Gürcistan’da antidemokratik “Yabancı Ajanlar Yasası”na karşı kitlesel eylemler

Yazar: Ezequiel Peressini*

***

14 Mayıs’ta Parlamento, gerici Gürcü Rüyası hükümeti tarafından desteklenen ve STK’lar ile yabancı medyanın faaliyetlerini sınırlandırmaya yönelik Yabancı Ajanlar Yasasını kabul etti. Son haftalarda bu antidemokratik yasaya karşı devasa kitle seferberlikleri gerçekleşiyor. Gürcistan’ın bağımsızlığından 32 yıl sonra gerçekleşen bu eylemler, Avrupa Birliği ve Rusya arasında sıkışan ülkenin siyasi krizini derinleştiriyor.

Gürcistan Parlamentosu, “Yabancı Ajanlar Yasası”nı 2023’teki ilk denemesinin başarısız olmasının ardından 14 Mayıs’ta 84 lehte ve 30 aleyhte oyla kabul etti. Bu yasayla hükümet, fonlarının yüzde 20’sinden fazlasını yurtdışından alan STK’ları ve medya kuruluşlarını özel bir sicile dahil olmaya ve mali durumlarına ilişkin yıllık beyannameler sunmaya zorlayacak. Bu baskıcı yasa, Putin’in ifade ve basın özgürlüğünü ortadan kaldırarak muhaliflere acımasızca zulmettiği ve hükümete karşı olan her türlü siyasi örgütlenme girişimini bastırdığı Rusya’daki yasanın aynısı.

Bu kitlesel isyan, Gürcü halkının ve gençlerinin bu yasanın demokratik özgürlüklerin daha da kısıtlanması yönünde bir başka adım olduğunun tamamen farkında olduğunu gösteriyor. Başkent Tiflis ve diğer şehirlerde on binlerce kişi sokakları işgal ederek seferber olmuş durumda. Parlamento kapılarında geceleyin de devam eden nöbetler tutuldu. Öte yandan, yüzlerce kişinin tutuklanması ve birçoğunun yargılanması ile baskılar artmaya devam etti. Bununla birlikte, yasanın onaylanmasının ardından da eylemler devam etti ve Batum’da olduğu gibi üniversitelere yayılmasıyla öğrenci hareketi ve akademisyenlerin yasayı reddeden akademik boykot eylemleri (öğretmen ve öğrenci grevleri) gerçekleşti.

Avrupa Birliği’nin boş vaatleri

Kitlesel seferberlikler sadece hükümetin antidemokratik saldırılarına ve polis baskısına karşı değil. Kitleler aynı zamanda, Aralık 2023’te Gürcistan’a ‘aday’ statüsü veren Avrupa Birliği’ne (AB) katılma arzularını  tehlikeye atabilecek bir engel olarak gördükleri için de “Rus yasasının” kaldırılmasını talep ediyorlar. AB’ye ilişkin bu tutum yanlış bir beklentiye dayanıyor çünkü AB’nin vaat ettiği özgürlükler ve daha iyi yaşam koşulları hiçbir Avrupa ülkesinde garanti altına alınmış değil. Avrupa Parlamentosu üyeleri ve emperyalizmin tüm temsilcileri, bu yasanın onaylanmasıyla Gürcistan’ın AB’ye giremeyeceğini belirtmek için Gürcistan’a gidiyor. Amaçları ise çokuluslu şirketlerine daha iyi sömürü kotaları ve kârlar sağlamak.

Yaşadıkları sosyal kriz karşısında AB’ye katılmanın yaşam standartlarında bir değişiklik anlamına gelebileceği yönündeki bu yanlış algının kökenleri, eski Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa ülkelerinin kapitalist restorasyonu sürecindeki ekonomik ve siyasi gelişmelere dayanmaktadır.

Çatışmanın ve kapitalist restorasyonun kökenleri

Kafkasya’daki krizin derin siyasi kökleri mevcut. Kafkasya bölgesinde yer alan 3,7 milyon nüfuslu Gürcistan, 19. yüzyıl boyunca Ruslaştırma politikaları, Rus dili ve Rus Ortodoks Hıristiyan Kilisesi’nin zorla dayatılmasıyla Rus çarları tarafından şiddetli baskılarla sömürgeleştirildi. 

Lenin ve Troçki önderliğindeki 1917 Rus Devrimi’nin zaferi, baskıcı çarlık rejiminin mirasını yenilgiye uğratmış ve Gürcü halkına kendi kaderini tayin etme hakkı, diline ve geleneklerine saygı göstererek yeni kurulan Sovyetler Birliği’ne dahil olma imkânı sunmuştur. Bu dönemde Finlandiya bağımsızlığını kazanmakla birlikte birliğe katılmayıp kapitalist bir ülke olmaya devam ederken, özgürleşmenin toprak reformu, büyük toprak sahiplerinin topraklarının dağıtılması ve üretimin toplumsallaştırılmasıyla somutlaştığı Gürcistan’da SSCB’ye katılım onaylanmıştı. 

Daha sonra Stalinist karşıdevrim bu demokratik ve sosyalist kazanımlara son verdi ve Güney Osetya ve Abhazya’yı zorla ilhak ederek Gürcistan’da askeri ve kriminal bir baskı politikası uyguladı. 

Gorbaçov hükümetiyle birlikte Stalinizm, devrimin tüm kazanımlarını tasfiye etmekle sonuçlanan bir politika uyguladı. Gorbaçov’un eski Dışişleri Bakanı Eduard Şevardnadze’nin hükümeti Gürcistan’da bu restorasyoncu ve baskıcı politikanın yerel temsilcileriydi.

1991’de büyük kitle hareketleri zafer kazandı, nefret edilen Stalinist rejim devrildi ve Gürcistan bağımsızlığını ilan etti. Ancak devrimci bir önderliğin yokluğunda, burjuva yöneticiler haline gelen restorasyoncu bürokrasi yoluna devam etti ve Gürcü halkı oligarklar ve çokuluslu şirketler tarafından sömürülmeye devam etti. 

Gül Devrimi’nden Mihail Saakaşvili’nin özelleştirme politikalarının başarısızlığına

2003 yılında parlamento seçimleri yapıldı. Eski Stalinist Şevardnadze yüzde 21,3 oyla seçimi tekrar kazandı. Seçimlerde hile yapıldığına dair tepkiler yükseldi. Bu öfke çok geçmeden kitlesel bir harekete dönüştü ve parlamentonun arka kapısından kaçmak zorunda kalan cumhurbaşkanı iktidardan uzaklaştırıldı. Bu süreç “Gül Devrimi” olarak anılmaya başlandı ve 1998 Rus ekonomik krizinin etkilerine ve Gürcistan’ın emekçi halkını boğan kötüleşen yaşam koşulları, yolsuzluk ve baskıya karşı artan hoşnutsuzluğu ortaya koydu. 

Düşüşünden birkaç gün sonra, seferberliklerin büyümesini ve iktidar boşluğunu önlemek amacıyla Şevardnadze, müzakerelerle kabul edilmiş bir çıkış planı için ülkedeki diğer siyasi liderlerle bir toplantı düzenledi. Bu müzakereler sonucunda, Birleşik Ulusal Hareket’ten (BUH) Mihail Saakaşvili, parlamento tarafından Gürcistan’ın yeni başkanı olarak atandı ve elinde güllerle halk hareketini arkasına alarak görevi devraldı. BUH kendini demokratik bir değişim olarak sunuyordu. Ancak, kurt her zaman kuzunun kılığına girer.

Saakaşvili’nin görev süresi boyunca kamusal hizmetler özelleştirildi. Kamu sağlığı tasfiye edildi ve devlet hastaneleri ile klinikleri ortadan kalktı. Ekonomi ve finansal işlemler serbestleştirildi. Rus nüfusu zulme maruz bırakıldı. Silahlı kuvvetler ABD’de eğitildi ve Irak ve Afganistan’a asker gönderildi. Demokratik özgürlükler ciddi şekilde saldırıya uğradı.

2008 yılında Mihail Saakaşvili, Gürcistan’ın taihsel topraklarını ve ayrıca milliyetçi tabanının prestijini yeniden kazanmak için Güney Osetya ve Abhazya’nın işgal edilmesi emrini verdi. Bu durum Rusya ile savaşa yol açtı ve Rusya müdahale ederek birkaç gün içinde bölgeyi geri aldı, Gürcü ordusunu yenilgiye uğrattı ve ardından her iki cumhuriyetin sözde özerkliğini tanıdı. Ancak Putin ve Medvedev çekilmeden önce geride yaklaşık 13 bin askerlik operasyon birliğinin bulunduğu dört askeri üs bıraktı. BUH’un bu askeri ve siyasi başarısızlığı, iktidardaki koalisyonun ölümcül bir yara almasına yol açtı.

Gürcü Rüyası, totaliter işadamı Bidzina İvanişvili ve “Rus Yasası”

Gürcü Rüyası, Nisan 2012’de, savaştaki yenilgi nedeniyle BUH’un kriz içerisinde olmasından yararlanma amacıyla yeni bir kapitalist siyasi koalisyon olarak kuruldu. 2 Ekim 2012’deki parlamento seçimlerini kazanarak bu hedefini gerçekleştirdi ve Bidzina İvanişvili başbakan oldu.

Koalisyon, Forbes dergisine göre 6,4 milyar dolarlık bir servete sahip olan ve Gürcistan’ın en zengin oligarkı olan işadamı Bidzina İvanişvili tarafından yönetiliyor; ideologları ve yakın ortakları arasında görevden alınan Eduard Şevardnadze’nin eski çevresi de var. İvanişvili, siyaseti bırakıp çoğunlukla Rusya’da iş yapmaya devam etmeden önce, Ekim 2012’den Kasım 2013’e kadar başbakanlık yaptı. Hükümetin “başdanışmanı ve yeni bir güç merkezi” olmak üzere Aralık 2023’te Gürcistan’a döndü.

İvanişvili’nin ABD karşıtı söylemi ve Rus oligarşisiyle olan açık ekonomik ilişkileri, Gürcistan’ın AB’deki müttefikleri arasında endişelere yol açıyor. Ukrayna direnişini desteklemeyi ve “ikinci bir cephe açmayı” reddetmesi, İvanişvili’yi Rusya’nın doğrudan veya dolaylı olarak işlerini sürdürmek istediği bir müttefik olarak ortaya koyuyor. Öte yandan, Gürcistan’daki tüm burjuva partilerde olduğu gibi, İvanişvili ve partisinin siyasi programında da  Gürcistan’ın AB’ye ve aynı zamanda NATO’ya girişi savunuluyor.

Oligark İvanişvili, ne Rus oligarklarıyla ne de Avrupalı çokuluslu şirketlerle olan işlerini kaybetmek istiyor ve iki tarafı da idare etmeye çalışıyor.

Bir yandan totaliter ve Rus yanlısı eğilimleriyle petrol ve gaz alanındaki Rus yatırımları için daha iyi koşulları müzakere etmeye çalışıyor. Tıpkı geçmişte Rusya ile bağlantıları olan Lukoil veya Petrocas Fuel Services Georgia şirketleriyle iş yaptığı gibi.  Ayrıca, Cellfie (eski adıyla Beeline) gibi iletişim şirketleri veya IDS Borjomi ve RMG gibi madencilik ve su şirketleri üzerinden de iş alanlarını genişletmek istiyor.

Öte yandan, Fransız çokuluslu şirketi TotalEnergies ile işlerini kaybetmemek için AB ile ittifaklar kurmaya çalışıyor. TotalEnergies, Azerbaycan’dan Türkiye’ye uzanan ve Hazar Denizi’ni Karadeniz’e bağlayan, Gürcistan’ın tamamını geçen dünyanın en uzun ikincisi olan BTC Boru Hattı’nın sahibidir. Ayrıca, Britanyalı Stemcor’a ait Georgian Manganese Holding’in elinde bulunan magnezyum madenciliğinin ganimetlerinden pay alma arayışında.

Son 10 yıldır yüksek ticaret açığı veren bir ülkede – 2023’te %9,3 – oligarklar ve kapitalistler, kârlarını artırmak amacıyla doğrudan yabancı yatırımlardan bir pay almak için her şeyi yapıyorlar. Üstelik bu yatırımların çoğu, neredeyse hiç denetim olmadan gerçekleşen finansal yatırımlar ve işlerden geliyor.

Bağımsızlık ve restorasyondan 32 yıl sonra, AB üyeliği bir çıkış yolu mu?

Gürcistan’ın bağımsızlığının üzerinden 32 ve kapitalist restorasyonun üzerinden onlarca yıl geçti. Yaşam koşulları iyileşti mi veya demokratik haklar sorunu çözüldü mü? Hayır, bunlar hâlâ çözülmedi. Ancak büyük kapitalistler dolgun kârlar elde etmeye devam ediyor.

21. yüzyılın başından itibaren Gürcistan’da asgari ücret sadece 7,5 dolar (20 GEL) ve bu rakam 1999’dan beri güncellenmedi. Ortalama ücret 400 dolar iken, insanca bir yaşam için gereken ücretin en az 650 dolar olduğu tahmin edilmekte. Bu rakam, Almanya’daki ortalama 2.000 avroluk ücretin çok altında. Dahası, işçilerin yüzde 15,6’sının yoksulluk içinde yaşadığı ve hükümetin sosyal güvencesi olmayan 650 bin kişiye ayda sadece 18 dolarlık sefil bir geçim ödeneği sunduğu gerçeği söz konusu. 

AB’ye katılmak bu durumu iyileştirir mi? Polonya, Macaristan, Bulgaristan ya da Romanya gibi AB’ye katılan ülkeler, Almanya ya da Fransa’nın çokuluslu şirketleri tarafından sömürülüyor. Bu ülkelerin işçileri AB’deki en düşük ücretlere sahip. AB’ye katılımın ardından merkezi kapitalist güçler, çokuluslu şirketlerinin kasaları için ödenmemiş ücretleri çeken bir süpürge gibi çalışıyor ve geriye hiçbir şey bırakmıyor. Kapitalist kriz büyüdükçe yaşam koşulları da kötüleşiyor. En güçlü olanları dahil tüm AB ülkeleri, güçlü grevlere ve eylemlere yol açan ağır kemer sıkma planlarını uygulamaya koyuyor.

Mücadele hâlâ devam ediyor. Rus Yasası’na hayır!

Antidemokratik “Rus Yasası” yenilgiye uğratılmalıdır, aksi takdirde bu yasa, talepleri için harekete geçen ve mücadele eden herkese karşı kullanılacaktır. Çiatura kompleksindeki 3.500’den fazla maden işçisi gibi ücretler için mücadele eden sendikalara karşı, yağmaya ve çevre tahribatına karşı çıkanlara karşı kullanılacaktır. İvanişvili ve “altın rüyası” tarafından özellikle nefret edilen ve zulüm gören; emek, sosyal ve demokratik hakları için ve cinsel şiddete karşı mücadele eden kadınlara ve lgbti+lara karşı kullanılacaktır.

İşçilerin Uluslararası Birliği-Dördüncü Enternasyonal (İUB-DE) olarak bu seferberliği selamlıyor ve totaliter hükümetin baskısını reddediyoruz. Gençler ve mücadele eden işçiler bir taraftan AB’nin basıncı diğer taraftan sosyalist önderliğin yokluğu altında, onlarca yıllık Stalinizm ve kapitalist restorasyondan kaynaklı hüküm süren kafa karışıklığı arasında yollarını bulmaya çalışıyor. Rus yasasını ve hükümetin baskı politikalarını yenilgiye uğratmak, geniş kitleler için bir kabusa dönüşen Gürcü Rüyası hükümetini yenmenin ilk adımı olacaktır. Seferberliğin sıcaklığında yeni işçi ve halk örgütlenmeleri ortaya çıkabilir. Sömürenlerin, baskının olmadığı bir Gürcistan, Avrupa ve dünya için mücadele, böylesi örgütlenmeler üzerinden yükselecektir.

***

(*) Ezequiel Peressini İUB-DE’nin Arjantin seksiyonu olan Sosyalist Sol’un liderlerindendir. 2015-2019 yılları arasında Cordoba eyaletinde İşçilerin ve Solun Cephesi-Birlik’in (FIT-U) milletvekili olarak görev yapmıştır.