Ukrayna Bağımsız Demiryolu İşçileri Sendikası lideri Viacheslav Fedorenko ile görüşme

Söyleşi: Sedat Durel

***

İşçilerin Uluslararası Birliği – Dördüncü Enternasyonal (İUB-DE) heyeti olarak Ukrayna’ya gerçekleştirdiğimiz dayanışma ziyaretinin 2. durağında Kryvyi Rih şehrindeydik. Şehir Sovyet döneminde demir madeninin etrafında kurulmuş devasa bir proleter şehri. Şehre esas karakterini kazandıran şey madeni olmasına rağmen şehir çok güçlü bir endüstri şehri de. Çıkarılan demir madeninin işlenip zenginleştirilmesi, bundan metal plakaların elde edilmesi vb. gibi başka pek çok büyük endüstriye de ev sahipliği yapıyor.

Şehrin alametifarikası maden ve endüstrileri olsa da ürünlerin taşımacılığı demiryolu ile yapıldığı için demiryolu işçilerinin tüm Ukrayna için oldukça kritik bir öneme sahip olduğunu görebiliyoruz.

Rusya’nın yayılmacı politikasının şehirde yaşayan proleterlerin hayatını tüm Ukrayna’da olduğu gibi baştan sona değiştirdiğinin altını çizmeliyiz. Şehir merkezine 15 km kadar yaklaşan Rus ordusuna karşı, başta öncü işçiler olmak üzere, oligarklar hariç şehrin tamamının seferberliği hayatın en önemli değişikliği olmuştu. Proleterlerin seferber olmasının son derecede temel bir sebebi vardı: evlerini, ailelerini ve kendi hayatlarını korumak. Rusya istilasının başarısını hayatları ile ödeyecekleri gibi örgütlerinin de yok olacağı kesindi.

Rus ordusunun büyük bir seferberlikle karada yenilgiye uğratılıp geri çekilmeye zorlanması sonrasında şehir en kötü günlerini geride bıraktı. Şimdi ise, tükenmez altyapı bombalamaları nedeniyle şehirde proleterlerin günlük hayatı halen zorda. Büyük elektrik kesintileri, internet bağlantısında saatler süren kopmalar, mobil şebekelerin işlememesi, hava saldırıları ve hayat pahalılığı emekçilerin günlük hayatlarının değişmez bir parçası olmuş durumda.

Kryvyi Rih’teki ilk durağımız Bağımsız Maden İşçileri Sendikası olmuştu (bkz. Ukrayna Söyleşileri 2). Bu sendikaya yaptığımız ziyaretin hemen ardından, 2018’deki büyük grevleri ve demiryollarındaki çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve de özelleştirme saldırısının durdurulması için verdikleri büyük mücadele ile tanıdığımız Ukrayna Bağımsız Demiryolu İşçileri Sendikası’na yardımımızı iletmek üzere ziyarette bulunduk. Ukrayna’da demiryolları özel değil, hâlâ devletin. Ancak uzun zamandır açığa çıkan özelleştirme tartışmaları savaş sırasında da durmuyor. Bir farkla. Savaş sırasında yolcu taşımacılığı ciddi şekilde azaldığı için demiryollarının yolcu değil de hâlâ kârlı olan kargo taşımacılığı kesiminin özelleştirilmesi konuşuluyor. Bir bilgi daha vermekte fayda var: Ukrayna’da tren rayları kargo ve yolcu taşımacılığının yanı sıra tır, tank vb. tekerlek genişliğine de uygun şekilde yapılmış durumda. Sovyet standartları halen geçerli ve demiryolu işçileri bunların tamamını kullanabilir durumda. “Demiryolları Kızıl Ordu’nun Kardeş Gücüdür” deyişini hâlâ anımsıyorlar. Dolayısıyla demiryolu işçileri pek çok başka stratejik alan ile de dolaylı olarak ilişkili halde çalışıyorlar.

Sovyetlerin çöküşü Ukrayna’da emekçiler adına sömürünün daha da artması sonucunu doğurmuş durumda. Madenler ve fabrikalara “çöken” oligarklar buralardan devasa gelirler elde ederken devlet kaynakları da aynı zenginlere aksın diye devlet mülkiyetindeki işletmelerde de bakım-onarım-gelişme hususları inanılmaz ihmal edilmiş durumda. Sovyetlerin mirasçısı sarı sendikalar (Ukrayna’da sarı sendika yerine muz sendikası diyorlar) ve demiryolları yönetimine karşı verilen mücadele ise Ukrayna işçi sınıfının en önemli direnç noktalarından biri.

Viacheslav Fedorenko, Ukrayna Bağımsız Demiryolu İşçileri Sendikası’nın liderlerinden. Onunla maden sendikası ziyaretimizin hemen ardından verdiğimiz yemek molasında buluşuyoruz. Cephede olan sendikalı işçilerin sağlıklarının güvence altına alınabilmesi için bizden istedikleri termal içlik, kışlık kıyafet, kışlık eldiven ve haberleşmenin kesilmemesi için de radyolardan oluşan yardım paketlerimizi elektriğin olmadığı konaklama noktamıza gelip beraberce sendikanın lokaline taşıyoruz. Viacheslav bizi derhal sendikasının ofisine götürüyor. Tüm yardım paketlerini orada açıyoruz. Özellikle radyoları gördüğünde çok seviniyor. Mobil ağın sıkça kesildiği koşullarda bize “Bunlarla pek çok işçinin hayatını kurtarmış olacaksınız,” diyor.

Yardımı teslim ettikten hemen sonra Viacheslav bizi işyerinde geziye çıkarıyor. Demiryolu işçilerinin spor odası, kışları ısınmak için kullandıkları çadır, diğer şehirlerden gelenlerin 1-2 gün konakladıkları odalar… Her birini tek tek anlatıp koşulların daha iyi olabilmesi için nelerin gerektiğini bizlere sıralıyor. Sonrasında bir makinistin yola çıkmadan önce yapması gerekenleri bize tek tek gösteriyor. Sağlık durumunun lokomotif kullanmaya uygun olduğunu teyit etmek için testlerin yapıldığı sağlıkçı odasına giriyoruz. Bizleri Ukrayna işçileri ve halkı ile dayanışmaya gelen aktivistler olarak tanıtıyor. Sonrasında bizi ne koşullarda çalıştığımızı anlamamız için lokomotiflere götürüyor. Lokomotiflerin her birinden bahsederken Vladimir İlyiç diyor. Önce anlamıyoruz, sonra fark ediyoruz ki bu, lokomotiflerin modelinin/serisinin adı. 60 yıllık lokomotifleri hâlâ kullanıyorlar. Yeni lokomotiflerin önünde fotoğrafımızı çekerken ben eski olanını gösterip “Ben Vladimir İlyiç ile fotoğraf çekmek istiyorum,” diyorum. Bana bakıp “These all Vladimir İlyiç” (Bunların hepsi Vladimir İlyiç) diyor. En genç lokomotif 30 yaşından bir hayli büyük.

Bir lokomotifin içinin yenilenmiş olması onu çok sevindiriyor. Eskilerinin içine bizi sokup tek tek ekipmanları tanıttıktan hemen sonra yenilenmiş olan lokomotife doğru yol alıyoruz. Yolda trenine giden bir makinistle karşılaşıyoruz. Viacheslav gerçek bir işçi lideri. Herkesi tanıyor, herkesle sıcak konuşmalar yapıyor, dahası herkesin derdini biliyor. İşe koyulan makinisti durdurup hemen bizi tanıtıyor. Çalışma koşullarını anlat, diyor. Benden bir hayli uzun ve iri olan dev makinistin elinde eski tip koca bir bez valiz var ve içi aletlerle dolu. Valiz arıza halinde onarım için gerekli ekipmanlarla dolu (yolculuğumuzun büyük çoğunluğunu hem daha güvenli olduğu hem de demiryolu işçileri ile bir arada olabilmek için bizler de trenle yaptık. Her seferde birden çok arıza olduğuna şahidiz). Çantayı taşıyabilecek miyim diye görmek için bana veriyorlar. Çanta 15 kg civarında olmalı. Taşıyabildiğimi görünce bir uyarı ile birlikte yeni bir iş teklifi alıyorum. Uyarı da şu: “Trenler bozulduğunda sen onarmak zorundasın ve onaramazsan bunun bedelini maaşından kesiyorlar.”

Viacheslav ile son olarak trenlerin kalkışlarının planlandığı lokomotiflerin durumunu bildiren notlar ve her makinistin teslim ettiği not defterlerinin olduğu; dolabından panosuna, not defterlerine, zeminine, pencere pervazına kadar her şeyi ile 1980’lerde dondurulmuş hissi veren odaya giriyoruz. Güzel Kryvyi Rih şehrinin tamamında kapılabileceğiniz bir duygu bu. Oligarklar ve burjuva hükümetler işçi devriminin kolektif mirasını tek bir cıvatasını bile değiştirmeksizin hâlâ kemirmeye devam ediyorlar. Eşyalar ve binalar eskidikçe işçilerin yaşamları daha da zorlaşıyor. Bulunduğumuz odada Viacheslav hareketini daha da vurgulu gösteren büyük jestleri ile eskiliği bize gösteriyor. “Lokomotifler korkunç durumda ama kalkması için iyi notlar yazmamız gerekiyor. Bu yüzden biz bu odaya yalan odası diyoruz,” diyor.

Viacheslav bizi turistik bir geziye çıkarmaktan çok, başka bir şehirden gelen kardeşini karşılayıp ona işyerini gösteren biri gibi davranıyor. Ama bunu yaparken bize lüksünü değil, gururlu bir Ukrayna işçisinin çalışma koşullarını herkese anlatmamız isteğiyle yapıyor. Tüm bunların yapılabilmesi için bir düzine bürokratik izni alma zahmetine de çoktan katlanmış durumda. Viacheslav sınıf mücadelesinde ve Rusya’nın yıkıcı saldırılarına karşı yanında olmamızdan ötürü bize gerçekten de kardeş gibi davranıyor.

Gezi bittikten sonra sendikanın deposuna dönüp kalan az vaktimizde aşağıdaki söyleşiyi gerçekleştiriyoruz. İngilizce sorduğum soruları ve yanıtlarını tüm yorgunluğuna rağmen bir an olsun oflamayan dostumuz, yoldaşımız Sergei çeviriyor. Rusça-Ukraynaca ve İngilizcenin yanı sıra ara ara kulağımıza çalınan İspanyolca süren uzun diyaloglarımızın verdiği yorgunluğa rağmen çevirilerinde bazen durup, “Bunu daha iyi şu şekilde anlatabilirim…” diyerek Viacheslav’ın sözlerini sorumluluk dolu büyük bir özveri ile iki, bazen de üç kez yeniden çeviriyor.

Söyleşimiz bitince şehir merkezine gidiyoruz. Burada etkisizleştirilmiş Rus tanklarının sergilendiği alanı görüp günü bitiriyoruz. Artık alıştığımız sesli gülüşlerine eşlik eden büyük jestleri ile tankları gösteren Viacheslav “İşte bizim Ukrayna Kazaklarının Rusya’ya tokadı ve koleksiyonumuzun yalnızca küçük bir kısmı” diyerek gururla gülüyor.

Son bir not: Bir önceki söyleşimizden bileceğiniz üzere Kryvyi Rih Rusça konuşulan bir şehir. Viacheslav’ın ana dili de Rusça. Ancak Rus işgalinin yıkıcı sonuçlarını gördükten sonra artık ağırlıklı olarak Ukraynaca konuşmaya özen gösteriyor. Söyleşi boyunca da daha iyi konuştuğu Rusçayı değil Ukraynacayı tercih ediyor.

Bize biraz kendinden bahsedebilir misin?

Viacheslav: Uzun yıllardır demiryolunda makinist olarak çalışıyorum ve burada Ukrayna Bağımsız Demiryolu İşçileri Sendikası’nı örgütlüyorum. Özellikle 2016’dan beri çabalarımız çok arttı.

Seni bağımsız bir sendika örgütlemeye iten ne oldu?

Viacheslav: Burada çalışma koşullarımız oldukça kötü. 2018’deki büyük grevimizin temel gündem maddeleri de bu oldu. Az önce gördüğünüz gibi kimi lokomotiflerin koltukları, bırakın saatlerce oturmayı biraz dinlenmek için bile uygun değil. Direnişimizde en önemli taleplerimizden birisi lokomotiflerde uygun bir havalandırma sisteminin olmasıydı. Sefere çıkmadan önce sağlık kontrolünden geçmemize rağmen özellikle yaz aylarında lokomotifin içi o kadar sıcak oluyor ki bazı arkadaşımız burada kalp krizi geçirdi. Bu yüzden de çok sayıda kaza oldu. Düşünün, yaz aylarında sıcaklık 50 °C’ye kadar çıkabiliyor. Bu sorunlara karşı örgütlenmemiz gerekti. Ben de her zaman başı çekenlerden biri oldum.

Burada sınıf mücadelesi oldukça zorlu. Bu sebeple mücadelede özellikle hukuki kısımları iyi bilmek çok önemli. Çünkü buradan çok saldırı oluyor. Mahkeme salonları şu anda benim ikinci evim gibi. Sürekli mahkemeye çıkıyorsunuz. Bu sebeple ben de işin bu kısmını da öğrenmek zorunda kaldım. Bu konudaki pratiğim o kadar yükseldi ki hukuk alanında bir eğitim aldım ve sınavdan rahatlıkla geçtim, şimdi sertifikamı bekliyorum.

Burada büyük direnişleri de gerçekleştirdiğimiz oldu ancak şu dönemlerde en çok yapmamız gereken şey işçilerin günlük hayatlarında yaşadıkları sorunlara dair hukuki yanıtları eldeki yasalar imkânınca geliştirmek. Bu yüzden şu anda sendikadaki en büyük uğraşım bu. Kimi zaman bunlarla neredeyse tek başıma uğraştığım zamanlar da oldu. Ama mesafe kat edebildik.

Daha önce bana bahsettiğin bir konu vardı. Sovyetlerden kalan sendikaların demiryolları yönetimleriyle ciddi şekilde işbirliği yapıp işçiden yana tavır almadığını söylüyordun. Bu sendikaların geçmişten kalan büyük mirasları, binaları, parası vb. de olmalı. Onlarla aranızda özellikle mali imkânlar açısından ne gibi farklılıklar var? Ya da bu düşüncem doğru mu?

Dediklerin doğru, böyle bir varlıkları var ama bunların kesinlikle daha da büyük ayrıcalıkları var… Bir örnek vermek istiyorum; bu muz sendikalarının (yukarıda bahsedildiği gibi sarı sendika yerine muz sendikası diyorlar) yöneticilerinin de özellikle ayrıcalıkları var. Mesela ben makinistim ve çalışıyorum. Bu sendikanın buradaki temsilcisi ise bir asistan makinist. Ama kâğıt üzerinde asistan makinist. Bu adam asistan makinist maaşı alıyor ama gerçeklikte hiç çalıştığını görmedik. Temel işi muz sendikasında çalışmak bu insanın. Ukrayna demiryolları ile muz sendikaları arasında bir anlaşma var. Kurumun kendisi bu sendikayı destekliyor. Düşünsenize, aylık sekiz milyon Grivna[1] destek alıyorlar kurumdan. Ama bizim bağımsız sendikalarımız onlar için koca bir engel oluşturuyor tabii. Çünkü bağımsız sendikalar sadece anlaşma yapıp çekilmiyor. Haklarımızı da istiyoruz. Bir başka örnek vereyim, bundan önce sendikalar için bir bütçe vardı. Kurum gelirinin yüzde 0,03’lük kısmı tüm sendikalara verilmeliydi. Ama Rus işgali başladığında bu hakkımız da kesilmiş oldu. Şu anda bağımsız sendikaların hiçbir desteği, hiçbir geliri yok. Muz sendikalarının ise var. Çünkü bu muz sendikaları demiryollarının yöneticileriyle kimi sosyal hakların kesilmesi doğrultusunda da bir anlaşma yaptılar.

Bizim bağımsız sendikalar olarak temel faaliyetimiz şu anda mahkeme önünde yasal kavgamızı vermek. Yönetimin muz sendikası ile beraber yaptığı sosyal hak kesintileri vb. tüm saldırılara bu şekilde direniyoruz. Biz de işçilerin haklarını bu çerçevede savunup haklarını almalarını sağlamaya çalışıyoruz. Dürüst olmak gerekirse yönetimle muz sendikası arasında bir fark olmadığını söylemeliyim. Gerçekte ve işçilerin gözünde tamamen aynı şeyler.

Geleneksel olarak işverenin herkese en uygun koşulu oluşturması, tatil hakkı vermesi, sosyal hakları vermesi gerekir. İnsanlar bir denizi görüp, dinlenip bu sayede yenilenmelidirler. Ama burada bu işi muz sendikası dediğimiz yapıyor, işveren değil. Güneye-batıya gidip denizi görmek, dinlenmek herkesin hakkı olmalıyken bu sendikanın üyelerinin ayrıcalıkları oluyor. Tatil biletlerinin yüzde 99’u muz sendikası tarafından karşılanıyor. Buralarda da büyük tatil merkezleri var. Sonuç olarak bir tatil yapmak, bir yere gitmek istiyorsanız mutlaka bu geleneksel sendikanın üyesi olmanız gerekiyor. Yoksa tatil bile yapamıyorsunuz. Önümüzdeki zorluklardan biri de bu.

Siz şu durumda hem muz sendikasına hem de işletmeye karşı savaşıyorsunuz, aynı zamanda üyeleriniz de şu anda cephede. Kaç üyeniz cephede ve cephede ne kadar demiryolu işçisi var?

Bu depoda mı, genel olarak mı?

Eğer paylaşabilirseniz her ikisi de.

Bundan önce şunu söylemek istiyorum. Ukrayna’nın savunulması konusunda da sorumluluk bize düştü. Savaş başlar başlamaz öncelikle bağımsız sendikaların üyelerini cepheye göndermek, mobilize etmek istediler. Diğer sendikanın değil.

Bunu yapan kim? Hükümet mi, işletme mi, sendika mı?

Elimizde doğrudan bir kanıt yok, anlayabiliyoruz. Seferberlik kurulu bakıyor normalde bu işe. Ama şunu söyleyebilirim ki, bence demiryollarının idarecileri kimin mobilize olması gerektiğine karar veriyor. Ellerinde kritik işlerde çalışan insanların listesi var. Bu işçilerin hiçbir koşulda askere alınmaması gerekir, yoksa işler durur. Demiryolları da bu listeyi teslim ediyor. Ama görüyoruz ki kurum buraya müdahalelerde bulunabiliyor, en azından bu listeye istedikleri birilerini ekleyebiliyorlar, istemediklerini de kimi zaman çıkarabiliyorlar. Bu tercih durumundan ötürü yönetim muz sendikasının önceliklerini ön plana çıkarmış oluyor. Sendikaların normalde işçilerin haklarını koruyup onlar için mücadele etmesi lazım ama bunlar tam tersini yapıyor. İşçilerin haklarını kaybetmesine sebep olacak anlaşmaları imzalıyorlar. Kötü koşullara gözlerini kapatıyorlar.

Bugün Yuri bize maden sahiplerinin özellikle öncü işçilerin askere alınması için çalışma yaptığını, seferberliği onlardan kurtulmanın bir yolu olarak gördüğünü söyledi. Burada da benzer bir durum var mı?

Tabii ki. Ama bu yeni bir durum değil. 2018’de benzer bir durum yaşamıştık. Askeri inzibatlar gelip birçok öncüyü askere almaya zorlamışlardı. Buna biraz benzer bir şey benim bile başıma geldi. 2018’de askeri inzibat bu ofise gelip benim askere alınma emrimi gösterdi. O sırada daha önce sana bahsettiğim o çok büyük direnişin içerisindeydik. Ben de kâğıdı alıp imzaladım ama sonrasında gidip bunu reddedebilmiştim.

2018’de burada çok büyük bir direniş vardı. Bu direnişi yine siz bağımsız sendikalar mı örgütlediniz yoksa başka kimseler de yardımcı olmuş muydu? Kim örgütledi bu grevi?

(Viacheslav elini kaldırarak beden dilini kullanıp haklı bir gururla “ben” diyor. Uzun uzun gülüşüyoruz.)

Temel talepleriniz neydi?

Bu sadece buradaki değil genel olarak yaşanan en büyük direnişti. 2018’de Lviv’dekiler bile katılmıştı. Başka şehirler de katıldı. Ukrayna geneline yayıldı.

Greve kaç kişi katılmıştı?

Lokomotiflerin yüzde 80’ini çalıştırmayacak kadar çok ciddi bir katılım vardı. Makinist, asistan makinistler ve diğer görevliler buna dahil oldular. Ancak bu başlangıçtaki gücümüzü sonrasında yavaş yavaş kaybettik. Bir ay sürdü direnişimiz ama gücümüz azaldı. Yönetim de bu sırada işçilerin eşlerine SMS’ler göndermeye başladı. SMS’te “Eşiniz yasaları çiğniyor ve bu yüzden işten atılacak” yazıyor ve bu SMS’ler bilinmeyen numaralardan atılıyordu.

Deponun şefi de polise benim işçileri yasaları çiğnemesi için örgütlediğimi ve bir radikal olup herkesi kontrol ettiğimi yazan bir not göndermiş. Başta belirttiğim yasal haklarımızı kullanarak yasal direnişler yapma konusu burada devreye giriyor. Burada önemli olan şey, biz bu sırada trenleri sürmeyeceğimizi söylemiştik. Evet, bunu yasal olarak yapmaya hakkımız yok görünüyordu ama bizim yaptığımız grevin türü İtalyan grevi olarak bilinen bir grev. Bizim genel olarak iş bırakmamızı sağlamıyor yasalar ama biz, bize verilen direktifleri iyice inceliyoruz. Eğer bu direktifleri harfiyen uygularsanız lokomotiflerin hiçbirini kullanamazsınız. Biz trenleri tabii ki de bahsettiğimiz haklarımızı almak için çalıştırmıyorduk ama kendimize yasal zemin olarak lokomotiflerin durumunu gösterme şansını bulduk. Lokomotiflerin her birinde mutlaka problemler var. Biz de bu talimatları göstererek lokomotifleri kullanamayacağımızı, direktiflerin bize lokomotifleri kullanmamızı yasakladığını söyledik. Ama depo şefi de bu sırada bize karşı olarak hâlâ her şeyin çok iyi olduğunu, trenlerin çalışabileceğini söylüyordu.

Peki sonunda ne oldu?

Nihayetinde doğrudan Altyapı Bakanlığı düzeyinde görüşmelere başladık. Burada bir tür anlaşmaya varıldı. Çalışmaya geri dönmek doğrultusunda birtakım kararlar alındı. Bunun karşılığında hiçbir işçiye dava açılmayacağının, polise şikâyet olmayacağının ve işten atılmayacağımızın garantisini aldık. Bu ilk anlaşmaydı ama ben bu anlaşmayı imzalamadım mesela. Diğer kısımda da iş koşullarında birtakım iyileştirmeler sağlandı. Örneğin çoğumuzun işkolu tehlikeli işkolu sınıfına dahil edildi. Bu önemli bir kazanımdı ve yasal haklarımızın artmasını sağladı. Bu sayede pek çok hakkı da talep edebilir hale gelmiştik. Ama buna rağmen çalışma koşullarının iyileştirilmesi çok da kolay değildi. Çünkü çoğunlukla ekipmanlar çok eskiydi. Genel olarak düzenlemeler çok az sayıda yerde yapılabildi. Örneğin burada yapılabildi ama kazanımın genele yayıldığını tam olarak söyleyemeyiz. Kurumun kendisi aynı zamanda bütçe sorunlarından ötürü de bu iyileştirmelerin hepsini karşılayamadı. İşler direnişimizin ötesinde de epey karışık bir haldeydi yani.

Bağımsız işçi sendikaları olarak hem muz sendikalarına hem de demiryolları kurumuna karşı mücadele ediyordunuz. Ama işgal başladığında bir de Ruslara karşı savaşmaya başladınız. İşgale karşı seferber olmanızın, savaşa katılmanızın motivasyonu neydi? Şu anda durum ne, kaç üyeniz cephede?

Tüm depo işçilerinin yüzde 10’u şu anda cephede. Durum ise zorlu. Ordunun ikmali ile ilgili çok sayıda sorun yaşanıyor. Bazen çok basit şeylerin eksikliği görülebiliyor. Özellikle ilk iki ay durum çok kötüydü. Şimdi ise biraz daha düzeldi. Başlangıçta kurşungeçirmez zırh bile yoktu. Biz burada eski arabaların uygun parçalarını alarak el yapımı koruyucu zırhlar yapmaya çabaladık. Hükümet ve ordu tamamen saldırıya hazırlıksızdı. Burada, Kryvyi Rih’te sahada ne olduğu, ne olacağı hakkında hiçbir bilgimiz yoktu. Hiçbir hazırlık yoktu ve Şubat 2022’de işgal başladı. 25 Şubat’ta da burada insanlarla kendiliğinden bir örgütlenmeye girdik. Siperler kazdık ve kendimize tahkimatlar yaptık. Tamamı el yapımıydı. Bu sırada hiçbir ordu yöneticisi, kumandan vb. yoktu. Hepsini biz yaptık. Buralara konuşlanıp direnişe geçtiğimizde de yemek sorunun çözülmesi için insanlar nöbetçilere, direnişçilere yemekler getirmeye başladı. Bir ara o kadar çok yemek geldi ki biz yardım dursun diye yalvarmaya bile başlamıştık. Ama yemek yardımı kesintisizce sürdü. Herkes o düzeyde motiveydi. Öyle bir hal vardı ki hep beraber nereye çukur kazacağımıza, makineli tüfekleri nereye koyacağımıza kendimiz karar vermeye başladık. Savaş pozisyonumuzu kendi kendimize belirledik. Ancak bu sırada yeterli silahımız hiçbir şekilde yoktu.

Bu süreç Rusya’nın şehre 15 km yaklaşması sırasında mı yoksa daha önce mi başladı?

Hayır, öncesinde başladı. Hazırlık yapmaya hemen başladık ama Ruslar 2-3 haftada şehir merkezine 15 km kadar gelebildiler. Bu dönemde Ruslar, Ukrayna tarafından helikopterlerle epey yavaşlatıldı, biraz zaman kazandık. Sanıyorum buradaki çocukların büyük çoğunluğu o sırada ölmüştür…

Bana göre Rusların doğudan buraya girmek istemelerinin sebebi, burayı güney ordusu ve kuzey ordusu ile birleşmek için istemeleriydi. Herkesin yönü bu noktaydı. Güneyden kuzeye, kuzeyden güneye yapılan Rus müdahaleleri burada buluşup ülkeyi parçalara ayırmış olacaktı. Bu sebeple önemli bir saldırı noktasıydı Kryvyi Rih. Buna rağmen Baş Kumandanımız Zelenski’nin nasıl olur da bu iş başlamadan önce seferberlik için çağrıda bulunmadığını anlayamıyorum. Bir iki ay önce söylemiş olsaydı biz çoktan hazır olabilirdik. Bir iki haftalık hazırlık yapabildik. Bir iki ayımız olsa Rus güçlerini çok daha önce durdurabilirdik. Bunu hiçbir zaman aklım almayacak. Öyle ki benim babam bile Ukrayna’ya bir gün Rus hükümetinin saldıracağını, savaşa hazır olmamız gerektiğini söylerdi. 200 yıldır bu durumdayız. Hükümet buna nasıl hazırlıksız yakalanabilir?

Bu noktada son bir soru sormak istiyorum. Anlıyor ve hak veriyoruz ki birincil önceliğiniz Rus işgalinin sonlanması. Biz de İUB-DE olarak bunu anlıyoruz ve bu yüzden sizlere bu insani yardımı iletiyoruz. Bu konudaki çabamızı da sürdürmek niyetindeyiz. Bir diğer yandan da muz sendikasına ve kuruma karşı verdiğiniz mücadele bizim için oldukça önemli. Sizin önümüzdeki süreçte vereceğiniz bu iki mücadele hakkında bizden istediğiniz başka bir şey var mıdır?

(Derin bir iç çekiyor.) İnsanları aydınlatmanız, bunun için çalışıp ne yaşadığımızı, nasıl birlik olduğumuzu söylemeniz çok önemli. Ama tabii ki birinci öncelik bu savaşı kazanmamız. Ancak zaferden sonra barış geldiğinde işçiler için savaşımız sürebilir. Bu savaşı kazanacağımıza dair artık hiç şüphem kalmadı. Ama sorun şu, ne pahasına kazanacağız? Canlar pahasına. İşçilerin sağlığı ve yaşamları pahasına kazanacağız. Sorun bu bedel. Bize yapabileceğiniz yardım çeşitli teknik ve materyal destekler. İşçilerin sağlığının ve canlarının korunmasında bu destek çok önemli. Diğer yandan Rusya’ya mesela Türkiye hükümetinin ve diğer hükümetlerin baskısı da çok önemli. Rusya’nın Ukrayna’yı güçsüz gördüğü için ve diğer ülkelerin Ukrayna’ya destek olmayacağını düşünerek işgale giriştiğinden eminim. Bizi yalnız görüyordu. İşte bu yüzden hem cephede hem de ekonomik olarak güçlü olmak zorundayız. Ama Ukrayna tek başına dayanamaz. Bu savaşı durdurmanın ise tek yolu var. O da Rusya’nın kesin bir yenilgi alması. Çünkü tarihsel olarak sadece kaybettiği zaman müzakereye açılan, ama biraz güçlendiğinde müzakereyi sonlandırıp saldıran bir gelenek ile karşı karşıyayız. Şu anda dahi bu savaşı bu yıl içerisinde bitirme şansımız var. Ama bunun için dünyadan yeterince askeri malzeme desteği alamıyoruz. Bazen neden diye düşünüyorum. Sanıyorum dünya bizim Ruslara yaptıklarımızı görmekten, Rusların bu hale düşmesini izlemekten keyif alıyor ki daha fazla destek iletmiyor.

***

Dipnot:

[1] 1 TL=1,97 Ukrayna grivnası