Gazze’de Siyonist işgal ve soykırım: Yedi ayın bilançosu!

Filistinli 12 direniş örgütünün (1) 7 Ekim 2023 tarihinde başlattığı El Aksa Tufanı harekâtı sadece İsrail ve Filistin’de değil başta Mısır, İran ve Türkiye olmak üzere hem tüm bölge ülkelerinde hem de bütün dünyada etkisi halen artarak devam etmekte olan derin politik, ekonomik, toplumsal sonuçlar doğurmakta. Bu derin sonuçlar kapitalist-emperyalist sistemin ekonomiden siyasete, sağlıktan iklime dek çoklu krizine eklenirken dünya için bölgesel ve küresel ölümcül senaryoların daha da artmasına ve pekişmesine yol açıyor. Dünya bir kez daha eşitsizliğin, sömürünün, zalimliğin, nefretin, vasatlığın ve pervasızlığın sıradanlaştığı ve yükseldiği korkunç bir tabloyla sınanıyor. Canlı yayınlarda, dünyanın gözleri önünde kundaktaki bebekleri öldürmeye, hastaneleri yerle bir etmeye dek varan soykırımın varlığı ve savunusu bu kapitalist kaotik gerçeklik sayesinde var olabiliyor.

Bu soykırımın faili İsrail devleti Ortadoğu’da emperyalizmin jandarması rolünü üstlenen ülke formunda devasa bir askeri savaş aygıtından ibaret. En büyük destekçisi ve vekili ise emperyalizmin başı Amerika Birleşik Devletleri! Tam da bu nedenle haftalardır ABD üniversitelerinde devam eden ve binlerce öğrenci ve öğretim görevlisinin gözaltına alınmasına yol açan işgal karşıtı gösteriler özel bir anlam ifade ediyor. (2) ABD on yıllar boyunca besleyip büyüttüğü kendisinden 9500 km ötedeki İsrail’in tüm suçlarını, çelişkilerini ve sorunlarını şimdi sanki sınır komşusuymuşçasına, sanki eyaletiymişçesine bağrında hissediyor ve siyasal ve toplumsal olarak göğüslemek durumunda kalıyor. (3)

İşgal karşıtı gösteriler ABD ile de sınırlı kalmıyor. İsrail’e her daim askeri ve siyasi olarak arka çıkmış, suçlarını görmezden gelmiş, ortak olmuş Avrupa devletleri de İsrail karşıtı gösterilere ev sahipliği yapıyor. Gösteriler birçok Avrupa üniversitesine de sıçramış durumda. Ayrıca başta ABD ve Avrupa olmak üzere dünyanın birçok noktasında işçi sendikaları, emek örgütleri, çeşitli toplum kesimleri İsrail işgaline ve Siyonist soykırıma karşı giderek artan ölçüde eylemler düzenlemekte. (4) Nitekim 76 yıldır hemen bütün dünyada güçlü şekilde anılan Nakba Günü (5) Türkiye’de de Filistin halkıyla ve direnişiyle dayanışma eylemlerine sahne oldu. (6)

İsrail için işgal Pirus zaferi

Siyonist İsrail’in Gazze’de karşılaştığı büyük direniş ve yarattığı yıkım ABD’nin tarihte ilk kez yenilgiyle tanıştığı Vietnam’da karşılaştığı direnişle karşılaştırılıyor. Vietnam işgali karşıtı eylemlere benzer seferberlikler bu kez ABD ve Avrupa kentlerinde Gazze’nin İsrail işgaline karşı yaşanıyor. İsrail işgaline karşı öfke büyürken Filistin halkıyla dayanışma hiç olmadığı ölçüde küresel bir hal alıyor. (7)

ABD ve Avrupa emperyalizmleri için İsrail’in Gazze’de Filistin halkına karşı giriştiği soykırım 2008 dünya ekonomik krizinin ve 2011 Arap halk ayaklanmalarının açığa çıkardığı aşılamayan kapitalist hegemonya krizinin daha da derinleşmesine, mali ve siyasi faturanın daha da artmasına ve birçok cephede aynı anda birçok düşman ile eş zamanlı mücadele etme zorunluluğunu gündeme getiriyor. ABD bir yandan Çin ile dünya ekonomisi konusunda küresel bir ticari-siyasi rekabet yaşarken diğer yandan Ukrayna’yı işgal eden Rusya ile NATO aracılığıyla büyük bir askeri-politik kapışma ve nüfuz mücadelesi sürdürüyor. (8)

Bilanço soykırıma işaret ediyor 

Yedi ayı geride bırakan İsrail saldırılarında, Mayıs 2024 itibariyle, büyük çoğunluğu çocuk ve kadın olmak üzere 35 bini aşkın Filistinli hayatını kaybetti. Yaralı sayısı 80 bini geçmiş durumda. Bu sayıya enkaz altında kalan, İsrail güçlerince izin verilmediği için cenazesi alınamayan ya da akıbeti bilinmeyen Filistinliler dâhil değil. İsrail güçleri yedi aylık sürede yüzlerce hasta ve sağlıkçının hayatını kaybettiği El-Ehli Baptist Hastanesi gibi çok sayıda sağlık kuruluşunu bombalayarak kullanılmaz hale getirdi. (9)

Hâlihazırda hizmet verebilir durumdaki Aksa Şehitleri gibi çok az sayıdaki hastane ise başta yakıt ve ilaç yokluğu nedeniyle hizmet veremez durumda gelmek üzere. Ve İsrail durmak ya da geri çekilmek yerine saldırıları ile bu insani krizi derinleştirmek istiyor. Tam da bu nedenle 7 Ekim 2023’ten bu yana yaşanan katliama tanıklık eden ve dünyaya duyurmaya çalışan 142 gazeteci İsrail güçlerince öldürüldü. (10) Bir Apartheid rejiminden ibaret olan Siyonist İsrail’in gerçekleştirdiği bu katliamlar soykırım niteliğindedir.

Binyamin Netanyahu ve savaş kabinesi işgal ve soykırımdan Hamas üzerinden Filistinlileri sorumlu ilan ediyor. Siyonist rejime göre Filistinliler direniş göstermese, ölüme ve köleliğe boyun eğse bunların hiçbiri olmayacak. Netanyahu utanmazca Hamas ve bütün Filistinli direnişçiler silahları bırakır ve teslim olurlarsa sorunun kendiliğinden çözüleceğini iddia ediyor. İşgalçi Siyonizm gücü ve zalimliğiyle gerçeği bükebileceğini, gayrimeşru varlığını yasal ve meşru hale getirebileceğini sanıyor. İsrail’in ölümcül derecede sıkıştırdığı Filistinlilere insani yardım yapılabilmesi ve Gazze’den Refah’a göç etmek zorunda bıraktığı Filistinlilerin evlerine geri dönebilmesi için silahların susması yönündeki tüm anlaşma girişimlerini elinin tersiyle itmesinin nedeni de bu kibir dolu suç profilinden kaynaklanıyor. Bu mümkün olmayacak. İsrail işlediği savaş suçlarının hesabını mutlaka verecek. Nitekim Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin tüm sınırlılıklarına rağmen Netanyahu için soykırımcı suçlamasıyla tutuklama talep etmesi bu yönde atılan ileri bir adım sayılmalı. Öyle ki 1948’den bu yana İsrail ilk kez böyle bir durumla karşı karşıya kalıyor ve Lahey Mahkemesi tarafından soykırım ile suçlanıyor. Kuşkusuz bu Filistin seferberliğinin ve direnişinin bir zaferidir. (11)

Siyonizm insanlık suçudur

Lakin bugün yaşananlar sadece Binyamin Netanyahu’nun fanatikliği ve aşırılıkları ile açıklanamaz. Yaşananlar tesadüften ya da tekil bir örnekten ibaret değil. İsrail devletinin 75 yıldır sistematik bir şekilde izlediği işgal ve yok etme politikası söz konusu. Netanyahu bütün öncülleri gibi Siyonizmin 128 yıllık karanlık amacına hizmet ediyor. 1896’da Basel’de toplanan Birinci Siyonizm Kongresi’nin sonuç bildirgesi Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulması ve Dünya Siyonizm Teşkilatı’nın bu amaç doğrultusunda harekete geçmesi kararıyla sonuçlanmıştı. O sırada tarihi tarihi kayıtlara göre Filistin topraklarında 500 bin Filistinli yaşamaktaydı. Ortada ne bir İsrail devleti/toplumu vardı ne de bir Yahudi yerleşimi söz konusuydu. 19. Yüzyılın sonlarında tarihi Filistin topraklarına eser miktarda ilk göçmen Yahudi yerleşimciler gelmişti. 20. Yüzyılın başlarında 1896 kararına istinaden artan miktarda Yahudi göçmen Filistin topraklarına yerleşmiş olmasına rağmen nüfusun yüzde 95’ten fazlasını Filistinliler oluşturmaktaydı. (12)

1896’dan 128 yıl sonra 2024’te bugün Filistin’in nüfusu 5,4 milyon iken (13) İsrail’in nüfusu 9,3 milyon ile Filistin halkını ikiye katlamış durumda. (14) Bu Filistin halkına karşı girişilmiş bir asrı geçen bir işgal, sürgün, yerinden etme, yok sayma, değersizleştirme, parça parça koparma ve en nihayetinde Nazi yöntemleri kullanan bir Apartheid rejiminin bir halkı soykırımla yok etmesinin tarihidir. Siyonizm ise yalanları ile bu tarihi tersyüz eder. Yahudi göçmenlerin geçmişte zaten kendilerine ait bomboş bir coğrafyaya gelip yerleştiklerini ve oraya medeniyet ve demokrasi getirdikleri propagandasını yapar. Aynı hamisi ABD’nin Amerikan yerlilerine yaptığı gibi! Bu “’vatansız halka halksız vatan’ mitidir. Bu mit Filistin’in uzakta, bomboş, ele geçirilmeyi bekleyen bir toprak parçası olduğu düşüncesini yerleştirmek için daha ilk Siyonistler tarafından ısrarla toplumun dimağına işlenmiştir. Söz konusu düşüncenin hemen ardından gelen de, Filistinlilerin kimliklerinin, milliyetlerinin ve yazılı tarihleri boyunca yaşadıkları vatan parçası üzerindeki meşru halklarının yadsınması olmuştur.” (15)

Filistinlilerin maruz kaldığı soykırım sadece faşist Netanyahu hükümetinin değil bizatihi Siyonizmin tarihi temel politikası olagelmiştir. “Siyonizmi ondokuzuncu ve yirminci yüzyılların klasik sömürgeci ve emperyalist hareketlerinin aksine, hiçbir zaman Filistin’i sömürgeleştirmeyi hedeflememiştir… Siyonist hareketin açıkça ifade edilen hedefi, Filistin halkının sadece sömürmek değil, malından ve yurdundan edip dağıtmaktı. Hedef, yerli halkın yerine gelenleri yerleştirmek, Filistinli çiftçileri, zanaatkârları ve şehirli halkı yerlerinden söküp yeni gelenlerden oluşan yepyeni bir işgücü yaratmaktı…” (16)

“İsrail’in 75 yıldır sürdürdüğü etnik temizliği derinleştirmek amacıyla soykırım yaptığı giderek daha açık hale geliyor. Filistinliler, İsrail Devleti’nin kurulmasından önce, 1947-48’de neredeyse bir milyon insanın topraklarından sürüldüğünü ve katledildiğini bildiğinden, durumun yeni bir Nakba’ya (felaket) doğru ilerlediğini biliyorlar.” (17) Dolayısıyla 7 Ekim El Aksa Tufanı ayaklanması bu nedenle ancak 1896’da Basel’de toplanan Birinci Siyonizm Kongresi, 1917 tarihli Balfour Deklarasyonu ve 75 yıldır süren Filistin’i yok etmeye adanmış işgal ve soykırım ve ona karşı kesintisiz süren direnişle yoğrulmuş bu tarihsel-politik arka planla birlikte anlaşılabilir. 

Filistin direnişi meşru ve haklıdır

Bütün tarihi esas olarak İsrail işgaline karşı savunma hattında şekillenmiş Filistin halkının direnişi için 7 Ekim bu anlamda yeni bir mücadele ve güç dengesinin şekillenmesi anlamına gelmektedir. Siyonist İsrail devletinin Gazze’de Filistin halkına yönelik işgal ve soykırım girişimine emperyalist ülkelerin gösterdiği farklı tepkilerin nedeni esasa değil taktiksel ihtiyaçlarından kaynaklanmakta. Siyonist İsrail devleti emperyalizmin Ortadoğu’daki jandarmasıdır. Emperyalizmin bölgedeki çıkarlarının temsilcisidir. İsrail devasa büyüklükte bir askeri üstür.

Siyonist İsrail devletinin emperyalist işbölümündeki yerini ve rolünü tam olarak kavramak gerekir: “O, bir yandan emperyalist tröstlerin ve küresel finans aristokrasisinin, yağmacı bir karakter taşıyan bölgedeki kapitalist çıkar ağlarını muhafaza etmekle görevliyken, bir yandan da bu çıkarları, hiçbir uluslararası burjuva hukuk normunun aleyhine işletilmediği savaş suçları yoluyla savunma hakkına sahip” bir aparattır. (18)

Tam da bu açık gerçek nedeniyle dünyanın dört bir yanında milyonlarca işçi ve emekçi, Siyonist devletin varlığının kriminal bir olgu olduğunun bilincine varıyor. Batılı metropollerde vuku bulan bu kitlesel eylemlerde milyonlarca insan tam da bu nedenle “Nehirden denize özgür Filistin” sloganı altında bir araya geliyor. 7 Ekim Siyonist İsrail’i tarihinde ilk defa savunmacı bir pozisyona çekilmek zorunda bırakıyor. (19)

İsrail’in 75 yıllık işgal ve soykırımı Filistinlilere işgale karşı direnmek ve mücadele etmekten başka bir seçenek bırakmadı, bırakmıyor. Yaşam alanları sürekli küçülen, en ağır baskı ve yokluk koşullarında hayatta kalmaya çalışan Filistinlilere Siyonist İsrail’in aynı anlama gelen sunduğu iki seçenek var: ya öl ya topraklarını terk et! Toprağını terk eden Filistinli nereye gidecek? İsrail şu an Filistinlileri sıkıştırıldığı Gazze, Batı Şeria, Refah gibi yerlerde de en ağır koşullarda da olsa yaşam hakkı vermek istemiyor. Gazze’ye göre görece rahat gibi görünen Batı Şeria’nın Gazze’den tek farkı sıranın kendine gelmemiş olması. İsrail için Hamas sadece bir bahane. İsrail bütün Filistin’ten geri kalan ne varsa hepsini Han Yunus gibi tamamen yaşanmaz hale getirmek peşinde. Filistinliler için direniş bir tercih değil zorunluluk! Hamas’ı tartışmak bu yalın gerçeği görmemektir!

Türkiye ve Dünya, İsrail ile tüm ilişkileri kesmelidir

İsrail’in soykırım düzeyinde katliamlara girişebilme cüretini göstermesi askeri ya da ekonomik gücünden değil başta ABD olmak üzere emperyalist güçlerin 75 yıldır işlediği tüm suçları görmezden gelmesinden kaynaklanıyor. Emperyalizm için İsrail Ortadoğu coğrafyasına gökten indirilmiş bir savaş aygıtından ibaret. Bununla birlikte 7 Ekim saldırısı her açıdan İsrail’i derin bir krize soktu. Bir yandan savunma ve işgalin artan maliyeti öbür yandan ayaklanmanın yarattığı yıkım ve korku İsrail’i ekonomik, sosyal ve politik bir kaosa sürükledi. 7 Ekim hem İsrail’i hem de emperyalist hegemonyayı sarstı!

7 Ekim saldırısı sadece İsrail’i ve müttefiklerini değil aynı zamanda silahlı saldırıyı gerçekleştiren direniş örgütlerini de şaşkınlığa sürükledi. Saldırı karşısında ortaya çıkan “zayıflık” direniş güçlerine moral ve cüret olurken İsrail savaş kabinesi öngöremediği ve ilk günler püskürtemediği saldırı karşısında bir iç hesaplaşma yaşamaya başladı. Ortaya çıkan bu yapısal zayıflık İsrail’in yaşadığı nadir yenilgi ve başarısızlıkların en başına çoktan yazılmış durumda. Nitekim Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın İsrail’in 75 yıldır benzeri olmayan bir saldırı yaşadığı yönündeki açıklaması yaşadıkları şaşkınlık ve şoku ifade ederken sonraki 75 yılda benzeri bir saldırı yaşayıp yaşamayacağımız vereceğimiz cevaba bağlı demesi sürmekte olan soykırıma varan saldırganlığın ruh halini de göstermekte. (20)

Güncel olarak da bütün eleştiri okları ve siyasi sorumluluk Netanyahu’nun şahsında mevcut hükümete yönelmiş durumda. Tam da bu nedenle Netanyahu işgal ve soykırımı daha önce hiç olmadığı kadar ileri boyutlara taşıma çılgınlığı peşinde koşuyor. Gazze nüfusunun yüzde 85’inin son yedi ay içinde yaşadıkları toprakları terk etmek zorunda kalması bu vahşetin bir sonucu. Refah’a sığınan bir milyonun üzerindeki Filistinlinin bu kez bir kara harekatıyla oradan da sürülmek ve yok edilmek istenmesi yaşanan soykırımın dehşetini göstermekte. 

13 Ekim 2023’ten bu yana çoğu kadın ve çoçuk olmak üzere 35 binin üzerinde Filistinli Siyonist barbarlık karşısında hayatını kaybetti. Yüzbinlerce yaralı ve hasta var. Hastaneleri dahi bombalayıp yıkmaktan çekinmeyen Siyonist İsrail ablukası altına alınmış Gazze’de yıkım ve açlık içiçe geçmiş durumda. 

Diğer yandan Direnişin 7 Ekim saldırısı sonrası çoğu Gazze’ye komşu işgal edilmiş Filistin topraklarından olmak üzere 300 bin İsrailli paramiliter yerleşimci Siyonist koruma ve güvenlikleri kalmadığı için işgal ettikleri yerleri terk etmek zorunda kaldı. Filistinliler için işgal ve sürgünlerle on yıllara yayılmış zorunlu demografik değişim bu kez çift taraflı olarak yaşanmakta. İsrail’e tarihinde ilk kez bu derece büyük bir geri adım attıran 7 Ekim halk ayaklanması oldu. Bu, olağanüstü güç eşitsizliğine rağmen Filistin direnişinin tarihi nitelikte askeri bir başarısı olarak görülmelidir. 

İsrail emperyalizmin on yıllardır süren bütün ekonomik ve askeri desteğine rağmen bugün bu durumdadır. Bu tablo aynı zamanda 2008 dünya ekonomik krizinin emperyalist kapitalizm tarafından geride kalan 16 yılda aşılamamış olması gerçeğiyle ve 2011 yılında başlayan Arap coğrafyasındaki büyük halk ayaklanmalarıyla birlikte belirlenmektedir.

Filistinlilerin özgürlüğü için, Ortadoğu’nun emekçi halklarının barışa kavuşabilmesi için, dünya emekçilerini her açıdan sürekli bir yıkıma ve felakete sürükleyen emperyalist kapitalist hegemonyanın kırılması için İsrail’in içine sürüklendiği bunalım derinleşmelidir. Bunun öncelikli yolu İsrail ile her türlü ticari ve siyasi ilişkinin kesilmesinin zorunluluğudur. Özellikle Türkiye, Mısır gibi ülkelerin İsrail ile ilişkileri temel önemdedir. Mısır ABD ile yakın ilişkileri üzerinden İsrail’in varlığını ve güvenliğini gözeten bir ilişki içinde olmayı sürdürmektedir. Türkiye ise yakın bir tarihe kadar İsrail ile yoğun bir ticari ilişki içinde olmayı sürdürdü. Kuşkusuz Türkiye 1949’da İsrail’i ilk tanıyan ülkelerden olmasından başlayarak inişli-çıkışlı bir çizgi izlese de bu ilişki varlığını hep korudu. Özellikle Özal dönemiyle birlikte ilişkiler güçlenmeye başladı.

Nitekim “1995 yılında İsrail ile 0,44 milyar dolar olan dış ticaret hacmimiz, Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit imzalı Türkiye ile İsrail arasındaki serbest ticaret anlaşması sonrasında (1997) ivme kazanarak AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında 1,41 milyar dolara çıkmıştır. AKP’li yıllarda 7 kattan fazla artarak 2022’de 8,91 milyar dolara kadar çıktı. Burada en önemli nokta ticaret dengesinin, Türkiye’nin lehine olması, yani İsrail’e yaptığımız ihracat İthalatımızdan hep daha fazla oldu. TÜİK verilerine göre 2023’te Türkiye’nin İsrail’e ihracatı 5,2 milyar dolar, İsrail’den ithalatı ise 1,6 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti. Bu bir yıllık dönemde iki ülke arasındaki ticaret hacmi 6,8 milyar dolar oldu.” (21) Bu noktada talebimiz nettir: “Kürecik üssü kapatılmalı, İsrail ile tüm ticari ilişkiler süresiz ve koşulsun olarak durdurulmalıdır. 97 yılındaki serbest ticaret anlaşması ve AKP iktidarlarında yapılmış tüm ticaret antlaşmaları tek taraflı ve tazminatsız iptal edilmelidir.” (22)

Filistin’de İDP ve İUB-DE olarak neyi savunuyoruz?

Direniş örgütlerinin öncelikli, güncel talepleri İsrail’in Gazze şeridinden çekilmesi, yerinden edilmiş Filistinlilerin koşulsuz olarak topraklarına geri dönmesi, sürmekte olan askeri operasyonların son bulması, Gazze’ye uygulana ablukanın kaldırılarak yardım ve desteklere izin verilmesi geliyor. Bu talepleri sahipleniyoruz. Bununla birlikte Siyonist İsrail’in Filistin halkına yönelik işgal ve soykırım politikasından asla vazgeçmeyecektir. Tarihsel amacı Filistinlilere ait topraklarda bir İsrail devleti kurmak olan Siyonizm için Filistin halkının varlığı hep bir tehdit olarak kalacaktır. Siyonizm “iki devletli çözüm” gibi özünde işgali meşrulaştıran önerileri dahi ancak zorunluluk halinde geçici bir taktik olarak kabul etmiş görünecektir. Siyonizm’in Filistin halkı ile bir arada yaşama gibi amacı yoktur. Oysa Arap ve Yahudi halkları bir arada yaşayabilir. Bunun ön koşulu Filistin halkının topraklarına geri dönebilmesini de mümkün kılacak şekilde ırkçı işgalci Siyonist İsrail devletinin yıkılmasıdır.

Bu anlamda Filistin halkının direnişine tam destek veriyoruz. Bu destek küresel aktif bir seferberlikle Filistin halkıyla tam bir dayanışma ağı oluşturmalıdır. Acil ve öncelikle talebimiz Siyonist İsrail’in soykırımının son bulmasıdır. İsrail tüm askeri operasyonlarına son vermelidir. Başta Gazze olmak üzere Filistin halkına uygulanan ambargo koşulsuz derhal kaldırılmalı ve her türlü insani yardım hemen ulaştırılmalıdır. Son saldırılar dâhil sürgündeki tüm Filistinliler topraklarına dönebilmelidir. İsrail hapishanelerindeki tüm Filistinli tutsaklar derhal salıverilmelidir. Çocuk, kadın on binlerce Filistinliyi katleden, yaralayan, sakat bırakan Siyonist suçlular hesap vermeli, en ağır şekilde cezalandırılmalıdır. Bunlar öncelikli yapılması gerekenlerdir.

Filistin Arap ulusunun kendi kaderini tayin hakkının öncelikli koşulu, 1948’den beri topraklarından sürülen Filistinlilerin yurtlarına, ellerinden alınmış olan topraklarına geri dönmeleridir. Bu onların en temel ulusal hakkıdır ve gerçekleşene değin uğrunda mücadele edilecek hedeftir. Bu ulusal talepten taviz veren her örgütlenme, her akım Siyonizmin safına geçmiş demektir.” (23) Bu amacın gerçekleşmesi için Siyonist İsrail devleti tamamen yıkılmalıdır.

Gazze Soykırımı’na son, Filistin Direnişi’ne zafer!

Yaşasın Filistin Direnişi ile Ortadoğu Devrimleri’nin birliği!

Yıkılsın Siyonist İsrail devleti! Yaşasın birleşik, laik, ırkçı olmayan Filistin!

Nehirden denize özgür Filistin!

Mayıs 2024

***

Dipnotlar:

1.) Al Aksa Tufanı 23 Temmuz 2018’de İsrail işgaline karşı birleşik bir mücadele cephesi oluşturmak ve eylemleri tek bir merkezden kontrol etmek amacıyla 12 direniş örgüt tarafından kurulmuş Filistin Direniş Örgütleri Ortak Operasyon Odası tarafından gerçekleştirildi. 12 direniş örgütünün isimleri şöyle: İzzeddin el- Kassam Tugayları (Hamas), Kudüs Tugayları (İslami Cihad), Nidal el-Amudi Tugayı (El-Fetih), Fırtına Ordusu (El-Fetih), Şehit Eymen Cude Grubu (El-Fetih), Abdulkadir el-Huseyni Tugayları (El-Fetih), Mücahidin Tugayları (Filistin Mücahit Hareketi), El-Nasır Selahaddin Tugayları (Halk Direniş Komiteleri), Ebu Ali Mustafa Tugayları (Filistin Halk Kurtuluş Cephesi), Filistin Ulusal Direniş Tugayları (Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi), Şehid Cihad Cibril Tugayları (Filistin Halk Kurtuluş Cephesi-Genel Komutanlık), Ensar Tugayları (Filistin Özgürlük Hareketi).

2.) ABD’de üniversite öğrencilerinin soykırıma karşı Filistin’le dayanışma kampları – Gazete Nisan.

3.) Gazze’deki soykırıma karşı ABD’de öğrencilerin kitlesel seferberliği – Gazete Nisan.

4.) Refah’ın işgaline hayır! İsrail, Filistin’den dışarı! – Gazete Nisan.

5.) Tarihte bu ay | 15 Mayıs 1948: Nakba Günü – Gazete Nisan.

6.) Nakba’nın 76. yılında Filistin halkıyla ve direnişiyle dayanışma yürüyüşü – Gazete Nisan.

7.) 7 Ekim 2023 dünya tarihini nasıl değiştirdi? – Troçkist (trockist.net).

8.) Bir, iki, üç; daha fazla El Aksa Tufanı – Troçkist (trockist.net).

9.) El Ehli Hastanesi Katliamı’nı lanetliyoruz! Siyonist İsrail’le ilişkileri kesin! Filistin Direnişi’ne tam destek! – Gazete Nisan.

10.) İsrail’in 218 gündür saldırılarını sürdürdüğü Gazze’de can kaybı 34 bin 971’e çıktı (aa.com.tr).

11.) Uluslararası Ceza Mahkemesi’nden Netanyahu için tutuklama talebi: Soykırımcılar hapse! – Gazete Nisan.

12.) Bkz., Siyonizmin Gizli Tarihi, Ralph Schoenman, Kardelen Yayınları, 1992, syf. 19-23.

13.) Filistin Devleti Nüfusu (2024) (populationtoday.com).

14.) İsrail Nüfusu (2024) (populationtoday.com).

15.) Bkz., Siyonizmin Gizli Tarihi, Ralph Schoenman, Kardelen Yayınları, 1992, syf. 17.

16.) Agy. syf. 18.

17.) Gazze’deki soykırıma son! Filistin direnişine destek! Dünya halklarının seferberliğini derinleştirelim! – Gazete Nisan.

18.) Bir, iki, üç; daha fazla El Aksa Tufanı – Troçkist (trockist.net).

19.) Bir, iki, üç; daha fazla El Aksa Tufanı – Troçkist (trockist.net).

20.) Agy.

21.) Ticareti durdurmak yetmez, tüm ilişkiyi kes! – Gazete Nisan.

22.) Agy.

23.) Filistin’de sürekli devrim tezleri – Troçkist (trockist.net).