İran’da yükselen işçi hareketi
Aşağıda Frieda Afary’nin 10 Haziran 2018’de uluslararası bir toplantıda emek aktivistlerine yaptığı sunumun metnini sizlerle paylaşıyoruz. Metin ilk kez Ortadoğulu Sosyalistler İttifakı’nın sitesinde yayımlanmıştır.
28 Kasım 2017’de İran’da başlayan ve daha sonra ulusal çapı daralarak devam eden kitlesel protestolar ve grevlerin; bir İslam Cumhuriyeti’ne, yani kendi karşıtına dönüşen 1979 İran Devrimi’nden bu yana eşi benzeri görülmemişti.
Kasım seferberliği, İran’ın Suriye, Lübnan, Irak ve Yemen’de konuşlanmış bulunan askeri ve paramiliter güçlerinin geri çekilmesini ve İslamcı Cumhuriyet’in yıkılışını talep eden, küçük şehirlerde yaşayan işsiz gençlik tarafından başlatıldı.
İşçiler, öğretmenler, hemşireler, emekliler ve politik tutsakların açlık grevleri ile yıllarca süren çeşitli cinsiyet ayrımcılığına karşı mücadele biçimlerinin süren ısrarlı protestoları öncesinde bir yıldan fazla sürmüştü. Ekonomik, politik ve sosyal nedenlerden kaynaklanıyorlardı ve dünyaya internet aracılığıyla bağlı olan ve yoksulluk, baskı, cinsiyet, etnik ayrımcılığa ve dinsel azınlık ayrımcılığına maruz kalmış genç, okur-yazar nüfusun memnuniyetsizliğinin bir ürünüydü.
Bugünkü sunumun odak noktası emek protestolarıdır, çünkü şu anda İran’da devrimci bir yönde hareket etme potansiyeline sahip olan ülke çapında işçi grevleri/protestoları bulunmaktadır. Aynı zamanda bu protestolar dış engellerin yanı sıra çeşitli iç engellerle karşı karşıyadır: Baskın bir kapitalist rejim, ABD, İsrail ve Suudi Arabistan’dan gelen emperyalist savaş tehdidi ve ezilen azınlıklara karşı ataerkilliğin ve ayrımcılığın varlığı. Sosyalistler olarak, bu emek protestolarının kapsamını ve derinliğini anlamalı ve onların engellerini aşmalarına yardım etmeliyiz.
İşçi protestolarının kapsamı ve derinliği
82 milyon nüfusun % 50’den fazlası yoksulluk sınırının altında yaşıyor. İş kanununca kapsanan 13 milyon İranlı işçinin % 90’ı, az sayıda hak ve menfaati olan sözleşmeli işçilerdir. Resmi işgücü 28 milyon olarak tahmin edilirken, milyonlarca kişi gayri resmi olarak hiçbir hakka sahip değildir. Gerçek işsizlik oranı % 40’ın üzerindedir. Aylık 200 dolarlık asgari ücret (ki bu her geçen gün artan enflasyonla birlikte azalmaktadır), dört kişilik bir aile için yoksulluk sınırının beşte biri kadardır.
Şu anda demiryolu işçileri ve kamyon sürücüleri tarafından yürütülen ülke çapında grevler var. Öğretmenler ve sağlık çalışanları her yerde seferber oluyorlar. 4000 Ahvaz (Huzistan) çelik işçisinin ve aile üyelerinin şehir etrafında yürüyüşlerine, ayaklanma karşıtı polis saldırılarına ve 50 işçinin tutuklanmasına yol açan, devam etmekte olan bir grev var. Haft Tapeh Şeker Kamışı işçilerinin ve petrol ve petrokimya işçilerinin, ayrımcılığa maruz kalan büyük bir etnik Arap nüfusu olan Huzistan’da devam edip durmakta olan grevleri var. Arak’ta (Merkez Bölgesi) bulunan HEPCO ağır ekipman üretim işçileri, birkaç grev ve oturma eylemi gerçekleştirdikten sonra tutuklamalarla ve hücre cezalarıyla karşı karşıya kaldı. Irak-İran sınırında Kürt Koolbar’lar (sırtlarında yük taşıyan işçiler) sınırın kapanmasına karşı protesto gerçekleştirdiler.
Çoğu işçi eylemi, ücretlerin ödenmemesi, ödemenin yapılmaması veya sağlık sigortası ödeneğinin bulunmaması ve iş güvencesinin eksikliğini protesto etmektedir. Birçoğu devlete ait işletmelerin “özelleştirme” dedikleri şeyi protesto ediyorlar. Güvenli çalışma koşullarının olmaması, eğitimin kalitesinin düşük olması ve sağlık hizmetlerinin korkunç kalitesi önemli sorunlardır. Çiftçiler, bitkilerini sulamak için su haklarını talep ediyorlar ve bu çok ciddi su sıkıntısına barajların oluşturulmasının neden olduğunu (sadece İran’da değil, Türkiye ve Afganistan’da), ayrıca çevreye zarar veren diğer hükümet politikaları ve uygulamalarının sebep olduğunu söylüyorlar. Talepleri, çevresel çöküşün eşiğinde olan bir ülkede mevcut emek protestolarının önemli çevresel boyutunu da vurgulamaktadır.
Grevlerin ve oturma eylemlerinin gerçekleştiği fabrikaların ve sanayi komplekslerinin çoğu borca batmış durumda. Sınırlı üretim kapasiteleri var ve bir şekilde piyasanın dışında kalmış durumdalar. İran ekonomisi bu ölmekte olan fabrikalara bağımlı değildir. Gayri safi yurtiçi hasılanın çok küçük bir yüzdesini temsil ederler. Dolayısıyla rejim, bu fabrikalar üretmeyi durdurursa umursamaz. Ancak, rejim daha değerli işletmelerde üretim söz konusu olduğunda protestoları çok daha acımasızca bastırmaya karar verebilir. Bu nedenle, ekonomi ve yaşam koşulları açısından hayati öneme sahip olan kamyon sürücüleri, geçen ay ülke çapında grevlere başladığında, hükümetin tepkisi çok daha ağırdı ve rejim yetkilileri tarafından çok daha fazla endişe dile getirildi. Petrol endüstrisindeki işçiler veya SAIPA, İran Khodro (otomobil üretimi) veya İsfahan’daki çelik üretim fabrikaları gibi büyük şirketler arasındaki grevler aynı etkiye sahip olabilir.
Bazı uluslararası işçi eylemcileri, son altı yıldır hapishaneye bir girip bir çıkan, Tahran İşçileri Sendikası ve Banliyö Otobüs Şirketi’nden olan, açlık grevleri yaşamış, dayak yemiş ve geçen Mart ayında şartlı tahliye ile yeniden salıverilmiş Rıza Şahabi gibi isyancı liderlerin adlarına tanıdık olabilir. Serbest bırakıldığı gerçeği, dünya çapındaki çeşitli emek eylemcileri ve emek örgütlerinin mevcut protestolarının ve uluslararası dayanışmasının, serbest bırakılması adına bir fark yarattığını kanıtladı. O ve diğer iki işçi önderi Davut Razavi ve Lokman Veysi işçi sendikalarının tanınması çağrısında bulundular. Şahabi kapitalizme karşı çıkıyor ve 2013’te hapishaneden yaptığı açıklamada, sadece ABD’nin ekonomik yaptırımlarına ve İran’a karşı savaş tehdidine değil, aynı zamanda İran’ın bölgedeki askeri müdahalesine de karşı çıktı ve kendisi, buna karşı çıkan az sayıdaki emek liderinden biri.
Bir başka önemli işçi lideri ise, Cafer Azimzade ile birlikte, İranlı İşçilerinin Özgür Sendikası’nın lideri olan ve kapitalizme karşı çıkan, kadın haklarını güçlü bir şekilde destekleyen ve çeşitli emek grevlerinin bildirilmesinde Telegram haber kanalıyla çok etkili olan bir kadın işçi olan Pervin Muhammedi’dir. İran İşçilerinin Özgür Sendikası’nın web sitesi tarafından yakın zamanda yayınlanan bir bildiride, şunları yazdı: “İran hükümetinin büyük bir bütçesi ve muazzam varlıkları var… En önemli kısım, ülke içindeki askeri ve dini kurumlara ve savaşa verilen büyük fonlardan oluşuyor. Suriye, Lübnan, Hamas, Yemen vb. için ayrılan harcamaları kastediyoruz. Çalınan ve zimmete geçirilen milyarlardan söz etmeye dahi lüzum yok… Ayaklanma karşıtı muhafızlarla aç işçilere tepki veren hükümetin yalnızca bir mesajı olabilir; baskı, hapis ve sınır dışı edilmek. Onun mesajı, işçilerin karşılaştığı sorunların ve ekonomik çıkmazın ve sefaletin çözümüne yönelik bir çözüme sahip olmamasıdır. . . Karşı karşıya olduğumuz görev, milyonlarca işçinin hane halkının kayıp yaşamlarına hitap etmek ve onlara refah, sağlık, barınma, eğitim, tek kelimeyle, 21. yüzyılda insana yakışır bir hayat sunmaktır.” (ettehd-e.com )
Öğretmen sendikasının üç hapsedilmiş lideri olan İsmail Abdi, Mahmud Beheşti Langerudi ve Muhammed Habibi arasından en açık sözlü olan İsmail Abdi, hapishaneden yakın zamanda yaptığı bir açıklamada şöyle dedi: “Bu devrimden beri 40. Nevruz (İran Yeni Yıl Günü); 1979’da meydana gelen bir devrim; diktatörlüğü sona erdirme, demokrasi kurma, şeffaflığı uygulama ve belirli bir sınıfın elinde servetin birikmesini önleme vaadi ile meydana gelmiş olan bir devrim; din adamlarının ve bazı siyasi grupların barış ve özgürlüğün habercisi olacağının ve insanların özgürce su ve elektriğe erişebileceklerinin ve düşünce ve ifade özgürlüğü gibi haklardan yararlanabileceklerinin, yoksulluk ve ayrımcılığa son vereceklerinin söylendiği bir devrim; eşit eğitim hakkını, örgütler ve sendikalar kurmayı, protesto ve grevler düzenlemeyi, toplanma ve yasalar karşısında eşit olma hakkını gündeme getiren bir devrim. Ancak bu hedefler sloganların yanı sıra hiçbir şey ifade etmedi. Devrimin nimetlerinden yoksullar değil, zengin, güçlü ve hileci olanlar yararlandı. İktidara gelen gruplar devlet medyasını daha iyi ve daha onurlu bir yaşam vaadiyle kullandılar. Milletin hazinesinden servet biriktirirken oyları toplamak için insanların inanç ve değerlerinden yararlandılar ve şimdi birbirlerini teşhir etmeye çalışan rakip grupları görüyoruz.” (https://www.iranhumanrights.org/2018/04/teachers-rights-advocate-writes-scathing-letter-from-prison-on-revolutionary-irans-failed-promises/)
Bu bilinen işçi liderlerinin ifadelerine ek olarak, grevlerin giderek radikalleşen içeriklerinin ifadesi, bağımsız işçi sendikalarına olan talepte dile getiriliyor. Ayrıca, Huzistan’daki Haft Tapeh şeker kamışı fabrikasındaki işçiler, talepleri karşılanmadığı takdirde, şirketin yönetimini devralacağını belirterek rejime meydan okudular. Haft Tapeh, Ahvaz Çelik ve diğer emek protestolarında şu tezahüratlar duyuluyor: “Düşmanımızın ABD olduğunu söylüyorlar ama yalan söylüyorlar. Düşmanımız tam burada.”, “Suriye’yi yalnız bırakın ve bizi düşünün.”
Kadınların ve Kürt ve Araplar gibi ezilen ulusal azınlıkların ülke çapındaki protesto gösterilerine katılımının yanı sıra, yukarıda bahsedilen gelişmeler, bu protestoların daha da ileri gitme potansiyeline sahip olduğunu göstermektedir. Aynı zamanda, Ahmedinejad yanlısı sağcı popülist güçler ve ABD taraftarı pro-emperyalist mücahitler hala itibarsız olmalarına rağmen; seküler milliyetçi ve ABD emperyalizmi yanlısı monarşist muhalefet, kitleler arasında hala güce sahiptir. Seküler milliyetçiler ve monarşistler yolsuzlukla savaşmaktan, verimsizliğe son vermekten bahsediyorlar ve bu rejimi, kadınlara medeni haklarını verecek olan ve yurtdışındaki askeri müdahalelerden uzak duracak olan seküler ve etkin bir devlet yönetimiyle değiştirmeyi vaat ediyorlar. Bazı emek protestolarında “Anavatana Yüzünü ve Düşmana Sırtını Dön” gibi milliyetçi sloganlar kullanılıyor.
Devrimci sosyalist bir yönelişin önündeki engeller nelerdir?
Karşımızdaki problem şu ki, mevcut protestoların talepleri devrimci bir sosyalist hareketin temelini oluşturma potansiyeline sahipken, protestolarda sosyalist içeriğin açık bir ifadesi eksiktir.
Bunun farklı nedenleri var. İslam Cumhuriyeti, başlangıcından itibaren “devrim”, “antikapitalizm” ve “antiemperyalizm” dilini kullanmıştır. Dahası, 1979 devriminde, Stalinizm’in ve Maoizm’in takipçileri olan İranlı sosyalistlerin çoğunluğu, Humeyni’yi “antiemperyalist” olarak destekleyerek sosyalizmi ve Marksizm’i itibarsızlaştırdı. Yakın zamanda, birçok sosyalist, rejim tarafından idam edildi ya da sürgüne gönderildi.
Hatta şimdi bile, İranlı sosyalistlerin ve Marksistlerin Aralık-Ocak kitlesel protestoları tarafından gündeme getirilen iki önemli mesele üzerindeki konumları çok sorunlu olmuştur.
İranlı sosyalistlerin çoğu, İran’ın bölgedeki askeri müdahalelerine karşı bir tavır almayı reddetti. Özellikle Suriye’de ya Esad’ı desteklediler ya da onu “ehven-i şer” olarak adlandırdılar. En sıkıntılısı, İran’ın askeri müdahalelerini yalnızca Şii İslam’ı genişletmek için ideolojik motivasyonlara bağladılar. İran kapitalizminin stratejik çıkarları, militarizmi ve onun bölgesel emperyalizmle arasındaki bağlantılara değinmediler.
Çoğu İranlı sosyalist, kapitalizmi üretim araçlarının özel mülkiyeti ile sınırlandırmakta ve devlete ait bir ekonomiyi ilerici bir alternatif olarak görmektedir. Yaşam standardındaki mevcut büyük düşüşün köklerini, “özelleştirme” dedikleri şeye kadar izliyorlar. 2005’ten bu yana, devlet varlıklarının büyük bir kısmı, İslam Devrim Muhafızları ve diğer dini kuruluşlar gibi parasal örgütlere aktarılmıştır; devletin, çalışanlarına sağlaması gereken yetersiz faydaları ödemekten kaçınması adına. Devlet çalışanları, sadece sözleşmeli işçi alan ve çok az veya hiç ödeme yapmayan taşeron sözleşmeciler tarafından işten atıldı ve işe geri alındı. Ancak ekonominin büyük kısmı hâlâ devlet tarafından doğrudan ve dolaylı olarak kontrol ediliyor. İran’ın ekonomisini devlet kapitalisti olarak görmek yerine, çoğu sosyalist iktisatçı onun özel kapitalist olduğunu iddia ediyor. İslam Cumhuriyeti’ni desteklemiyorlar, ancak çözüm olarak daha fazla devlet mülkiyeti ve devlet müdahalesini görüyorlar.
Bu görüşlerin aksine, özellikle genç kuşaklar arasında bazı sosyalist ve Marksist emek eylemcileri, işçi kooperatifleri ve işçi konseyleri gibi alternatifleri tartışıyorlar. Bazı Marksistler, işçi kooperatiflerinin sınırlarına dikkat çekiyorlar ve işçi konseylerinin bile, kapitalist yabancılaşmış emeği, zihinsel emek/el emeği ayrımını, ataerkilliği, cinsiyetçiliği ve heteroseksizmi aşmaları halinde etkili olabileceğini vurguluyorlar. Kapitalizmin üstesinden gelmenin, işyerini ele geçiren işçilerin çok ötesine geçtiğini ve uluslararası devrimci dayanışma ve küresel koordinasyon yoluyla küresel olarak kapitalist üretim tarzını sonlandırmayı gerektirdiğini kabul ediyorlar. Bunlar, İran’ın içinde şu anda en çok umut veren sosyalist seslerdir.
Özetle, Aralık ayı sonlarında İran’da ortaya çıkan ve işçi grevleri şeklinde devam eden kitlesel protestolar, kadınların hakları seferberlikleri ve ezilen ulusal azınlıkların ayrımcılığa karşı protestoları, devrimci gelişmeler için muazzam bir potansiyel sunuyor. Ancak rejim; ABD, İsrail ve Suudi Arabistan emperyalist müdahalesi tehdidini onları ezmek için kullanıyor. Batılı emperyalist müdahaleyi destekleyen milliyetçi muhalif güçler, hareketin yönünü şaşırtmak için seküler, verimli ve müdahaleci olmayan kapitalist devletin vaatlerini kullanıyorlar.
Ne tür bir uluslararası dayanışma gerekli?
Ortadoğulu Sosyalistler İttifakı, bu mücadelelerle dayanışma arayışında, dünyanın dört bir yanından gelen antiotoriter ve hümanist sosyalistlere ulaşmaya çalışıyor. Baskıcı İran rejimine karşı çıkmalıyız, İran’a karşı emperyalist savaş tehditlerine karşı çıkmalıyız, yukarıda tartışılan protestoları/grevleri desteklemeli ve kapitalizme insancıl bir alternatifin üzerinde tartışmayı desteklemeliyiz.
İşte bu protestolarla dayanışmayı ifade edebileceğiniz bazı acil yollar şunlardır:
Trump’ın, Netanyahu’nun ve Ben Salman’ın savaş tehditlerini ve İran’a karşı ekonomik yaptırımları protesto edin. Onların yalanlarına ve retoriklerine meydan okuyun. İran üzerindeki emperyalist savaşlar, Ortadoğu bölgesine daha fazla ölüm ve yıkım getirecek, dünyanın geri kalanı için sefalet ve baskı yaratacaktır.
İran İşçileri Sendikası’na (http://ettehad-e.com/) k.ekhraji@gmail.com adresinden veya Tahran İşçileri Sendikası’na ve Banliyö Otobüs Şirketi’ne (http://vahedsyndica) bir mektup yazınız. vsyndica@gmail.com adresinden, emperyalist savaş tehditlerine karşı muhalefetinizi dile getirin ve talep ve protestolara destek olun. Ülkenizdeki emek mücadelelerinin nasıl düşündüğünü ve İran’ın onlara nasıl konuşabileceğini ve birbirlerine nasıl yardım edebileceğini söyleyin.
Bir işçi sendikasıyla çalışıyorsanız, İranlı işçi protestolarıyla dayanışmayı nasıl ifade edeceğinizi tartışmak için bir toplantı düzenleyin.
ABD’deki öğretmen protestolarının İran’daki öğretmen protestolarından nasıl öğrenebileceği ile ilgili aşağıdaki makaleyi yeniden yazdırın. Öğretmen Birliğinin, İsmail Abdi, Mahmud Beheşti Langerudi ve Muhammad Habibi’nin üç tutuklu liderinin derhal serbest bırakılması için çağrıda bulunun.
(https://www.allianceofmesocialists.org/what-can-u-s-teacher-protests-learn-from-iranian-teacher-protests/)
Zorunlu başörtüsüne karşı çıkmak için uzun hapis cezası almış olan Devrim Caddesi Kadınları ile dayanışmalarınızı ifade edin.
(https://www.allianceofmesocialists.org/statement-group-international-socialist-feminists-solidarity-iranian-women/)
İttifak’ın Ortadoğu Siyasi Mahkumları ile Dayanışma Kampanyası’na katılın.
(https://www.allianceofmesocialists.org/14964/)
Frieda Afary, 10 Haziran 2018