Komintern’in Üçüncü Kongresi’nde kabul edilen “Taktikler Üzerine Tezler’den”
Kaynak: “Devrimci Marksizm’de Geçiş Programı Anlayışı”, Eleştiri Yayınevi, Devrimci Sosyalizm Dizisi 3, Nisan 1980, İstanbul.
***
Bu tezler Rus delegasyonu tarafından Alman delegasyonuna danışarak hazırlanmıştı ve 12 Temmuz 1921’de Karl Radek tarafından Kongre’ye sunuldu.
5. Kısmî mücadeleler ve kısmî talepler
Komünist partileri ancak mücadele içinde gelişebilir. En küçük komünist partileri bile sadece propaganda ve ajitasyon ile sınırlı kalmamalıdırlar. Tüm proleter kitle örgütlerinde, geri, kararsız kitlelere mücadele için somut hedefler ileri süren, onları temel gereksinimleri için mücadeleye teşvik eden ve mücadelenin nasıl yürütülmesi gerektiğini gösteren, böylece de komünist olmayan tüm partilerin ihanetlerini teşhir eden öncüyü oluşturmalıdırlar. Komünist partiler ancak proletaryanın tüm mücadelelerinin başına geçerek ve bu mücadeleleri ilerleterek büyük proleter kitleleri diktatörlük için (proleter diktatörlüğü-Ç.N.) mücadeleye kazanabilirler.
Komünist partilerin tüm ajitasyon ve propagandası, tüm eylemi, kapitalizm koşullarında proleter kitlesinin konumunda hiçbir kalıcı ilerlemenin mümkün olmadığı anlayışını içermelidir; ancak burjuvazinin devrilmesi ve kapitalist devletin yıkılmasıyla işçi sınıfının konumunu ilerletmek ve kapitalizmin çökerttiği ulusal ekonomiyi onarmak olanağı elde edilecektir.
Ama bu anlayış, proletarya, diktatörlük mücadelesi için hazır oluncaya kadar, hayati ve acil olan talepleri için mücadeleden vazgeçmek anlamına gelmemelidir. Kapitalizmin, işçilere kölece yaşam koşullarını bile sağlamaktan aciz olduğu günümüzde, eski sosyal demokrat barışçıl reformlar programını ileri süren ve bu reformların müflis kapitalizmin çerçevesinde gerçekleştirilmesini öneren sosyal demokrasi, işçi kitlelerini açıkça yanıltmaktadır. Çözülme dönemindeki kapitalizmin işçilere insanca yaşam koşullarını sağlayamamasının ötesinde, bütün ülkelerdeki sosyal demokratlar ve reformistler kendi programlarında yer alan en mütevazi talepler için bile en küçük bir mücadele yürütme niyetinde olmadıklarını her geçen gün kanıtlamaktadırlar.
Merkezci partilerin, en önemli sanayilerin sosyalizasyonu ya da millileştirilmesi yolundaki talepleri de aynı derecede aldatıcıdır. Merkezciler, burjuvazi yenilgiye uğratılmaksızın en önemli sanayilerin sermayenin elinden çekip alınabileceğine kitleleri inandırmaya çalışarak onları yanlış yola yöneltmektedirler; üstelik, birbiri ardından çeşitli sanayileri teker teker alıp sonra da “planlı” ekonomik inşaya geçme umuduyla, kitleleri asıl can alıcı mücadeleden, acil ve en doğrudan talepleri için mücadeleden saptırmaya çalışmaktadırlar. Böylece, kapitalizmin ıslah edilmesi anlamına gelen sosyal demokrasisinin asgari programına dönmektedirler, ki bu günümüzde gerçek bir karşıdevrimci aldatmaca haline gelmiştir.
Eğer bu millileştirme programında, örneğin kömür sanayisinin millileştirilmesinde, proletaryanın tüm gücünü tek bir talep üzerinde yoğunlaştırmak ve böylece gelişimi içinde iktidar mücadelesine yol açacak olan devrimci eylemin bir çıkış noktasını oluşturmak şeklindeki Lasallecı görüş rol oynuyorsa o zaman boş bir hayal ile karşı karşıyayızdır: Tüm kapitalist devletlerde işçi sınıfı günümüzde o denli çok ve ağır felaketlere katlanmakladır ki, bütün bu ezici yüklere ve darbelere karşı tamamıyla hayali olan kurnazca bir hedef gözeterek mücadele etmek mümkün değildir. Aksine, kitlelerin her gereksinimini, bütününde sosyal devrime yönelik güçlü akımı oluşturacak devrimci mücadelelerin hareket noktaları olarak ele almak gerekir.
Komünist partileri bu mücadelede kapitalizmin sallantıdaki yapısını güçlendirmeye ve düzeltmeye yönelik bir asgari program ileri sürmezler. Bu yapının yıkılması temel amaçları, acil görevleri olarak kalır. Ama bu görevi yerine getirebilmek için komünist partileri işçi sınıfının acil ve dolaysız gereksinimlerinin karşılığı olan talepleri ileri sürmeli ve bunların kapitalist sınıfın kâr ekonomisiyle bağdaşıp bağdaşmadığına bakmadan bu talepler için savaşmalıdır.
Komünist partilerin göz önüne almaları gereken kapitalist sanayinin varlığını sürdürebilmesi ve rekabet koşulları ya da kapitalist ekonominin kârlılığı değil ama proletaryanın artık katlanamayacağı ve katlanmaması gereken yoksulluktur. Eğer talepler geniş proleter kitlelerinin hayati gereksinimlerine uygun düşüyorsa ve eğer kitleler bu gereksinimler karşılanmadığı takdirde hayatlarını sürdüremeyeceklerini düşünüyorlarsa, bu talepler için mücadele iktidar mücadelesinin çıkış noktası haline gelecektir. Reformistlerin ve merkezcilerin asgari programlarının yerine, Komünist Enternasyonal, proletaryanın somut gereksinimleri için mücadeleyi; bir bütün olarak alındıklarında burjuvazinin iktidarını parçalayan, proletaryayı örgütlendiren ve proletarya diktatörlüğü için mücadelenin adımlarını oluşturan bir talepler sistemini koyar; kitlelerin kendileri bilinçli olarak proletarya diktatörlüğünden yana olmasalar bile, bu taleplerin her biri kitlelerin büyük çoğunluğunun bir gereksiniminin anlatımı olmalıdır.
Bu talepler için mücadele giderek çoğalan bir kitleyi kucakladığı ve seferber ettiği ölçüde, bu mücadele kitlelerin hayati gereksinimlerini kapitalist toplumun hayati gereksinimlerinin, kapitalist toplumun karşısına çıkardığı ölçüde, işçi sınıfı eğer kendisi yaşamak istiyorsa kapitalizmin ölmesi gerektiği gerçeğinin bilincine varacaktır. Bu kavrayış onda diktatörlük için mücadele azmi doğuracaktır. Somut talepler için gelişen mücadeleleri yoğunlaştırmak, bunları derinleştirmek ve aralarındaki bağı kurmak komünist partilerinin görevidir. Kısmî bir talebi sağlamak için işçi kitlelerinin giriştikleri her kısmî eylem, her ciddi ekonomik grev, tehdit altındaki işveren kesimini korumak ve proletaryanın kısmî bile olsa herhangi bir başarısını engellemek üzere derhal tüm burjuvazinin seferberliğine yol açmaktadır (İngiltere’deki demiryolu grevinde burjuva, faşist grev kırıcılarının yardımları). Burjuvazi ayrıca işçilerle mücadelesinde tüm devlet mekanizmasını seferber etmektedir (Polonya’da işçilerin askere alınması, İngiltere’de maden işçileri grevi sırasında özel yasa). Kısmî talepler için mücadele veren işçiler ister istemez bir bütün olarak burjuvazi ve onun devlet aygıtı ile mücadeleye sürüklenir. Kısmî talepler için mücadeleler ya da belirli işçi gruplarının kısmî mücadeleleri işçi sınıfının kapitalizme karşı topyekun bir mücadele boyutuna eriştiği ölçüde, komünist partisinin görevi daha kesin ve bütünsel sloganlar ileri sürmek ve bunları düşmanın doğrudan devrilmesi sloganıyla birleştirmektir.
Komünist partileri en geniş kitlelerin gereksinimlerinden kaynaklanan bu kısmî talepleri, sadece kitleleri mücadeleye yönelten bir biçimde değil ama, doğası gereği, onları örgütlendiren bir biçimde ortaya sürmek zorundadır.
İşçi kitlelerinin ekonomik gereksinimlerinden doğan her pratik slogan, üretimin kontrolü için mücadeleye doğru yöneltilmelidir. Üretimin kontrolünden anlaşılması gereken, ulusal ekonominin kapitalist rejim içinde bürokratik olarak örgütlenmesi için bir plan değil, fabrika konseylerinin ve devrimci sendikaların uygulayacağı kontroldür. Ancak sanayi dalları ve bölgeler olarak birbirine bağlanan bu türden örgütlerin (fabrika konseyleri) kurulmasıyla işçi kitlelerinin mücadelesi örgütsel olarak birleştirilebilecek ve sosyal demokrasi ile sendika liderlerinin kitleleri bölme çabalarına karşı konulabilecektir. Fabrika konseyleri, ancak işçi kitlelerinin en geniş kesimleri için ortak olan ekonomik hedeflere yönelik mücadeleler içinde ortaya çıktıkları takdirde bu görevleri yerine getirebileceklerdir; ancak proletaryanın tüm devrimci kesimleri arasında, yani komünist partisi, devrimci işçiler ve devrimci bir çizgide gelişen sendikalar arasında bağları kurarak bu görevleri yerine getirebileceklerdir.
Bu türden kısmî taleplerin ileri sürülmesine karşı, her türlü itiraz, buna ilişkin olarak yapılan bütün reformizm suçlamaları, devrimci eylemin zorunlu koşullarını anlayamamış olmanın belirtisidir; bu anlayışsızlık bazı komünist grupların sendikalara katılmaya ya da parlamentoyu kullanmaya karşı gösterdikleri düşmanlıkta da kendini açığa vurmuştur. Sorun, nihai amacı proletaryaya ilan etme sorunu değil, proletaryayı nihai amaç için mücadeleye yöneltecek tek yol olan pratik mücadelelerin yoğunlaştırılması sorunudur. Kısmî taleplere karşı itirazların ne denli temelsiz ve devrimci eylemin gereksinimlerinden kopuk olduğu, sol komünist diye bilinenlerin oluşturduğu saf doktrinin sığınağı küçük grupların bile, kendi çevrelerinde yer alandan daha geniş bir işçi kitlesini eyleme yöneltmeye çalıştıklarında ya da büyük halk kitlelerini etkileyebilmek için onların mücadelelerine katılmak istediklerinde, kısmî talepler ileri sürmek zorunda kalmalarında açıkça görülebilmektedir.
İçinde yaşadığımız döneme devrimci bir nitelik kazandıran şey şudur: Çalışan kitlelerin en mütevazi yaşam koşullarının sağlanması bile kapitalizmin varlığıyla bağdaşamamakta ve bu nedenle en basit talepler için mücadele bile komünizm için mücadeleye doğru gelişmektedir.
Kapitalistler sayıları giderek artan işsizler ordusundan, örgütlü emekçiler üzerinde ücretleri düşürmek yönünde bir baskı kurmak için yararlanırken, sosyal demokratlar, bağımsızlar ve resmî sendika önderleri işsizlere alçakça sırtlarını dönmektedirler; onları sadece hükümet ve sendikaların merhametine muhtaç nesneler olarak ele almakta ve siyasi olarak onları lümpen proletarya olarak nitelemektedirler. Komünistler, şimdiki koşullarda işsizler ordusunun muazzam önemi olan bir devrimci öğe oluşturduğunu kavramalı ve bu ordunun önderliğine geçmelidirler. Komünistler, işsizlerin sendikalar üzerindeki baskısı sayesinde sendikaların yenilenmesini hızlandırmalı ve öncelikle, sendikaları ihanet eden önderlerinin etkisinden kurtarmalıdır. Komünist partisi, işçilerle proleter öncüyü sosyalist devrim mücadelesinde birleştirerek işsizlerin en devrimci ve sabırsız unsurlarını umutsuz kopuk eylemlerden alıkoyacak; proletaryanın bir kesiminin başlattığı saldırıyı tüm kitlenin en olumlu koşullarda desteklemesine olanak tanıyacak ve bu çatışmayı, verili olan sınırlarını aşmaya yöneltip kararlı bir saldırının çıkış noktası haline getirecektir; özetle tüm bir kitleyi dönüştürecek ve sanayinin bu yedek ordusunu devrimin etkin bir ordusu haline sokacaktır.
Komünist partileri, bu işçi kesiminin savunuşunu en güçlü biçimde ele aldıklarında ve işçi sınıfının alt tabakalarına ulaştıklarında, işçi sınıfının bir kesiminin çıkarlarını diğer kesimlerine karşı temsil etmemektedirler; bunu yaparak, işçi aristokrasisinin geçici çıkarları yararına karşıdevrimci önderlerin ihanetine uğramış olan işçi sınıfının ortak çıkarlarını temsil etmektedirler: İşsiz ve kısa süre çalışanların sayısı arttıkça ve çıkarları işçi sınıfının ortak çıkarlarıyla bütünleştikçe, işçi aristokrasisinin geçici çıkarları bu ortak çıkarlara tabi kılınmalıdır, işsizlere karşı bir silaha dönüştürmek ya da işçileri kaderlerine terk etmek üzere işçi aristokrasisinin çıkarlarını temel alan bakış açısı açıkça karşıdevrimcidir.
İşçi sınıfının genel çıkarlarının temsilcisi olan komünist partisi, bu ortak çıkarları benimsemek ve propagandasını yapmakla yetinemez. Bunları ancak, koşullar uygun olduğunda, en ezilen ve yoksullaşmış işçi kitlesini işçi aristokrasisinin direnişine bakmaksızın mücadeleye yöneltmekle gerçek anlamda temsil edebilir.
(…)