“Kadın, Yaşam, Özgürlük” ayaklanmasının ortasında işçi grevleri: Crouse Otomotiv’deki kadın işçiler örneği

Aşağıda okuyucularımızla Slingers Collective’in 8 Mart 2023 tarihinde yayımlanan bir yazısının çevirisini yayımlıyoruz.

Çeviri: Türkü Öztürk

***

Crouse grevinin “Kadın, Yaşam, Özgürlük” hareketi için önemi

Slingers Collective, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü için 2022 yılının (ve belki de İran’ın modern tarihinin) kadın öncülüğündeki en önemli işçi grevlerinden birini inceleyecek. Kasım 2022’de, Kadın Yaşam Özgürlük hareketi sırasında (İran’da bilinen adıyla Jina Ayaklanması), İran’ın en büyük otomobil parçası üreticisi olan Crouse fabrikasında 300’den fazla kadın işçi örgütlenerek greve katıldı. Yazıda, İranlı kadın işçilerin çalışma ve yaşam koşullarının içler acısı halini kısaca anlatıyor, ardından Kadın, Yaşam, Özgürlük Hareketi’nin niteliği ve devrimci yönü açısından kadın işçi örgütlerinin/örgütlenmelerinin önemine dikkat çekiyoruz.

İran’da devam etmekte olan ekonomik kriz işçilerin hayatını daha da zorlaştırmıştır. Çoğunun yoksulluk sınırının altında ücretler almasına ek olarak, uzun süredir devam eden iki haneli enflasyon ve sürekli artan işsizlik, kadınları kuralsız/düzensiz işgücüne? daha da itti. Kapitalizmde tüm işçilere boyun eğdirildiği kesinlikle doğru olsa da, kadınların yaşadığı baskı özel bir düzlem işgal ediyor. İran sermayesi kendi yeniden üretiminde, rengini dini ortodoksluğun verdiği ataerkil, etnosentrik bir yapıyı dayatmaktadır. Kapitalist devlet, kadının yasal haklarını erkeğinkinin yarısına sabitlemesi, çalışmak ve seyahat etmek için kocanın ya da babanın iznini şart koşması ile ekonomik güvensizliği ve yasal, sosyal ve ekonomik baskıyı garanti altına alıyor. Bu nedenle, halihazırda ücretlerin düştüğü ve fiyatların işçiler aleyhine arttığı bir ekonomiye girdiklerinde kadın işçilerin istikrarsız, düşük ücretli işlere mahkum edildiklerini görüyoruz. 

Cinsiyete dayalı ücret eşitsizliği, sermaye tarafından düşük ücretli emek kullanarak, erkeklerin yüksek ücretlerini aşağı çekerek ve kadınları iş kanunundan muaf sektörlerde işe alarak artı değeri arttırmak için kullanıldı. Sermaye, benzer şekilde, uzun süreli krizine yanıt vermek için ataerkil baskıdan yararlanmış, kadınları erkek iş arkadaşlarından önce işten çıkarmış ve onları yaş ve medeni duruma dayalı kadın düşmanı sınırlamalarla daha düşük ücretlere tabi tutmuştur. (Örneğin, Crouse Co.’daki kadın işçilerin 32 yaşından küçük ve bekar olması gerekmektedir.) Bu sayısız yasal ve çalışma/işgücü sınırlaması, İranlı kadınların istihdam oranını %13 ile Orta Doğu bölgesindeki en düşük oranlardan biri haline getirdi.

Covid-19 sonrasında kadın işsizliği iki katına çıktı ve bir milyondan fazla kadın işini kaybetti.

Eğer işsizlik nedeniyle mutfağa geri kapatılmazlarsa, kadınlar kendilerini ve ailelerini beslemek için düzenlenmemiş kayıt dışı ekonomiye ya da muaf tutulmuş kayıtlı ekonomiye girmek zorunda kalmaktadır. Kadınlar bu atölyelerde uzun çalışma saatleri, (eğer varsa) çok az sayıda mola, makul olmayan kotalar, eşit olmayan ve asgari ücretin altında ücretler, iş güvencesizliği, sosyal yardımlardan mahrumiyet, güvensiz çalışma koşulları, iş düzenleyicileri tarafından göz ardı edilme ve benzerine maruz bırakılmaktadır. 

İranlı kadınların erkek meslektaşlarından ayrışan bir sömürüye maruz kaldıkları açık olmakla birlikte, onların yaşadığı baskıyı doğrudan ele almak üzere tasarlanmış bir organizasyon/örgüt oluşturulmamıştır. Bu etkenler, yani kadınların güvencesiz ve dağınık istihdamda (ev hizmetçiliği, muaf tutulan endüstriler ve kayıt dışı ekonomi) yoğunlaşması, tarihsel olarak kadın işçilerin büyük kısmının örgütlenmesine engel olmuştur. Yakın zamanda, kadın işçilerin büyüyen devrimci potansiyeline şahit olduk  Yakın zamanda, anlaşmazlıkları ve protestolarda, işyerlerinde erkeklerin yanı sıra kadın işçilerin de büyüyen devrimci potansiyeline tanık olduk. Geçtiğimiz birkaç yıl içinde kadınlar, büyük grev ve protestolara öncülük eden öğretmen, hemşire ve emekli örgütlerinde aktif olarak yer aldılar. Fakat, güçlü varlıklarına rağmen kadınlar nadiren liderlik ve örgütlenme rolleri üstlendi.

Ancak bu güç dinamiği Jina’nın/Jina ayaklanmasından sonra değişti. 2022 Crouse Co. grevi, İran tarihinde kadın işçiler tarafından örgütlenen ilk sanayi greviydi. Crouse Co. şirketinin ekonomik önemi, kadın işçilerin tarihsel boyun eğdirilmişliği ve deneyimli kadın işçi örgütçülerinin yokluğu göz önüne alındığında, üç gün süren Crouse Co. grevi İranlı kadın işçiler için önemli bir başarı ve dönüm noktasıdır çünkü kadınlar tarihsel anlamda görece az örgütlenme bilgisine/tecrübesine sahip. Grev, Jina ayaklanmasının artan bir güçle bastırılmaya çalışıldığı bir dönemde başladı. Talepler, düşük ücretler ve Cuma günleri (İran’da hafta sonu tatili) fazla mesai de dahil olmak üzere uzun çalışma saatleri gibi korkunç çalışma koşulları etrafında dönüyordu.

Crouse’un grevleri, 200’den fazla kadın işçinin işten çıkarılmasıyla derhal bastırıldı. (Bir işçi işini kaybettiği için intihar etti). Ancak grevin talepleri, örgütlenmesi ve Jina ayaklanmasıyla bağlantıları kadın hareketinde ciddi ve önemli bir gelişmeyi ortaya koymakta ve Jina ayaklanmalarının İran işçi hareketi açısından tarihsel önemini kanıtlamaktadır. 

Aşağıda, Crouse Co. şirketindeki içler acısı çalışma koşullarının Kadın, Yaşam, Özgürlük hareketi bağlamında ayrıntılı bir anlatımını okuyacaksınız.

***

“Kadın, Yaşam, Özgürlük” ayaklanmasının ortasında işçi grevleri: Crouse Otomotiv’deki kadın işçiler örneği

Yazar: Shirin Kamangar

Çeşitli sektörlerden işçiler, “Kadın, Yaşam, Özgürlük” devrimci ayaklanması ortasında çok sayıda protesto ve grev düzenlemiştir. Bu grevlerin incelenmesi ve analiz edilmesi, ana akım medyanın sadece siyasi ve sosyal boyutlara odaklanarak (özellikle ekonomik boyutunu) göz ardı ettiği mevcut hareket içindeki yönelimleri aydınlatabilir. Protesto hareketinin grevlerin oluşması için hem zihinsel hem de nesnel olarak uygun bir zemin ve koşullar sağladığı açıktır, çünkü kamu veya özel sektör işverenlerinin mevcut düşmanlıkların/karşıtlıkların tırmanmasını önlemek için işçilerin taleplerini karşılamaktan başka seçeneği yoktu. Sonuç olarak, bu elverişli koşullarda işçilerin pazarlık gücü arttı ve grevlerin başarıyla sonuçlanma olasılığı arttı.Grevlerin süregelen hareketle iç içe geçmişliğini tanımlayarak, bu hareketteki güçlerin çoğulluğundan bahsedebilir ve her türlü soyut birliği ya da sınıf ötesi talepleri reddedebiliriz.

İşçi sınıfının taleplerini savunarak, mevcut ayaklanmayı yalnızca siyasi zorbalığa karşı değil, aynı zamanda sermayenin zorbalığına ve diktatörlüğüne karşı yayabiliriz. 

Yakın zamanda gerçekleşen grevler, petrol ve gaz, petrokimya, çelik ve demir eritme, otomobil dahil olmak üzere dört endüstriyel sektörde ve ulaşım ve küçük işletmeler dahil olmak üzere iki hizmet sektöründe meydana geldi. Bazı işçi grevleri siyasi yönelimli olup kitlesel ayaklanmayla dayanışma içinde örgütlenirken, diğerleri ekonomik geçim talepleri etrafında şekillenmiştir. Ancak bu grevlerde ne siyasi taleplerin önemini küçümsemek ne de ekonomik taleplerin siyasi yönünü göz ardı etmek gerekir. Çünkü devletin ekonomi politikaları, işçilerin sürekli olarak borçlar, kısa dönemli sözleşmelerin getirdiği iş güvencesizliği, düşük ücretler, zorunlu fazla mesai ve çeşitli emek sömürüsü biçimleri gibi sorunlarla karşı karşıya kaldığı durumu körüklemiştir. Bu işçi grevlerinin önemi, belirli ekonomik talepleri proleterleşmeye, işgücünün değersizleştirilmesine, iş güvencesizliğine ve emek sömürüsüne yol açan politikalara bağlayabilmemizdir. Aynı zamanda, benzer ekonomik yapıların yeniden kurulmasına karşı durabilir ve mevcut tiranlıktan kurtuluşu yalnızca siyasi düzeni yıkarak değil, benzer sosyal ve ekonomik güçlerin oluşmasını engelleyerek arayabiliriz. 

Grevlerin etkisinin kendi sektörleriyle sınırlı kalmasını önlemek için öğrenciler, aydınlar, sosyal aktivistler gibi diğer toplumsal katmanların ekonomik taleplerin siyasi yönünü vurgulayarak işçileri desteklemesi önemlidir. Bu toplumsal katmanlar, grevleri geçimlik taleplerin ötesine geçmeye ve makroekonomik yapılarla ilişkilerini ortaya koymaya teşvik edebilirler. Öğretmen hareketinin deneyimini incelediğimizde, başlangıçta ücret artışı ve işyeriyle ilgili diğer talepler etrafında şekillenen protestoların nasıl parasız eğitim, etnik azınlıkların anadillerinde eğitim hakkı ve ideolojik ve dini eğitimin kaldırılması gibi radikal sosyo-politik boyutlara doğru gelişmeye devam ettiğini anlayabiliriz. Öğretmenler konseyinin sözlerini ödünç alırsak, talepleri toplumun çoğunluğunun ihtiyaçlarını temsil ettiği için “topluma doğru” hareket etmeyi başardılar. Başka bir deyişle, mevcut hareketi devam ettirmek ve devrimi temel anlamıyla (yani sınıf ilişkilerinin dönüşümü) gerçekleştirmek için, gençlerin, kadınların, işçilerin ve etnik-ulusal azınlıkların talepleri de dahil olmak üzere tüm hareketlerin taleplerini birleştirmek gerekir. Farklı toplumsal katmanların örtüşen taleplerini aydınlatarak hareketi genişletebilir ve derinleştirebiliriz. “Kadın, Yaşam, Özgürlük” hareketi ancak bireysel özgürleşmeyi kolektif özgürleşmeye bağımlı kılmayı başarabilirse toplumsal formasyonun çeşitli yönleriyle bağlantılı olarak ilerleyebilir.

Son yıllarda otomotiv sektörünün özelleştirilmesi zorlu ve sıcak bir konu olduğundan, diğer sektörlerdeki grevleri ele alan bir dizi yazı arasından bu yazıda sadece otomotiv sektöründeki grevlere odaklanmayı amaçlıyoruz. Hatta, önceden teorik bir konumlandırma yapmadan ve sadece bu sektördeki işçilerin koşullarını göz önünde bulundurarak, tamamen özelleştirilmiş sektörlerin işçilerin karşılaştığı sorunları ve zorlukları çözmede başarılı olup olmadığını incelemeyi amaçlıyoruz. Kamu sanayi sektörlerinin özelleştirilmesi işten çıkarmalar, ücret kesintileri, güvencesiz çalışma koşulları ve şirketlerin kapanması gibi feci sonuçlar doğurmuştur. Yine de pek çok kişi ‘gerçek’ bir özelleştirme yapılmadığına ve bu başarısızlığın ardında yatan nedenin bu sektörlerin devlet kurumlarına ya da siyasi iktidara bağlı kişilere devredilmesi olduğuna inanmaktadır.

Özel sektöre devredilen endüstrilerin çoğunun hala devlet kurumlarına bağımlı olduğunu ya da hükümetin hala bu endüstrilerin politikalarına ve ürünlerinin fiyatlandırılmasına dahil olduğu gerçeğinin yanında, kuruluşundan bu yana tamamen özel sektör tarafından yönetilen ve Hamid-Reza Keshavarz Touchai (İran-Amerikan vatandaşı) ve Mohammad Alipour Fetrati’ye ait olan otomotiv parçaları üreticisi Crouse Manufacturing Company’deki grevi inceleyeceğiz. 

İranlı haber kaynaklarına göre Bahman Automotive Group’un hisselerinin %62’si Crouse tarafından satın alınmıştır. Ayrıca şirket, Iskra Autoelectric ve Tadbir Sarmaye Arad gibi yan şirketleri aracılığıyla dolaylı olarak Iran Khodro, Bahman Group ve Saipa’nın önemli bir hissesini satın aldı. 2021 yılında Ruhani yönetimi Crouse sahiplerini yılın en iyi girişimcileri olarak ödüllendirdi. Bir yıldan kısa bir süre sonra, sahipleri ve bazı hissedarlar devam eden bir mahkeme savaşında yolsuzluk ve rüşvetle suçlandı. 

Fars haber ajansına göre Crouse’un otomobil üreticileri İran Khodro ve Saipa’ya yıllık satışları dört bin milyar doları aşıyor. Şirketin 12 binden fazla çalışanı var ve bunların %70’i kadın. Şimdi soru şu: Ülkenin en kârlı sektörlerinden birinde çalışanların payı nedir? Ve şirketin genişlemesi ve daha yüksek ekonomik büyümesi bu sektördeki işçilere ne gibi değişiklikler getirdi?

Crouse çalışanları, düşük ücretleri ve Cuma günleri tüm fazla mesailerin iptal edilmesini protesto etmek için Kasım 2022’de üç günlük bir grev düzenledi. İşverenin taleplerini görmezden gelmesinin ardından Aralık 2022’de fabrika bahçesinde bir miting daha düzenlediler. “İran Özgür İşçiler Birliği”ne göre, Crouse işçileri kötü yaşam koşullarından yıllardır memnun değil. Düşük ücretler sloganlarında da yer buluyordu: “Yoksulluk sınırı 20 milyon Tümen, asgari ücret ise 6 milyon Tümen”. Şirket sahibi Hamid-Reza Keshavarz, slogan atmaya devam etmeleri halinde güvenlik güçleriyle temasa geçmekle tehdit etti.

“Khabar Khodro” haber sitesine verdiği bir röportajda (2016’dan beri Crouse’un sahibi olduğu) Bahman Group’un yönetim kurulu üyesi şunları söyledi: “Adam Smith teorisinde hükümetlerin ekonomik faaliyetlere müdahale etmesine gerek olmadığını savunur çünkü özel şirketlere yapılan devlet yatırımlarının hiçbir şekilde ekonomik gerekçesi yoktur. Hükümetler sadece ulusal güvenliği sağlamalıdır ve eğer yatırım yapmak istiyorlarsa, bu yatırımlar ülkenin iyiliği için gerekli olan sektörlere yapılmalıdır.” Özelleştirmeyi savunanlara göre hükümet ekonomik konulara müdahale etmemeliyse, bir işveren neden işçilerin barışçıl mitinglerini bastırmak için hükümetin baskı güçlerinin müdahalesine başvurabiliyor? ‘Ulusal güvenliği korumak’ aslında ‘sermayenin ve kapitalistlerin güvenliğini korumak’ anlamına gelmiyor mu?

Bekâr ve 32 yaşın altında olmak bu şirketin istihdam koşulları arasında yer alıyor. Gece ve gündüz vardiyalarında on saat ayakta çalışma zorunluluğu düşünüldüğünde genç ve bekâr işgücüne ihtiyaçları olduğu açık. Ayrıca, acil durumlarda bile mesai saatleri içinde cep telefonu kullanmak yasak. Yukarıda belirtilen web sitelerinde kayda düşen yorumların çoğunda, görüşülen kişiler tarafından belirtilen noktalardan biri de öfke yönetimi becerisi ile ilgili röportaj sorusu. İstihdam zorluğu ve bunun neden olduğu yorgunluğun derecesi o kadar aşırıdır ki, çalışanlar öncelikle her koşulda öfkelerini kontrol etmeyi taahhüt etmelidir. Bu sektörde çalışan işçilerin maruz kaldığı ruhsal yaralanmalara ek olarak, bu şirkette yıllarca deneyim sahibi olan işçiler tarafından yapılan yorumlarda sırt ve boyun disk problemleri gibi ciddi fiziksel yaralanmalar da bildirilmiştir. Çalışma koşullarını daha iyi anlamak için işçiler tarafından dile getirilen bazı yorumları gözden geçirelim:

“Teknik sorular hiç sorulmadı. Üç mülakat boyunca sadece kişisel bilgiler, iş geçmişi ve ne kadar iş baskısıyla başa çıkabileceğimi anlatmam istendi. Öfkeyi kontrol etmek onlar için önemliydi. Şirketin çalışma saatleri sabah 7’den akşam 7’ye kadar ve ilk başta sadece akşam 5’e kadar zorunlu olduğunu söylediler. Ancak işe başladığımda akşam 7’ye kadar kalmanız gerektiğini fark ettim. Genel olarak, burada çalışmak hayatınızı bozuyor/mahvediyor.”

“Altı yıl çalıştım ve boynum yaralandığı için ayrıldım. Çalışma Bakanlığı [kararına] göre, tabii ki pek de fazla olmayan ikramiyeye ek olarak, öğleden sonra vardiyasındaydım. Crouse, çalışanlarının fikirlerini pek umursamıyor…”

“Zihinsel ve fiziksel sağlığınızı zerre kadar önemsiyorsanız, gelip burada çalışmayın.”

Geçtiğimiz Aralık ayında otomotiv sektörü çalışanlarının gerçekleştirdiği diğer grevler arasında, her ikisi de “Bahman Group” holdinginin yan kuruluşları olan Bahman Motor Company ve Bahman Diesel grevlerini sayabiliriz. Bahman Group, Bahman Motor ve Bahman Diesel’in yanı sıra İran Döküm Sanayii, Siba Motor, İran Docharkh, İran Sanayii Tasarım ve İmalat Parçaları ve toplamda 4.000’den fazla işçi ve personele sahip diğer bazı şirket ve fabrikalardan oluşmaktadır. Bahman Grubu 2016 yılında özel sektöre devredilmiştir. Crouse Co ana hissedarı ve sahibidir. Bahman Group, birçok haber ajansı tarafından ülkenin özel otomobil üreticilerinin başarılı örneklerinden biri olarak gösterilmşti.

“Asr Khodro” haber sitesine göre, Bahman Group’un yönetim kurulu üyesi şunları söyledi: “Şirketimiz yüksek verimliliğe sahiptir; Endüstriyel?Sanayi? Yönetim Organizasyonu’nun değerlendirmesine göre, ülkedeki en büyük 500 şirket arasında Bahman Diesel üç yıl üst üste verimlilik açısından birinci sırayı kazanmış ve her yıl 20 ila 30 sıra/pozisyonluk bir derece artışı kaydetmiştir. Bu şirket hissedarlarına her zaman temettü ödemiştir. Geçen yıl, yaptırımların en yoğun olduğu dönemde en büyük arzı gerçekleştirmiştir. Ticari araçlar alanında tek kârlı şirkettir ve aynı zamanda devlete en yüksek vergileri de ödemektedir. Bu nedenle devletin ve hükümetin en çok faydalandığı şirketlerden biridir.”

Şirketin kapitalistler ve hükümet için yüksek verimliliğine ve karlılığına karşın, fabrika işçileri düşük ücretlerini devamlı olarak protesto etmeleri süresince zorunlu fazla mesai dışında kardan herhangi bir pay almadılar.

Bahman Motor fabrikası işçileri Aralık 2019’un ortasında ücret artışı, çalışma saatlerinin azaltılması, Perşembe gününün kapatılması/tatil olması ve iş sınıflandırma şeması için eylem yaptı. Ancak talepleri şu ana kadar karşılanmadı. Bu fabrikanın işçilerinin 2019 grevine ilişkin bir rapor “İran Özgür İşçiler Birliği” tarafından aşağıdaki şekilde yayınlandı:

“Geçtiğimiz Perşembe günü işçiler iş bıraktığında, Bahman Motor Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı işçileri yıldırmak için liyakat ücretlerini kesmekle tehdit etti. İşçiler bu tehdidi protesto etti, ardından şirketin ana hissedarlarından bir temsilci işçilerin tüm taleplerinin bir sonraki haftaya kadar yerine getirileceği sözünü verdi. İşçilerden şirketle müzakere etmek üzere temsilcilerini göndermeleri istendi. Bunun ardından işçiler grevi sona erdirdi.”

Pazartesi günü işçiler, şirketle görüşmelere başlaması gereken temsilcilerinden 3’ünün işten çıkarıldığını öğrendi. İşçiler, meslektaşlarının işten çıkarılmasını protesto etmek için tekrar greve gittiler; yarım saat sonra, başka bir şirketin temsilcisi aralarında belirdi ve meslektaşlarının işten çıkarılmayacağına ve işe dönmeleri gerektiğine dair söz verdi. İşçiler bunu ancak iş arkadaşlarının işe geri alınacağından emin olduktan sonra yaptılar.

Perşembe günü, işçilerin taleplerinin yerine getirilmesi için tanınan bir haftalık sürenin sonuydu. Ancak işveren hem tehditkâr bir ortam yarattı hem de hafta sonu olduğunu gerekçe göstererek işçilerin grev için toplanmasına izin vermedi.

Daha önce çalışma saatleri sabah 7’den akşam 4:10’a kadardı (Cumartesi’den Çarşamba’ya kadar) ve fabrika Perşembe günleri kapalıydı. Covid-19 salgınından bu yana, Cumartesi’den Çarşamba’ya kadar olan çalışma saatleri 15:30’da bitecek şekilde değiştirildi ve Perşembe günleri de çalışma günlerine eklendi (07:30’dan 13:30’a kadar). Başka bir deyişle, Cumartesi’den Çarşamba’ya çalışma saatleri 3 saat azalırken, Perşembe günleri işçilerin 6,5 saat çalışması gerekiyordu. İşçiler bu çalışma saatlerini protesto ettiklerinde, şirket yöneticileri “Perşembe günleri 2,5 saatin fazla mesai olması gerektiğini, ancak bunun yanlışlıkla gerçekleşmediğini” iddia ettiler. İşçilerin fazla mesai saatleri bu şekilde akıllıca çalındı.

İşçilerin diğer ana taleplerinden biri de iş sınıflandırma şeması ve iş güçlüğü ödeneğinin hesaplanmasıyla ilgili. Şirketin yeni sahibi 2016’da şirketi devralmadan önce, işçiler 20 yıl çalışan işçilerin emekli olabileceği anlamına gelen iş güçlüğü ödeneğine hak kazanıyordu, ancak özelleştirmeden bu yana, iş güçlüğü/zorluk ödeneği yasası kaldırıldı, bu da işçilerin yaptıkları işin resmi olarak zarar verici, ağır iş olarak sınıflandırılmasına rağmen 30 yıldan önce emekli olamayacakları anlamına geliyor.

Bahman Motor’daki işçilerin talepleri, Bahman Grubu ve Crouse Co. fabrikasının alt gruplarındaki diğer işçilerin çoğunluğunun talepleriyle ortak. Daha önce de belirtildiği gibi, son yıllarda İran ekonomisindeki en tartışmalı konulardan biri, otomobil üreticileri Iran Khodro ve Saipa Motor Corporation’ın özelleştirilmesiydi, ancak bu şirketlerin hisselerinin önemli bir kısmı Crouse Company’nin gerçek sahiplerine satılmıştı.

Önemli bir soru, devlet endüstrilerinin özelleştirilmesinden sonra iş güvencesi ve sözleşmelerin iyileşip iyileşmediği veya kötüleşip kötüleşmediğidir. Özelleştirmeyi savunanların öne sürdüklerini göz önüne aldığımızda, böyle bir süreç sonrasında işçilerin karşılaşacağı bazı zorlukları ve sorunları öngörebiliriz. İşte otomobil üreticilerinin özelleştirilmesini savunanların eleştirilerinden bazıları:

Bu iki otomobil üreticisinde yirmi beş bin ihtiyaç fazlası işçi istihdam edilmekte olup, bunların çoğu resmi makamlarla bağlantıları aracılığıyla işe alınmıştır. Çeşitli raporlar, otomobil üreticilerinin üretim maliyetlerinin yüzde 12 ila 15’inin insan kaynaklarıyla ilgili olduğunu göstermektedir. Bu miktar küresel ortalamanın üç katıdır. Örneğin, Saipa ve Iran Khodro şirketlerinde her yıl çalışan başına 9 ila 10 araba üretilmekte, buna karşılık, bu miktar küresel olarak 30 ila 35, Doğu Asya’da ise 45 ila 65 arabadır. Bu eleştirilere bakılırsa, otomobil endüstrisi özel sektöre devredildiğinde meydana gelecek ilk değişikliğin, yetkililere ve politikacılara bağlı olan değişiklikler değil, 25.000 ‘insan kaynağının’ işten çıkarılması olacağı öngörülebilir. İkinci değişiklik ise, bu sektörün küresel çapta diğer otomobil üreticileriyle rekabet edebilmesi için işçilerin verimliliğini arttırmak. Bahsedilen politika yapıcılarına göre, Doğu Asyalı otomobil üreticileriyle rekabet edebilmek için işçilerin en az 3 ila 7 kat daha üretken olması gerekiyor.

“Gerçek” özel sektör sanayi birimlerindeki/”Gerçekten” özel sektör olan sanayi birimlerindeki grevlerin incelenmesi önemlidir çünkü daha fazla “üretkenlik” ve ekonomik büyümeye rağmen, işçilerin koşullarında ve geçim kaynaklarında hiçbir iyileşme sağlanmadığı gibi, bu birimlerin piyasada rekabet edemediğini de göstermektedir. Fazla mesai yapmak ve resmi tatillerde çalışmak zorundalar. Daha da önemlisi, Crouse şirketinin etkisinin, birçok yan kuruluşa sahip olması ve diğer büyük sanayi şirketlerindeki hisselerinin de gösterdiği gibi, özel sektörde bir tekel oluşmuştur. Başka bir deyişle, özel ve kamu sektörlerinin politikaları tamamen işçilerin çıkarlarına aykırı olmuş ve ekonomik büyüme işçilerin emeğinin sömürülmesine ve ücretlerinin düşürülmesine bağlı olmuştur.