Arjantin’deki İşçilerin ve Solun Cephesi-Birlik (FIT-U) deneyimi ve farkın yarattığı fark
Aşağıda okuyucularımızla, İstanbul Kadir Has Üniversitesi’nde 15-17 Nisan tarihleri arasında gerçekleşen “Historical Materialism 2022: Systemic Fragilities and Counter-Strategies” (Tarihsel Materyalizm 2022: Sistemik Kırılganlıklar ve Karşı Stratejiler) başlıklı konferansta, Troçkist yazarı Sena Aydın’ın gerçekleştirdiği sunumu paylaşıyoruz. Bu sunum “Political economy of authoritarianism: Revolutionary politics in Global South” (Otoriterizmin ekonomi politiği: Küresel Güney’de devrimci siyaset) paneli altında İngilizce yapıldı. Aşağıda paylaştığımız metnin çevirisini yazarın kendisi yaptı.
***
Herkese merhaba ve burada olduğunuz için teşekkürler. Sözlerime sunumun içeriğine dair size bazı ipuçları verebilecek iki itirafla başlamak istiyorum. Birincisi, ne bu sunumu beraber kaleme aldığım Atakan Çiftçi’nin ne de benim akademik çalışmalarımız Arjantin üzerine; her ikimiz de aslında farklı odaklarla ve onunkisi karşılaştırmalı siyaset benimkisi sosyo-kültürel antropoloji olmak üzere farklı akademik bakış açılarıyla İspanya Devleti üzerine çalışıyoruz. Bu durumda neden Arjantin hakkında konuşmak için burada olduğumuzu sorabilirsiniz, ki bu da beni ikinci itirafıma getiriyor: Her ikimizin de FIT-U’ya ve bu konferansın genel çerçevesine — eleştirel Marksist teori — olan ilgisi ve aşinalığı akademik olmaktan çok politik bir karakter taşıyor. İkimiz de ulusal ve uluslararası düzeyde devrimci ve örgütlü siyasetle ilgileniyoruz; ikimiz de Troçkistiz ve ikimiz de karşı stratejiler sorununun — yani işçi sınıfı ve ezilenler için ne tür bir devrimci alternatif inşa edilebilir ve edilmelidir sorusunun — sadece akademik veya teorik bir soru değil aksine tüm dünyada oldukça gerçek sonuçları olan çok gerçek ve acil bir soru olduğuna kuvvetle inanıyoruz.
Bu yüzden bugün Arjantin’de siyasi bir seçim cephesi olan FIT-U hakkında konuşacağız ve bu kısa sunumu çok daha uzun ve ayrıntılı bir makaleye dönüştürme fikrimizin olduğunu, bu nedenle her türlü yorum ve önerinizin bizim için oldukça değerli olduğunu da söylememe izin verin. Ve bu sunumun aynı zamanda Türkiye’de 2023 yılında yapılması planlanan seçimlere giderek yaklaştığımız şu dönemde ve sonrasında, devrimci solun üstlenmesi gereken pozisyon hakkında ülkedeki mevcut siyasi tartışmalara da katkıda bulunacağını ümit ediyoruz.
Tüm bunları belirttikten sonra şimdi teorik ve politik çerçevemizle başlayalım. 2008’de başlayan dünya ekonomik krizi, küresel olarak geleneksel parti sistemlerini alt üst etti. İktidardaki merkez sağ ve merkez sol partiler, kemer sıkma planlarıyla krizin bedelini emekçilere yüklediler. Dünya halkları da bu iktidar partilerini sandıklarda cezalandırarak ve birçok ülkede kitlesel seferberlikler düzenleyerek hoşnutsuzluklarını görünür kıldı. Sonuç olarak geleneksel merkez sağ ve merkez sol partiler çok zayıflarken (Kriesi 2014), popülist sol ve popülist radikal sağ seçenekler iktidarın güçlü ortakları veya alternatifleri haline geldiler (Ramiro ve Gomez 2017).
Örneğin Yunanistan’da Syriza’nın, İspanya’da Podemos’un iktidara alternatif olacak düzeyde yükselişleri, bir zamanlar kitleler ve dünya solunun geniş bir kesiminde büyük heyecan yaratmıştı. Benzer heyecanlar Fransa’da Melenchon’un yükselişi, Corbyn’in Büyük Britanya’da İşçi Partisi önderliğini ele geçirmesi ve ABD’de Sanders’ın kampanyası ile de yaşandı. Tüm bu gelişmeler, dünya çapında olası bir “sola dönüş” tartışmalarını tetikledi. Ancak, görece radikal programlarla ortaya çıkan bu sözde “sol” veya “radikal sol” alternatiflerin her birinin yükselişleri kadar yadsınamaz olan bir gerçek de tam da onları radikal yapan talep ve vaatlerini, oyları arttıkça programlarından çıkarmalarıydı. Öyle ki, örneğin Yunanistan’ın dış borcunun ödenmemesini ve kemer sıkma tedbirlerine son verilmesini savunan Syriza, iktidara geldiğinde ülkenin bugüne kadar gördüğü en sert kemer sıkma planını bizzat uygulamaya koydu. Benzer şekilde, “siyasi kast”ın devrilmesini savunarak popülerlik kazanan Podemos, devireceğini iddia ettiği kastın İspanya’daki iki ana temsilcisinden biri olan PSOE ile koalisyon hükümeti kurdu. Ya da sadece bir ay önce, Şili’nin yeni “radikal” başkanı Gabriel Boric, Şili protestolarının merkez üssü olan Plaza de Dignidad’da siyasi tutuklular için özgürlük talep eden protestoları “kriminal eylemler…” olarak nitelendirdi. Sözde radikal solun o-kadar-da-radikal-olmayan politikaları ve uygulamaları hakkında sayısız örnek sunmak mümkün; ama sanırım vurgulamaya çalıştığım nokta çoktan anlaşıldı: Bu partilerin kitleler içerisinde yarattıkları büyük heyecan, çok geçmeden büyük bir hayal kırıklığına dönüştü.
Toparlarsak, ilk olarak son on yılın bu “radikal” sol deneyimleri, ikinci olarak Covid-19 pandemisi ile derinleşen küresel kapitalizmin krizi ve üçüncü olarak, Şili’den Cezayir’e, Tunus’a, Lübnan’a ve ABD’ye kadar pek çok ülkede son birkaç yılda gerçekleşen kitlesel ayaklanmalar… Bu üç faktörün birleşimi, küresel olarak sol çevrelerde siyasi stratejiler üzerine bir tartışmayı alevlendirdi; nitekim bugün parçası olduğumuz bu konferansı da bu tartışmanın bir ayağı olarak görmek mümkün. Biz, bu tartışmanın yeni olmaktan oldukça uzak olduğuna inanıyoruz. Aslında bu tartışmanın, 150 yılı aşkın bir süre önce yazılan Komünist Manifesto’nun temelindeki “reform mu devrim mi?” tartışmasından bir farkı yok; başka bir deyişle bu tartışma sosyalist hareketin doğuşundan beri süregeliyor. Belki tek yenilik, bugünlerde aynı soruyu biraz farklı şekillerde soruyor olmamız olabilir. Akademik bir şekilde ifade etmek gerekirse, soru şu anda “reform mu devrim mi” değil, daha ziyade şu şekilde ifade ediliyor: “Radikal sol partilerin sosyal tabanlarını genişletmek, iktidara gelmek veya iktidarda kalmak için radikalliklerini törpülemeleri — ya da benim ifade etmeyi sevdiğim şekilde programlarını kafeinsizleştirmeleri — değişmez bir ‘tunç kanunu’ (Michels 1911) mudur?” Veya gündelik bir dille ifade edecek olursak, “Syriza, Podemos ve diğerlerinde yanlış giden neydi? Radikal sol, vaatlerinin aksine bizi içinde bulunduğumuz çürümüşlükten kurtarma kapasitesine sahip değil mi?”
Biz bu soruları yanıtlamaya çalışırken, asıl sorunun devrimci siyasetin sözde kaçınılmaz soteriolojik veya etiyolojik hatalarında yatmadığını savunuyoruz. Aksine, sorunun kapitalist sistemden kopuşta ısrar eden kararlı bir Marksist-Leninist siyasi strateji ve programın eksikliğinden kaynaklandığını düşünüyoruz; başka bir deyişle, temel sorun, kendisini burjuva düzenden, partilerden ve siyasetten ayıran, sınıfın bağımsızlığı temelinde yükselen bir sol alternatifin eksikliği. Hatta daha da ileri gidersek, “radikal” veya popülist sol partilerin programlarını törpülemelerinin ve zaman içerisinde salt reformist sosyal-demokrat seçeneklere dönüşmelerinin, peşlerinden sürükledikleri ve kapitalizmin yarattığı felaketten bir çıkış yolu arayan kitleler nezdinde büyük bir hayal kırıklığı ve aldatılmışlık hissi yaratarak, nihai ve kaçınılmaz olarak radikal popülist sağın güçlenmesine de katkıda bulunduklarını iddia ediyoruz.
İşte tam da bu iddialarımızdan yola çıkarak radikal solun, radikal ve antikapitalist bir program üzerinde ısrar etmesinin mümkün ve gerekli olduğunu ve programını törpülemeden kitleselleşebileceğini gösteren bir örnek olan FIT-U üzerine bu konferansta bir sunum yapmanın önemli olduğunu düşündük. Frente de Izquierda y de los Trabajadores – Unidad, yani İşçilerin ve Solun Cephesi-Birlik (kısaca Sol Cephe veya İspanyolca baş harflerinin kısaltılmasıyla FIT-U), kararlı bir radikal program temelinde 2011 yılında üç devrimci Troçkist parti tarafından kurulan bir seçim ittifakı. Geçtiğimiz 11 yıl boyunca toplumsal tabanını ve desteğini güçlendirmeye devam eden FIT-U, Kasım 2021’de yapılan son Arjantin cumhurbaşkanlığı ve yasama seçimlerinde, ülkedeki üçüncü büyük siyasi güç olarak kendisini konsolide etmeyi başardı. Ülke çapında %5,5 seçmen desteği aldı ve Jujuy gibi işçi sınıfının yoğun olduğu bölgelerde oy oranları %25’e kadar çıktı. Tabii ki bu oy oranlarının, örneğin Syriza, Podemos veya France Insoumise’in aldığı oylarla kıyaslayınca kulağa oldukça düşük gelmeleri mümkün. Ancak Yunanistan, İspanya veya Fransa’dan farklı olarak Arjantin’den, yani işçi sınıfı içerisinde büyük tarihsel ağırlığı olan Peronizm gibi oldukça güçlü bir popülist sol seçeneğin var olduğu bir ülkeden bahsettiğimizi unutmayalım. Yani %5,5 mutlak anlamda çok fazla görünmeyebilir, ancak Arjantin’deki tarihsel koşullar göz önüne alındığında oldukça önemli bir oran. Rakamların ötesinde asıl göze çarpan şey, kendisini “radikal” veya “devrimci” olarak tanımlayan diğer tüm parti veya platformlardan aksine, FIT-U’nun sosyal desteğini seneler içerisinde giderek arttırması ve bunu antikapitalist programından ödün vermeden yapmış olması. Bu yüzden kalan zamanımda, solun sözde “tunç kanununu” çürütmek adına kısaca FIT-U’nun kuruluş sürecinden, programından, örgütsel yapısından ve iç dinamiklerinden söz edeceğim ve başlığımızda da önerdiğimiz üzere farkın nasıl bir fark yarattığını göstereceğim. Açıkçası, kısıtlı zamanımız nedeniyle bu noktaların hiçbirini hak ettikleri kadar detaylandıramayacağım, ancak soru-cevap bölümünde çeşitli konuları detaylandırabiliriz; eksik kalan noktalara da zaten konu üzerine yazmayı planladığımız makalede yer vereceğimizi şimdiden belirtmek isterim.
2009 yılında, o sırada Arjantin’in başkanı ve Kirchnerizm olarak bilinen Peronizm’in sol kanadının ana lideri olan Cristina Kirchner, PASO’yu (akronimiyle bilinen “açık, eşzamanlı ve zorunlu ön seçimler”) uygulamaya soktu. PASO, ayrıntılarına girmeden, oluşturduğu yeni seçim kuralları ile temelde küçük devrimci partileri tasfiye etmeyi, bu partilerin hem ulusal hem de bölgesel düzeyde yasama pozisyonlarını elde etmelerini engellemeyi amaçlıyordu. Nitekim, PASO’nun yürürlükte olduğu ilk seçimlerin yapıldığı 2011 yılına gelindiğinde, 149 küçük parti PASO nedeniyle ya kapanmış ya da ulusal düzey bir yana tek tek bölgelerde bile seçimlerde aday gösteremez duruma gelmişti.
FIT-U’nun, ya da kurulduğu dönemki adıyla FIT’in bileşenlerinden biri olan Izquierda Socialista (IS), Türkçesiyle Sosyalist Sol, sürekli olarak devrimcilerin birliğini öneren bir akımdı. Sekterlikten, kendini tek gerçek devrimci ilan etme küstahlığından hep uzak durmaya çalışmış ve geçmişte, FIT’in şimdiki bileşenleri de dahil olmak üzere çeşitli partileri tutarlı bir şekilde siyasi/seçim cepheleri kurmaya davet etmiş ve önünü açtıkları farklı siyasi/seçim cephelerin içinde yer almışlardı. Dolayısıyla FIT fikri yeni bir fikir değildi. Yeni olan, Partido Obrero (PO – İşçi Partisi) ve Partido de los Trabajadores Socialistas (PTS – Sosyalist Emekçilerin Partisi)’ın, IS’nin bu uzatmalı davetini ancak PASO’nun yürürlüğe girmesinden sonra kabul etmeleriydi.
Buna dayanarak, kimi kesimler FIT’i salt “seçimlere oynamak”la suçlayabilir. Ancak FIT’in, Kirchnerizm’in kitlesel destek açısından zirvede olduğu dönemde ortaya çıktığını belirtelim. Bunun en önemli göstergesi, Cristina Kirchner 2011 seçimlerinde toplam oyların %54’ünü almasıydı. Dolayısıyla, FIT’in arkasındaki mantığı salt seçimlere oynamak ya da “Kirchnerizm’in bir kriz anını yakalayarak ondan mümkün olduğunca oy çalmak” şeklindeki bir fırsatçılıkla açıklamak hatalı bir tespit olacaktır.
Nitekim, FIT’in programı da bu söylediklerimizi doğruluyor.
FIT’in çıkış programı, 10 maddesini öne çıkardıkları 27 temel ve uzlaşmaz talebe dayanıyordu. Bu talepleri gene onların formülüne sadık kalarak 10 madde altında özetlemek gerekirse;
1) İşçi ailesinin geçimi için yeterli düzeyde bir asgari ücret!
2) Ücretlerde eşel mobil (oynak merdiven) ve ücretlere her 3 ayda bir gerçek enflasyon oranında zam! Geriye dönük de uygulanmak üzere emekli maaşlarının asgari ücretin en az %82’sine yükseltilmesi. Kichnerler INDEC’den dışarı!
3) İşsizliğe karşı ücret kesintisi yapılmaksızın çalışma sürelerinin kısaltılması yoluyla işlerin paylaştırılması doğrultusunda mücadele! Güvencesiz ve esnek çalışmaya son, herkes için kadrolu iş, tüm işyerlerinde işçilerin lehine toplu iş sözleşmeleri!
4) IMF’ye hayır, dış borç ödenmesin! Kaynaklar dış borcu ödemek için değil ücretler, emek, ücretsiz sağlık ve eğitim ve herkes için insan onuruna yaraşır konut için kullanılsın!
5) Banka ve finans kuruluşları, petrol, maden, telekomünikasyon, demiryolu sektörleri, doğal kaynaklar ve tarım ürünleri ve dış ticaret tazminatsız ve işçi denetiminde kamulaştırılsın!
6) Kahrolsun sendikal bürokrasiler! Sendikalarda işçi demokrasisi!
7) Başta yakın zamanda katledilen Mariano Ferreyra olmak üzere tüm siyasi katliamların, soykırımların ve tüm Triple A (Arjantin Antikomünist İttifakı, Peronist ölüm mangası) suçlarının sorumluları yargılansın ve cezalandırılsın! “Terörle mücadele” yasası lağvedilsin!
8) Yasal, güvenli ve ücretsiz kürtaj hakkı! Kürtaj olmamak için doğum kontrol yöntemlerine erişim, ölmemek için yasal kürtaj istiyoruz! Eşit işe eşit ücret! Tüm toplumsal cinsiyete dayalı baskılara son! LGBTİ+lara yönelik zulme son!
9) Latin Amerika’nın sosyalizm temelinde birliği! Emperyalizm tüm ülkelerden dışarı! Tüm halk isyanlarına ve uluslararası sosyalizme destek, Arap Devrimlerinin savunusu; NATO Libya’dan dışarı, Filistin’e özgürlük!
10) Bir işçi ve emekçi hükümeti için!
Özetle bu 10 madde, somut talepler ile antikapitalist, antiemperyalist ve sosyalist önlemler arasında bir işçi hükümetinin kurulması stratejik önerisi temelinde bir bağlantı kuran örnek geçiş talepleridir (Troçki 1938). Başka bir deyişle, bu talepler bütünü bir sınıf bağımsızlığı programıdır ve FIT ile, daha insancıl bir kapitalizm olasılığını savunarak iktidara gelmeye veya toplumsal tabanlarını genişletmeye çalışan diğer grup veya partiler arasındaki temel farkı ortaya koymaktadır; yani, burjuva partileri ya da düzenle iş birliği içinde sınıf uzlaşmacı — ya da Troçki’nin deyimiyle “burjuvazinin gölgesi” altında — siyaset güden partilerle (Troçki 1924).
Bu talepler aynı zamanda devrimci bir programın inşası için alternatif bir metodolojiyi de ortaya koyuyor: teorik temelini Troçki’nin öğretilerinden alan ve somut ve tarihsel temelini ülkedeki, Latin Amerika’daki ve dünyadaki geçmiş ve güncel mücadeleler ve talepler üzerinden geliştiren bir metodoloji. Buna dair size birkaç örnek sunmak istiyorum:
– Örneğin, ücretlerde eşel mobil uygulaması doğrudan Troçki’nin Geçiş Programı’ndan bir alıntı, ancak ücretlerin her 3 ayda bir gerçek enflasyon oranına göre yeniden düzenlenmesi, Arjantin’de 1970’lerdeki mücadeleci sektörlerin toplu iş sözleşmelerine dahil etmeyi başardığı ve her ne kadar bir süre sonra kaybedilse de Arjantinli işçilerin kolektif hafızasına kazınan bir kazanımdı. Ve Kirchnerizm bu talebe sıcak bakıyor gibi gözükse de Christina ve Nestor Kirchner’in, talebi etkisiz hale getirmek için resmi enflasyon seviyelerini belirlemekten sorumlu INDEC’e (Arjantin Ulusal İstatistik ve Sayım Enstitüsü) enflasyon rakamlarını düşük göstermesi için müdahale ettikleri ortaya çıkmıştı. Bize oldukça tanıdık geldiğini düşündüğüm bu müdahale, FIT’in talebinin son ayağını ortaya çıkardı: “Kircherler INDEC’den dışarı!”
– Şimdi dördüncü maddeye bakalım: 1980’lerde Troçkist önder ve teorisyen Nahuel Moreno, emperyalist dönemde dış borcun ödenmemesinin yarısömürge ülkelerde devrimci bir slogan haline geldiğini savunmuştu. Ama bu tarihsel talep aynı zamanda 2001’de Arjantin’in Gezi Ayaklanması olarak düşünebileceğimiz Arjantinazo sırasında bizzat kitleler tarafından dile getirilen taleplerden biriydi.
– Başka bir örnek vermek gerekirse, burjuvazinin mülksüzleştirilmesi ve sanayinin kamulaştırılmasının temel sosyalist önlemler olduğuna kimse karşı çıkmayacaktır sanıyorum. Ancak bu temel sosyalist önlemler, özelleştirmelerin sonucu olan bakım ve onarım eksikliği nedeniyle yaşanan bir tren çarpışmasında 52 işçinin hayatını kaybetmesinin ardından demiryolu işçilerinin yükselttiği taleplerle birebir örtüşüyor.
– Son olarak demokratik talepler bağlamında bir iki örnekten de bahsetmek istiyorum. 30.000’den fazla sosyalist militanın işkence, suikast ve ortadan kaybolması da dahil olmak üzere askeri diktatörlük altında işlenen tüm suçlara dokunulmazlık sağlayan Gerekli İtaat Yasası’na ve suçluların kimine bizzat Peronist eski başkan Menem tarafından atfedilen “başkanlık afları”na karşı Plaza de Mayo anneleri on yıllardır mücadele veriyorlar. Dolayısıyla yedinci talep bu mücadeleler üzerine yükseliyor. Ya da benzer bir şekilde, nihayet 2020’de yasal kürtaj hakkının kazanılmasını sağlayan Marea Verde (yeşil dalga) ilk olarak 2008’de ortaya çıkmıştı. Kürtaj hakkını savunmak ve kürtaj hakkı için feminist hareketin verdiği mücadeleyi desteklemek adına 2011 yılında yasal, güvenli ve ücretsiz kürtaj talebini programına dahil eden tek seçim cephesi FIT idi.
Şunu özellikle vurgulamak gerekiyor: FIT’in varlığını ve büyümesini sürdürdüğü ve Movimiento Socialista de los Trabajadores (MST – Sosyalist İşçi Hareketi)’in cepheye katılması ertesinde FIT-U ismini aldığı 11 yıllık süreç boyunca bu taleplerden bir tanesi bile bu cephenin programından çıkarılmadı. Aksine, FIT-U, işçi sınıfı ve kitle mücadelelerine dayalı daha fazla talebi sahiplenerek programını törpülemek yerine geliştirmeye devam etti. Örneğin, çokuluslu mega madencilik şirketlerinin kamulaştırılması veya biyolojik çeşitliliği riske atan tüm faaliyetlerin yasaklanması gibi çevresel talepler de programa eklendi.
Peki FIT-U’nun yapısı ve işleyişi nasıl?
FIT-U’nun kuruluşundan bu yana ana koordinasyon organı, MST’nin 2019 yılında FIT’e dahil edilmesiyle birlikte her partiden 2 temsilci, dolayısıyla toplam 8 kişiden oluşan Mesa Nacional del FIT (Ulusal FIT Masası)’den oluşuyor. Bu masa haftada bir veya 2 haftada bir toplanıyor. Ancak, örneğin seçimlerin yaklaştığı, sınıf mücadelesinde bir yükselişin olduğu veya öngörülemeyen bir siyasi gelişmenin olduğu dönemlerde, toplantı sıklığının haftada 3-4 toplantıya kadar çıktığı siyasi yoğunluğun yüksek olduğu haftalar da olabiliyor.
FIT-U’nun işlevsel metodolojisi, temel önerisine, yani devrimcilerin birliğine dayanan “bölünmecilik karşısında birleşiklik” dedikleri bir işleyişe dayanıyor. Kararlar, çoğunluk kuralını dayatmak yerine, ne kadar minimal olursa olsun ortak bir uzlaşı noktasına varma nihai hedefi doğrultusunda fikir birliği ve karşılıklı saygı temelinde alınıyor. Her bir partinin temsilcilerinin Ulusal Masa’ya getirdikleri öneri ve fikirlerin, o partinin kongre, genel kurullar ve yerel meclisler gibi parti tabanını da kapsayan kendi iç organ ve mekanizmalarında politik tartışmalar süzgecinden geçtiği ve kolektif olarak karara bağlandığı ön kabulüne dayalı bu metot, Leninist demokratik merkeziyetçilik ilkesinden ilham alıyor ve doğası gereği Ulusal Masa ile her bir partinin kendi iç mekanizmaları arasında pek çok git-gel içeriyor. Ulusal Masa, farklı temsilcilerin gündeme getirdiği her konu, sorun ve tutumu bileşenlerinin kolektif karar alma süreçlerinin bir sonucu olarak gördüğünden, hiçbir gündemi bir diğerinden daha fazla veya daha az değerli görmüyor ve her gündemi tartışmaya açıyor.
Somut bir konuda bileşenler birbirinden farklı öneriler veya tutumlar geliştirdiği durumda, ki buna birazdan güncel bir örnek vereceğim, temsilciler hepsinin hemfikir olduğu noktaları ve farklı görüşlerin olduğu noktaları belirleyip yazıya döküyorlar; konu hakkında cephenin ortak tutumunun ne olacağını o anda karara bağlamak yerine aldıkları notları geri dönüp kendi partileriyle tekrar paylaşıyorlar ve görüş alıyorlar.
Diğer bir işleyiş prensibi, FIT-U’nun bileşeni olan her bir partinin kendini inşa etme hakkını savunmasına dayanıyor. Yani bir cephenin cephe olarak ortaya koydukları, cephenin içindeki partilerin her birinin, kendi geleneğini, teorilerini, programını ve metodolojisini izleyerek kendisini inşa etmeye çalıştığı gerçeğini geçersiz kılmıyor. Tam da bu nedenle, örneğin FIT-U’nun cephe adına bir web sitesi, basılı veya sosyal medya iletişim kanalları bulunmamakta. Bunun yerine, bileşeni olan her bir partinin kendi argümanları, siyasi bakış açısı ve tutumunu ortaya koyduğu basılı ve dijital gazetesi ve iletişim araçları var ve her bir bileşen bu kanallar yoluyla FIT-U’nun propagandasını yapıyor.
Bu ikisinin — yani uzlaşıya ve her bir bileşenin kendini inşa etme hakkına saygıya dayalı üniter metodoloji — birleşimi FIT-U’nun üçüncü işleyiş metodolojisini getiriyor: açık ve yoldaşça tartışmalar. Örgütlü solun genel tarihini az çok bilen bizler için, FIT-U’nun bileşeni partilerin her birinin Troçkizm, siyasi pozisyon, inşa stratejisi ve devrimci tutum hakkında tamamen aynı yoruma sahip olduğunu varsaymak oldukça idealist ve aşırı saflık olur diye düşünüyorum. Ve gerçekçi olalım; uzlaşının her zaman işe yaradığını düşünmek de eşit derecede idealist ve saflık olacaktır. Ulusal Masa ile her bileşenin organları tam anlamıyla bir uzlaşıya ve ortak tutuma varmak adına ne kadar görüş alışverişinde bulunursa bulunsun, bunun mümkün olmayacağı meseleler elbette ki olmaktadır. Peki, böyle durumlarda ne oluyor? İşte açık ve yoldaşça tartışmalar ilkesi tam da burada devreye giriyor.
FIT-U’nun bir mesele üzerinde vardığı uzlaşı ve ortak tutum ne olursa olsun ve ne kadar minimal olursa olsun, cephenin her bir bileşeni ortaklaşılan bu noktaları işçi sınıfı ve kitle hareketleri içindeki müdahale alanlarında hep birlikte FIT-U’nun tutumu olarak ortaya koyuyor ve yükseltiyorlar. Görüş birliğine ve uzlaşıya varılamayan her nokta ise tartışmaya açık kalıyor. Bu açık kalma durumu, tartışmanın cephe bileşenleri arasında bir iç tartışma olarak devam etmesi anlamına gelmiyor. Açıklıktan kasıtları, onların kendi tabiriyle, “de cara a los trabajadores,” yani “işçi ve emekçilerin önünde” ve onlara dönük yapılan tartışmalar.
Özetle, herhangi bir meselede uzlaştıkları noktalarda kitleler önünde ortak ve militan bir tavır alarak demokratik merkeziyetçiliği ilerletiyorlar. Farklılıklarını ise gene kitleler önünde ve yoldaşça tartışıyorlar ve bu şekilde FIT-U’nun devrimcilerin birliği temel ilkesine zarar vermeksizin her partinin kendini inşa etme hakkına saygı gösteriyor ve bu hakkı saklı tutabiliyorlar. Bu işleyiş metodolojisi, farklılıkları önemsiz veya görünmez kılmadan birleşik cephe politikasını destekliyor. Daha da somutlaştırırsak, tüm bileşenler uzlaşıya varılamayan bir mesele hakkında, gazetelerinde, iletişim mecralarında ve politik müdahale alanlarında kendi siyasi tutumlarını ortaya koymakta, birbirlerini alenen eleştirmekte ve birbirleriyle polemiğe girmekte özgürler.
Peki bu işçi sınıfı ve kitle hareketlerine politik müdahale alanları neler? Birkaç örnek vermeme izin verin.
Bu alanlardan biri Asamblea de Intellectuales (Aydınlar Meclisi). FIT ilk kurulduğunda, entelektüel ve bilimsel çevrelerden büyük ilgi görüyor; bu ilgi karşısında FIT Ulusal Masası, fikir alışverişinde bulunmak ve FIT’in programatik ve teorik temellerinin yanı sıra yapısını ve işleyişini de detaylandırmak ve tartışmak için bir Aydınlar Meclisi oluşturulmasını öneriyor. Bu meclis her aydına, bilim insanına ve öğretim görevlisine açık bir meclis; katılmak isteyenlerin bileşenlerden herhangi birinin militanı olması zorunluluğu yok. Aydınlar Meclisi’nin en aktif olduğu dönem FIT’in biraz önce bahsettiğim çıkış programının kapsamlı bir şekilde tartışıldığı başlangıç dönemiydi; ancak program bir kez ortaya konulduktan sonra da Meclis varlığını sürdürdü. Şimdilerde her 2-3 yılda bir toplanıyor. Bu sıklık Arjantin’in karmaşık seçim döngüsünün sıklığı ile hemen hemen kesişiyor ki zaten seçim dönemleri de FIT-U’nun, herhangi bir güncellemeye ihtiyaç olup olmadığına karar vermek için programını gözden geçirdiği zamanlar oluyor.
Sınıf mücadelesine müdahale alanlarından biri de Mücadeleci Sendikal Hareket Genel Meclisi ki bu FIT-U’nun sınıf mücadelesi içinde devrimci siyaseti ilerletme açısından bugüne kadarki en önemli başarısı olabilir. Mücadeleci Sendikal Hareket, 2018 yılında, sendika bürokrasileriyle mücadele etmek ve sendikalar içerisinde gerçek işçi demokrasisini tesis etmek için bir araya gelen bir grup farklı sendika, sendika delegeleri, şubeleri, komiteleri ve iç komisyonları tarafından kuruldu. Hareketin kurucularından olan çeşitli sendika ve işçi önderleri FIT’i oluşturan partilerin, özellikle de Izquierda Socialista’nın militanları olduğu için, hareketin FIT ile hep organik bağları vardı diyebiliriz. Ancak başından beri hareket ve genel meclisinin FIT’den bağımsız ve özerk bir işleyişi var ve FIT, genel meclise kendi militanları aracılığıyla müdahale etse de meclisin özerkliğini ve bağımsızlığını teşvik ediyor ve kendi tutum ve pozisyonlarını işçilere dayatmak yerine, işçilerin toplu olarak aldıkları kararlara saygı duyuyor. İşçi demokrasisi temelindeki bu ilişkilenme, aynı zamanda FIT’e programını güçlendirmek için işçilerin mevcut konumları, ihtiyaçları ve talepleri hakkında sınıf hareketinin içinden bir bakış açısı da sağlıyor. Bu ilişkilenme metodu doğrudan, sendikaların devrimci partilere, söz konusu durumda ise devrimci özelliklere sahip bir siyasi seçim cephesine, dahi tabi kılınmaması gerektiği yönündeki Lenin ve Troçki’nin öğretilerinden geliyor. Örneğin, Mücadeleci Sendikal Hareket’in genel meclis dışında kendi bağımsız ulusal ve bölgesel masaları da bulunuyor.
FIT-U’nun müdahale alanlarına son bir örnek vermeden önce, hazır Mücadeleci Sendikal Hareket’ten bahsediyorken, geri dönüp az önce söz verdiğim gibi FIT-U’nun bileşenlerinin herhangi bir meselede birbirinden farklı öneriler veya tutumlar geliştirdiği bir durumda ne olduğuna dair somut bir örnek vermek istiyorum. FIT-U bileşeni partiler, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin karakteri ve bu işgal karşısında yükseltilmesi gereken talep ve sloganlar konusunda oldukça farklı pozisyonlar takındılar. Bu pozisyonların detayına burada girmeyeceğim, ancak size bu farklılıkların Mücadeleci Sendikalar Hareketi’nin genel meclisine nasıl yansıdığını anlatmak istiyorum:
Mücadeleci Sendikalar Hareketi’nin parçası, aynı zamanda Izquierda Socialista/FIT-U’dan CABA (Buenos Aires Bölgesi) seçilmiş Büyükşehir Belediye Meclisi üyesi ve kamu işçileri sendikası ATE (Asociación Trabajadores del Estado) bünyesinde Ekonomi Bakanlığı’nda çalışan bir işçi delegesi olan Pablo Almeida, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin tartışılması ve konu hakkında bir tutum belirlenmesi için Mücadeleci Sendikalar Hareketi’nin son genel meclisinde bir önerge verdi. Önergeyi veren kişi olarak konu hakkında söz alan Almeida, FIT-U’nun dört bileşeninin uzun bir siyasi tartışma ve polemikten sonra ortaklaştığı dört noktayı meclise taşıdı; ancak bunu yaparken militanı olduğu Izquierda Socialista’nın, FIT-U’nun diğer bileşenlerinden ayrılan bakış açısını da genel meclisteki işçilerle paylaştı. Almeida’nın bu konuşmasında yükselttiği iki farklı talep işçilerden yoğun alkış aldı. Bunlardan biri, Putin’in işgaline karşı Ukrayna halkının desteklemesini savunduğu andı. Ancak bu talep, işçilerden alkış almasına rağmen önergeyi sunan Almeida tarafından genel mecliste oylamaya sunulmadı, çünkü bu talep FIT-U’nun bileşenlerinden PTS ve PO tarafından desteklenmemekteydi. Almeida’nın konuşmasının sonunda FIT-U adına oylamaya sunduğu talepler, cephenin tüm bileşenlerin istisnasız üzerinde uzlaştıkları dört talepti: 1. Savaşa hayır, 2. İşgale son; Putin’in birlikleri Ukrayna’dan çekilsin, 3. NATO’ya hayır ve 4. Emperyalist savaşlara karşısında işçilerin uluslararası birliği! Aynı zamanda FIT-U önümüzdeki hafta uzlaştıkları bu dört talepten yola çıkarak, Buenos Aires Üniversitesi’nde her bir FIT-U partisinden bir delegenin katılımıyla farklılıklarını yoldaşlık temelinde tartışmak için öğrenci sektörüne dönük açık bir tartışma düzenliyorlar. Sanırım bu oldukça güncel örnek FIT-U’nun inşa ve farklılıklara saygılı ve devrimcilerin birliğine dayalı işleyiş metodolojisi ve ilkelerinin kağıt üzerinde kalmadığı, gerçek hayata ve sınıf mücadelesinin içine nasıl aktarıldığı konusunda sizlere bir fikir vermiştir.
Bu parantezi kapatıp tekrar FIT-U’nun politik müdahale ettiği alanlara verdiğim örneklere kısaca geri dönecek olursam, FIT-U, geçen sene insan hakları savunucusu olan 92 yaşındaki Plaza de Mayo annesi Nora Cortiñas’ın IMF borçlarının ödenmesine karşı olarak başlattığı ve giderek büyüyen bir hareketin de aktif bir bileşeni haline geldi. 1976 soykırım darbesinin yıl dönümü olan 22 Mart 2021’de Cortiñas, IMF’ye ve güncel Peronist Frente de Todos hükümetine karşı bu seferberliğin parçası olan ve seferberliği başından beri destekleyen FIT-U partileri başta olmak üzere tüm siyasi partilerle gurur duyduğunu ve desteklediğini söyledi. Özetle belirtebiliriz ki FIT-U yukarıda bahsettiğim organik ilişkilerinin ötesinde, her zaman farklı partilerle, hareketlerle ve gruplarla sınıfın bağımsızlığı ve kapitalizmden kopuş temelinde işbirliği ve ortak mücadele yollarını aramaya devam ediyor.
Sözlerimi bitirmeden önce son olarak FIT-U’nun benimsediği diğer iki mekanizmadan da hızlıca bahsetmek istiyorum. Birincisi, FIT-U’nun ulusal milletvekilleri ortalama bir işçi ücreti alıyor ve burjuva parlamento üyelerinin ayrıcalıklarını reddediyorlar. Paris Komünü’nden (1871) ilham alan bu tutum, aynı zamanda kamu hizmetinin işçi ücreti karşılığında yapılması gerektiği şeklinde, I. Enternasyonal’den itibaren tüm enternasyonallerin programlarında da yer alıyor (Marx & Engels 1848). Ancak Podemos gibi diğer sol partilerin veya koalisyonların aksine, FIT-U demagojik bir söylem üzerinden milletvekili maaşlarını reddetmiyor. Ödenen maaşı alıyor, milletvekillinin belirlenen maaşını toplamdan düştükten sonra miktarın kalanını işçi ve kitle mücadelelerinde ve devrimci partilerin inşasında kullanılan bir fona aktarıyorlar. Benzer bir şekilde milletvekilleri için belirlenen ortalama bir işçi maaşını “karın tokluğu” üzerinden hesaplamıyorlar. Şu anda FIT-U’nun belirlediği milletvekili maaşı, Arjantin’de 20 yıllık deneyime sahip bir öğretmenin maaşıyla denk, yani ülke standartlarına göre görece iyi bir işçi maaşına. Milletvekili maaşlarını belirlerken amaçlarının kimseyi karın tokluğuna çalıştırmak değil, tüm işçi maaşlarını onurlu bir düzeye çekmek olduğunu söylüyorlar.
Ve son olarak, FIT-U’nun seçim listeleri, FIT-U partilerinin militanı olsun olmasın, işçi sınıfı ve kitle mücadelelerini daha ileriye taşımak için mücadele eden herkese açık. Örneğin, demiryolları, temizlik, metal ve eğitim sektörlerinden pek çok işçi ve sendikal önder, Kasım 2021 seçimleri sırasında FIT-U’nun bölgesel aday listelerinin parçasıydı.
Uzunca bir kapanış yapmak yerine sözlerimi şunu söyleyerek sonlandırmak istiyorum: Tüm bu bahsettiğim ilkeler, metodolojiler, müdahale alanları ve mekanizmalar, sadece FIT-U’nun örgütlenmesi ve işleyişi ile ilgili gibi görünse de tüm bunları sınıf mücadelesini ve sınıf bağımsızlığı siyasetini ilerletmenin araçları bağlamında düşünürsek, hiçbiri FIT-U’nun programından bağımsız değil ve hepsi FIT-U’nun kırmızı çizgisini tekrar tekrar ortaya koyuyor: sınıf uzlaşmacı bir hat ve bu hattın sınıf mücadelesine verdiği ve vereceği tahribat… Umuyoruz ki burada genel hatlarıyla ortaya koyduğumuz FIT-U deneyimi, işçi ve emekçilerin bugünkü acil ihtiyaçlarını odağına alan bağımsız sınıf perspektifine dayalı bir mücadele hattının ve emek ittifakının Türkiye’de örülmesinin gerekliliğine ve nasıl örülebileceğine dair yol gösterici olur…
Dinlediğiniz için teşekkürler.
KAYNAKÇA
Kriesi, H. 2014. The Populist Challenge. West European Politics. 37(2): 361-378.
Marx, K. & Engels, F. 2013 [1848]. The Communist Manifesto. Northbridge, MA: Swenson and Kemp.
Michels, R. 2017 [1911]. Political Parties: A Sociological Study of the Oligarchical Tendencies of Modern Democracy. New York, NY: Routledge.
Ramiro, L. & Gomez, R. 2017. Radical-left Populism During the Great Recession: Podemos and Its Competition with the Established Radical Left. Political Studies. 65 (1) supp: 108-126.
Troçki, L. 2013 [1938]. Bildirgeler: Emperyalist savaş ve dünya proleter devrimi, Geçiş Programı. İstanbul: Yazın Yayınları.
Troçki, L. 2019 [1924]. Ekim Dersleri. İstanbul: Yazın Yayınları.