonya milliyetçileri ve Hintli Gandiciler – bunların hepsi Komintern salonlarında kendilerine birer cennet buldular. Troçki’nin karşı koymasına rağmen Çin burjuvazisi ve Kuomintang, Komünist Enternasyonal kurullarına kardeş parti olarak kabul edildi.
Beşinci Kongre’nin hayali büyüklüğünü desteklemek için bu boş hedefler peşinde koşulurken keşfedilenlerin en zararlısı, Anglo-Rus Komitesi oldu. Komite, bir İngiliz sendika heyetinin 1924 sonunda Sovyetler Birliği’ne yaptığı ziyaretin sonucu olarak İngiliz ve Rus sendikalar konseylerinden oluşturulmuştu.
Komitenin ilk başlardaki amacı, uluslararası sendika birliğinin kurulmasını geliştirmekti. Muhalefet 1927’de bu konuda şöyle yazıyordu:
“Anglo Rus Komitesi’nin kuruluşu, belli bir dönemde tamamen doğru bir adımdı. Emekçi kitlelerin sola kaymalarının yarattığı baskı altında, liberal işçi politikacıları tıpkı devrimci bir hareketin başlangıcındaki burjuva liberalleri gibi, kitleler üzerindeki etkilelerini sürdürebilmek için sola doğru bir adım attılar. Onları orda tutmak tamamen doğruydu.”
Ne var ki Komite’nin çalışma alanı ve nitelikleri, hızla ilk baştaki hedeflerin çerçevesinin dışına taşındı. Stalin ve Buharin, Komite’yi açıkça belirtilmiş ve sınırlı hedefler doğrultusunda, devrimci ve reformist örgütler arasındaki geçici bir blok olmaktan çıkarıp, ona sahip olamayacağı görevler ve nitelikler yüklediler. Stalin’e göre, bu komite 1926’da, “işçi sınıfının genel olarak yeni emperyalist savaşlara ve ülkemizin işgaline, özel olarak da Avrupa emperyalist devletlerinin en büyüğü olan İngiltere’nin işgaline karşı verdiği yaygın mücadelenin örgütü” haline gelmişti.
Sol Muhalefet, Purcell ve şurekası, Hicks, Swales ve Citrine gibi İngiliz işçi liderlerini, emperyalist savaşa karşı ve Sovyet cumhuriyetinin savunulması doğrultusunda dünya işçi sınıfının örgütlecileri olarak kabul eden bu görüşe karşı boşuna savaştı. Ve tabii, her zaman olduğu gibi muhalefetin görüşleriyle gene ilgilenilmedi. Sol Muhalefet, birleşik cephe politikasına karşı çıkmakla ve Sir Austen Chamberlain’e inanmakla suçlandı sadece!
Anglo-Rus Komitesi’nin rolü ve niteliği üzerindeki Stalinist anlayış, doğrudan doğruya tek ülkede sosyalizm teorisinden kaynaklanıyordu. Buna göre, Rusya ulusal olarak tecrit edilmiş sosyalist ekonomisini, “eğer” yabancı askeri müdahaleler önlenebilirse kurabilirdi ancak. Stalinistleri çılgınca bir telaş içinde “müdahale aleyhtarları” aramaya ve komünist partilerini Sovyet sınır muhafızları haline dönüştürmeye yönelten görüş budur. İngiltere’deki devrimci militanların saldırılarından korunmak için Sovyetlerle yapılacak bir ittifakın kalkanına ihtiyaç duyan Purcell, Rusya’nın sosyalist bir toplum kurmasının yolundaki tek engel olarak görülen askeri müdahaleye karşı mücadelenin örgütleyicisi olarak kabul edildi. Sendika bloku, hızla İngiliz reformistleri ile Rus parti bürokrasisi arasında, bir döneme ait değil uzun süreli bir politik blok haline geldi. Burjuvazinin bu İngiliz işçi bakanları için Komintern’in bütün dillerinde dua sesleri yükseldi. Komite, savaşa ve işgale karşı dünya proletaryasının sağlam bir siperi olarak kabul edildi. “Uluslararası ortamın keskinleştiği oranda Anglo-Rus Komitesi’nin İngiliz ve uluslararası emperyalizmin bir silahı haline geleceğini” yalnız Muhalefet gördü. Sonraki olaylar, üzerinde durulmayan bu uyarıyı tamamen doğrulamıştır.
Anglo-Rus Komitesi ilk ciddi sınavını, büyük maden işçileri grevi sırasında patlak veren 1926 İngiltere Genel Grevi’nde verdi. Tıpkı metallerin en iyi ateşle denendiği gibi, Purcell ve şürekasının Rusya’ya kardeşlik, İngiliz emekçilerine sadakat ve İngiliz emperyalizmine düşmanlık adına verdiği bütün teminatlar, genel grevin alevleri içinde belirleyici bir denemeye tabi tutuldu. Ve aynen Muhalefetin uyarmış olduğu gibi, İngiltere Sendikaları Genel Konseyi, sağ kanadı kadar sol kanadı da utanç verici bir korkaklık ve ihanet, egemen sınıfa sarsılmaz bir sadakat, devrimci proletaryaya karşı nefret ve korku örneği verdi.
Hakim sınıfın iktidarını kendi gücünden çok işçi liderlerinin işçi sınıfı içindeki gücüne dayadığı devrimci bir durum olan genel grevin ilk dokuz gününden sonra, Genel Konsey hiç gizlemeksizin mücadeleye öldürücü darbeyi indirdi. İşçilerin çok büyük militanlıkları ve burjuvazinin grevciler üzerine askeri birliklerin yollanmasını isteyemeyecek kadar zavallılaşması karşısında, burjuvazinin sendikalardaki uşakları bu hareketin nasıl kırılabileceği konusunda kralın bakanları ile görüşmeler yapmak üzere hükümet binalarına doluştular.
Sol işçi liderlerinin kendilerini sıvadıkları “kızıl” boya, milliyetçi bir çılgınlığın içinde silinip gitti. Rusya’nın grevdeki işçilere yolladığı mali yardım, “o Allah’ın belası Rus altınları” denilerek reddedildi. Sendika binasındaki kızıl bayrak apa topar indirildi. Purcell ve arkadaşları, “mücadele için proletaryanın uluslararası güçlerini kapsayan örgütsel merkez” değil, ama umutsuz yönetici sınıfın en güvenilir destekçisi olduklarını ispat ettiler. Stalinist görüşleri mahkum eden ve Muhalefet’inkileri haklı çıkaran bundan daha iyi bi örnek olamaz.
Bu ateşli mücadele ve ihanet günleri sırasında Komite neredeydi? Kautsky’nin 1914’te İkinci Enternasyonal’den yakınırken söylediği gibi, “o sadece barışın aracı idi; savaş sırasındaysa bir hiçti.”
Daha doğrusu Komite devrimciler için, Rusya için bir hiçti. İngiliz ortakları içinse belirli bir değeri vardı: Purcell, Swales ve Hicks, Anglo-Rus Komitesi’ndeki Bolşevik temsilcilerle yaptıkları biçimsel ve ucuz ittifakın kendilerine verdiği itibarı sonuna kadar kullandılar. İngiliz kitlelerinin sahte liderlerinden kurtulmasına yardımcı olacakları yerde, Anglo-Rus Komitesi bu liderlere saflardan, özellikle de komünistlerden gelen saldırılara karşı “Bolşevik” bir kalkan görevi yaptı. “Kendi” komünistlerinin saldırıları karşısında Purcell ihanetini şöyle savunuyordu: Rus Komünistleri sizden farklıdır; sizin saldırdığınız gibi saldırmazlar bize. Tam tersine bizimle ahenk içinde görüşmeye otururlar.
Muhalefet derhal Anglo-Rus Komitesi’nin ve özellikle Rus kesiminin İngiliz işçileri içinde kazanmış olduğu itibarın İngiliz liderlerinin ihanetinin sergilenmesi yolunda kullanılmasını istedi. Bunların artık Rus sendikalarının arkasına saklanmalarını önlemek için Purcell ve şürekasından yankı uyandıracak bir biçimde ayrılmasını önerdi. Stalin ve Buharin şiddetle ayrılmaya karşı çıktılar; birkaç yıl önce, sadece Purcell’lerle değil, hala gerici liderlerin peşinden giden “sosyal faşist” işçilerle bile yapılacak bütün birleşik cepheleri aynı şiddetle reddettikleri gibi.
Genel greve yapılan bu iğrenç ihanetten bir yıl sonra bile, Stalin Purcell ile yaptığı birleşik cepheyi sürdürdü. Anglo-Rus Komitesi, İngiltere’nin Rusya’ya yapacağı bir müdahaleyi engelleyecek ve böylece Sovyet cumhuriyetinin rahatsız edilmeden sosyalizmi kurmasına yardım edecekti.
Komite’nin 1927 Nisan’ında Berlin’deki konferansına kadar bu yanlış çizgi izlendi. Komite, İngiliz zırhlılarının Nanking’i bombalamasını protesto etti mi? Polis’in Arcos’a, Londra’daki Sovyet ticaret örgütüne yaptığı saldırıyı protesto etti mi? İngiliz ortaklarının, genel grev ve maden işçileri grevi sırasındaki ihanetleri hakkında tek bir kelime söyledi mi? Bunların hiçbirini yapmadı. Ama bununla ilgili olarak Rusların ve İngilizlerin ortaklaşa açıkladıkları şaşırtıcı bir karar yayımladı:
“Sendikal hareketin tek temsilcisi ve sözcüsü, İngiliz İşçi Sendikaları ve onun Genel Konseyi’dir;
(…) aynı zamanda, iki ülkenin sendikal hareketlerinin, Anglo-Rus Komitesi’nde somutlaşan kardeşçe birliğinin, her iki ülke sendika hareketlerini yöneten organların haklarını ve özerkliğini sınırlamayacağını veya reddedemeyeceğini ve reddetmemesini; ve herhangi bir şekilde iç işlerine karışmayacağını kabul eder.”
İngiliz Komünistleri ve özellikle de Azınlık Hareketi üzerinde sersemletici bir etki yaratan bu belge, Purcell ve şürekasına teslim olmanın en yüksek kanıtıdır (bunlar daha sonra kesin tavır alınması gereken dönemde, burjuvaziye teslim oldular). Bütün bunlar, tek ülkede sosyalizm adına yapıldı. Komünizmin İngiltere’de devrimci bir tavır alamaması, Anglo-Rus Komitesi deneyinden temel dersler çıkarılmasının yasaklanması ve harekete indirilen öldürücü darbe, İngiltere’de komünistleri yıllar süren bir gerilemeye uğrattı.
Anglo-Rus Komitesi, bu hayalleri Bolşeviklik sananlar için büyük bir hayal kırıklığı oldu. Bir birleşik cephenin nasıl yapılmaması gerektiğini gösteren klasik bir deneydi bu. Ne var ki, Sol Muhalefet’in eleştirilerinin doğrulanması, Rusya’daki hakim rejimin ve Enternasyonal’in bürokratik-reformist yozlaşması yolunda yeni bir adım atılması pahasına oldu.
Böylesine pahalı haklı çıkışların sonuncusu da değildi bu. Çünkü aynı dönemde Stalinist politikanın Çin devrimini baltalayan o yıkımsal sonuçlarından birine daha tanık olundu.