Komintern’in Üçüncü Kongresi: Sendikal eylem programı

12 Temmuz 1921 tarihli Komintern’in Üçüncü Kongresi’nde Kızıl Sendikalar için kabul edilen eylem programını aşağıda okuyucularımız ile paylaşıyoruz.

***

Komünist Entemasyonal’e göre, Kızıl Sendikaların Eylem Programı yaklaşık olarak şöyle olmalıdır: 

1. Şiddetli dünya ekonomik krizi, toptan fiyatların yıkıcı bir biçimde düşüşü, gerçekte bir kıtlıkla el ele giden malların aşırı üretimi, ücretleri düşürmeyi ve işçileri onlarca yıl geriye götürmeyi amaçlayan burjuvazinin izlediği saldırgan, işçi sınıfı karşıtı politika – tüm bunlar bir yandan kitleler arasında hoşnutsuzluğa, diğer yandan ise, eski sendikaların ve onların mücadele yöntemlerinin iflasına yol açmıştır. Dünya ölçeğindeki devrimci, sınıf bilinçli sendikalar yeni görevlerle karşı karşıya bulunmaktadır. Kapitalist parçalanmanın bu döneminde kapitalist saldırıyı geri püskürtmek ve eski mevzileri sağlamlaştırdıktan sonra taarruza geçmek için yeni ekonomik mücadele biçimleri geliştirilmeli ve sendikalar saldırgan bir ekonomi politikası izlemelidir. 

2. Sendika taktiklerinin temeli, devrimci kitlelerin ve onların örgütlerinin sermaye karşısındaki doğrudan eylemidir. İşçilerin tüm başarıları, doğrudan eylem ve kitlelerin devrimci baskı uygulamasıyla doğru orantılıdır. Doğrudan eylem, boykotları, grevleri, sokak eylemlerini, gösterileri, fabrika işgallerini, ürünlerin fabrikalardan sevkıyatına zorla karşı koymayı, silahlı ayaklanmayı ve işçi sınıfını sosyalizm mücadelesi için birleştirmek üzere tasarlanan diğer devrimci eylemleri içeren, işçilerin işveren ve devlet üzerindeki her çeşit doğrudan baskıyı uygulamasını kapsar. Bu nedenle doğrudan eylemi, bir eğitim ve çalışan kitleleri toplumsal devrim ve proletarya diktatörlüğü için mücadeleye hazırlama aracı haline getirmek, devrimci sendikaların görevidir. 

3. Mücadelenin son yılları, sendikal örgütlerin tüm zayıflığını özellikle açık bir biçimde göstermiştir. Tek bir işletmedeki işçilerin birçok sendikaya bölünmüş olması gerçeği, onları mücadelede zayıf düşürmektedir. Mücadelenin zayıflamaması için çıkış noktası, sendikaların, saf sendikal örgütlenmeden, üretim dallarına göre örgütlenmeye geçmeleri olmalıdır. Örgütsel inşa alanında slogan “bir işletmede bir sendika” olmalıdır. İlgili sendikaların tek bir sendika içinde birleşmeleri devrimci araçlarla zorlanmalıdır; sorun öncelikle fabrikalardaki sendika üyeleri arasında ve sonrasında bölgesel ve yerel düzeyde ve son olarak da sendikaların ülke çapındaki kongrelerinde ortaya konmalıdır. 

4. Her fabrika ve işletme devrimci bir kale haline gelmelidir. Sıradan sendika üyeleri arasındaki eski ilişki biçimlerinin (mali sekreter, başkan, delegeler ve diğerleri) yerine fabrika komiteleri geçirilmelidir. Fabrika komiteleri, hangi politik görüşe sahip olduklarına bakılmaksızın tüm işçiler tarafından seçilmelidir. KSE taraftarlarının görevi, söz konusu işletmedeki tüm işçileri kendilerini temsil edecek aygıtın seçimlerine katılmaya ikna etmektir. Fabrika komitesi seçimlerini aynı düşüncedeki yoldaşların toplantıları haline getirmeye, yalnız bir partinin çizgisini hakim kılmaya ve böylece de geniş partisiz kitleleri seçimlerden dışlamaya dönük her türlü girişim, kesin bir biçimde mahkûm edilmelidir. Bu onu bir hücre haline getirir, fabrika komitesi değil. İşçilerin devrimci kesimleri, genel toplantı ve seçtikleri fabrika komitesi üzerindeki etkilerini, hücreleri aracılığıyla, eylem komiteleri aracılığıyla ve son olarak da tek tek her üye aracılığıyla uygulamalıdırlar. 

5. Fabrika komitesine yöneltilecek ilk talep, işsizlik sonucunda işten çıkarılan işçilere fabrika kasasından yardım yapılmasıdır. Fabrikanın, sonuçlarına katlanmadan işçileri sokağa atmasına hiçbir durumda izin verilmemelidir. İşveren işten çıkarılanlara tam maaşlarını ödemek zorunda bırakılmalıdır. İşsizlik sorununun kapitalist düzenin çerçevesi içinde çözülemeyeceğini ve işsizliğin en iyi panzehirinin toplumsal devrim ve proletarya diktatörlüğü olduğunu açıklayarak, öncelikli olarak işsizleri değil, fabrikada iş başında olanları örgütleyeceğimiz platform budur. 

6. Bugün, iş yerlerinin kapanması ve kısa süreli çalıştırma, burjuvazinin işçileri daha düşük ücretlere, daha uzun iş saatlerine ve fabrika sözleşmelerinin sonlandırılmasına razı olmaya zorlamakta kullandığı en önemli iki silahtır. Lokavt, giderek, örgütlü burjuvazinin örgütlü işçi kitlelerine karşı kullandığı “doğrudan eylem” biçimi haline geliyor. Sendikalar, fabrikaların kapanmasına karşı mücadele etmeli ve işçilerin kapatmanın ardındaki nedenleri soruşturma hakkına sahip olmasını talep etmelidir. Bu amaçla, hammaddeleri, yakıtı, siparişleri vs. denetleyecek, üretim için gerçekten gerekli hammadde stoğunu gözden geçirecek ve bankalarda istiflenmiş para rezervlerini kontrol edecek, özel denetim komisyonları kurulmalıdır.

7. Fabrikaların seri halde kapatılmasına, ücret kesintilerine ve daha kötü koşullara karşı mücadele yöntemlerinden biri de, işverenin isteğinin aksine üretimi devam ettiren işçiler tarafından fabrikaların işgal edilmesidir. Metalara aşırı talebin hüküm sürdüğü koşullarda, üretimin sürdürülmesi özellikle önem kazanmaktadır ve bu nedenle işçiler fabrikaların kasıtlı olarak kapatılmasına müsaade etmemelidirler. Yerel koşullara, üretim koşullarına, siyasal duruma ve toplumsal mücadelenin şiddetine göre, sermaye üzerinde baskı yapmanın başka yolları da kullanılabilir ve kullanılmalıdır. İşçiler tarafından işgal edilen fabrikaların yönetimi, fabrika ve işyeri komitelerinin ve özellikle amaca uygun olarak seçilmiş sendika temsilcilerinin ellerine teslim edilmelidir.

8. Ekonomik mücadele, savaş öncesindekine göre ücretleri yükseltme ve çalışma koşullarını iyileştirme sloganı altında yürütülmelidir. Çalışma koşullarını savaş öncesindeki düzeye gerileten tüm çabalar, kararlı ve devrimci bir şekilde geri püskürtülmelidir. Savaş işçi sınıfının güçten düşmesine yol açtı; buna karşı durabilmenin önkoşulu, çalışma koşullarının iyileştirilmesidir. Kapitalistlerin yabancı ülkelerle rekabet hakkındaki argümanlarına hiçbir koşulda itibar edilmemelidir. Devrimci sendikalar, ücretler ve çalışma şartları gibi sorunları, farklı ülkelerin soyguncuları arasındaki rekabet noktasından değil, işgücünün idamesi ve korunması noktasından ele almalıdırlar. 

9. Eğer ülkede bir ekonomik kriz varsa ve kapitalistler ücretler üzerinde baskı taktikleri kullanıyorsa, devrimci sendikaların görevi, çeşitli sanayi dallarında ücretlerin birbiri ardına düşürülmesini engellemektir; yani sendikalar birçok gruba bölünmelerine izin vermemelidirler. En önemli sanayi kollarındaki işçiler – madenciler, demir yolu işçileri, elektrikçiler vs. – baştan itibaren mücadeleye çekilmelidir öyle ki, kapitalist saldırıya karşı direniş, ülkenin ekonomik hayatının ana merkezlerini etkilemelidir. Bu mücadelede, tek tek kısmi grevlerden, önemli sanayi kollarının herbirinde ulusal ölçekteki genel grevlere kadar tüm direniş biçimleri kullanılabilir.

10. Sendikalar, belirli sanayi kollarında uluslararası ölçekte genel grevler hazırlama ve örgütleme sorununu pratik olarak gündemlerine almalıdırlar. Uluslararası taşımacılıkta ve kömür madenciliğindeki geçici iş durdurmalar, burjuvazinin gerici niyetlerine karşı güçlü bir silahtır. Sendikalar ekonomik mücadelenin en uygun anını seçebilmek için dünyanın durumunu yakından takip etmelidirler. Onlar, herhangi bir tür uluslararası eylemin ancak sarı Amsterdam Enternasyonali’yle hiçbir ortak yanı bulunmayan, gerçekten devrimci uluslararası sendikaların kurulmasıyla mümkün olabileceği gerçeğini bir an olsun unutmamalıdırlar.

11. Devrimci hareket, oportünistlerin her yerde vaaz ettikleri, toplu sözleşme maddelerine mutlak olarak bağlı kalınmasını güçlü bir biçimde eleştirmelidir. Toplu sözleşme, ateşkesten başka bir şey değildir. Patronlar her zaman ele geçirdikleri ilk fırsatta bu sözleşmeleri ihlal ederler. Toplu sözleşmelere karşı bu sadakatli tutum, burjuva ideolojisinin işçi sınıfı önderlerinin zihinlerine köklü bir biçimde yerleşmiş olduğunun kanıtıdır. Devrimci sendikalar toplu sözleşmeleri reddetmemelidir, ancak onların değerinin sınırlı olduğunu bilmeli ve işçi sınıfının yararına olduğunda bu sözleşmeleri bozmaya hazırlıklı olmalıdır.

12. İşçi örgütlerinin tek tek patronlara ya da işveren gruplarına karşı mücadelesi, ulusal ve yerel koşullara uyum gösterirken, aynı zamanda işçi sınıfının kurtuluşu için verilen önceki mücadelelerden edinilen tüm deneyimlerden yararlanmalıdır. Örneğin, her önemli grev eksiksiz bir biçimde hazırlıklı olmayı gerektirir. Ayrıca, daha başlangıçta grev kırıcılarına karşı mücadele etmek için ve burjuva hükümetler tarafından cesaretlendirilen çeşitli türden sağ örgütlerin provokatif eylemlerine karşı çatışmalar için işçiler özel gruplar oluşturmalıdır. İtalya’da ki faşistler, Alman teknik acil yardım kuvvetleri, Fransa ve İngiltere’de eski subaylardan ve küçük rütbeli askerlerden oluşturulan sivil örgütler; tüm bu örgütlenmelerin amacı, sadece grev kırıcılığı yapmak değil, işçi sınıfı örgütlerini parçalayıp yok ederek ve önderlerini ortadan kaldırarak, işçi sınıfının tüm faaliyetlerini tahrip etmek ve bastırmaktır. Bu koşullar altında, özel grev milislerinin ve özsavunma gruplarının örgütlenmesi bir ölüm kalım meselesidir.

13. Bu yeni oluşturulmuş mücadele örgütleri, işverenin ve grev kırıcıların saldırılarına göğüs germekle kalmamalı, aynı zamanda işçilerin grevde olduğu fabrikalara ve bu fabrikalardan dışarı malzeme sevkıyatının engellenmesinin inisiyatifini üzerlerine almalıdır. Burada nakliye işçilerine çok özel, tayin edici bir rol düşmektedir; bunlar tüm yerel işçilerin ortak desteğiyle, metaların giriş ve çıkışını durdurmalıdırlar. 

14. İşçi sınıfının yakın gelecekteki ekonomik mücadelesi, partinin şu sloganında odaklaşmalıdır: “Üretimde işçi kontrolü.” İşçiler işçi kontrolünün derhal başlaması için mücadele etmeli, hükümetin ve egemen sınıfların birtakım sahte denetim araçları uydurmasına fırsat vermemelidirler. Egemen sınıfların ve reformistlerin hak eşitliği çalışma grupları ve hak eşitliği denetim komisyonları yaratma yolundaki tüm teşebbüslerine karşı uzlaşmaz bir mücadele verilmesi zorunludur. Bununla birlikte, belirli sonuçlar elde edebilmek için, işletmelerin denetimi sıkı bir şekilde sürdürülmelidir. Devrimci sendikalar, egemen sınıfın suç ortağı olan geleneksel sendika liderlerinin, “millileştirme” düşüncesini işçilere şantaj yapmak ve onlan kandırmak için kullanmasına kararlı bir biçimde karşı çıkmalıdırlar. Bu baylar barışçıl bir kamulaştırmadan, yalnızca işçileri devrimci bir faaliyetten ve toplumsal devrimden saptırmak için söz etmektedirler.

15. İşçilerin dikkatini doğrudan görevlerinden saptırmak ve onlarda küçük burjuva eğilimler uyandırmak için, işçilerin kâra ortak edilmesi, yani yarattıkları artı değerin önemsiz bir kısmının işçilere geri verilmesi fikri propaganda edilmektedir. İşçileri demoralize etmeye hizmet eden bu slogan, şiddetli ve acımasız bir eleştiriye tâbi tutulmalıdır. (Devrimci sendikaların sloganı, kâra ortaklık değil “kapitalist kârı yok etmektir”.) 

16. İşçi sınıfının mücadele gücünü felce uğratmak ya da kırmak için burjuva devletler, hayati önemdeki sanayileri koruma bahanesiyle, tek tek işletmeleri ya da büyük sanayi dallarını geçici olarak militarize etme yoluna başvurmuşlardır. Ekonomik sarsıntıları sözümona mümkün olduğunca önlemek için, sermayeyi koruma amacıyla zorunlu hakem mahkemelerini ya da uzlaştırma komisyonlarını uygulamaya soktular. Savaşın yükünü tamamen çalışanların omzuna yıkmak için, sermayenin çıkarları doğrultusunda, işverenin vergi toplayıcısı rolünü oynadığı, vergilerin doğrudan ücretlerden kesilmesi de uygulamaya kondu. Yalnızca kapitalist sınıfa hizmet eden bu devlet tedbirlerine karşı, devrimci sendikalar amansız bir mücadele başlatmalıdır. 

17. Çalışma koşullarını iyileştirme, yaşam seviyesini yükseltme ve işçi denetimi için mücadele ederken, bu sorunların kapitalist ilişkiler altında çözümünün olanaksız olduğu daima göz önünde bulundurulmalıdır. Bu nedenle devrimci sendikalar, egemen sınıflardan adım adım imtiyazlar elde ederek, onları sosyalist yasaları uygulamaya zorlamalı, toplumsal sorunun ancak kapitalizmin yok edilmesi ve yerine proletarya diktatörlüğünün geçirilmesiyle çözülebileceğini işçi kitlelere tam bir berraklıkla açıklamalıdırlar. Bu bakış açısından hareketle, işçilerin hiçbir kısmi eylemi, hiçbir kısmi grevi, ne kadar önemsiz de olsa hiçbir çatışması iz bırakmadan geçip gitmemelidir. Devrimci sendikalar bu çatışmaları genelleştirmeli ve işçi kitleleri toplumsal devrimin ve proletarya diktatörlüğünün zorunluluğu ve kaçınılmazlığı bilincine getirmelidir.

18. Her ekonomik mücadele aynı zamanda siyasal bir mücadeledir, yani bir bütün olarak sınıfı ilgilendiren bir mücadeledir. İşçi sınıfının katılımı ne kadar büyük olursa olsun, devrimci sendikalar söz konusu ülkedeki komünist partiyle yakın ve birleşik bir tarzda çalıştıkları takdirde, ancak o zaman mücadele devrimci olabilir ve proletaryaya en büyük yararı sağlar. Özellikle içinde bulunduğumuz devrimci durumda, işçi sınıfı mücadelesini iki ayrı parçaya bölen teori ve pratik son derece zararlıdır. Her eylem, güçlerin en yoğun bir biçimde toparlanmasını gerektirir, bu ise ancak işçi sınıfı ile onun tüm komünist ve devrimci unsurların verebilecekleri her şeyi sonuna kadar devrimci mücadeleye verdiklerinde başarılabilir. Eğer komünist partiler ve sınıf bilinçli sendikalar ayn ayrı çalışırlarsa, eylemlerinin başarısızlığı ve yenilgisi kaçınılmazdır. Bu nedenledir ki, komünist partiler ve sendikalar arasındaki eylem birliği ve yakın ilişki, kapitalizme karşı mücadelenin başarılı olması için zorunlu öncelikli koşullardır.