ABD’de ırk ayrımcılığının bir kez daha görmezden gelinemeyecek derecede su yüzüne çıktığı bir dönemde, siyahi Marksist örgüt Kara Panterler’in aşağıdaki metnini Eren Koçer, okuyucularımız için çevirdi. Metin, Kara Panterler’in siyahi proletaryaya önerdiği örgütlenme ve politika üretme biçimleri üzerine değerli bir tarihi belge olma niteliği taşıyor.
Siyahilerin tembel, özgürlüğüne kavuşmaktan yoksun olduğu masalı, Amerikan uydurması. Çocukların okuduğu kitaplarda, beyazlar hep “iyi” (iyi semboller beyaz), siyahlar hep “kötü”. Filmlerde vahşi, dilleri hep şiveli ve sözde yabanilerden türemiş gibi gösteriliyor.
Harekete katılan her beyaz, bilinçaltında bu düşüncelere sahip. Bundan kaçınamıyorlar çünkü bütün toplumun bilinçaltı bu yönde donatılmış.
Mississippili Miss Amerika, Amerika’nın tamamını temsil edebilir ancak ister Mississippili ister New Yorklu olsun bir siyahi asla Amerika’yı temsil edemez. Bu yüzden, harekete katılan beyazlar, siyahi olmayı, “siyah” kelimesini, konunun özünü ve köleliği asla anlayamaz. Çünkü bunlardan hiçbirini tecrübe etmemiştir. Ayrıca, siyahların dini tecrübelerini, siyahi kiliseleri de anlayamaz. (Tabi eğer beyaz tecelli etmiyorsa…)
Beyaz gücü
Bu ülkedeki siyahiler, beyazların müdahaleleri yüzünden hiçbir zaman örgütlenemediler. Bunun sonucu olarak da, “siyahlar kendilerini örgütleyemezler” gibi bir basmakalıp yargı yaratıldı. Siyahların gözlenmesi gerektiği gibi bir beyaz düşüncesi de bu stereotipi destekliyor. Siyahlar, esasında, beyazların varlıklarını tehditkâr buluyor, çünkü beyazların, hayatlarını domine ettiği gücün farkındalar. Bir beyaz, siyahların toplantısına gelip konunun gidişatını değiştirebilir. İnsanlar anında, “kardeşlik”, “sevgi” gibi şeylerden konuşmaya başlar, ama “ırk” asla konuşulmaz.
Eğer insanlar kendilerini serbestçe ifade etmeliyse, bunu gerçekleştirebilecekleri bir ortam olması şart. Eğer siyahlar beyazlardan çekiniyorsa, beyazların varlığında, beyazlara olan öfkesini dışa vurması muhtemel değildir. Özellikle örgütlemeye çalıştığımız genel siyahi kitle. Beyazların hariç tutulmasının sebeplerinden biri, beyaz olduğundan değil; beyazların tehditkar etkisinden dolayı öznenin elde etmeye çalıştığı şeyi başaramayacağından. Genelde, tehditkar etki; siyahilerin beyazlar elinden çektikleri oranında olur.
Beyazların ve siyahların rolü
Ülkede değişim isteyen beyazlara, problemin yani ırkçılığın en çok var olduğu yerlere gitmesi sunulmalı. Sorun siyahilerde değil. Onlar, siyahi onurunu ve kendi kaderlerini tayin hakkını yok sayan beyaz çevrelere gitmeli. Değişim fikirleriyle siyahi çevreye gelen beyazlar, ne olursa olsun, çevrenin sorumluluğunca güç yapısını bağışlamak ve sindirmek istiyor ve değişim ancak siyahi dayanışmasıyla gelebilir diyor. Bu da paternalizmin dik alası. Bu, beyazlar hareketimizde önemli olmadı demek değil. Mississippi olayında, rolleri oldukça kilitti; siyahilerin örgütlenme hakkını almasına yardım ettiler ama artık bu rol bitti ve bitmeli.
Siyahiler artık gözcülük yapabiliyor, bildiri dağıtabiliyor, oy verebiliyor, gösteri yapabiliyor ve basım yapabiliyor.
Örgütlenme hakkı etrafında öbeklenen bu şeyler, esasen beyazların 1964 yazında Mississippi’ye girişiyle başarıldı. Bu hedefler başarıldığına göre, hareketteki beyazların rolü şimdilik sona erdi. Örgütlenme hakkı tanınan siyahilerin, örgütlenmelerine izin verilmezse bu ne anlama gelir? Siyahilerin aşağılıkla ilgili düşünceleri pekiştiriliyor anlamına gelir. Halk kendilerini örgütleyemeyecek güçte mi? Siyahilere bu hak verilmeli. Dahası, beyazların katılımı; siyahi çevrelere göre, beyazların hareketin arkasındaki beyin takımı olduğu ve siyahilerin beyazlarsız bir işe yaramayacağı anlamına geliyor. Bu ancak var olan toplumun var olan yargılarını pekiştirmeye yarar: Siyahlar aptaldır, siyahlar kendi işini halledemez. Beyazlar akıllıdır, her şeyin arkasındaki beyin takımıdır.
Siyahlar, diğer siyahlarla da mı böyle ilişkileniyor? Mickey Mantle karşısında Willie Mays’e nasıl tepki vereceğiz? Mays, Mantel’le aynı amaçla aynı koşuyu yaparken buna cevabımız ne olacak? Aklınıza beyzbola siyahi katılımından hareketle geliyor. Siyahiler hala, Jackie Robinson’ın Dodgers’daki emeği yüzünden, Dodgers’a sempati duyuyor. Siyahlar, içgüdüsel bir şekilde, beyaz takımlara karşı siyah takımları destekleyecektir. Aynı ilke beyzbolda olduğu gibi hareketimiz için de geçerli: Siyahların kendilerini hareketimizle tanımlayabilecekleri bir hava yaratılmalı.
Böylece insanların özgürleşmesi için tam-siyahi bir proje gerekli. Bu baştan beri böyle var olmalı. Bu “güç birliği politikaları” denilebilecek bir şeyi akla getiriyor. Bazı beyazların aynı bizim kadar bu sistemden nefret edebileceği konusunda aklımızda en ufak bir şüphe yok. Ancak, beyaz çevrelerdeki örgütsüzlük yüzünden, aynı eksende birleşebileceğimiz bir şey yoksa, bu anlamsız. Siyahlar siyahları, beyazlar beyazları örgütlemeyecekse birleşmenin bahsi bile olamaz. Bu koşullar sağlanırsa, belki sonraki bir tarihte, aynı yönde yol alıyorsak; kadro değişimi, koalisyon ve diğer anlamlı birliktelikler tartışılabilir.
Hareketimizin başında, sorunlarımızın belirli büfelerde yemek yeme hakkı ya da oy verme hakkı veya örgütlenme hakkından ibaret olduğu konusunda yanıldık. Bununla birlikte, problemin çok daha derin olduğunu gördük. Gördüğümüz üzere, bu ülkenin problemi bütün siyahiler ve beyazları ilgilendiriyor. Dolayısıyla kararlar gençlere bırakılırsa, ancak bu şekilde bir çözüme ulaşabiliriz. Ancak bu siyahiler ve beyazların geçmişini boşa çıkartıyor. “Köle-Uncle Tom” sorununu şiddetli bir şekilde çözdük ancak “Köle sahibi-Simon Legree” sorununa daha gelemedik. Kendimize sormalıyız, esas kötü adam kim, Uncle Tom mu, Simon Legree mi? Herkes Uncle Tom’u biliyor ama kim Simon Legree’yi biliyor? Şimdi Şiddete Karşı Öğrenci Koordinasyonu Komitesi’nde (SNCC) olan şey; kapalı bir dernek, bir klik. Siyahi halk, SNCC’ye; gerçekçi olmayan, ırkçılık karşıtı atmosferi yüzünden ve ırkçı bir toplum olan Amerika’yı ihmal ettiklerinden, sempatiyle bakamıyor. Aksine, Martin Luther King JR.’ın Güney Hristiyan Liderliği Konferansı’nda görevlilerin neredeyse tamamı siyahilerdi. Ön cephenin yüzü tamamen siyahtı, buna rağmen kimse Güney Hristiyan Liderliği Konferansı’nı ırkçılıkla suçlayamadı.
Eğer gerçek özgürlüğe kavuşacaksak, kendimizi beyazlardan ayırmalıyız. Kendi kurumlarımızı, kredi birliğimizi, kooperatiflerimizi, siyasi partilerimizi kurmalıyız; kendi hikayemizi kendimiz yazmalıyız.
İlerlemek için, 1900’lerin başındaki Siyahi Hareketi ve 1960’lardaki Renkli Halkın Geliştirilmesi Ulusal Birliği’yle (NAACP), Şiddete Karşı Öğrenci Koordinasyonu Komitesi’ni (SNCC) karşılaştıralım. Beyazlar, başta tamamen siyahilerden oluşan Niagara Hareketi’ni çökertti (NAACP’nin öncüsü). Yeni örgütün ismi ise oldukça şeffaftı, siyahilerin beyazların seviyesine gelmesini öngörüyordu. Farkındayız ki NAACP gerici olarak doğdu. Siyahi Gücü tarafından kontrol edildi ve siyahi özgürlüğün önündeki en büyük engellerden biri. SNCC ise beyazların örgüte katılmasına izin vererek, aynı sebepten emeklerini yıktırabilir. Örneğin, beyazların Halk Örgütleyici gibi önemli roller oynamasına izin vererek. Doğal ve yerli önderlik, beyazlar şu anki pozisyonlarındayken, kurulamaz.
Bu gerçekler, beyazların yardım edemeyeceği anlamına gelmiyor. Gönüllü esasıyla katılabilirler. Onlara iş götürebiliriz ancak bu asla onların politikaya karar verebilecekleri bir şekilde olmaz.
Siyahi Bağımsızlığı (Kendi Kaderini Tayin Hakkı)
Bizi “ırkçı” olmakla suçlayabilirler ama sorunlarımıza duyarlı olan beyazlar kendi kaderimizi tayin etmemiz gerektiğini anlayacaklardır.
İkilemimize bir çözüm bulmak için, örgütümüz SNCC’de siyahilerin çalışmasını, onun siyahiler tarafından kontrol edilip, finanse edilmesini öne sürüyoruz. Diğer insan hakları örgütlerinin düştüğü ikileme düşmek istemiyoruz. Eğer beyazların mali desteğine güvenmeye devam edersek kendimizi, beyazların bu ülkeyi kontrol eden sarmaşıklarına dolanmış bulacağız. Aynı zamanda, böyle örgütlerin var olabileceğini sergilemek için siyahi örgütümüzün (hevesten oluşmayan) halkımıza yansıtılması oldukça önemli.
Gün ve gün siyahi halkın, beyaz liberal kurumlarca kukla olarak kullanıldığını görüyoruz. Liberal beyazlar, hala daha ülkedeki siyahi halkın gerçek sorunlarına değinmiyorlar. Siyahileri düşünerek milliyetçilik denilince duydukları şaşkınlık, endişe ve korku bunu gösteriyor. Sadece “milliyetçilik” kelimesine verdikleri tepki bile siyahilerin üstündeki ideolojik tahakkümlerini ortaya çıkarıyor. Bu da; siyahi problemlerine sunulan geçmiş çözümlerin, siyahi halkın çıkarına değil, kendi çıkarları adına yapıldığını gösteriyor. Beyazlar; bağımsızlık, kendimizi ifade ve özgürlük mücadelemizi ancak altüst edebilirler. Beyaz ve siyahi rollerin yeniden değerlendirilmesi şu an gerçekleşmeli, böylece beyazlar siyahilerin kaderini değil, siyahiler beyazların örgütteki rollerini belirleyebilsin.
Uzun zamandır beyazların, halkımız yönelişinin kültürel önemi ve anlamını yorumlamasına izin verdik. Afro-Amerikan müziğimiz, sanatımız ve edebiyatımız hakkında neyin güzel olup olmadığını söylemelerine izin verdik. “Jazz” hakkında kaç tane siyahi eleştirmenimiz var? Siyahi zulmün (sömüren rolü hariç) parçası olmayan bir beyaz, nasıl Blues’un anlamını yorumlasın? Hele ki bu Blues kendilerine atfen bir dışavurumsa.
Ne şekilde olursa olsun, siyahiler ve beyazlar bir araya geldiğinde, o buluşma ya da yüzleşme siyahilerin seviyesinde ve şartlarında değil, her defasında beyazların seviyesinde oluyor. Bu, beyazlarla günlük temaslarımızın, beyazların bize olan sözde üstünlüğünün bir dayatması anlamına geliyor. Kendilerini bizim insani seviyemize yükseltmesi gerekenler, beyazlar. Sonuçta Vietnam’daki soykırımsal savaştan biz sorumlu değiliz, Afrika ve Latin Amerika’daki neo-kolonileşmeden de biz sorumlu değiliz, hayvanlar gibi 400 yıldır bir halkı esarete mahkum eden de biz değiliz. Beyaz Amerikalılar tarafından yaratılan Amerikan Rüyası’nı reddediyoruz ve Afro-Amerikanlar tarafından belirlenecek bir Amerikan Gerçekliği kurmak için çalışacağız.
Beyaz radikaller
Beyaz militan ve radikallerin eleştirilerinden biri de şu: Beyaz halk kitlelerine baktığımızda, Amerika gerçekliğinin ortalamasını görüyoruz. Irkçılık, bağnazlık, karakter bozukluğu, insanın insana zalimliğini yani 180 milyon ırkçı görüyoruz. Değişimden bahseden hassas, beyaz entelektüel ve radikaller bu gerçeğin farkında, ama bunu itiraf edecek cesaretleri yok. Bu gerçekliği itiraf ettiğinde, kendisi de Beyaz Amerika’nın bir parçası olduğundan işbirlikçiliğini itiraf etmiş oluyor. Yalnızca, bunu tanıdığını ve bu gerçeklik uyarınca değişebileceği kapsamında, itiraf ediyor.
Bir diğer endişe ise beyaz radikaller, siyahi halka nasıl bakıyor; ve beyaz fakir kesim örgütlenme konusunda ne durumda? Şu ana kadar, çoğu beyaz radikal Amerika’nın korkunç gerçekliğinden kaçma ve siyahi çevrelere girerek örgütlemeye çalışma eğiliminde olduğunu görüyoruz. Bunu yaparken de kendi halkının ırkçı örgütlenmelerini göz ardı ediyor. Bir kimse kendi bahçesi pislik doluyken nasıl başkasının bahçesini temizlemeye yardım edebilir? Aynı zamanda, SNCC ve diğer insan hakları örgütlerinin, genelinde Afrika ve Asya ülkelerindeki sömürge-karşıtı hareketlerle aynı bağlamda olduğunu görüyoruz. Harekette, başka ülkelerin beyaz köleleriyle ve misyonerleriyle iletişim kuran beyazlar var. Bunlar uzun zamandır sömürgecilerle çalışıp onlara karşı paternalist bir davranış geliştirmişler. Sömürgecilerin, onların hayatlarına elinin altına alma ve kaderlerine hükmetmesi gerçeği, yüzleşilmelidir. Hiçbir şey yapmadan kenara çekilip büyümenin ve gelişimin doğal süreçlerinin gerçekleşmesini beklemek, yüzleşilmelidir.
Bu yaklaşımlar, dış etki ya da kışkırtmayla eş tutulamaz. Bunlar hareketin içinde büyüme ve gelişmenin doğal süreci olarak görülmelidir. Böylece SNCC ve siyah militanlar tarafından yürütülen mücadelenin gidişatı, bağımsızlık mücadelesine yönelecek olarak okunmalıdır.
Bilinçli beyazlarca Afrika, Asya ve Latin Amerika’daki sömürgeci-karşıtı hareketlere destek verilirken, siyah halk benzer amaçlarla kendi kaderlerini tayin hakkı istediğinde, ırkçı ve beyaz-karşıtı olarak yaftalanabiliyor. Devam edersek, bu davranış aynı beyaz aklın genel bakış açısından türemiş denebilir. Bu davranış, köle ayaklanmaları sırasında her beyazın potansiyel devletin polis, şerif veya gardiyanı olmasından kaynaklanıyor. Çünkü siyahi halk sorunlarını çözmek için bir araya geldiğinde, beyazlara bir tehdit haline geliyor. Çünkü bu toplanmalar birer muhtemel köle ayaklanması.
Bu davranış veya düşünce şeklinin kendini, şimdiki zamana kadar devam ettirdiği ve politik bağlılığı ne olursa olsun ülkedeki beyazların bir “tin”i olduğu söylenebilir. Köle ayaklanmalarının sonucu olan beyazların korku ve pişmanlık kompleksinin bir parçası. Bireysel olarak siyahlarla anlaşabildiği ancak grup halinde var olduklarında siyahilerin tehdit edici ve korkutucu olduklarını söyleyen, beyaz örnekler oldu. Denebilir ki, bu bakış açısı, ülkenin ilerici beyazlarının çoğunda varlığını sürdürüyor.
Siyahi kimlik
Siyahiler tarafından, bu ülkeyi şekillendirmedeki katkılarımızı da düşünerek, ayrıntılı bir yeniden değerlendirme yapılmalı. Eğer bu yeniden değerlendirme ve inceleme yapılmazsa, siyahi halka hakları ve hak ettiği saygı verilmeyecek, sonrasında büyük bir ulusal patlamayla sonuçlanana kadar; düşmanlık ve zıtlıklar daha da göze çarpar, daha yoğun bir hale gelecek.
İnsanlar bu sonuçlardan kaçınmak için, bunlar ırkçılığın oyunları demek yanlış bir nedensellik kurmak olur. Çünkü bu ülkede ve batıda, ırkçılık “beyaz milliyetçiliği” olarak tezahür etti. Bunun tüm dünyadaki ve özellikle ülkemizdeki beyaz olmayan insanlar arasında yarattığı alışılmışlıkları hepimiz biliyoruz.
Bundan sebeple, yapacağımız her bir değerlendirme, çoğunlukla, kimlik sorunuyla ilgili olacaktır. Siyahiler kim, siyahiler ne, Amerika ve dünyayla ilişkileri ne?
Beyaz elitler tarafından ortaya atılan “Siyahi vatandaşlık” hikâyesi, tekrar söylenmelidir ki, ülkedeki radikal ve ilerici siyahi ve beyazların algısını değiştirdi, kafasını karıştırdı. Siyahi halk kitleleri Amerikan toplumuna; Afrika’ya ve Latin Amerika’ya giren sömürgeci Batı’ya nasıl tepki gösterildiyse, aynı şekilde tepki gösteriyor. Aralarında ilişki aynı, sömürülenden, sömürgeciye…