Başkanlık rejimi, düzen muhalefeti ve sosyalist stratejiye dair politik perspektifler
1.) Başkanlık rejiminden çıkış ya bir işçi hareketi önderliğinde yaşanır, ya da hiç yaşanılamaz.
2.) Bunun sebebi açıktır: Başkanlık rejiminden çıkış, artık bir demokratik devrim sorunudur. Türkiye’de demokratik devrim ise ancak bir işçi devrimi olabilir. Türk kapitalist sınıflarının, demokratik görevler söz konusu olduğunda üstlenecekleri herhangi bir görece ilerici rol bulunmamaktadır. Tam olarak bu nedenle, Saray’ın devrilmesi demokratik devrimin bitişi değil, başlangıcı olacaktır.
3.) Türkiye’de ve dünyada proletarya haricinde hiçbir toplumsal sınıf veya kesim, başkanlık rejimiyle mutlak ve yapısal çelişkilere sahip değildir. Proleter olmayan bütün sosyal sektörlerin politik perspektifi, sınıfsal doğaları gereği, rejimle uzlaşmakla sınırlıdır. Bu yabancı sınıf unsurlarının çeşitli siyasal partilerinin ve temsilcilerinin programları, başkanlık rejimiyle barış içinde bir arada yaşamak şeklindeki muhafazakar çizgiyi aşamaz ve aşmayacaktır. Saray’la tarihsel düzlemde yan yana yaşayamayacak olan tek sınıf, işçi sınıfıdır. Dolayısıyla gerçek anlamda başkanlık rejimi karşıtı olan biricik politika, sınıf mücadelesi politikasıdır.
4.) Başkanlık rejimi Türk kapitalizminin bir çürüme ve çöküş döneminde oluşunun semptomatik bir göstergesidir. Ancak bu olgu yanlış anlaşılmamalıdır: Başkanlık rejimi, Türk kapitalizminin kronolojik olarak sahip olduğu sonuncu siyasal üstyapı biçimi olmayabilir, yüksek ihtimalle de olmayacaktır. Türk kapitalizmi daha on yıllar boyunca yıkılmayabilir. Burada kastedilen şudur: Başkanlık rejimi, Türk kapitalizminin nesnel kapasitesinin gelişmeyi bırakmış olmasının yarattığı çelişkilerin demokratik ve parlamenter araçlarla yönetilememesi sonucunda başvurulan bir siyasal araç olarak hayata geçirilmiş ancak bu görevinde başarıya ulaşamamıştır.
5.) Başkanlık rejiminden çıkışın bir demokratik devrim zorunluluğuna indirgenmiş olması, düzen muhalefetinin rejime dönük parolasının demokratik devrim değil, demokratik karşıdevrim olmasını belirlemiştir. Dolayısıyla düzen muhalefeti ile proletarya, başkanlık rejiminden çıkış noktasında iki zıt programa sahiptir. Bu gerçek vurgulanmalıdır: Proletaryanın başkanlık rejiminden çıkışa dair programı, düzen muhalefetinin programının radikalleştirilmiş bir versiyonu değildir. Bu iki program politik olarak birbirlerine karşıttırlar.
6.) Düzen muhalefeti parlamenter sisteme parlamenter yollarla geçilebileceğini iddia ediyor. O halde bu parlamenter sistemi parlamenter yöntemlerle korumak da mümkündü. Ancak bu yapılmadı. Neden? Düzen muhalefetinin sınıflar mücadelesinde oynadığı ve oynayacağı rol açısından, bu sorunun cevabı belirleyicidir. Sözde parlamenter yönetimin biçiminin, yine parlamenter yöntemlerle korunmamış olmasının nedeni, düzen muhalefeti açısından başkanlık rejiminin kapitalist sınıflara getireceği kazanımların temel önemde olmasıydı. Dolayısıyla başkanlık rejiminin, işçi sınıfına karşı kapitalist sınıflara sağladığı sınıfsal ve siyasal avantajlar noktasında egemen bloklar arasında bir mutabakat vardır; tartışma bu sınıfsal ve siyasal avantajların işçi sınıfı ve Kürt halkının üzerindeki kullanımının teknik yönlerine dairdir.
7.) Düzen muhalefetinin demokratik karşıdevrim programı, onun temsil ettiği burjuva sektörlerin demokratik devrimde nesnel olarak oynayabilecekleri herhangi bir ilerici rollerinin olmayışının politik ifadesi ve sonucudur. Sözde parlamenter sistemi parlamenter yollarla koruyamamış olan bir düzen muhalefetinin, parlamenter sisteme parlamenter yöntemlerle geçişi örgütleyebilme kapasitesi de yoktur. Düzen muhalefetinin bu kapasitesizliği, doğrudan doğruya onun temsil ettiği Türk kapitalist sektörlerinin demokratik sorunlar karşısında sahip olduğu gerici pozisyonun bir sonucudur.
8.) Burjuva demokrasisinin burjuva demokratik yöntemler ile korunmaya çalışılması, bekleneceği üzere ardında bir enkaz bıraktı ve başkanlık rejiminin tesis edilmesinin önüne geçemedi. Millet İttifakı demokrasiyi seçim ittifakları, koalisyon hükümetleri ve benzerleriyle korumayı önerdi ve öneriyor. Ama başkanlık rejimine karşı mücadelede parlamenter yöntemlerle başarıya ulaşılamaz. Burjuva demokrasisi savunulacaksa, bu sınıf mücadelesi yöntemleriyle; yani grevler, iş yavaşlatmalar, emekçi eylemleri, kitlesel seferberlikler, sendikalaşma kampanyaları, örgütlenme hücrelerinin oluşturulması, işyeri ve fabrika komitelerinin öncü işçiler etrafında toplanması, siyasal ajitasyon ve propaganda ile yapılmalıdır. Ancak bu yolla, burjuva demokrasisinin de devrileceği bir sonraki aşamaya hazırlık yapılabilinir.
9.) Bununla birlikte şu hatırlatılmalıdır ki, mevcut durum altında Türk ve Kürt işçi sınıflarının siyasal görevi burjuva demokrasisinin yeniden tesis edilmesi değildir; bir taktik olarak başkanlık rejimine karşı biriken toplumsal hoşnutsuzluk ile öfkeden, kendi stratejik hedefleri olan kapitalizmi ilga etmek için faydalanmaktır.
10.) Başkanlık rejiminin ilgası bir demokratik devrimi gerektirse de, açılacak olan bu devrimci süreç demokratik restorasyonu değil, bir sosyalist devrimi gündeme getirecektir. Bunun sebebi Türkiye demokratik devriminin görevlerinin yerine getirilebilmesi için, ulusal çapta ekonomide sosyalist önlemlerin alınmasının zorunlu olmasıdır. Türk ve Kürt proletaryalarını politik ve kültürel olarak sosyalist devrim görevine hazırlamaya adanmamış bütün stratejiler ile taktikler, burjuvaziye ve oligarşiye tanınmış politik kapitülasyonlardır.
11.) Başkanlık rejimi gökyüzünde sallanan bir politik rejim değildir. Rejimi dönemsel olarak yöneten partinin veya partilerin değil ama bizzat bu rejimin varlığı, kapitalist sınıfların belirli kesimlerinin çıkarlarıyla iç içe geçmiş bir karaktere sahiptir. Dolayısıyla rejimin yıkımı için verilen mücadele, ister istemez yalnızca politik rejim değişikliğini değil, ama bunun yanında belirli toplumsal mülkiyet ilişkilerinin değişikliğini de gündemine almak zorunda kalacaktır. Zira oligarşinin birçok toplumsal ayrıcalığı, bu rejimin politik doğasına içkindir; o halde bu politik rejimin yıkımında başarıya ulaşmak için, eşzamanlı olarak oligarşiyi bu toplumsal ayrıcalıklarından mülksüzleştirmek gerekecektir. Rejimin gücü sanılan olgu, bu oligarşinin ayrıcalıklarının derinliğinden başka bir şey değildir. O halde rejimin, kendisinin yıkımına karşı ortaya koyduğu direncini kırmak için yapılması gereken, onun bir rejim olarak dayandığı sosyal sektörlerin, yani Beştepe kamarillasının ayrıcalıklarını ve servetini ilga etmektir.
12.) Başkanlık rejimine karşı ulusal bir çözüm mümkün değildir. Bu rejimin yıkımı Türk ve Kürt proletaryalarının başlıca görevi değil, onların dünya işçi sınıfına karşı sahip olduğu enternasyonalist sorumlulukların yalnızca bir parçasıdır. Başkanlık rejimi küresel kapitalizmin nesnel gelişiminin, yani uluslararası emperyalist işbölümü ile ulus-devlet biçimi arasındaki temel çelişkinin ve üretici güçlerin gelişiminin durarak çürümeye başlamış olmalarının, Türkiye’ye özgün şartların prizmasından geçirilerek kırılmış bir sonucudur. Dolayısıyla ulusal arenayla sınırlı kalan çözüm önerileri, yenilgiye mahkumdur.
13.) Türk ve Kürt işçi sınıflarını başkanlık rejimi ve küresel kapitalizm karşısındaki siyasal görevlerine hazırlayacak olan bir partinin inşası yakıcı bir ihtiyaçtır. Bu işçi sınıflarının görevlerinin uluslararası doğasına uygun olarak, inşa edilecek olan parti de ulusal olamaz. Politik ve örgütsel olarak kendisini ulusal sınırlar ile sınırlandıran bütün mücadele örgütleri, daha baştan yenilmiş vaziyettedirler.
14.) Bu devrimci önderlik ancak ve ancak işçi hareketinin içinde inşa edilebilir. Başkanlık rejimiyle mutlak ve yapısal çelişkilere sahip olan tek sınıf olarak işçi-emekçiler, böylesine bir devrimci önderliği inşa etmeye dönük politik ve sosyal kapasitesi olan da biricik sınıftır. Başka sınıflara veya sektörlere dayanarak inşa edilmek istenen bir politik önderlik, bu yabancı sınıflar ile sektörlerin toplumsal kapasitelerinin mantığı gereği, devrimci değil reformist olacaktır.
15.) Bu partinin işçi hareketinin eşliğinde iktidarı fethedebilmesinin koşullarından biri, bizzat bu işçi hareketinin içindeki revizyonist eğilimlere karşı politik ve programatik bir savaş açmasıdır. Yalnızca bu revizyonist eğilimlere karşı politik olarak silahlandırılmış bir işçi sınıfı, başkanlık rejiminin yıkımı yönündeki görevi için gerekli siyasal hazırlığı tamamlayabilecektir. İşçi hareketinin içinde bugün başlıca iki revizyonist kutup vardır: Oportünizm ve sekterizm. Oportünizm düzen muhalefetinin hedeflerine ve yöntemlerine uyarlanmaktadır. Sekterizm ise bütün mevcut ve olası demokratik mücadele alanlarını ve devrimci eylem birliklerini boykot etmektedir. Bu iki revizyonist akıma karşı verilen mücadele, başkanlık rejimine karşı verilen mücadeleden ayrılamaz.
16.) Türkiye’nin başkanlık rejimi altında yönetilmeyi sürdürüyor olmasının sebebi burjuva muhalafetin cüret eksikliği, halkın sözde “eğitimsizliği” veya “cahilliği”, polis erkinin gücü, Saray’ın elinin altındaki araçlar ile kaynakların sınırsızlığı veya düzen muhalefetinin yeterince sağcı-muhafazakar argümanlar kullanmıyor olması değildir. Düzen hüküm sürüyor çünkü rejimin kriz dinamiklerinin derinliği ile işçi sınıfının siyasal bilinci arasında açık bir uyumsuzluk ve açı farkı var. Nesnel temel ile öznel bilincin bu çelişkisi, devrimci önderlik krizinin kaynağıdır. Dolayısıyla Türkiye başkanlık rejimi altında yönetilmeyi sürdürmektedir çünkü Türk ve Kürt işçi sınıfları akut bir devrimci önderlik krizinin içindedir.