Ukrayna işgali ve devrimci sosyalist perspektif

İlk defa İşçilerin Uluslararası Birliği – Dördüncü Enternasyonal’in Correspondencia Internacional (Uluslararası Haberleşme) isimli dergisinin Mart 2022 tarihli 49. sayısında yayımlanmıştır.

Yazar: Miguel Lamas

Çeviri: Yusuf Varde

Miguel Lamas, İşçilerin Uluslararası Birliği – Dördüncü Enternasyonal’in Bolivya partisi olan Emekçi Halkın Devrimci Alternatifi’nin (ARPT) önderlerindendir.

***

24 Şubat’ta Rus ordusu, yaklaşık 200.000 askerden oluşan bir birlikle doğu sınırından Ukrayna topraklarına girdi. Putin hükümeti, Rusya’nın komşu ülkesinin açıkça işgal edildiğini gizlemek için “özel askeri harekât” şeklindeki makyajı kullandı. Rus hükümetine göre hedef, Ukrayna’yı “Nazilerden arındırmak” ve “silahsızlandırmak”. Bu işgalle birlikte Putin’in Ukrayna sınırına asker topladığı ve yaklaşık 4 ay süren küresel çaptaki yüksek gerilim dönemi doruk noktasına ulaşarak neticelenmiş oldu.

Sivillerin bombalanması, müzakereler ve mülteci krizi

Uluslararası medyanın paylaştığı, Rus saldırganlığının sebep olduğu yıkım görüntüleri de gösteriyor ki, her geçen gün milyonlarca Ukraynalının durumu daha da çaresiz bir hale geliyor.

İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ikinci en büyük mülteci krizi zaten Ukrayna’da yaşanmaktaydı. BM Mülteci Ajansı’na (UNHCR) göre iki buçuk milyon insan ülkeyi terk etti, çoğu komşu Polonya’ya gitti; Polonya’ya tahminen bir milyon beş yüz bin mülteci akın edecek. 3 milyondan fazla insanın başkenti olan Kiev’den, bu 3 milyonluk nüfusun yarısı çoktan ayrılmış durumda. Yine BM, mülteci göçünün toplamda 6,7 milyon kişiye ulaşabileceğini hesaplıyor.

Ukrayna sürekli olarak sivil bombardımanına maruz kalıyor. Rus havacılığı ve topçuları apartmanlara, evlere, hastanelere ve okullara saldırıyor. Başkent Kiev’deki bir çocuk hastanesi, işgalin başlarında Rus füzeleri tarafından vuruldu. Başkentin eteklerindeki Irpin’de saldırılar ayrım yapılmaksızın, rastgele bir şekilde gerçekleştirildi. Şehirdeki ana köprü yıkıldı. Nüfusu bir milyondan fazla olan ülkenin ikinci şehri Harkov, günlerdir bombalı saldırılara hedef oluyor. Güneyde, Azak Denizi’ne bakan Mariupol, insanî bir felaketin eşiğinde. Şehir Rus kuvvetleri tarafından kuşatılmış vaziyette. Binlerce şehir sakini hala su ve yiyecek olmadan kentte kalıyor. Geçtiğimiz haftalarda Mariupol’den 150 kilometre uzaklıkta bir şehir olan Zhitomir’de bir anne ve çocuk hastanesi bombalandı. Kiev’in batısında bir anaokulu, ilk ve ortaokulu da yerle bir edildi. Rus ordusu, türünün Avrupa’daki en büyüğü olan Zaporizhia nükleer santralini bile bombaladı. Tüm bu eylemler, Rus birliklerinin Grozni (Çeçenistan, 1999) ve Halep (Suriye, 2015) şehirlerinde toplu ve ayrım gözetmeyen bombalamalarla gerçekleştirdiği katliamlara benziyor.

BM tarafından yayımlanan verilere göre, Rusya’nın ülkeyi işgalinin başlangıcından 12 Mart tarihine dek Ukrayna’da 579 sivil öldü ve 1002 kişi yaralandı.

28 Şubat’ta Rus hükümetinin temsilcileri ile Ukrayna’nın Zelenski hükümeti arasında müzakereler başladı. Bu müzakereler Beyaz Rusya sınırında gerçekleşti.

Şu ana kadar müzakerelerde çok az ilerleme kaydedildi. Varılan tek anlaşma, sivilleri, kuşatma altındaki şehirlerden, özellikle de Kiev, Mariupol, Kharkov ve Sumi’den çıkarmak için insanî koridorların oluşturulmasıydı. Ancak Rusya, bu şehirlerde yaşayanların tahliyesi için gerekli olan ateşkese uymadı ve bu koridorları bombalayarak sivillerin ölümüne neden oldu.

Ancak burada dikkat edilmesi gereken önemli noktalardan biri, bombardımanlara ve şehirlerin kuşatılmasına rağmen, Putin’in ordusunun, Ukrayna ordusundan ve savaşa katılan çok sayıda sivil gönüllü birliklerden işgalcilere karşı gelişen amansız ve kahramanca bir direnişle karşılaştığıdır.

Analistler, güçlü ve teknolojik olarak gelişmiş Rus ordusunun Ukrayna topraklarında çok daha hızlı ilerleyeceğini varsayıyorlardı ancak durum böyle olmadı. Rus birliklerinin ilerlemesi beklenenden daha yavaş oldu. Günler boyunca 65 kilometreden daha uzun bir zırhlı muharebe ve ikmal arabalarından oluşan bir konvoy başkent Kiev’in eteklerinde bulunuyordu ve bu konvoyun ilerlemesi Ukrayna direnişi tarafından engelleniyordu. Bu konvoyla ilgili olarak lojistik arızalar ve yakıt kıtlığının yaşandığı da konuşulanlar arasındaydı. Kısa süre önce bu konvoyun Ukrayna tarafından gerçekleştirilen saldırılar sonucunda dağılmak zorunda kaldığı öğrenildi.

Ukrayna’da emperyalistler arası bir savaş yok

Bugün yaşananların bazı yönlerinin üzerindeki gizem perdesini kaldırmak gerekiyor. İşçilerin Uluslararası Birliği – Dördüncü Enternasyonal (İUB-DE) açısından, Ukrayna’da ne tür bir savaş veya çatışmanın yaşandığını karakterize etmek esastır. Ukrayna’da soyut bir “kriz”, “çatışma” veya “savaş” yoktur. Burada yaşanmakta olan, nüfusu 150 milyonu aşan bir nükleer güç olarak kapitalist-emperyalist Rusya’nın, 41 milyonu biraz aşan nüfusuyla bir yarı sömürge olan ve Latin Amerika, Afrika veya Asya’daki herhangi bir fakir ülkeye benzeyen yoksul Ukrayna’yı işgalidir.

Ukrayna’da emperyalistler arası bir savaş yoktur. Birbirleriyle askerî olarak yüzleşmekte olan iki emperyalist ülke yoktur. Birtakım sol sektörlerin öyleymiş gibi göstermek istemelerine rağmen, yaşanmakta olan Birleşik Devletler ile Rusya arasında yaşanan bir askerî meydan okuma değildir. Ne Birleşik Devletler, ne Avrupa Birliği, ne de NATO Ukrayna’ya birlikler göndermiştir ya da Ukrayna’da savaşmaktadır.

Rusya ve Ukrayna arasındaki asimetrinin uçsuz bucaksız olduğu ortada. Küresel Ateş Gücü 2022 sıralamasına göre, Ukrayna’nın 900.000 Rus askere kıyasla sadece 200.000 askeri var. Rusya, tank sayısında Ukrayna’yı dörde katlıyor. Rusya’nın 15 kat daha fazla savaş gemisi ve 16 kat daha fazla saldırı helikopteri var. Yine Rusya’nın yıllık askeri bütçesi 61 milyar dolar, Ukrayna’nınki ise 12 milyar doların altında. Rusya’nın 5977 nükleer savaş başlığı var, Ukrayna’nın ise hiç yok.

Rus işgali karşısında tarafsız değiliz

Bu nedenle İUB-DE olarak çok net ve kategorik bir pozisyonumuz var. Aldığımız pozisyon anlamında enternasyonalist sosyalistlerin geleneğine bağlıyız. Putin’in Ukrayna’ya karşı başlattığı savaş karşısında tarafsız değiliz. İstilacı kapitalist iktidara karşı kendimizi açık bir şekilde işgal edilen ulusun, yani Ukrayna’nın yanında konumlandırıyoruz. Direnişe tüm desteğimizi veriyoruz, Putin’in birliklerinin Ukrayna topraklarında ilerlemesini durdurmak ve onları askerî olarak yenmek için halkın silahlandırılmasını destekliyoruz.

Ancak Troçkistler olarak kapitalist Zelenski hükümetine herhangi bir siyasi destek vermediğimizi de net bir şekilde belirtiyoruz. Direnişle aynı askerî kamptayız ama siyasi olarak bağımsızız. Ve stratejik olarak, ancak Sosyalist Ukrayna’da bir işçi hükümetinin iktidarı altında mümkün olabilecek olan Ukrayna halkının ve işçilerinin hakiki kendi kaderini tayin hakkı için savaşıyoruz.

Ek olarak Ukrayna halkının mücadelesiyle dayanışmamızın ABD, Avrupa Birliği, Macron veya Boris Johnson’ın Rusya’nın işgaline karşı alaycı ve ikiyüzlü muhalefetiyle hiçbir ilgisi olmadığını açıkça ortaya koyuyoruz. Bu isimler ve kurumlar Vietnam, Afganistan, Irak, Balkanlar, Yemen, Suriye, Latin Amerika ve Ortadoğu’da gerçekleştirdikleri canice bombalamalarla ülkeleri işgal eden ve bu işgalleri destekleyenlerle aynı kişiler ve kurumlardır. Rus işgali karşıtı bu alaycı ve ikiyüzlü burjuva muhalefet, Rus ordusunun bugün gerçekleştirdiğine benzer sivil katliamları bizzat kendisi meşrulaştırmıştır. Onların mevcut siyasi konumları, yalnızca, Rusya ile emperyalistler arasında yaşanan anlaşmazlıktan Ukrayna’ya egemen olma projeleri lehine yararlanmaya çalıştıklarını gösteriyor. Bu anlamda, sadece Ukrayna genelinde savaşan emekçi erkek ve kadınlara, halka, gençlere ve kadınlara güveniyoruz.

Ne yazık ki bu savaşta tarafsız bir pozisyon benimseyen sol kesimlerle ya da antiemperyalist olduğunu iddia edenlerle aynı fikirde değiliz. Ve aynı şekilde, Putin’i doğrudan destekleyen veya işgali haklı çıkarmaya çalışan Venezuela, Nikaragua, Küba veya Çin’deki sahte sol hükümetlerle ve bu hükümetlerin sempatizanlarıyla veya Arjantin’deki Kirchnerist Peronizm ile de aynı fikirde değiliz.

Bu tarafsızlık ya da daha da kötüsü Putin’e verilen destek yanlış bir bakış açısıyla yapılıyor. Rus hükümetinin antiemperyalist ya da ABD ve Avrupa Birliği ile sürtüşmeleri olduğu için biraz ilerici olduğu inancından yola çıkılıyor. Putin’in, emperyalist askerî örgütün Doğu Avrupa’da bulundurduğu askerler ve üsler sayesinde NATO’nun oluşturduğu kuşatmaya karşı kendisini savunmak için Ukrayna’yı işgal etmekten başka seçeneğinin kalmadığını iddia ediyorlar.

1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasından ve ardından SSCB’nin dağılmasından bu yana, SSCB’nin ve Doğu Avrupa’nın kapitalist restorasyonu çerçevesinde Kuzey Amerika ve Avrupa emperyalizmi, hiç şüphe yok ki ulusötesi kuruluşları ve IMF aracılığıyla birçok ülkeyi aynı anda NATO’ya dahil ederek bölgedeki askerî varlığını artırdı ve bu ülkelerin yarı sömürgeleşmesinde yol katetti.

Ancak, Putin rejiminin Rusya’nın emekçi halkını savunan antiemperyalist veya ilerici bir hükümet olduğu ve böylece Birleşik Devletler ile Avrupa Birliği’ne bir tehdit oluşturduğu için Yanki ve Avrupa emperyalizmi tarafından etrafının “sarıldığı” doğru değildir. Bu tamamen yanlıştır. SSCB’nin ortadan kaybolmasının üzerinden 33 yıl geçti ve o zamandan beri Rusya kapitalist bir ülke oldu. Putin bugün, petrol ve gaz ticaretiyle bağlantılı bir grup gangster oligark tarafından desteklenen, otoriter ve baskıcı bir kapitalist-emperyalist rejimin başında bulunuyor.

Putin’in savunucuları tarafından öne sürülen bir diğer argüman, onun hükümetinin sözde faşist-milliyetçi çeteler tarafından desteklenen bir neo-Nazi hükümetiyle savaştığı yönünde. Bunun gerçeklikle ilgisi yok. Volodimir Zelenski, başkan seçildiği 2019 yılına kadar aktörlük ve komedyenlik yapan birisiydi. Bugün liberal bir burjuva hükümetine liderlik ediyor. Kendisinin televizyondaki popülaritesi ve Ukrayna halkının da 1991’den beri iktidarda olan politikacılara olan inançsızlığı sayesinde Zelenski büyük bir destekle (oyların %70’ini alarak) seçildi. Zelenski Yahudi bir annenin oğlu. Elbette Ukrayna’da faşist örgütler var ama bunlar şimdilik Ukrayna hükümetinin siyasal ve sosyal tabanı değil.

Gerçekte ise aşırı sağcı milliyetçi örgütlerle bağlantılı olan Putin hükümetidir. Buna ek olarak, Vladimir Yakunin ve Konstantin Malofeev gibi Putin ile yakından bağlantılı oligarkların finanse ettikleri Hazte Oír ve Citizen Go gibi küresel aşırı sağ örgütler mevcut; bunlar feminist harekete, kadın haklarına ve cinsel yönelim özgürlüğüne karşı farklı ülkelerde kampanyalar örgütlüyorlar.

Ukrayna işgalinin gerçek nedenleri neler?

Ukrayna işgalinin başlıca sebebi, Rusya’nın dünya kapitalizminin mevcut ekonomik krizinin bir parçası olduğu gerçeğinde bulunmaktadır. Rusya büyük bir ekonomik gerileme yaşıyor. Yılda %1 ile %2 arasında bir büyüme ile yıllardır durgunluk içinde. 2019’da Rusya’nın GSYİH’si, bir önceki yılda yaşanan %2,5’lik büyümenin de altına düşerek, %1,3’lük bir artış yaşadı. 2020’de pandeminin etkisiyle ekonomi %3,6 oranında daraldı (2009’dan bu yana en büyük düşüş). Yoksulluk içinde yaşayanlar, nüfusun %13,2’sini oluşturuyor.

SSCB’nin yıkılmasından bu yana, Putin ve oligarklar, Rus emekçi halkına acımasız kemer sıkma politikaları uyguluyor ve muhalefete zulmediyor. Rejim, bir düzine rakibi zehirleyecek ve binlercesini hapsedecek kadar ileri gitti. Bütün bunlar, Putin’in büyük bir gerileme yaşadığı Eylül 2021 parlamento seçimlerinde de görüldüğü üzere, Putin hükümetinin büyük bir yıpranma yaşamasına neden oldu; öyle ki Komünist Parti oyunu %13’ten neredeyse %20’ye çıkarmayı başardı.

Aynı şekilde, Belarus’taki müttefiki olan diktatör Lukaşenko’ya karşı çıkan halk isyanlarını ve Kazakistan’daki kitlesel ayaklanmayı bastırmak için asker göndermek zorunda kaldı.

Putin, Rusların milliyetçi duygularını alevlendirerek ve Rusya’yı “Ukrayna’nın Nazileştirilmesine” karşı sözde bir vatan savunması etrafında birleştirmeye çalışarak işgal harekatını sürdürmeye çalışıyor. Putin Sovyetler Birliği’ni restore etmek istemiyor. Daha ziyade onun arzuladığı şey, Çarlık İmparatorluğu’na geri dönmek. Ukrayna’yı fethetmek ve onu bağımsız bir ülke olarak ortadan kaldırmak istiyor. Bu yüzden Ukrayna’nın Lenin’in bir icadı olduğunu iddia etmesi tesadüf değil çünkü Lenin, 1917 Rus Devrimi’nde Ukrayna’nın bir ulus olarak kendi kaderini tayin hakkını tanıdı. Putin Lenin’i eleştirirken, Ukrayna halkını ezen Stalin’in ve onun diktatörlüğünün politikalarını haklı bulduğunu ifade etmiş oldu.

2014’ten bu yana yaşanan çatışmanın kaynağı

Putin siyasi ve ekonomik bir krizin ortasındayken, Ukrayna’yı Rusya’nın bir yarı sömürgesine dönüştürmek ve onun doğal zenginliklerini kendi burjuvazisinin hizmetine sunmak için Ukrayna’yı işgal ediyor. Putin’in ABD ve Avrupa Birliği ile yaşadığı anlaşmazlığın temeli budur.

2014 yılına kadar Rusya, Ukrayna’yı Viktor Yanukoviç’in kapitalist hükümeti aracılığıyla kontrol etti; ancak Yanukoviç, 2013’ten itibaren Ukrayna’nın Avrupa Birliği’ne entegrasyonunu önermeye başladı. Yanukoviç bu yeni yöneliminin sonucunda, IMF ile ücretlerin ve emekli maaşlarının dondurulmasını, kamu harcamalarının kesilmesini ve Ukraynalı haneler için gaz sübvansiyonlarının sona erdirilmesini içeren bir anlaşmaya vardı.

Ukrayna ile ticarete bir dizi kısıtlama getiren Putin hükümetinin baskısıyla Yanukoviç, Avrupa Birliği ile yaptığı anlaşmadan geri çekilmeye karar verdi ve bu, Maidan’daki toplumsal patlamayı ortaya çıkaran kıvılcım oldu. Yanukoviç iktidardan düştü ve Rusya’ya kaçtı.

Ukrayna’nın bağımsızlığı, SSCB’nin yıkılması ve kapitalist restorasyonun bir sonucu olarak 1991’de geldi. Bu, Rus ekonomisine ciddi bir darbe oldu. Ukrayna, Sovyetler Birliği’nin en büyük ikinci ekonomisiydi ve aynı zamanda Rusya’ya tahıl ve gıdanın çoğunu sağlayan bölgeydi. Ukrayna aynı zamanda Rusya’ya, kendisinde bolca bulunan çeşitli mineralleri de sağlıyordu.

Ukrayna’da post-Stalinist kapitalizm, yeni kapitalistlerin politik yetkililer ve devlet iktidarıyla olan ittifakına dayanıyordu; bu ittifakın aracılığını yolsuzluklar yapıyordu.

O zamandan beri kapitalist restorasyon, ülkenin muazzam doğal kaynaklarının onlarca yıl boyunca yağmalanmasına ve insanların yaşam standardında acımasız bir düşüşe yol açtı. 2014 yılında işsizlik %8 idi; mesai saatinin değeri Almanya’dan 14 kat daha düşüktü. 1993-2020 döneminde ortalama enflasyon oranı %236,8 şeklinde gerçekleşti. 1994’te 51 milyondan fazla olan nüfus bile 2020’de 41,5 milyona geriledi.

Kasım 2013 ile Şubat 2014 arasında, merkez üssü Ukrayna’nın başkenti Kiev’deki Maidan Meydanı olan protestoların temel nedeni, Ukraynalı işçilerin ve halkın yaşam standardındaki belirgin bozulmaydı. ABD ve Avrupa Birliği tarafından desteklenen “faşist” bir darbe olmadı ancak Rus propagandası olayları böyle sundu. Nisan 2014’te Putin, Kırım’ı ilhak ederek ve Donbas bölgesinde ayrılıkçılığı teşvik ederek ayaklanmaya olan cevabını vermeye çalıştı.

İşgale karşı enternasyonal dayanışma

Rus işgalciye karşı mücadele zor ama Ukrayna halkı direnmeye devam ediyor. Direniş devam ettiği sürece sürecin ucu açık kalmayı sürdürecek ve biz İUB-DE olarak halkın direnişine tam desteğimizi sunmaya devam edeceğiz.

Bu anlamda, bizim açımızdan Ukrayna halkının kahramanca direnişi esastır; ancak bugün Avrupa’da ve dünyada, özellikle Rusya’da, Moskova ve Saint Petersburg gibi şehirlerde sayısı artan seferberliklerde ifade edilen uluslararası dayanışma da elbette esastır.

Bu nedenle, Putin’in birliklerinin çekilmesini talep ederek işgale karşı birleşik seferberliği çoğaltma ve Zelenski hükümetine hiçbir destek vermeden Ukrayna halkının direnişini destekleme çağrısı yapıyoruz. Hükümetlerin Rusya ile diplomatik ilişkilerini kesmesini, tüm NATO ve Rusya nükleer silahlarının lağvedilmesini talep ediyoruz ve ister Rus emperyalizmi, ABD, Avrupa emperyalizmi ya da ister NATO olsun, Ukrayna’ya her türlü emperyalist müdahaleyi reddediyoruz.