Hiçbir Ekim Devrimi’nin gerçekleşmediği aşama: Şubat Devrimleri aşaması

Aşağıda okuyucularımızda Nahuel Moreno’nun Geçiş Programının Güncellenmesi eserinin 15. tezini paylaşıyoruz. Moreno’nun bu eseri h2o Kitaplık tarafından Günümüz Programı başlığıyla 2014 yılında basılmıştır.

***

Rusya’daki Ekim Devrimi’nden sonra ne muzaffer olan ne de yenilgiye uğrayan bir Ekim Devrimi daha gerçekleşmedi; bu, tüm tahminlerimize karşıt bir durumdur. II. Dünya Savaşı sonrası, tarihin gördüğü en devrimci aşama olmasına rağmen sadece Şubat devrimlerine yol açmıştır. Bazılarının muzaffer, bazılarının mağlûp ve bazılarının da dondurulmuş olmasına rağmen tüm bu devrimler sadece Şubat devrimleridir. 

Bu konuya devam etmeden önce bir Ekim Devrimi ile burjuvazinin mülksüzleştirilmesi arasındaki farkı vurgulayalım çünkü II. Dünya Savaşı öncesinde burjuvaziyi mülksüzleştiren tek devrim 1917 Ekim Devrimi olmuştur ve bu gerçek de bizi yanlış bir analojiye, iki terimin de aynı anlamda olduğunu kabul etmemize götürebilir. Oysa II. Dünya Savaşı sonrasının deneyimi, bir Ekim Devrimi ile burjuvazinin mülksüzleştirilmesinin aynı şey olmadığını göstermiştir. 

Her devrim gibi Ekim Devrimi de esasen, ekonomik sonuçları olan sosyal ve politik bir süreçtir. Ekim Devrimi’nin, kendisini diğer herhangi bir devrimden açıkça ayırt eden iki temel özelliği vardır. Bu özelliklerden ilki, işçi ve kitle iktidarının devrimci organlarının, örneğin Sovyetlerin, ortaya çıkışıdır. İkinci özellik ise ilkiyle yakından ilgilidir ve aslen belirleyici olan özelliktir: Ayaklanmayı ve silahlı mücadeleyi yöneten, kitlelerin seferberliğini ve uluslararası sosyalist devrimi geliştirmenin sadece bir aracı olarak iktidarı alan devrimci Marksist bir partinin varlığı. Bu iki koşul olmaksızın Ekim Devrimi’nden bahsedilemez. 

Şubat Devrimi, Ekim Devrimi’nden farklıdır ama ona yakından bağlıdır. Şubat Devrimi’nin ilerleyebilmesi için bu devrimin ancak Ekim Devrimi’nden önceki zorunlu bir giriş niteliğinde olması gereklidir. 

Şubat Devrimi, emperyalizmin sömürücüleriyle, burjuvaziyle ve burjuvaziye bağlı toprak sahipleriyle yüzleşen bir işçi ve halk devrimidir; bu devrim, burjuva devlet aygıtını tahrip eder ve onu krize sürükler. Sınıf dinamikleri ve yüzleştikleri düşman açısından her iki devrim de, Şubat Devrimi de Ekim Devrimi de, sosyalisttir. Aralarındaki fark, kitle hareketinin farklı bilinçlilik düzeyinde ve esas olarak devrimci Marksist parti ile kitle hareketi ve sürmekte olan devrimci süreç arasındaki ilişkide yatmaktadır. Özetlersek, Şubat Devrimi, bilinçsiz bir sosyalist devrim iken Ekim Devrimi bilinçli bir sosyalist devrimdir. Biraz Hegel ve Marx gibi konuşursak şöyle diyebiliriz: Şubat Devrimi an sich (kendinde) bir sosyalist devrimdir ve Ekim Devrimi’yse für sich (kendisi için) bir sosyalist devrimdir. 

Şubat devrimleri, devrimci yükselişin bu aşamasındaki işçi ve kitle hareketini yansıtan bir mantığa sahiptir. Neredeyse bütün devrimler, kitle hareketinin derin nesnel ihtiyaçları dayanılmaz bir hâl aldıklarında ortaya çıkmışlardır. Ama proletaryanın ve onun önderlerinin bilinçlilik seviyesi, devrime yol açan nesnel durumla kıyaslandığında geri bir seviyede kalmaya devam etmektedir. Lakin bu geriliğe rağmen devrimler gerçekleşmektedir. Bu durumun şu gerçekle bir bağlantısı vardır: Feodalizmin iktidarı altındaki burjuvazinin sahip olduklarının aksine proletarya, kapitalizm koşullarında bilincinin olgunlaşması için hiçbir olanağa sahip değildir. Evrimci değil devrimci bir süreç yaşamaktayız ve proletarya, hakimiyet altındaki sınıf olarak bilincini iktidar için başka bir sınıfla savaşırken kazanmaktadır. 

Proletaryanın düşük bilinç seviyesinin ve bir devrim yapmayı başaracak kadar yaygınlaşmış olan devrimci seferberliğinin bu bileşimi Şubat Devrimi’ni yaratmaktadır. İşçi hareketinin devrim esnasında bile mevcut olan bu düşük bilinci, karşıdevrimci aygıtların ve programlarıyla yaklaşımları açısından reformist olan küçük burjuva akımların devrime uyum sağlamasını ve bir aşama boyunca bu devrimi yönetmelerini olanaklı kılmaktadır. 

Bilinç seviyesi ve önderliği açısından Şubat Devrimi, Ekim Devrimi’nden tamamıyla farklıdır. Ekim Devrimi’nin belirleyici özelliği, devrimci Marksist bir önderlikçe gerçekleştirilmiş olmasıdır. Oysa Şubat Devrimi, kitle hareketinin bürokratik ve küçük burjuva aygıtları tarafından yönetilir. Bilinçli karşıdevrimci kesim, Şubat Devrimi’nin anlamını apaçık biçimde kavrar ve devrimin sosyalist bir devrime doğru gelişmesini engelleyerek, devrimi o düşük bilinç seviyesinde, ulusal çerçeveyle sınırlanmış burjuva demokratik bir aşamada tutmak için devrime kesinlikle müdahale eder. Bunun anlamı, bu kesimin kendi ölümcül düşmanını, kitlelerin sürekli seferberliğini dizginlemek için devrime müdahale ettiğidir. 

Bu durumu olanaklı kılan, Şubat Devrimi’nin karşılaştığı görevlerin genellikle demokratik görevler olmasıdır. Kitle hareketinin geriliğinin ve sınıf mücadelesinin nesnel durumunun bir sonucu olarak bu devrimler her zaman, can çekişmesi aşamasında kapitalizmin tipik özellikleri olan despotik diktatörlükleri, totalitarizmi ve Bonapartizmi yıkmak üzere gerçekleşmişlerdir. Dolayısıyla, oportünist önderlik, seferberliği dizginleyebilmek için devrimi bu demokratik veya ulusalcı amaçlar aşamasında durdurmayı savunabilir. 

Troçki, Şubat Devrimi’ni ve onun Ekim Devrimi’yle olan ilişkisini mükemmel bir biçimde tahlil etmiştir. Şubat Devrimi’nin oportünist önderlikler sayesinde iktidarı ulusal burjuvazinin ellerine veren sosyalist bir devrim olma niteliğini vurgulamıştır. Lenin’in 1917 yılındaki yazılarında yaptığı gibi Troçki de çalışmalarında bir Şubat Devrimi’nin, en imkânsız varyant olarak, nasıl oportünist partileri programlarının ve amaçlarının ötesine gitmeye zorlayabileceğini göstermiştir. Oportünist partiler, kitle hareketinin zorlamasıyla bunu yapmaktadırlar ama amaçları kitle hareketini kesinkes denetim altına alabilmektir; dahası kapitalizmin mülksüzleştirilmesi ve bir işçi devletinin kurulması yönünde bir adım olarak burjuvaziyle ilişkisini koparma noktasına kadar ulaşabilirler. Ama bu politik ve teorik sonuç, dediğimiz gibi, had safhada imkânsızdır. Troçki’nin ve Enternasyonalimizin Şubat Devrimi’ne dair klasik çözümlemesi şu olmuştur: Şubat Devrimi Ekim Devrimi’nin öncülü olabilir, Ekim Devrimi olmaksızın, ne burjuvaziden kopmak ne de onun mülksüzleştirilmesi gerçekleşemez ve hatta mevcut burjuva demokratik görevler dahi gerçekleştirilemez. 

Bu görevlerin gerçekleştirilmesi konusunda klasik çözümlememizde biz haksız çıktık çünkü Sovyetler Birliği hariç insanlığın üçte biri, hem burjuvazinin mülksüzleştirilmesini hem de diktatörlüklerin yıkılması, toprak sahiplerinin mülksüzleştirilmesi, toprağın köylülerin arasında dağıtılması vb. gibi önemli demokratik görevleri, bir Ekim Devrimi olmaksızın gerçekleştirmiştir. Ama tarihsel bir bakış açısından, sosyalist devrimin gelişiminin bakış açısından Troçki tamamen haklı çıkmıştır: Eğer Şubat Devrimi’nin ertesinde bir Ekim Devrimi gerçekleşmezse, diğer bir deyişle kitle hareketinin devrimci organlarınca desteklenen bir devrimci Marksist parti tarafından iktidarın gasbı gerçekleşmezse, o zaman devrimin ivmelenmesi ve sürekli bir nitelik kazanması için hiçbir olasılık yoktur. 

Şubat devrimlerini burjuva demokratik devrimlerle karıştırmış olmamız gerçeği bizi Şubat devrimlerine sadece küçük bir önem vermeye sürüklemiştir. Şubat devrimlerinin aslında temel ve belirleyici bir önemi bulunmaktadır; reformist çağdaki büyük sendikalar kazanımı kadar önemlidirler. Her ne kadar Rus Devrimi’nde birbirleriyle birleşmiş dahi olsalar içinde yaşadığımız yüzyıl, biri burjuva demokratik devrim diğeri ise Şubat Devrimi olarak iki farklı kategoriyle uğraştığımızı kanıtlamıştır. Şubat Devrimi sosyalist bir devrimdir; işçilerin silahlı devrimci mücadelesi sayesinde kapitalist devlet aygıtını tahrip eden ve kesinlikle sosyalist olan bir devrimdir. Bu devrimin programının temel ekseninin demokratik görevler olup olmadığı Geçiş Programı’na ilişkin bir sorundur. Şubat Devrimi’ne yol açan geçiş süreci, demokratik görevlere devasa bir ağırlık verir ama bu Şubat Devrimi’nin burjuva demokratik bir devrim olduğu anlamına gelmez. Rus Devrimi gibi bazı istisnalar dışında yüzyılımızda artık daha fazla burjuva demokratik devrim gerçekleşemez. 

Gerçekleşen devrimler sadece sosyalist devrimlerdir, ister öznel etkenin olgunlaşmışlığı eşliğinde olsun ister olmasın. 

Rusya’daki Şubat Devrimi’nde sosyalist bir devrim ile burjuva demokratik bir devrimin bileşimi bulunmaktadır. Ama bu durum, Çarlığın ve onu destekleyen toprak sahiplerinin varlığından kaynaklanıyordu. Ne olursa olsun, feodal artıklara karşı mücadele anlamına gelen burjuva unsur belirleyici olan unsur değildi çünkü Çarlık dünya emperyalist rejiminin bir parçasıydı ve Rus kapitalizmine de sımsıkı bağlıydı. 

Birkaç istisnanın dışında bu durum artık dünya üzerinde mevcut değildir. Artık ne Çarlar ne de egemen feodal toprak sahipleri kalmıştır. Artık dünyanın her yerinde emperyalizmin, kapitalizmin, kapitalist toprak sahiplerinin ya da işçi bürokrasilerinin iktidarı bulunmaktadır. Karşılaştıkları düşman açısından, burjuvazi ve onun devlet aygıtı ve bu devrimleri gerçekleştirenlerin sınıfsal karakteri (işçiler) açısından tüm çağdaş devrimler, sosyalist devrimlerdir. Proletarya, zorunlu Ekim Devrimi’ne giriş olarak bir Şubat Devrimi’ni gerçekleştirmeye zorlanmıştır. Bu durum bir taraftan kapitalizmin can çekişmesinin, çürümesinin ve insanlığa dayattığı genel gerilemenin ve diğer taraftan da önyargılı fikirlerin, proletaryanın düşük politik seviyesinin ve de bunları güçlendiren bürokratik ve küçük burjuva önderliklerin varlığının sonucudur. Bunun anlamı, proletaryanın kendi bilincindeki bu geriliği ve kapitalizmin çürümesini çifte fedakârlıkla ve çift kat bir tarihsel gayretle ödemiş olduğudur. 

1905 ve 1917 Şubat devrimlerine devasa bir önem vererek Rus Devrimi’nin çözümlemesini zenginleştirmeliyiz. 1917 Şubat Devrimi’nin Ekim Devrimi’yle olan ilişkisi üstünde çalışmalıyız. Çünkü gerçekleşen devrimler bizim tüm inançlarımıza rağmen 1905 devrimleri ve Şubat devrimleriydiler, Ekim devrimleri değil. Şubat Devrimi’nin yarattığı ama Ekim zaferiyle beraber yarı yolda kalan tüm öngörüler ve varsayımlar, II. Dünya Savaşı sonrasında gerçekleşmiştir. Şunu iddia edebiliriz ki, II. Dünya Savaşı sonrası, bilinçsiz sosyalist devrimlerin aşamasıdır, tüm gezegen çapında genelleşmiş olan Şubat Devrimi’nin aşamasıdır. Eğer geniş bir tarihsel teorik çerçeveden bakarsak Şubat Devrimi’nin derin bir mantığı ve önemi bulunmaktadır. Devrimi ancak Marksist bir partinin önderlik ettiği sanayi proletaryasının gerçekleştirebileceğini iddia etmiş olsaydık o zaman devrimci kitle hareketi sürecinin felçleşmiş olduğunu, bilincinin ve partisinin yeterince olgunlaşmasından önce sınıfın devrim yapamayacağını, sınıf mücadelesinin durmuş olduğunu ve işçilerin herhangi bir kazanım elde edemeyeceğini ileri sürmüş olurduk. Ama bu böyle olmamıştır. Kitlelerin devrimci mücadeleleri, yeterli olarak olgunlaşmamış olmalarına rağmen büyük tarihi zaferler elde etmeye ve muzaffer devrimler gerçekleştirmeye devam etmiştir.

Dolayısıyla, yeni Ekim devrimlerinin gerçekleşmesi için ne tür olasılıklar bulunmaktadır sorusuna geliyoruz. Revizyonizmin tüm saldırısı, burjuva sosyolojisinden aldıkları ifadeler eşliğinde nihai olarak “Ekim Devrimi modeli” dedikleri şeye karşı yönelmiştir. Revizyonistler, bu modelin II. Dünya Savaşı sonrasında bir daha gerçekleşmediğine işaret edip tam da Pablo’nun yaptığı gibi şu revizyonist sonucunu çıkarmışlardır: Bu tip devrimler artık geçmişte kalmıştır ve bir daha gerçekleşmeyecektir. Devrimin yeni bir teorisinin oluştuğunu savunmaktadırlar ama aslında her revizyonist akım gibi, mutlakıyetçiliğe karşı demokratik halk devrimlerinin zorunlu olduğu, Marksizm öncesi çağın teorilerini yeni teoriler olarak nitelemektedirler. Ekim Devrimi öncesinde gerçekleşen tüm demokratik devrimlerin çok eskilerde kalmış olan modelini yeni bir devrim modeli diye öne çıkarılmaktadırlar. 

Biz, revizyonistlerin dediklerinin tam tersine inanmaktayız. Yeni Ekim devrimlerinin gerçekleşmemesi için kesinlikle ortada hiçbir neden yoktur. Şubat devrimleri, proletaryanın bilincinde olgunlaşacak ve bu da partilerimizin güçlenmesine yardımcı olacaktır. Ayrıca bu iki süreç kaçınılmaz olarak Ekim Devrimi’ne yol açacaktır, tıpkı 1905 Devrimi’nin ve 1917 Şubat Devrimi’nin Bolşevik Ekim’e yol açmış olduğu gibi. Bu durum, devrimci yükselişin kaçınılmaz bir sonucudur. Tabii ki Ekim zaferinin Şubat zaferinden çok daha zor olduğu ve Şubat devrimlerinin gerçekleştikleri ve nesnel koşullara bağlı olarak öngörülerimizden çok daha büyük bir oranda ilerledikleri kabul edilmelidir. Ama bu durum, Marksist düşünceden yan çizmek için ve Ekim Devrimi’ni bir daha gerçekleşemeyecek bir istisna olarak kabul edip Şubat devrimlerini mevcut devrimci aşamada gerçekleşebilecek yegâne devrimler olarak kuramsallaştırmak için bir mazeret olamaz. 

Diğer yandan, kendini Ekim Devrimi’ne dönüştürmeyen her Şubat Devrimi zorunlu olarak yozlaşır. Hiçbir Şubat Devrimi, sürekli bir ritmi muhafaza edemez çünkü bu devrime önderlik eden küçük burjuva ve bürokratik önderliklerin rolü hep aynıdır: Sürekli devrim sürecini dondurmak, kitle hareketini dizginlemek, kuşatmak ve bozguna uğratmak. Dolayısıyla, her Şubat Devrimi, burjuvaziyi mülksüzleştirmiş olsun veya olmasın, tekrar ve tekrar ortaya çıkacak mükerrer Şubat devrimlerinin kökenini oluşturur. Bunun anlamı, Şubat Devrimi’nin devrimci sürece yönelik nihai bir çözüm olmadığıdır. Şubat Devrimi, hain önderliklerin yarattığı kaçınılmaz gerilemeyi durdurabilmek için, her zaman yeni Şubat devrimlerini veya büyük kitle seferberliklerini dayatır. Bu olgunun fevkalade bir örneği, Menşeviklerin ve Sosyalist Devrimcilerin ihanetinin kitleleri Kornilov’a karşı büyük bir seferberlik gerçekleştirmeye zorlamış olmasıdır. Bir diğer örnek, 1974 Portekiz Devrimi’dir; bu devrim, kendisini bir Ekim Devrimi’ne dönüştürememiş ve sonunda da Eanes’in sağ kanat hükümetini iktidara taşımış olan büyük bir Şubat Devrimi’dir. 

Şubat Devrimi, büyük zaferler elde etmesine rağmen hiçbir şeyi çözmediği için tekrar ve tekrar yeni Şubatlar yaratır. Bu mevcut devrimci aşamada Şubat Devrimi sadece pek çok ülkede gerçekleşmekle kalmaz aynı zamanda Ekim’e doğru ilerlemediği sürece aynı ülkede de birçok kez kendini tekrar eder. Dolayısıyla biz bu aşamayı daha da kesin bir biçimde devrimci bir aşama olarak tanımlamalıyız. Bu, öznel etmen bulunsun ya da bulunmasın, nesnel devrimler aşamasıdır. Devrimci yükseliş o kadar güçlüdür ki, devrim öznel etmenlerin tam olarak olgunlaşmamış olmasına rağmen gerçekleşmektedir. 

Şubat devrimleri, mevcut aşamanın karakteristik özelliğidir ve muhtemelen, Ekim devrimlerinin koşulları olgunlaşırken uzunca bir süre de öyle olmaya devam edecektir. Ama şu kesin ki, her ne kadar II. Dünya Savaşı sonrasının bütün örneklerinde yaşandığı gibi pek çok durumda engellenmiş ve Ekim Devrimi’ne ulaşamamış da olsalar veya süreç çok zaman alsa da, Şubat devrimleri Ekim Devrimi’nin başlangıcıdır. 

Süreç ayrıca devrimi gerçekleştirmek için bizim hesaba katmadığımız ya da en azından tüm boyutlarıyla katmadığımız yeni bir yönteme yol açmıştır: Gerilla savaşı.