Ukrayna sorunu

Aşağıda okuyucularımızla paylaştığımız metin 22 Nisan 1939’da Lev Troçki tarafından kaleme alındı ve ilk kez Socialist Appeal (Sosyalist Çağrı) gazetesinin 9 Mayıs 1939 tarihli 3. cildinin, 39. sayısında yayımlandı. Troçki’nin makalesi Türkçe’ye ilk defa çevrilmiştir.

Büyük Marksist ustamız Troçki’nin, pek çok yazısında olduğu gibi, bu makaledeki analizi de yılların sınavına ve bu yılların içerdikleri çalkantılı olaylara dayandı. Bugün, seksen yıldan fazla bir süre sonra, Ukrayna’nın Büyük Rus şovenizmine karşı mücadelesi, Troçki’nin 1939’da yazdıklarını doğruluyor.

Troçki’nin, aşağıda sunduğumuz makalesini eleştiren bir metne verdiği cevaba, buradan ulaşabilirsiniz.

Çeviri: Kaan Gündeş

Kaynak: https://www.marxists.org/archive/trotsky/1939/04/ukraine.html

***

Pek çok hükümetin, pek çok “sosyalistin” ve hatta “komünistin” unutmaya ya da tarihin derin sandığına havale etmeye çalıştığı Ukrayna sorunu, bir kez daha, bu kez iki kat şiddetle, gündemdeki yerini aldı. Ukrayna sorununun bu son ciddileşmesi, Sovyetler Birliği’nin ve Komintern’in yozlaşması, faşizmin ilerlemesi ve bir sonraki emperyalist savaşın yaklaşmasıyla yakından bağlantılıdır. Dört devlet tarafından çarmıha gerilmiş olan Ukrayna, şimdi Avrupa’nın kaderinde, bir zamanlar Polonya tarafından işgal edilen konumun aynısını işgal ediyor; şu farkla ki, uluslararası ilişkiler artık sonsuz derecede daha gergin ve gelişimin temposu ivmelenmiş vaziyette. Ukrayna sorunu yakın gelecekte Avrupa’nın yaşamında çok büyük bir rol oynayacak. Hitler’in “Büyük Ukrayna” yaratma sorununu bu kadar gürültülü bir şekilde gündeme getirmesi boşuna değildi ve aynı şekilde bu meseleyi bu kadar sinsi bir aceleyle terk etmesi de boşuna değildi.

Göz ardı edilmemesi gereken bir sorun

Emperyalist devletlerdeki emek bürokrasisi ile aristokrasisinin çıkarlarını ifade eden İkinci Enternasyonal, Ukrayna sorununu tamamen görmezden geliyor. Onun sol kanadı bile bu soruna gerekli dikkati göstermedi. Rosa Luxemburg’un tüm parlak zekasına ve gerçekten devrimci ruhuna rağmen, Ukrayna sorununun bir avuç entelektüelin icadı olduğunu deklare etmeyi makul bulduğunu hatırlamak yeterlidir. Bu pozisyon Polonya Komünist Partisi üzerinde bile derin bir iz bıraktı. Ukrayna sorunu, Komintern’in Polonya seksiyonunun resmî önderleri tarafından devrimci bir sorundan çok, bir köstek olarak görülüyordu. Bu sorudan kaçınmaya, onu bastırmaya, sessizce geçiştirmeye ya da belirsiz bir geleceğe ertelemeye çalışan devamlı oportünist çabalar bu nedenle ortaya çıktı.

Bolşevik parti, Lenin’in sürekli basıncı altında, güçlükle ve ancak kademeli olarak, Ukrayna sorununa dönük olarak doğru bir yaklaşımı benimseyebildi. Kendi kaderini tayin hakkı, yani ayrılık, Lenin tarafından Polonyalılara ve Ukraynalılara doğru eşit bir şekilde genişletildi. [Lenin] aristokrat ulusları haklı bulmuyordu. Ezilen ulus sorunundan kaçınmaya veya [onu] ertelemeye yönelik her eğilimi, Büyük Rus şovenizminin bir tezahürü olarak görüyordu.

İktidarın fethinden sonra, eski Çarlık Rusya’sından miras kalan sayısız ulusal sorunun çözümü için parti içinde ciddi bir mücadele yaşandı. Uluslar Halk Komiseri sıfatıyla Stalin her zaman en merkeziyetçi ve bürokratik eğilimi temsil etti. Bu, özellikle Gürcistan sorununda ve Ukrayna sorununda kendini gösterdi. Bu konularla ilgili yazışmalar bugüne kadar yayımlanmamıştır. Bu yazışmaların bir kısmını yayımlamayı umuyoruz – elimizin altında olan oldukça ufak bir kısmını. Lenin’in mektuplarının ve önerilerinin her satırı, geçmişte ezilmiş olan bu uluslara mümkün olduğunca yanaşmaya yönelik bir dürtüyle çınlıyor. Bunun tam tersi olacak şekilde Stalin’in öneri ve açıklamalarında ise daima bürokratik merkeziyetçilik eğilimi dile getirildi. “İdari ihtiyaçları”, yani bürokrasinin çıkarlarını güvence altına almak için, ezilen ulusların en meşru istekleri, küçük burjuva milliyetçiliğinin bir tezahürü olarak ilan edildi. Tüm bu semptomlar 1922-23 gibi erken bir tarihte gözlemlenebildi. O zamandan beri [bu semptomlar] gaddarca geliştiler ve SSCB halklarının her türlü bağımsız ulusal gelişiminin doğrudan boğazlanmasına yol açtılar.

Bolşevik anlayış olarak Sovyet Ukrayna

Eski Bolşevik partinin anlayışı uyarınca Sovyet Ukrayna, Ukrayna halkının diğer kesimlerinin etrafında birleşeceği güçlü bir eksen olmaya yazgılıydı. Sovyet Ukrayna’nın varlığının ilk döneminde ulusal bakımdan güçlü bir çekim gücüne sahip olduğu ve Polonya tarafından köleleştirilen Batı Ukrayna’nın işçileri, köylüleri ve devrimci aydınlarını mücadeleye teşvik ettiği tartışılamaz. Ancak Thermidor gericiliği yıllarında Sovyet Ukrayna’nın konumu ve onunla birlikte Ukrayna sorununun bir bütün olarak ortaya konması keskin bir şekilde değişti. Umutlar ne ölçüde derinleştiyse, hayal kırıklığı da o denli keskin oldu. Bürokrasi, Büyük Rusya’daki halkları da boğazladı ve yağmaladı. Ancak Ukrayna’da meseleler, ulusal umutların katledilmesiyle daha da karmaşıklaştı. Kısıtlamalar, tasfiyeler, baskılar ve genel olarak bütün bürokratik holiganlık biçimleri, Ukrayna kitlelerinin daha fazla özgürlük ve bağımsızlık için güçlü, köklü özlemlerine karşı mücadelede Ukrayna’da olduğu kadar hiçbir yerde bu kadar kanlı bir şekilde ortalığı kasıp kavurmadı. Totaliter bürokrasi açısından, Sovyet Ukrayna ekonomik bir birimin bir idari bölümü ve SSCB’nin askerî üssü haline geldi. Elbette, Stalin bürokrasisi Şevçenko’nun heykellerini dikiyor ama bunu sadece Ukrayna halkını, [bu heykellerin] ağırlıkları altında daha derinlemesine ezmek ve onu Kremlin’deki tecavüzcü kliğe Kobzar dilinde ilahiler söylemeye zorlamak için yapıyor.

Ukrayna’nın bugün sınırları dışında kalan kendi bölgelerine gelince, Kremlin’in [bunlara yönelik] mevcut tutumu tüm ezilen uluslara, sömürgelere ve yarı sömürgelere karşı olan tutumuyla aynıdır; onlar, [Kremlin’in] emperyalist hükümetlerle olan uluslararası kombinasyonlarındaki birkaç kuruşluk alışveriş konularıdır. Ukrayna komünizminin en tiksindirici döneklerinden biri olan Manuilsky, “Komünist Parti’nin” yakın zamandaki 18. Kongresi’nde, sadece SSCB’nin değil, aynı zamanda Komintern’in de (Stalin’in deyişiyle “alçı ekleminin”), ezenlerin egemen Moskova kliğinin düşmanı olmadığı durumlarda, ezilen halkların kurtuluşunu talep etmeyi reddettiğini açıkça ilan etti. Hindistan bugünlerde Stalin, Dimitrov ve Manuilsky tarafından Japonya’ya karşı savunuluyor, ancak İngiltere’ye karşı savunulmuyor. Batı Ukrayna, şu anda Kremlin bürokratlarına kârlı görünen diplomatik bir anlaşma karşılığında sonsuza kadar Polonya’ya teslim edilmeye hazır. Politikalarında epizodik kombinasyonlardan öteye gitmedikleri günlerde [uyguladıklarından] dağlar kadar farklı bir [politika] bu.

Stalin, Hitler ve Ukrayna

Batı Ukraynalı kitlelerin Kremlin’e olan eski güveninden ve sempatisinden hiçbir iz kalmadı. Ukrayna’daki son kanlı “temizlikten” bu yana [ülkenin] batısındaki hiç kimse Sovyet Ukrayna adını taşımaya devam eden Kremlin satraplığının bir parçası olmak istemiyor. Batı Ukrayna’da, Bukovina’da, Karpat-Ukrayna’da işçi ve köylü kitleleri bir şaşkınlık içinde: [Yüzümüzü] nereye dönmeli? Ne talep etmeli? Bu durum doğal olarak önderliği, Ukrayna halkını, uydurma bir bağımsızlık vaadi karşılığında şu ya da bu emperyalizme satmaya çalışarak “milliyetçiliklerini” ifade eden en gerici Ukrayna kliklerine kaydırıyor. Hitler, Ukrayna sorununa dair politikasını bu trajik kafa karışıklığı üzerine dayandırıyor. Bir zamanlar şöyle dedik: Stalin olmasaydı (yani Komintern’in Almanya’daki ölümcül politikası olmasaydı) Hitler olmazdı. Buna şimdi şu eklenebilir: Sovyet Ukrayna’sının Stalinist bürokrasi tarafından tecavüze uğraması olmasaydı, Hitlerci bir Ukrayna politikası olmazdı.

Hitler’i, en azından şimdilik, Büyük Ukrayna sloganından vazgeçmeye iten nedenleri analiz etmek için burada durmayacağız. Bu nedenler, bir yanda Alman emperyalizminin hileli kombinasyonlarında, diğer yanda ise kovması zor olabilecek kötü bir ruhu ortaya çıkarma korkusunda aranmalıdır. Hitler, Karpat-Ukrayna’yı Macar kasaplara hediye etti. Bu, Moskova’nın açık onayıyla olmasa da, her halükarda bu onayın geleceğinden emin olarak yapıldı. Sanki Hitler Stalin’e şöyle demişti: “Yarın Sovyet Ukrayna’sına saldırmaya hazırlanıyor olsaydım, Karpat-Ukrayna’yı kendi ellerimde tutmalıydım.” Buna karşılık, 18. Parti Kongresi’nde Stalin, “Batı Demokrasileri’nin” iftiralarına karşı Hitler’in savunmasına açıkça dahil oldu. Hitler Ukrayna’ya saldırmayı mı planlıyor? Öyle bir şey yok! Hitler’le savaşmak mı? Bunun için en ufak bir sebep bulunmamakta. Stalin, Karpat-Ukrayna’nın Macaristan’a teslimini açıkça bir barış eylemi olarak yorumluyor.

Özgür, bağımsız bir Sovyet Ukrayna için!

Bu, Ukrayna halkının bazı kesimlerinin, uluslararası hesaplarında Kremlin için çok küçük bir değişiklik meydana getirdiği anlamına geliyor. Dördüncü Enternasyonal, Ukrayna sorununun yalnızca Güneydoğu ve Doğu Avrupa’nın değil, aynı zamanda bir bütün olarak Avrupa’nın kaderi üzerindeki muazzam önemini açıkça anlamalıdır. Yaşama gücünü kanıtlamış, sayısal olarak Fransa’nın nüfusuna eşit ve son derece zengin, üstelik stratejik öneme sahip bir bölgeyi işgal eden bir halkla karşı karşıyayız. Ukrayna’nın kaderi sorunu tüm kapsamıyla ortaya konmuştur. Yeni duruma karşılık gelen açık ve kesin bir slogan gereklidir. Kanımca şu anda böylesine yalnızca bir slogan vardır: Birleşik, özgür ve bağımsız, işçi ve köylülerin Sovyet Ukrayna’sı.

Bu program, her şeyden önce, üç emperyalist güç olan Polonya, Romanya ve Macaristan’ın çıkarlarıyla uzlaşmaz bir çelişki içindedir. Ukrayna’nın kurtuluşunun ve birliğinin barışçıl diplomatik yollarla, referandumlarla, Milletler Cemiyeti kararları vb. ile sağlanabileceğini yalnızca umutsuz pasifist ahmaklar düşünebilir. Diğerine karşı başka bir emperyalizmin hizmetine girerek Ukrayna sorununu çözmeyi teklif eden [bahsini ettiğimiz] bu “milliyetçiler” ise elbette pasifistlerden hiçbir şekilde üstün değildir. Hitler Karpat-Ukrayna’yı, hemen birçok güvenilir Ukraynalıyı katleden Macarlara savurarak (ne kadar süre için?) bu maceracılara paha biçilmez bir ders verdi. Sorun emperyalist devletlerin askerî gücüne bağlı olduğu sürece, şu ya da bu gruplaşmanın zaferi, Ukrayna halkının yalnızca yeni bir parçalanması ve daha da acımasızca boyun eğdirilmesi anlamına gelir. Emperyalizm çağında Ukrayna’nın bağımsızlığı programı, proleter devrimin programına doğrudan ve ayrılmaz bir şekilde bağlıdır. Bu konuda herhangi bir illüzyona kapılmak suç olur.

Sovyet anayasası kendi kaderini tayin hakkını kabul eder

Ancak Birleşik Ukrayna’nın bağımsızlığı, Sovyet Ukrayna’nın SSCB’den ayrılması anlamına gelir,  diye koro halinde haykıracaklar Kremlin’in “dostları”. Cevabımız “bunda bu kadar korkunç olan nedir?” şeklinde olacak. Devlet sınırlarına hararetle tapınmak bize yabancıdır. Toplamın “birliği ve bölünmezliği” şeklinde bir pozisyonumuz yok. Ne de olsa, SSCB anayasası bile, kendi bileşenlerini oluşturan federe halkların kendi kaderini tayin hakkını, yani ayrılma hakkını tanır. Dolayısıyla, mevcut Kremlin oligarşisi bile bu ilkeyi inkar etmeye cesaret edemiyor. Emin olmak için sadece kağıt üzerinde bırakıyor. Bağımsız bir Ukrayna sorununu açıkça gündeme getirmeye yönelik en ufak bir girişim, vatana ihanet suçlamasıyla derhal infaz anlamına gelecektir. Ama Ukrayna’nın emekçi kitlelerini, Büyük Rusya’daki kitlelerden bile daha büyük bir ölçüde, Kremlin’in egemenliğini gaddarca baskıcı olarak görmeye yönlendiren şey, tam da bu alçakça ikilemdir, tüm özgür ulusal düşüncenin bu acımasız katlidir. Böyle bir iç durum karşısında, Batı Ukrayna’nın mevcut haliyle SSCB’ye gönüllü olarak katılmasından bahsetmek bile doğal olarak imkansızdır. Sonuç olarak, Ukrayna’nın birleşmesi, sözde Sovyet Ukrayna’nın Stalinist çizmeden kurtarılmasını gerektirir. Bu konuda da Bonapartist klik ektiğini biçecektir.

Ancak bu, SSCB’nin askeri olarak zayıflaması anlamına gelmez mi?, diye dehşet içinde uluyacak Kremlin’in “dostları”. [Bu soruya] SSCB’nin zayıflamasına, Bonapartist diktatörlüğün ürettiği sürekli büyüyen merkezkaç eğilimlerin neden olduğu yanıtını veriyoruz. Savaş durumunda, kitlelerin egemen kliğe olan nefreti, Ekim’in tüm toplumsal kazanımlarının çökmesine yol açabilir. Bozguncu ruh hallerinin kaynağı Kremlin’dedir. Öte yandan bağımsız bir Sovyet Ukrayna, sadece kendi çıkarları sayesinde olsa bile, SSCB’nin güçlü bir güneybatı kalesi haline gelecektir. Mevcut Bonapartist kast ne kadar erken zayıflatılır, altüst edilir, ezilir ve ortadan kaldırılırsa, Sovyet Cumhuriyeti’nin savunması da o kadar sağlam ve sosyalist geleceği de o kadar kesin olacaktır.

Emperyalizme ve Moskova Bonapartizmine karşı

Doğal olarak bağımsız bir işçi ve köylü Ukraynası sonradan Sovyet Federasyonu’na katılabilir; ancak gönüllü olarak, kendisinin kabul edilebilir bulduğu koşullarda ve bu da SSCB’nin devrimci bir yeniden doğuşunu gerektirir. Ukrayna halkının gerçek kurtuluşu, Batı’da sonunda Avrupa Birleşik Sovyet Devletleri’nin yaratılmasına yol açması gereken bir devrim veya bir dizi devrim olmadan düşünülemez. Bağımsız bir Ukrayna, hiç şüphe yok ki bu federasyona eşit bir üye olarak katılabilir ve katılacaktır. Avrupa’daki proleter devrim, buna karşılık, Stalinist Bonapartizmin mide bulandırıcı yapısından geriye tek bir taş bırakmayacaktır. Bu durumda, Avrupa Birleşik Sovyet Devletleri ile yeniden doğan SSCB’nin en yakın birliği kaçınılmaz olacak ve tabii ki Ukrayna da dahil olmak üzere Avrupa ve Asya kıtaları için sonsuz avantajlar sunacaktır. Ama bunlar ikinci ve üçüncü dereceden sorunlardır. Yapılacak ilk iş, bir yanda emperyalistlere, öte yanda Moskova Bonapartizmine karşı mücadelede işçi ve köylü Ukraynası’nın birlik ve bağımsızlığının bir devrimci garanti altına alınmasıdır.

Ukrayna, ulusal kurtuluş mücadelesinin yanlış yolları konusunda özellikle zengin ve deneyimlidir. Bu alanda her şey denendi: Küçük burjuva Rada ve Skoropadski ve Petlura ve Hohenzollern’lerle “ittifak” ve İtilaf Devletleri ile kaynaşmalar. Tüm bu deneylerden sonra, yalnızca siyasi kadavralar, ulusal kurtuluş mücadelesinin önderi olarak Ukrayna burjuvazisinin fraksiyonlarından birine umut bağlamaya devam edebilir. Özünde devrimci olan Ukrayna proletaryası tek başına yalnızca bu görevi çözmeye değil, aynı zamanda [bu görevin] çözümü için inisiyatif almaya da muktedirdir. Proletarya ve yalnızca proletarya, köylü kitlelerini ve hakiki devrimci ulusal aydınları kendi etrafında toplayabilir.

Son emperyalist savaşın başlangıcında Ukraynalı Melenevski (“Basok”) ve Skoropis-Yeltukhovski, Ukrayna kurtuluş hareketini Hohenzollern generali Ludendorff’un kanatları altına yerleştirmeye çalıştılar. Bunu yaparken de sol söylemlerle kendilerini gizlediler. Devrimci Marksistler bir tekmede bu insanları kovdular. Devrimciler gelecekte de böyle davranmaya devam etmelidirler. Yaklaşan savaş her türlü maceracı, mucize avcısı ve tehlikeli yollar arayanlar için uygun bir atmosfer yaratacaktır. Ulusal sorun dolaylarında özellikle ellerini ısıtmayı seven bu beyler, işçi hareketinin topçu menziline girmemelidir. İster faşist ister demokratik olsun, emperyalizme en ufak bir taviz yok! İster dinci-gerici, ister liberal-pasifist olsun, Ukraynalı milliyetçilere en ufak bir taviz yok! “Halk Cephesi’ne” hayır! Emekçilerin öncüsü olarak proleter partisinin tam bağımsızlığı!

Uluslararası bir tartışma için

Bu bana Ukrayna sorununda doğru politika gibi görünüyor. Burada şahsen ve kendi adıma konuşuyorum. Sorun, uluslararası tartışmaya açılmalıdır. Bu tartışmada en önde gelen yer Ukraynalı devrimci Marksistlere ait olmalıdır. Onların sözlerini büyük bir dikkatle dinleyeceğiz. Ama acele etseler iyi olur. Hazırlık için çok az zaman kaldı!

22 Nisan 1939