Potemkin’den Putin’e Kırım sorunu ve Donbas’ın sahte cumhuriyetleri

İlk defa İşçilerin Uluslararası Birliği – Dördüncü Enternasyonal’in Correspondencia Internacional (Uluslararası Haberleşme) isimli dergisinin Mart 2022 tarihli 49. sayısında yayımlanmıştır.

Çeviri: Yusuf Varde

***

Kırım yarımadasının nüfusu 362.366 kişiden oluşuyor. Nüfusun %60’ı Rus kökenli, %25’i Ukraynalı ve %12’si asıl yerleşimciler olan Tatarlardan oluşuyor.

7. yüzyıldaki Yunan kolonizasyonundan bu yana Kırım, Karadeniz’deki jeostratejik önemi nedeniyle sürekli istilalara maruz kaldı. Kırım, yüzyıllar boyunca ve günümüzde de, farklı imparatorlukların yağmacı eylemlerinin trajik örneklerinden birisi olarak öne çıktı ve çıkıyor.

Romalılar, Gotlar ve Cenevizliler, Haiti’ye benzer şekilde 26.000 kilometre karelik bir yüzey alanına sahip bu küçük yarımadanın kontrolünü tarih boyunca ele geçirdiler, ta ki 1475’te yarımada Osmanlı İmparatorluğu tarafından işgal edilene kadar. Tatar prenslerinin yardımıyla Osmanlı, Rus İmparatorluğu’nun yarımadayı ilhak ettiği yıl olan 1783’e kadar yarımada üzerindeki kontrolünü sürdürdü.

Rus generali Gregory Potemkin Kırım’ı fethetti ve bunun için Serene Majesteleri unvanını alarak Ukrayna Genel Valisi olarak atandı. Potemkin, Karadeniz’in Rus imparatorluk filosunun yanı sıra Kırım’daki Sivastopol’un başını çektiği birkaç şehir ve liman inşa etti. 1905 Devrimi’nin ünlü zırhlısına bu generalin onuruna Potemkin adı verildi.

Çarlık İmparatorluğu’nun yayılmacılığı, 19. yüzyıl boyunca imparatorluk sınırlarının batıya giderek daha da yaklaştığını şüpheyle izleyen diğer Avrupa güçleri tarafından fark edilmeden kalmadı. 1853’te Kırım Savaşı (1853-1856) adıyla vaftiz edilecek olan savaş bu şekilde patlak verdi çünkü muharebelerin büyük bir kısmı orada gerçekleşti. Fransa, İngiltere, Piedmont-Sardunya Krallığı ve Osmanlı İmparatorluğu, Rusya’nın Avrupa’daki ilerlemesini durdurmak amacıyla Çarlık İmparatorluğu’na karşı ittifak kurdular.

Savaşın üç cephesinde subay olarak görev yapan ve Savaş ve Barış romanının yazarı olan ünlü Rus yazar Leo Tolstoy, Sivastopol Serisi (1855) adlı eserini savaşa damgasını vuran Sivastopol kuşatması hakkındaki görüşlerine adadı. Savaş, 2 Nisan 1856’da Çarlık İmparatorluğu’nun yenilgisiyle sona erdi. Paris Antlaşması, Çarlık Rusya’sına karşı Karadeniz’in silahsızlandırılması ve Sivastopol üssünün terk edilmesi de dahil olmak üzere bir dizi yaptırım hayata geçirdi.

Ancak Ukrayna’da ve Kırım’da Çarlığın varlığı hiçbir zaman sona ermedi. 19. yüzyılın sonunda, Rus sermayesinin şemsiyesi altında Ukrayna’da endüstriyel gelişme başladı. Donbas bölgesinde veya Kırım yarımadasındaki taş ocaklarında kömür endüstrisi gelişmeye bu dönemde başladı çünkü bu bölge her zaman mineraller açısından zengin ve çok verimli bir toprak olmuştu. Bu ilişkinin bir sonucu olarak, Kırım nüfusu çok etnikli bir karakter kazandı.

1921’de Kırım Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti (KÖSSC) kuruldu. Bu, SSCB’den bağımsız bir Tatar cumhuriyetiydi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, KÖSSC’nin asıl halkı Tatarlar, çoğu Kızıl Ordu’nun tarafında olmasına rağmen, Nazilerle işbirliği yapma bahanesiyle Stalin tarafından sürgüne gönderildi ve Kırım, Stalin tarafından “Ruslaştırıldı”. Nazilerle işbirliği yapıldığı iddiası, o bölgeyi kolonize etmek için Rus birliklerini göndermek adına dile getirilen sahte bir bahaneydi. Daha sonra bu bahane Nikita Kruşçev tarafından Ukrayna’nın ilhak edilmesinde kullanıldı. Böylece Stalinist bürokrasi halkları domine etmeye ve onların her türlü özerkliğinden ve seferberlik hakkından kaçınmaya çalıştı.

2014 yılında Kiev’deki Rus yanlısı hükümet düştüğünde Putin’in tepkilerinden biri de Kırım yarımadasını zor yoluyla ilhak etmek oldu. Kırım’da zaten bir Rus askerî üssü mevcuttu ancak Kırım, SSCB’nin dağılmasından sonra varılan anlaşma nedeniyle Ukrayna’nın bir parçasıydı. Putin, Mart 2014’te ilhakını güçlendirmek için Rusya Federasyonu’na katılma lehine olacak şekilde bir referandum düzenledi. Kırım, Rus emperyalizminin bir başka anklavı haline getirildi. Kırım anklavında referandum yapmak, Malvinas Adaları’nda veya Cebelitarık Kayalığı’nda Birleşik Krallık’a katılmak için “Evet” veya “Hayır” oylarının verileceği bir referandum düzenlemeye benziyor.

***

Donbas’ın sahte cumhuriyetleri

Putin, sözde Donbas cumhuriyetlerinin (Donetsk ve Luhansk) bağımsızlığını tanıdı. Putin Donbas “halklarının”, Kiev’deki “Nazi saldırılarına” karşı “kendilerinin savunulmasını isteyen” ve Rusça konuşan halklar olduklarını savununuyor. Onun Ukrayna’ya saldırmak için kullandığı bahanelerden biri de buydu. Biz, Donbas bölgesinin “kendi kaderini tayin hakkı” argümanının yanlış olduğunu düşünüyoruz çünkü bunlar 2014 yılında Rusya’nın mali ve askerî desteğiyle kurulan hayalî cumhuriyetlerdir. Stalin döneminden beri Ruslaştırılan (Rus kökenli nüfus kaydırmalarıyla) ve Putin döneminde de Ruslaştırılması sürdürülen bölgelerdir.

Donetsk şu anda Donbas madencilik bölgesindeki ana şehir. Nüfusunun 2.000.000 civarında olduğuna inanılıyor.

Luhansk ise biraz daha küçük olsa da, 1.500.000 nüfuslu bir sanayi şehri.

Bu bölgelerde Rus dili ve kültürünün hakim olduğu doğru olsa da, hakiki bir ayrılıkçı hareket mevcut değil. 60 yılı aşkın bir süredir bir arada yaşayan Batılı ve Doğulu Ukraynalılar arasında hiçbir zaman sorun olmadığı bir gerçek. Bu bölgelerde Rus dilinin kullanımıyla ilgili de bir sorun yaşanmadı. O zaman 2014’te bu kriz neden ortaya çıktı? Ayrılıkçı hareketin, o zamanlar Rusya yanlısı kukla kapitalist hükümetin düşüşüne bir tepki olarak Putin tarafından desteklendiği ve korunduğu açık. Putin, bu bölgede de yaşanan ve ücretlerdeki düşüş ile işsizlikten ve Avrupa ve Yankee emperyalizmi tarafından desteklenen Kiev’in liberal hükümetlerinin yıkıcı politikasından kaynaklanan toplumsal krizden, sanayi (çelik, kimyasallar) ve madenlerde (kömür, demir) yoğunlaşan ekonomik krizden yararlanmak istedi. 

Gerçekte Donetsk ile Luhansk, 2014 yılında Rusya tarafından ilhak edilen Kırım yarımadası gibi, Rus emperyalizminin Ukrayna topraklarındaki yerleşim bölgeleri, yani anklavlarıdır. Bir anklav, emperyalizmin ulusları bölmek ve stratejik noktalara hükmetmek için kurduğu yapay oluşumlardır. Emperyalist anklavlar, örneğin Malvinas Adaları, Cebelitarık Kayası, İsrail, Kuzey İrlanda ve diğerleridir. Bu nedenle, herhangi bir anklavda yapmadığımız gibi, bu iki bölgenin de “kendi kaderini tayin etmesini” desteklemeyi doğru bulmuyoruz. Bu, Ukrayna’nın çeşitli azınlıklarına saygı duyulması ve onların dillerini ve kültürel geleneklerini özgürce kullanmaları için her zaman mücadele edeceğimiz gerçeğini değiştirmiyor.

Putin’in bir diğer argümanı, Zelenski hükümetinin Donbas halkına “soykırım” uyguladığı yönünde. Bu doğru değil. Sadece veriler bile bunu gösteriyor. Yaklaşık 3.500.000 kişilik bir nüfusta, sekiz yıldır devam eden savaşta 14.000 kayıtlı ölüm var. Her iki taraftan ortalama yedi bin kişi öldü ve ölenlerin çoğu sivil değil askerdi. Yani Putin’in iddia eettiği bir “soykırım” yok ortada, ancak savaşta yaşanan ölümler mevcut.

Ancak Putin, sorunun sadece Donbas bölgesi olmadığı konusunda net. Putin, Ukrayna’nın tamamını bağımsız bir ulus olarak tanımıyor ve kendi kontrolü altında olmasını istiyor.