Sol Muhalefet tarihi (II): Ekim Dersleri

Aşağıda yayımladığımız eser, o sıralar Uluslararası Sol Muhalefet’in ABD örgütü içinde faaliyet yürütmekte olan Max Shachtman tarafından kalem alınmış olup, The Militant (Militan) gazetesinin 1932’nin Nisan ve Ağustos ayları arasındaki sayıları boyunca, parça parça yayımlanmıştır. Shachtman bu makale dizisinde, 1923’te kendisini ilan eden SSCB Sol Muhalefeti’nin 10 yıllık politik tarihininin genel hatlarını özetlemeye çalışmıştı.

Shachtman’ın eserinin ilk kısmı için buraya, üçüncü kısmı için buraya, dördüncü kısmı için buraya ve beşinci kısmı için de buraya tıklayabilirsiniz.

Kaynak: Max Shachtman, Sovyetler Birliği’nde Sol Muhalefet’in İlk On Yılı, Çeviri: Mustafa Sayman, Maya Yayınevi, İstanbul 1975.

***

Ekim Dersleri

1923 sonbaharında Almanya, proletarya için son derece elverişli bir ortam içindeydi. Sadece Komünist Partisi sürekli büyümekle kalmıyor, aynı zamanda egemen sınıf da her gün yeni güçlüklerle karşılaşıyordu. Ruhr’un Fransızlar tarafından işgali, Dünya Savaşı’nı daha küçük çapta yeniden yürürlüğe koymuş ve Versailles Anlaşması’nın sonuçları, Avrupa kapitalizminin tüm çelişkilerini bir patlama noktasına getirmişti. Troçki’nin yazdığı gibi durum öyle olgunlaşmıştı ki, “Alman  burjuvazisinin kendini bu ‘kurtuluşu olmayan’ durumdan ancak Komünist Partisi’nin bu durumu zamanında anlamaması ve gerekli devrimci sonuçları çıkarmaması ile kurtarabileceği açıkça ortaya çıktı.”

Komünist Partisi’nin anlayamadığı ve yapamadığı da tam bu oldu. Devrimci durumun en yüksek noktasına Ekim’de ulaşıldı. Parti saflarına normal ve sürekli güç birikmesine alışmış olan liderlik tamamen hareketsiz kaldı ya da eski yolunu izledi. Umutsuz burjuvazi askeri kuruluşlarıyla saldırıya geçerek Saksonya ve Thuringia’daki sosyalist-komünist koalisyon hükümetlerini devirdi ve partinin tek kurşun sıkması bile mümkün olmadan zafere ulaştı. Komünist liderler en kritik anda yüz kızartıcı bir geri çekilme çağrısı yaptılar. Parti umutsuzluğa, kitleler de kargaşaya terk edildi.

Almanya’da parti liderlerince uygulanan politika yalnız Brandler ve Thalheimer’e özgü değildi Bu politika, Komünist Enternasyonal ve Rus Komünist Partisi liderliği, yani birkaç ay önce Troçki’ye karşı savaş açan hizip tarafından biçimlendirilmişti. Hatalı kararsızlık, kuşku, hangi tarafın daha çok askere sahip olduğunu anlamak için barikatların iki yanındaki silahlı kuvvetleri sayma politikası, zaten uyuşuk ve çekingen olan Alman parti liderlerinin damarlarına, aynı şekilde çekingen ve uyuşuk olan Rus parti liderleri tarafından şırınga edilmişti.

1923 Ağustos’unda Stalin, Zinovyev ve Buharin’e şöyle yazıyordu:

“Komünistler (bugünkü durumda) Sosyal Demokratlar olmadan iktidarı almaya çalışmalı mıdırlar?(…) Bunun için hazır mıdırlar?(…) bana kalırsa sorun budur. Eğer şimdi Almanya’da, diyelim ki iktidar komünistlerin eline geçti, bu durumda ‘en iyi’ ihtimalle Komünistler devrilecektir .En kötü ihtimalde ise, darmadağın edilip püskürtüleceklerdir. Esas olan, Brandler’in kitlelere öğretmek istediğinde değil, burjuvazi artı sağ sosyal demokrasisinin bu öğretici gösteriyi kesin olarak genel bir katliama dönüştüreceği (bugün bunu yapabilmek için bütün olanaklara sahiptirler) ve onları yok edeceğidir. Muhakkak ki faşistler uyumuyorlar, ancak ilk saldıranın faşistler olması bizim için daha avantajlıdır: Bu tüm işçi sınıfını komünistlerin yanına çekecektir (Almanya Bulgaristan değildir). Ayrıca elimizdeki verilere göre Almanya’da faşistler zayıftırlar. Bence Almanlara cesaret verilmemeli, tersine yatıştırılmalıdırlar.”

Stalin’in yaptığı sadece, kendi hizbinin bütün üyelerinin zihinlerinde olanları bir mektupta özetlemekti. Zinovyev’le birlikte Stalin de, Troçki’nin son karar anının gelip çatmasından aylar önce Alman parti liderlerine yönelttiği eleştirilere kulak asmamıştı. Tam tersine, Brandler ve Thalheimer’ı savunmakta birbirleriyle yarışa girmişlerdi. Alman yenilgisinden haftalar önce toplanan Rus partisi Merkez Komitesi’nin 1923 Eylül tarihli oturumunun yayınlanan resmi belgelerinde şunlar yazılıdır:

“Merkez Komitesi toplantısını terk etmeden önce Yoldaş Troçki, Merkez Komitesi üyelerini çok heyecanlandıran bir konuşma yaptı.

Konuşmasında Alman Komünist Partisi liderliğinin işe yaramaz olduğunu ve Alman K. P. Merkez Komitesi’nin açıkça kaderciliğe ve rehavete gömüldüğünü açıkladı. Yoldaş Troçki, daha sonra, bu şartlar altından Alman devriminin yenilgiye mahkûm olduğunu söyledi. Bu konuşma şaşkınlık yarattı. Genellikle yoldaşların çoğunluğu, bu acı ve sert konuşmanın Merkez Komitesi’nin Alman devrimiyle ilgili olmayan bir toplantısına ilişkin olarak yapıldığı ve bu açıklamaların şartların nesnel durumuyla çelişkide olduğu görüşünde birleştiler.”

Ancak Ekim yenilgisinden sonradır ki Zinovyev ve Stalin, Brandler ve Thalheimer’ı bütün felaketlerin sorumluları olarak ilan ettiler. Kendilerine Komintern tarafından aşılanan politikayı izledikleri için tek başlarına suçlu görüldüler. Almanya’da olup bitenlerden Brandler’in suçlu tutulması, bürokrasinin bu konuda yapabildiği tahlilin başını ve sonunu teşkil etti. Ve bu çok elverişli bir tahlildi, çünkü böylelikle Stalin ve Zinovyev Almanya’da olanlardan – ve olmayanlardan – kendi paylarına düşen ağır sorumluluğu sırtlarından atmış oluyorlardı.

Oysa bunlar kendi görevlerini ihmal ederlerken, Alman Ekim’inin incelenmesi görevi Ekim Dersleri’nde Troçki tarafından çok parlak bir biçimde yerine getirildi. Bu metnin amacı, ayaklanmanın eşiğinde Rus Bolşeviklerinin karşılaştıkları sorunları ve bu sorunları nasıl başarılı bir şekilde çözümlediklerini Alman ve Bulgar partilerinin karşılaştıkları sorunlarla ve onların bu sorunları nasıl çözemedikleriyle karşılaştırmaktır. (Ekim yenilgisinden bir ay önce, Eylül’de, Bulgar partisi de, yıllarca etkisinden çıkamayacağı ağır bir darbe yemişti.)

Proleter ayaklanmasının acil sorunları ile karşı karşıya olan komünist partilerini büyük bir zaferin ve ağır bir yenilginin ışığında eğitmek amacını güden bu çalışmayı daha sonraları özetlemeye çalışırken Troçki şöyle yazmıştı:

“1923 Alman yenilgisi, elbette birçok ulusal özelliği sahipti. Ama aynı zamanda, genel bir tehlike işareti veren birçok tipik çizgi de taşıyordu. Bu tehlike, silahlı ayaklanmaya geçişin eşiğinde devrimci liderliğin bunalımı şeklinde nitelendirilebilir. Proleter partisinin derinlikleri, kendi doğası gereği, burjuva kamuoyunun etkisine çok daha az açıktır. Ama parti liderliğinin ve parti orta kademelerinin belirli unsurları, her zaman için, burjuvazinin maddi ve ideolojik terörü karşısında, az veya çok oranda şaşmaz bir biçimde çözülecektir. Böylesi bir tehlike, kolayca reddedilemez. Şurası açık ki, bu tehlikenin karşısında alınabilecek her duruma uygun bir tedbir yoktur. Ama gene de buna karşı mücadelede atılacak ilk adım, bu tehlikenin doğasını ve kaynağını ortaya çıkarmaktır. ‘Ekim öncesi’ dönemde bütün komünist partilerinin içinde sağ gruplaşmaların ortaya çıktığının görülmesi, bir yandan bu ‘sıçramanın’ büyük nesnel zorluklarının ve tehlikelerinin bir sonucu olduğu kadar, bir yandan da burjuva görüşlerinin azgın saldırılarının sonucudur. Aynı şekilde, sağ gruplaşmaların ithali de söz konusudur. Ve bundan ötürü de en tehlikeli anda komünist partilerin içinde kararsızlıklar ve bocalamalar şaşmaz bir biçimde ortaya çıkar. Bizde ise 1917’de parti liderliğinin sadece azınlığı bu bocalamalara kapılmış ama Lenin’in kesin müdahalesi ile bunun üstesinden gelinebilmişti. Almanya’da bunun tam aksine liderlik tümüyle bocaladı ve bu durum partiye ve onun aracılığıyla sınıfa aktarıldı. (…) Tabii bütün bunlar, liderliğin tarihi karar anındaki son bunalımı değildi. Bu kaçınılmaz bunalımları sınırlamak, komünist partilerinin ve Komintern’in en önemli görevlerinden biridir. Bu ise, ancak Ekim 1917 deneyinin ve o zamanlar partideki sol muhalefetin politik içeriğinin kavranması ve bunun Alman partisinin 1923’teki deneyi ile karşılaştırılmasıyla sağlanabilir. Ekim Dersleri’nin amacı budur.”

Rus parti liderleri bu tahlili bütün güçleriyle reddetmeye koyuldular. Troçki, 1917’de Rus partisi içindeki sağ kanattan söz ederken herkes onun Zinovyev, Kamanev, Rykov, Tomsk, Stalin ve Bolşevik ayaklanmasından birkaç ay önce şu veya bu tarihte sosyalist devrimin karşısında olan herkesi kastettiğini biliyordu. Bundan da öteye, Alman yenilgisinin bu en önemli döneminin tahlili, aynı liderlerin 1917’den 1923’e kadar pek fazla yol alamamış olduklarını da gösteriyordu.

Sonuç olarak Komünist Enternasyonal liderliği, Almanya ve Bulgaristan yenilgilerinin işçi sınıfı ve komünist hareketlere sunduğu gerekli dersleri alamadı. Buna karşılık, kendi hatalarını örtmenin yolu olarak keşfettikleri “Troçkizme” karşı mücadele adına bu çok önemli dersleri heba ettiler. Resmi basın, parti liderlerinin Troçki’nin kanıtlarını inkar eden ve çarpıtan, kendi “Leninist saflıklarıyla” böbürlenen ve tüm Enternasyonal’in Muhalefet’e karşı tavır almasını isteyen can sıkıcı uzunlukta makaleler ve nutuklarla dolduruldu.

Komünist Enternasyonal’in Troçki karşısında nasıl tavır takındığının bir örneği Amerikan partisinin bir oylamasında görüldü. Ekim Dersleri parti tarafından İngilizce olarak basılmamış ve Birleşik Devletler partisinin liderlerinin veya üyelerinin yüzde doksandokuzu tarafından okunmamış olmasına rağmen, aynı üyeler “Leninist Eski Muhafızlar” lehine ve Troçki’nin görüşlerinin yerilmesi yolunda sessizce oy kullanmaya zorlandılar. Bu zararlı sistem daha sonraları öylesine genişletildi ve kutsandı ki, bürokrasi ve muhalefet arasındaki her tartışmada, ikincisinin yanılmış olarak damgalanması garanti altına alındı. Muhalefet’in görüşleri komünist işçilere bile duyurulmazken ağır saldırılara uğruyordu.

Partilerdeki bu yozlaşma, Sol Muhalefet’e karşı açılan kampanyanın başlamasından günümüze kadar geçen dönemin karakteristik özelliği oldu. Başka türlü de olamazdı. Kendi savlarından emin olan adamın, karşı görüşlerin açıklanmasından korkmasına gerek yoktur. Ancak yanlış görüşler savunmak zorunda olanlar, karşı savları ezmek için bürokratik araçlar kullanırlar, zira nesnel ve demokratik bir tartışmada, yanlış görüşlerin ayakta kalabilmesi imkansızdır.