Putin, Ukraynalılar diye bir ulus veya Ukrayna diye bir ülke olmadığı yönündeki pozisyonunu meşrulaştırmak için “Ruslar ile Ukraynalıların tek bir halk olduğunu, onların bir bütün olduğunu” ilan etti.
Ancak durum bu değil. Tarihçilerin de işaret ettiği üzere, ortak Slav kökenlere rağmen, verimli toprakları boyunca ülkeyi bölüp parçalayan çeşitli güçlerin Ukraynalıların kaderlerini belirlemiş olmasından dolayı, son dokuz yüzyıl boyunca Ukraynalılar Ruslardan farklı bir deneyimin içinden geçti. Bütün bu parçalanmalara ve işgallere rağmen, mesela daima bir Ukrayna dilinin bulunması, onları farklılaştırdı.
Rus olarak adlandırılan insanların en eski kayıtları, İskandinav (Varangian veya İsveç) prensleri ve Slav şehirleri, özellikle Novgorod ve Kiev hakkında hikayeler içeriyor. Prens Rurik, Novgorod’u yöneten bir hanedan kurmuş ve halefi Oleg, 9. yüzyılın sonlarında Kiev’i ele geçirmişti. Rurik prensleri Kiev’i başkent yaptılar ve Konstantinopolis’teki Patrik tarafından yönetilen Ortodoks Hıristiyanlığa geçmeyi kabul ettiler. Rus halkı; Batı ve Güney Slav dillerini konuşan Polonyalılar, Çekler, Slovaklar, Hırvatlar, Sırplar, Bulgarlar ve diğerlerinin aksine, Doğu Slavca konuşanlar olarak ayırt edildi.
Ukrayna’nın kökeni 9. yüzyıla, özellikle 882 senesine dayanır; o sene, kendilerine “Rus” diyen (bugünkü anlamıyla değil, fonetik olarak) bir grup İskandinav tarafından, bugünkü Ukrayna’nın başkenti Kiev’in merkez alındığı bir Slav devleti kuruldu. Tarihçilerin Kiev Rus olarak adlandırdıkları bu büyük Ortaçağ devleti, hem Ukrayna’nın hem de Rusya’nın kökeniydi.
O sıralarda uzun bir kuzeydoğu sınırından başka bir şey olmayan Moskova, 12. yüzyılda kuruldu. 988’de Kiev büyük knezi I. Vladimir, resmî din olarak Ortodoks Hristiyanlığı benimsedi. Büyük Vladimir aynı zamanda (yine bugünkü anlamıyla değil ama fonetik olarak) Rus krallığını bugünün Belarus, Ukrayna ve Rusya’sından Baltık Denizi’ne dek konsolide etmişti.
Bölgede konuşulan çok sayıda Doğu Slav lehçesinden, sonunda Ukraynaca, Belarusça ve Rusça dilleri gelişti.
Ortaçağ Kiev Rus yönetimi 400 yıl kadar sürdü ve 13. yüzyılda Moğol istilacıları tarafından yıkılıp işgal edildi. 13. yüzyılın ortalarında, prensliklerden oluşan Rus federasyonu Moğol İmparatorluğu tarafından fethedildi. 200 yıl sonra, 1480’de Moskova Büyük Prensi İvan, Litvanyalıların yardımıyla Moğolları yendi. Özetle 14. yüzyılın sonunda, Moğol gücünün azalmasından yararlanan Moskova Büyük Prensliği ve Litvanya Büyük Dükalığı (daha sonra Polonya’ya katıldı) eski Rus topraklarını kendi arasında böldü. Doğu Slavların kalan toprakları (bugünkü Belarusya ve Ukrayna), İvan’ın değil Litvanya yönetimi altında kaldı. Litvanya 1385’te, Moğollardan yeni kurtarılan Novgorod ve Moskova yönetimi yerine Polonya Krallığı ile hanedan birliği gerçekleştirdi, Ortodoksluğu değil Katolik inancı kabul etti.
Kiev ve çevresindeki topraklar, Polonya-Litvanya Topluluğu’nun egemenliğine girdi. Ve Batı Ukrayna’daki Galiçya veya Karpat Galiçyası, kültürel izleri hala mevcut olan Avusturya-Macaristan’ın imparatorluk aygıtı tarafından uzun bir süre yönetildi. 1569’da Lublin Antlaşması uyarınca bütün Ukrayna Polonya Krallığı’na devredildi. Doğu Ukrayna daha sonra, 17. yüzyılın ortalarında isyan eden Kazakların yardımıyla Ruslar tarafından Polonya’dan alındı. Ancak Batı Ukrayna, 18. yüzyılın sonuna kadar Polonya’nın bir parçası olarak kaldı.
Ukrayna’nın 14. yüzyıldan itibaren yaklaşık 500 yıl boyunca Polonya-Litvanya egemenliğinde kalması, sonraki 200 yıllık Rus yönetiminin silemeyeceği bir etki yarattı. Büyük ölçüde Katolik olan Polonya-Litvanya aristokrasisi, Ortodoks inancına bağlı Ukraynalı köylülüğünü yönetiyordu. Ancak Ukraynalı liderler, kısmen Polonyalı ve Litvanyalı soyluların sahip olduğu demokratik özgürlükleri ve ayrıcalıkları elde etmek için mücadeleye giriştiler. Öte yandan Rus Çarlarının (başta Ivan olmak üzere) Ukrayna halkı üzerindeki baskıları demokratik haklar arayışı içindeki Ukraynalıları siyasi ve kültürel olarak Batı’ya dönmelerine yol açtı. 1596’da Uniate Kilisesi’nin kurulmasıyla birlikte Batı Ukrayna’daki birçok Ortodoks grubu Papa’nın otoritesini kabul etti (kendi Ortodoks ritüellerini ve uygulamalarını devam ettirmekle birlikte).
Ne var ki, Polonyalıların ve Litvanyalıların ayrıcalıklarını ve özgürlüklerini Ukraynalılarla paylaşma ve Ukraynalıları kendi aralarında kurdukları Ortak Pazar’a eşit ortaklar olarak kabul etme konusundaki isteksizliği yeni ayaklanmalara yol açtı. 1648’de Ukrayna’da Bogdan Hmelnitski liderliğindeki büyük Kazak isyanı, Polonya ve Litvanya yönetimlerine taleplerine kabul ettiremeyince Rus Çarlığı ile ittifaka yöneldi. Böylece 1667’de Andrusovo Antlaşması’yla Doğu Ukrayna Çarlık yönetimi altına girdi. Batı Ukrayna ise 18. yüzyılın sonuna kadar Polonya-Litvanya Topluluğu’nda kaldı, ardından da Avusturya-Macaristan İmparatorluğu tarafından fethedildi.
Dolayısıyla 17. yüzyılda, Polonya-Litvanya Topluluğu ile Rusya Çarlığı arasındaki savaş, Dinyeper Nehri’nin doğusundaki toprakların Rus İmparatorluğu’nun kontrolüne geçmesiyle sonuçlandı. Bu bölge “Sol Yaka” Ukrayna olarak biliniyordu.
Aynı yüzyılda, günümüz Ukrayna’sının orta ve kuzeybatı bölgelerinde bir Ukrayna Kazak devleti vardı. Ancak 1764’te, Çarlık İmparatorluğu’nun başı olan Rus İmparatoriçesi Büyük Katerina, Polonya’nın elindeki Ukrayna topraklarından geniş bölgeleri ele geçirmeye devam ederek buna bir son verdi.
Takip eden yıllarda, Ruslaştırma olarak bilinen politika uygulandı; Ukraynaca’nın konuşulması ve çalışılması yasaklandı, insanlar Rus Ortodoks inancına geçmeleri yönünde baskı gördü.
19. yüzyılda Ukrayna bir kere daha parçalandı; ülkenin doğusu Çar’ın Rus İmparatorluğu’nun bir parçası haline gelirken, batısı Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile Polonya kontrolü altında kaldı. Ancak 1917 devrimiyle birlikte ve Lenin’in uluslara kendi kaderini tayin hakkını tanıyan politikasının altında, 1922 senesinde Ukrayna bağımsız bir sosyalist cumhuriyet olarak kendini ilan etti; daha sonrasında ülke, halkının kendi iradesiyle SSCB’nin parçası oldu.
Dünya Savaşı’nın sonunda, Bolşevik devriminin askeri zaferinin ardından 1921’de, Lenin ve Troçki’nin ulusların kendi kaderlerini belirleme hakkını hayata geçirmeleriyle, Ukrayna’nın Rus kontrolü altındaki kısmı Sovyet Cumhuriyeti haline geldi ve SSCB’ye katıldı. Ancak, Sovyet-Polonya Savaşı (1919-1921) sırasında, bu savaşa son veren Riga Antlaşması’na göre, Ukrayna’nın ve Sovyet Beyaz Rusya’nın bazı bölümleri Polonya imparatorluğuna teslim edilmek zorunda kaldı.
Stalin’in iktidara gelişiyle baskı geri döndü. Stalin’in köylü mülkiyetlerinin zorla “kolektifleştirilmesi” politikası nedeniyle 1930’larda milyonlarca Ukraynalı öldü. Stalin’in Nazizmin yükselişine karşı sosyal demokrat ile komünistlerin birleşik cephesini engelleyen hatalı politikası nedeniyle 1933’te Almanya’da Hitler neredeyse barışçıl bir şekilde iktidara geldi. Nazi Almanyası hızla yeniden silahlandı ve emperyalist fetih ve ilhak politikasına girişti. 1938’de Nazi Almanyası Avusturya’yı, ardından Çekoslovakya’yı ilhak etti. Bu süreçte, Ukrayna Karpatları 14 Mart 1939’da Çekoslovakya’dan bağımsız hale geldi, ancak ertesi gün Hitler, Macaristan’ın bu Ukrayna topraklarını işgal etmesine izin verdi.
I. Dünya Savaşı sonunda çizilen Avrupa haritası, pazarlarını ve hammadde kaynaklarını genişletmek için mücadele eden Alman emperyalizminin yeniden canlanması sonucunda birdenbire değişmeye başladı. 23 Ağustos 1939’da Moskova’da Hitler ve Stalin’in dışişleri bakanları (Ribbentrop ve Molotov) Nazi Almanyası ile SSCB’nin Polonya topraklarını paylaşmalarını öngören “dostluk ve saldırmazlık” paktını imzaladılar. Stalin, Hitler’e bu tavizleri vermenin Nazi Almanyası ile savaşı önleyeceğine inanıyordu. Polonya’nın bu bölünmesiyle, Ukrayna’nın Polonya kontrolü altında kalan bir kısmı, Stalinist kontrol altındaki Sovyet Ukrayna ile yeniden birleştirildi. Bu bölgelerin nüfusu, ulusal kimliğe saygı duymak şöyle dursun, hızlandırılmış bir Ruslaştırma sürecini başlatan Stalinist bürokrasinin doğrudan baskısına maruz kaldı.
Hitler Batı Avrupa’yı (İngiltere hariç) kontrolü altına aldıktan sonra, 22 Haziran 1941’de SSCB’yi işgale girişti. Sovyet Ukrayna, Nazi savaş makinesinin sonuçlarına katlandı. Faşist Ukrayna Kurtuluş Ordusu içinde gruplaşan Ukraynalı burjuva milliyetçileri, Nazi ordusuyla ittifak kurdular ve onların emri altında savaştılar. Stalinist diktatörlüğün reddedilmesi, kitlelerin geniş kesimlerinin Nazi işgalini desteklemesine ve Hitler’in Almanya’sını ulusal bağımsızlık arzularını gerçekleştirmek için en iyi müttefik olarak görmesine neden oldu.
II. Dünya Savaşı kapsamında 1941’de başlayan Barbarossa Harekâtı’yla beraber Nazi Almanyası’nın Ukrayna’yı işgali başladı. Pratikte tüm Ukrayna toprakları, iki muharebe ve kuşatmaya dayanan Kiev de dahil olmak üzere, neredeyse iki yıl boyunca Alman kontrolünde kaldı. Ukrayna’nın Nazi işgali milyonlarca insanı öldürdü. İşgal sırasında 900.000 ila 1,6 milyon Yahudi ve 3 ila 4 milyon Yahudi olmayan Ukraynalının öldüğü tahmin ediliyor.
Kızıl Ordu’nun askeri karşı saldırısı, önce Stalingrad’daki Nazi birliklerini durdurmayı ve daha sonra Berlin’e doğru yürüyüşe geçilmesini olanaklı kıldı. Sovyet kitlelerinin fedakarlığı, 1945’te Nazizmin askeri olarak yenilgiye uğratılmasında belirleyici oldu.
II. Dünya Savaşı’nın sonunda, SSCB bir dünya gücü olarak ortaya çıktı, ancak Rus olmayan milliyetler üzerindeki Büyük Rus şovenizminin baskısı azalmak şöyle dursun daha da arttı. 1991’de SSCB’nin çöküşüyle birlikte (Lev Troçki’nin İhanete Uğrayan Devrim adlı kitabında öngördüğü bir durumdu bu) kapitalist restorasyon süreci ve federal devletin dağılması başladı. Ukrayna parlamentosu 14 Ağustos 1991’de SSCB’yi terk ederek kendisini bağımsız devlet ilan etti.
1991’de SSCB’nin dağılmasıyla beraber Ukrayna bağımsız bir ülke oldu. Ancak kapitalist restorasyon işçi sınıfı ile halkın onyıllar boyunca yağmalanıp yoksullaşmasına neden oldu ve emekçiler ile halk şimdi yeni bir trajediyle karşı karşıyalar: Putin’in işgali. Ukrayna’nın bir ulus olduğuna dair hiçbir şüphe yok. Ancak bu ulusun kendi kaderini gerçekten tayin edebilmesi, ancak bir işçi hükümeti eliyle mümkün olabilecektir.
Çağdaş Ukrayna
Ukrayna 41 milyon nüfusa ve 603 bin kilometrekare yüzölçümüne sahip. Eskiden Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) bir parçasıydı. Ülkenin Ruslar ve Belaruslularla kültürel ve etnik bağları mevcut.
Ukraynalılar, 1917 Rus Devrimi’ne kadar devasa Çarlık İmparatorluğu’nun üzerinde egemenlik kurduğu, kendine has kimliği ve dili olan uluslardan biri olarak var oldu. Kendi kaderini tayin hakkı (bağımsız olma hakkıyla beraber) ve sovyet hükümeti (işçi ve köylü meclislerinin iktidarı), Lenin ile Troçki’nin başını çektiği Rus Devrimi’yle ve Lenin’in, imparatorluğu oluşturan bütün ülkelerde inşa etmiş olduğu Bolşevik partiyle mümkün oldu. 1922’de SSCB kuruldu ve Ukrayna’yı kendi cumhuriyetlerinden biri olarak tanıdı (Rusya, Beyaz Rusya, Litvanya, Letonya, Estonya, Gürcistan, Kafkasya Cumhuriyeti, birkaç Asya cumhuriyeti de kurulan yeni ülkeler arasındaydı).
Kapitalizmin restorasyonu ile 1991’de SSCB dağıldı ve Ukrayna bağımsızlığını yeniden kazandı ve nüfusun çoğunluğu için sert bir ekonomik gerileme yaşandı.
Bugün Ukrayna’da resmî dil Ukraynaca ancak Rusça ülkenin doğusunda ve güneyinde yaygın olarak konuşulmakta. Nüfusun yaklaşık %30’u ana dili olarak Rusça konuşuyor.
Ukrayna bugün yoksul bir ülke. Kapitalist restorasyonla beraber hak kayıpları eşliğinde esnek çalışma yaygınlaştı ve çokuluslu şirketler ülkeye akın etti. Ancak ülke tarımsal ürünler noktasında oldukça önemli kaynaklara sahip. Ayçiçeği yağı üretiminde dünya birincisi iken, Rusya ile ABD’nin ardından dünyanın üçüncü büyük buğday üreticisi. Yine patateste dünya üçüncüsü ve mısırda da dünya beşincisi. Ülkenin aynı zamanda sınai gelişmişlik düzeyi de yüksek, özellikle güçlü çelik üretileri arasında. Oligarşik bir burjuvazinin egemenliği altında olan Ukrayna’da 2021’de kişi başına gayri safi hasıla yılda 4958 dolardı (Arjantin’inkinin yarısı ve Rusya’nınkinin yarısından az).