Suriye devriminin desteklenmesi üzerine deklarasyon
Emekçilerin özgür, demokratik ve laik Suriye’si için, ileri!
İşçilerin Uluslararası Birliği-Dördüncü Enternasyonal (UIT-CI).
Uluslararası Birlik Komitesi (İşçi Cephesi / Lucha Internacionalista)
1. Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da doğan Arap devrimlerinin bir parçası olarak Mart 2011’de patlak veren Suriye devrimci süreci, Suriyeli emekçi halk kitlelerinin Beşar Esad’ın temsil ettiği diktatörlük rejimine karşı meşru demokratik ayaklanışlarının bir ürünüdür. Kitleler rejimin sadece baskı, işkence ve katliam uygulamalarına değil, aynı zamanda uluslararası mali sermaye ve Suriye burjuvazisi ile işbirliği içinde yürürlüğe koyduğu neoliberal politikalara, bu politikaların sonucu olarak yaygınlaşan işsizliğe, yoksulluğa ve hayat pahalılığına karşı başkaldırmışlardır. Yolsuzlukları temel ekonomik faaliyet haline dönüştüren ve ülke gelirlerinin yarısına el koyan egemenler kastı, Beşar’ın önderliğinde bir mafya oluşturmaktadır ve başta gizli güvenlik servisleri ve ordu olmak üzere rejimin tüm kurumlarını emekçi halkın üzerine sürerek otokratik yönetimi ayakta tutmaya çalışmaktadır. Bu görüntü karşısında dünya devrimci solunun yeri hiç kuşkusuz ayaklanan Suriyeli emekçilerin safıdır. Ayakta kalabilmek için ayrım yapmaksızın yaklaşık 40 bin Suriyeliyi katleden Beşar rejimine verilecek en küçük destek, tarihe ve dünya emekçilerine karşı işlenen karşıdevrimci bir suç ve ihanet anlamına gelmektedir.
2. Suriyeli emekçilerin ayaklanması önce bir taşra kenti olan Deraa’da, Tunus ve Mısır devrimlerini kutlamak isteyen işsiz ve öğrenci gençlerin gösterileriyle başlamış, ama rejimin bu gençlere saldırması karşısında hızla tüm ülkeye yaygınlaşmıştır. Rejimin demokratik özgürlükler talep eden barışçıl kitle gösterilerine verdiği yegane yanıt baskı, işkence ve katliam olmuş, kitleler ile iktidarın baskı organları arasındaki çatışmalar giderek bir iç savaş niteliği almaya başlamıştır. Kitleler önce bölgesel komiteler kurarak seferberliklerine örgütlü bir hal vermeye yönelmiş ve kitle gösterilerinin rejimin katillerine karşı korunması amacıyla da silahlı birlikler oluşmaya başlamıştır.
3. Çatışmaların şiddetlenmesi ve ordudan askerlerin devrimin safına geçmesiyle, Özgür Suriye Ordusu oluşmaya başlamıştır. Özgür Suriye Ordusu’nun doğuşu halkın rejimin baskı ve katliamlara karşı özsavunma hakkının bir ürünüdür ve belli bölgelerde kitle direnişinin ayakta kalmasını sağlamıştır. Ne var ki, hükümet birliklerinin 2012 yazında başlattığı geniş çaplı harekatla birlikte, askeri çatışmalar belirleyici bir rol oynamaya başlamış ve süreç ÖSO ile rejimin silahlı güçleri arasında süren tam bir iç savaş biçimini almıştır. Suriye’deki on dört ilin pek çoğunda ÖSO’ya bağlı milisler oluşmuştur. Oluşan her milis gücünün kendisini ÖSO birliği olarak tanımlaması silahlı mücadeleye kendiliğinden ve kaotik bir görünüm kazandırmasına karşılık, ÖSO bünyesinde bir de Askeri Konsey oluşturularak direnişin daha örgütlü bir hal kazanması sağlanmıştır. Öte yandan, ÖSO komutanları isyancı kitleler tarafından seçilen ve onların denetiminde olan liderler değil, ama esas olarak rejimin ordusunu bırakıp saf değiştiren subaylardan oluşmaktadır. Bunların önemlice bir bölümü ise emperyalizmden askeri müdahale talebinde bulunarak halk ayaklanmasını devrimci demokratik hedeflerinden uzaklaştırma çabası içindedir. Halep’teki kahramanca direniş ise, rejime karşı verilen mücadeledeki iradeyi açıkça ortaya koymaktadır. Direnişe silah yardımı! Savaşçılara destek ve hareketlilik sağlanması için Türkiye sınırı açılsın!
4. Emperyalist ülkelerin (ABD, İngiltere, Fransa, AB,) ve onlara bağımlı bölge hükümetlerinin (Türkiye, Katar, Suudi Arabistan) Suriye politikası uzunca bir süre, ondan “demokratik açılımlar” talep ederek Esad’ı desteklemekti. Emperyalizm şimdi müzakereler yoluyla, Beşar’la birlikte veya onsuz, rejimin ayakta kalmasını ve devrimin yenilgisini garanti altına almak istiyor. Öte yandan emperyalizm, kitlelerin enerjisini tüketmek adına iç savaşa uzatmalı bir hal vermeye çalışmakta ve direnişe müdahale ederek rejimi kontrölsüz ve topyekün bir çöküşten kurtarmaya çalışmaktadır. Libya’da olduğu gibi rejimin kökünden dağılarak sürecin denetiminin elinden kaçmasına izin vermek istememektedir. Emperyalizm, Müslüman Kardeşler’in denetiminde olan ve ülkede ciddi bir etkisi bulunmayan Suriye Ulusal Konseyi (SUK)’ne sırtını dayamaktadır. Bu nedenle SUK’u, Suriye devrimi önündeki karşıdevrimci bir engel olarak görüyoruz. Emperyalizmin Suriye’ye dönük her tür türlü politik ve askeri müdahalesini reddediyoruz.
5. Rusya, Çin ve İran, bölgedeki askeri ve ekonomik çıkarları açısından Esad’ı ve onun vahşi diktatörlük rejimini destekleyerek ABD ve AB karşıtı bir görünümde olmakla birlikte, onlar da emperyalizmle aynı hedefi savunmaktadırlar: Arap devrimleri sürecine son vermek ve bu amaçla Suriye devrimini durdurup (gerekirse Esad’ı feda ederek) rejimi kurtarmak. Nitekim 30 Haziran’da Cenevre’de yapılan uluslararası konferansta BM; ABD, Fransa, İngiltere, Türkiye ve Arap Birliği ülkeleri, mevcut rejim ile muhalefetin arasından seçilecek kişilerle bir “geçiş hükümeti” kurulması kararı almış ve bu karara Rusya ve Çin de imzalarını koymuşlardır. SUK da yaptığı açıklamalarla, Esad’ın çekilmesi halinde iktidarın bir geçiş süreci olarak mevcut rejimin liderlerine bırakılarak “Yemen tipi” bir çözümden yana olduğunu ifade etmiştir. Bütün bu “çözümler” Suriye devriminin frenlenmesine, rejimin yıkımdan kurtarılmasına, bölgedeki emperyalist egemenliğin sürmesine ve emperyalizmin Ortadoğu jandarması olan Siyonist İsrail’in güvenliğinin sağlanmasına yönelik manevralardır. Rusya, Çin ve İran, Suriye’den dışarı!
6. Chavez ve Castro’dan eski Stalinist parti artıklarına kadar uzanan “XXI. Yüzyıl Sosyalizmi” taraftarlarının, “antiemperyalist” ve “antisiyonist” diye tanımladıkları Esad rejimini desteklemeleri ise, gerçekleri çarpıtarak kitleler arasında kafa karışıklığı yaratmaya yöneliktir. Esad, Suriye’deki özelleştirmelerle birlikte neoliberal politikaları uygulamakta olan, ülkenin emperyalizme bağımlılığını güçlendiren ve Suriyeli emekçilerin vahşice sömürüsü üzerine yükselen burjuva rejimin lideridir. Bu rejim öte yandan, sadece Filistinli göçmenlerin katliamında yer almakla kalmamış, ama aynı zamanda son otuz yıldır İsrail açısından bölge istikrarının temel savunucusu olmuştur. Ne antiemperyalisttir, ne de antisiyonist. Chavez, Putin, Hu Jintao ve Ahmedinecad’ın amacı, her şeyden önce kendi egemen sınıfları adına bölgedeki ekonomik ve stratejik çıkarlarını korumak, dolayısıyla da rejimin ayakta kalmasını sağlamaktır. Kendilerini sol olarak tarif eden kesimlerin bu karşıdevrim cephesinde yer alması, Stalinist, Bonapartist ve reformist solun yeni bir tarihsel ihanet örneğidir. Suriye devriminin desteklenmesi ya da karşısında yer alınması, dünya devrimci sol hareketi içinde bir ayrım çizgisi oluşturmaktadır.
7. Dünya solunun temel görevi, Suriye’de Esad diktatörlük rejimine karşı ayaklanan kitlelerin bu isyanını onların önderliklerinden bağımsız olarak ve koşulsuz olarak desteklemenin yanı sıra, Suriyeli devrimci Marksistlere her türlü yardımı sunarak onların ülkede gerçek bir devrimci parti inşa edebilmelerine katkıda bulunmaktır. Suriye devrimi, rejim tamamen yıkılan dek devam etmelidir. Bu ise, işçilerin ve halkların taleplerine yanıt verilmesi gerektiği anlamına gelir: Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkı, tüm etnik, dinsel ve cinsiyetçi ayrımcılıkların yok edilmesi, neoliberal politikalara son verilmesi, emperyalizmle olan bağların koparılması ve Filistin davasına aktif destek. Tüm bunların gerçekleştirilebilmesi için ise, bir işçi ve halk hükümetinin inşası.
8. Biz bu deklarasyonda imzası bulunan devrimci oluşumlar, elimizden gelen her türlü destekle Suriye devriminin yanında olduğumuzu ilan ediyoruz:
Kahrolsun Esad rejimi!
Bütün desteğimiz Suriye devrimine!
Suriye’de emperyalist müdahaleye hayır!
Hükümetler Suriye ile bütün ilişkilerini kesmeli, diktatörlük rejimini desteklemeye son vermelidir!
Emekçilerin özgür, demokratik ve laik Suriye’si için, ileri!
İstanbul, 4 Kasım 2012