Rus Komünist Partisi’nin Nisan 1923’te yapılan On İkinci Kongresi’ne sunuldu ve oy birliğiyle kabul edildi. The Labour Monthly, Temmuz ve Ağustos 1923, Cilt. 5, No.1 ve 2, 162 Buckingham Palace Road, London – Communist Party of Great Britain.
***
1.) Sanayinin sosyalist yapıdaki genel rolü
Ülkemizde işçi sınıfı ile köylülük arasında var olan karşılıklı ilişkiler, son tahlilde sanayi ile tarım arasındaki karşılıklı ilişkilere bağlıdır. İşçi sınıfı, son çare olarak, önderlik rolünü devlet aygıtı ya da ordu üzerinden değil ama proletaryayı yaratan sanayi aracılığıyla koruyup güçlendirebilir. Partinin, sendikaların, gençlik birliklerinin, okullarımızın vb. görevi, işçi sınıfının yeni kuşaklarının eğitimi ve hazırlanmasıdır. Ama bütün bu işler, sürekli olarak genişleyen bir sanayi temele sahip olmadıklarında, kum üzerinde inşa edilmiş gibi olurlar. Yalnızca sanayinin gelişmesi proletarya diktatörlüğü için sarsılmaz bir zemin oluşturabilir. Tarım, şimdiki durumda, teknolojik düzeyi son derece düşük olmasına karşın, Sovyet Rusya’nın ekonomik yaşamında birinci derecede önemlidir.
Tarımın ve sanayinin ekonomik yaşamımızdaki göreli ağırlığını değiştirmek ve ağırlık merkezini tarımdan sanayiye kaydırmak, yalnızca sanayi gerçek bir ilerleme sergilediği, proletarya diktatörlüğünün tek sağlam zeminini oluşturan ağır sanayi yeniden inşa edildiği ve elektriklendirme işi tamamlandığı oranda, hem mümkün hem de gerçekten kaçınılmaz hale gelecektir. Parti, ne denli özveriye ve emeğe mal olursa olsun, bu süreci — özellikle ağır sanayinin hızla yeniden kurulmasıyla ilgili olarak — hızlandırmak için sistematik biçimde ve ısrarla çalışmalıdır.
Köylü ekonomisinin federasyonumuzun ekonomik sistemi içinde belirleyici öneme sahip olduğu dönemin ne kadar süreceği, yalnızca yukarıda değinilen genel koşullar göz önünde bulundurulduğunda ister istemez son derece yavaş işleyen iç ekonomik sürece değil ama aynı zamanda Rusya sınırlarının ötesinde yaşanan gelişme sürecine, yani devrimin Batı’da ve Doğu’da izleyeceği yola da bağlı olacaktır. Burjuvazinin en ileri kapitalist ülkelerden herhangi birinde devrilmesi, sosyalist inşa için gerekli maddi ve teknik kaynakları bir çırpıda ikiye katlayacağı için, ekonomik gelişmemizin bütün gidişatını son derece hızlı şekilde etkileyecektir. Partimiz, atmak üzere olduğu herhangi bir adımın sonuçlarını hesaplarken, bu uluslararası bakış açısını asla yitirmemeli ve aynı zamanda, köylü ekonomisinin belirleyici önemini de bir an olsun unutmamalıdır.
Bu koşulu yalnızca yok saymak değil ama ona yeterince önem vermemek bile, kaçınılmaz biçimde proletarya ile köylülük arasındaki birliğin — şimdiki tarihsel geçiş dönemi boyunca proletarya diktatörlüğünün en önemli dayanaklarından biri olan köylülüğün işçi sınıfına yönelik güven duygusunun — altını oyacağı ya da onu zayıflatacağı için, hem ekonomik hem de siyasi alanda büyük tehlikeler içerecektir. Bu birliğin korunması ve güçlendirilmesi Sovyet devletinin istikrarının en önemli koşuludur, dolayısıyla da partimizin en temel görevini oluşturur.
Önceki parti kongreleri tarafından kabul edilen ve son derece haklı olarak, köylülerin sosyalist üretim yöntemlerine desteğinin, yalnızca onlara bu yöntemlerin ekonomik olarak daha avantajlı, daha akılcı vb. olduğunu birkaç yıl boyunca pratikte göstererek kazanılabileceğini vurgulayan kararları anımsamak gerekiyor. Maliye alanında, devlet kaynaklarını ekonomik kullanma politikası, doğru bir vergilendirme sistemi ve — şimdi kabul etmiş olduğumuz, kararlılıkla bağlı kalmamız gereken ve bağlı kalacağımız — doğru şekilde düzenlenmiş bir bütçe, yalnızca devletin elindeki sanayinin hızlı bir gelişmesi ve tatmin edici kârlar elde etmesi durumunda nihai sonuçlarına ulaşacaktır.
Ordunun aşını küçülmesinden — ki şimdi pratikte iskelete döndü — ve ardından adım adım milis sistemine geçilmesinden dolayı, ulusal savunma sorunu bir ulaşım ve savaş sanayileri sorununa indirgenmiştir.
Dolayısıyla, bütçemizin oluşumu, devlet kredileri politikası, devletin askeri anlamda korunması açısından alınmış önlemler; gerçekte genel olarak devletin bütün etkinliği, öncelikli ve en büyük özeni devlet sanayisinin planlı gelişmesine göstermelidir.
Ülkemizin genel ekonomik yapısı göz önünde bulundurulduğunda, devlet sanayisinin yeniden kurulması, tanımın gelişmesine yakından bağlıdır. Dolaşım için gerekli araçlar, sanayi ileriye doğru önemli bir adım atacak duruma gelmeden önce, kırsal tüketime ek olarak bir tarımsal üretim fazlası biçiminde tarım eliyle yaratılmalıdır. Ancak, devlet sanayisinin tarımın gerisinde kalmaması da aynı derecede önemlidir. Tersi durumda, özel sanayi tarım üzerinde kurulur ve bu özel sanayi uzun vadede devlet sanayisini tüketir ya da içine çeker.
Yalnızca tükettiğinden fazlasını geri veren bir sanayi başarılı olabilir. Bütçe pahasına, yani tarım pahasına yaşayan bir sanayinin proletarya diktatörlüğü için sağlam ve kalıcı bir dayanak olması mümkün değildir. Devlet sanayisinde artı değer üretimi sorunu, Sovyet iktidarı, yani proletarya için yaşamsal sorundur. Devlet sanayisinin, artı değerin devlet eliyle birikimi olmaksızın düşünülemeyecek olan genişletilmiş yeniden üretimine gelince, bu, tanımımızın kapitalist değil de sosyalist bir yönde gelişmesinin koşulunu oluşturur.
Toplumun sosyalist düzenlenmesine giden yol, bu yüzden, devletleştirilmiş sanayiden geçer.
2.) Yeni Ekonomik Politika’nın birinci dönemindeki bilanço
Yeni Ekonomik Politika’nın [NEP-Novaya Ekonomicheskaya Politika] ülkenin ekonomik yaşamı üzerindeki sağlıklı etkisi inkâr edilemez. Bu etki, sınai faaliyetin yeniden canlanmasında, sanayinin birçok önemli dalındaki üretim artışında, emeğin üretkenliğinin ve ürünlerin kalitesinin artmasında, kuşkusuz, işçilerin durumundaki son derece göze çarpıcı iyileşmede, hepsinden önemlisi de, temel ve ayrıntılı ekonomik sorunlara çok daha doğru yaklaşımda dışa vuruyor. Bu sonuncusu, söz konusu sorunların gelecekte etkili biçimde çözümünün temel koşuludur. Bununla birlikte, sanayinin şimdiki durumu son derece ciddi olmayı sürdürüyor. Hafif sanayinin, tatmin edici hasatla birlikte piyasanın yeniden iyileşmesi olgusunda ifadesini bulan yeniden canlanması, onun bütün işletmelerinin ve dallarının sağlıklı bir gelişmeyi sürdüreceğinin güvence altına alınabileceği anlamına gelmiyor. Hafif sanayi ürünlerinin fiyatlarının, özellikle tarım ürünlerinin fiyatlarıyla karşılaştırıldığında aşırı yüksek olması gerçeğine rağmen, bu yüksek fiyatlar sıkça yeniden üretim fiyatından fazlasıyla uzaktır; yani, üretimin genişlemesini güvence altına almamaktadır. Bir dizi tröstün faaliyetinde sağlanan artış, takviye edilmesi şu anda devletin ekonomi politikasının en önemli sorunlarından biri olan eski hammadde stokları pahasına gerçekleşmiştir.
Öte yandan, ağır sanayi, piyasayla çok az ilişkiye girmiş durumda. O asıl olarak devletin siparişlerine bağımlı durumda ve devletin onun iyileştirilmesi için yapacağı kapsamlı ve iyi düşünülmüş yatırımlara ihtiyacı var. Bu, büyük ölçüde demiryolları ve ırmak taşımacılığı için de geçerlidir.
Bu yüzden, bir bütün olarak ekonomik koşullardan dolayı, hafif sanayide fiyatların sağlıklı bir şekilde düzenlenmesine henüz ulaşılmış değil. Bu durum ve ağır sanayinin hafif sanayiye göre geri kalmışlığı, Yeni Ekonomik Politika’nın (NEP) ilk döneminin negatif hanesini oluşturmaktadır. Bu, NEP’ten önce var olan genel ekonomik koşulların olduğu kadar, ekonomik ilişkilerin NEP’e geçiş sırasında kaçınılmaz biçimde felç olmasının da sonucudur.
Piyasa temelinde, sınai gelişmenin gereksinimlerine daha iyi yanıt veren bir fiyat düzenlemesine ulaşma; hafif sanayi dalları arasında ve onlar ile onlara hammadde sağlayan tanım arasında daha normal ilişkilerin kurulması. NEP’in şimdi başlayan ikinci döneminde devletin sanayiye ilişkin faaliyetindeki merkezi sorunları bunlardır. Bu sorunlar, yalnızca, piyasa ile sanayinin devlet eliyle planlanması arasında doğru bir karşılıklı ilişki kurulmasıyla çözülebilir.
3.) Planlı sanayi faaliyetinin sorunları ve yöntemleri
Başlıca sanayi ve ulaşım araçlarının devletin mülkiyetinde olduğu Sovyet Rusya’da devletin sanayiye aktif müdahalesi, ister istemez devlet eliyle yapılmış bir sanayi planı biçimini almak zorundadır. Devletin mülkiyetin sahibi ve egemen güç olarak belirleyici rolü göz önünde bulundurulduğunda, tek tip plan ilkesi en başından itibaren olağanüstü önem kazanır.
Bununla birlikte, bütün önceki deneyim, bir sosyalist ekonomi planının kuramsal ya da bürokratik biçimde önceden oluşturulamayacağını göstermektedir. Sanayinin bütün dallarını birbirleriyle ilişkileri içinde ve bir bütün olarak sanayinin tarımla ilişkisi içinde kucaklayan gerçek bir sosyalist ekonomik plan, yalnızca ulusallaştırma temelinde edinilmiş hazırlık anlamında uzun bir ekonomik deneyimin; sanayinin farklı dallarına pratikte uyum kazandırma ve elde edilen sonuçları doğru şekilde değerlendirme yönünde sürekli çabaların ürünü olarak mümkündür. Bu yüzden, önümüzdeki döneme ilişkin görevimiz genel yönelimi belirlemektir ve bu büyük ölçüde hazırlık niteliğindedir. Bu görev tek bir formülle tanımlanamaz. O, yol gösterici ekonomi aygıtının, onun temel görevlerinin, yöntemlerinin ve pratiğinin kararlı ve dikkatli bir şekilde piyasa gerçeğine ve onun koşullarına uyarlanmasını gerektirir. Planlı sanayinin yöntemleri yalnızca gelişmelerinin son aşamasında piyasayı kendilerine bağımlı kılabilir ve bu sayede onu ortadan kaldırabilirler ki böyle olması gerekir.
Dolayısıyla, içinde bulunduğumuz dönem boyunca sanayinin devlet eliyle planlanmasına eşlik eden oldukça açık iki tehlikeyi kavrayabiliriz: a) ekonomik gelişmeyi planlı müdahalelerimiz aracılığıyla daha ileri götürmeye çalışır ve piyasanın düzenleyici işlevinin yerine şimdiki durumumuzda zemini olmayan yönetsel önlemleri geçirirsek, askerî komünizm döneminde ortaya çıkan türde kısmi ya da genel bir ekonomik kriz kaçınılmazdır; b) eğer merkezi düzenleme, ona duyulan açıkça olgunlaşmış gereksinimin gerisinde kalırsa, ekonomik sorunları, zamanında yapılmış ekonomik-yönetsel müdahalelerle daha kısa süre içinde daha az çaba ve kaynak tüketimiyle elde edebileceğimiz aynı sonuçlara varmak için savurgan piyasa yöntemlerine başvurarak çözmek zorunda kalacağız.
Piyasa ekonomisini benimsemiş olduğumuza göre, devlet bu özgür faaliyeti yönetsel yöntemlerle etkilemeye çalışmaksızın, tek tek işletmelere piyasada gerekli ekonomik faaliyet özgürlüğünü sağlamak zorundadır. Ama eğer, her tröstün başarılı biçimde faaliyet göstermek için yönünü belirlemede kendisini özgür hissetmesi ve faaliyetinin sorumluluğunun bilincinde olması gerekiyorsa; devletin de tröstleri ve diğer birlikleri kendisine tabi organlar olarak görmesi gerekir. Devlet, onlar sayesinde bir bütün olarak piyasayı etkileyebilir; bu yolla, tek tek işletmelerin ve birliklerin piyasa yönelimini aşan bir dizi pratik önlemi alabilir. Bir merkezi ekonomik organ, örneğin, belirli bir tröstün tasfiye edilmesi gerektiği kararını, deneyim bu tröste durumunun umutsuz olduğunu göstermeden çok önce alabilmelidir.
Hafif ve ağır sanayiler arasındaki karşılıklı ilişkiler sorunu, hiçbir şekilde, arz-talep ilişkisine uygun olarak çözülemez; çünkü bu, ağır sanayinin sonraki iyileşmesinin piyasanın basıncı sonucunda ama o durumda da özel mülkiyet temelinde sağlanacağı beklentisiyle, birkaç yıl içinde yıkımına yol açar.
Bu yüzden, kapitalist ülkelerin aksine bizim ülkemizdeki ana plan tek tek tröstlerle ve sendikalarla sınırlı değildir, sanayiyi bir bütün olarak kucaklar. Dahası, devlet planlaması bir yandan sanayideki karşılıklı ilişkileri, öte yandan da tarımı, maliyeyi, ulaşımı, iç ve dış ticareti ve diğerlerini de kapsamak zorundadır.
Başka sözcüklerle ifade edersek, devlet sanayideki ve ulaşımdaki üretici güçlerin büyük kesimiyle ve kredi gelirleriyle ilgili olarak yalnızca mülk sahibi değil ama aynı zamanda yönetici güç olduğu sürece, ana plan NEP koşullarında, Askerî Komünizm dönemindekine oldukça benzer kalır ama yöntemleri açısından ondan köklü biçimde ayrılır. Ekonomik manevranın yerini üst komitelerin yönetimi alır.
Kampanya, yönetsel uygulanmasında, bu alanda zeminin son derece dikkatli şekilde sondajlanması yoluyla ve son derece dikkatli şekilde geliştirilmelidir.
Bu hazırlık ekonomik öngörü üzerinde yükselmeli ve ekonomiyle ilgili organlara şu ya da bu ekonomik bağlamda (yeni hasat tahılın piyasaya sürülmesi, kırlara para akışı vb. ile ilgili olarak) kaçınılmaz biçimde ya da muhtemelen ortaya çıkabilecek çeşitli olgularla ilgili bilgiler aktarmaya, sanayinin tek tek dallarına ya da belirli bölgelere uygulanmasında olabildiğince kesin bir öngörüde bulunmaya, öngörülen durumdan en iyi şekilde yararlanmak için alınması gereken önlemlere ilişkin yönergeler sağlayan örnek takvimlerin yayınlanmasına dayanmalıdır.
Apaçık ortadadır ki, sanayinin temel planlamasına yalnızca onun içinde, yani ona yol gösteren yönetici organının (Ulusal Ekonomi Yüksek Konseyi) güçlendirilmesiyle ulaşılamaz. Bu planlama, sanayinin örgütlenmesinin üstünde duran ve onu maliye, ulaşım vb. ile birleştiren ayrı bir örgütlenmenin görevini oluşturmalıdır. Bu, Devlet Planlama Komisyonu’nun işlevidir. Bununla birlikte, onun konumunu daha açık biçimde tanımlamak, onu daha sağlam biçimde örgütlemek, ona daha belirgin ve itiraz edilemez haklar ve özellikle de görevler vermek gerekir. Bir bütün olarak devleti ilgilendiren tek bir sorunun bile, Devlet Planlama Komisyonu’na danışmaksızın cumhuriyetin daha yüksek organlarında ele alınamayacağı, değişmez bir ilke olarak belirlenmelidir. Devlet Planlama Komisyonu, her durumda, kendisinin ya da başka bir organın inisiyatifiyle yeni durumu çözümlemeli, sürmekte olan ekonomik faaliyetin tamamına ilişkin kimi projeler ya da öneriler geliştirmeli; bu çözümleme aracılığıyla söz konusu durumun özgün ciddiyetini ve önemini tanımlamalıdır. İster merkezde isterse taşrada olsun, farklı departmanların ve kuruluşların, durumun acilliğini ya da koşulların geçici önlemler alma yönündeki baskısını bahane ederek dolaylı yoldan şu ya da bu kararı alma yönündeki çabalarını, ekonomi alanındaki öngürü eksikliğinin dışavurumları ve yönetsel yandaşlığın en zararlı kalıntıları olarak değerlendirerek, onlarla en kararlı şekilde ilgilenmek gerekir.
Her bir dairenin başarısını değerlendirirken, onun, önerilerini ayrıntılandırılmak üzere Devlet Planlama Komisyonu’na zamanında sunup sunmadığı büyük ölçüde hesaba katılmalı. Devlet Planlama Komisyonu’nun çalışmasının başarısıysa ekonomik sorunlara ilişkin zamanlama, yarın neyin olacağına ilişkin doğru öngörü ve onun diğer departmanları farklı faaliyet alanları arasında düzenlenecek işbirliği biçimlerini zamanında değerlendirmeye ne denli ısrarla teşvik ettiği açılarından ele alınmalıdır. Devlet Planlama Komisyonu aracılığıyla, devlet işleyişimizin en büyük baş belası olan yönetsel, istişari ve geçici komiteleriyle birlikte, her türden geçici ve rastgele araştırma komisyonlarının oluşumuna karşı savaşmak gerekiyor. Düzenli faaliyeti normal ve kalıcı organlar aracılığıyla sağlamak gerekiyor. Bu organların düzeltilmesi ve gerekli esnekliğin gelişmesi yalnızca bu yolla; onların, kesintisiz deneyim temelinde tahsis edilmiş görevlere çok yönlü uyarlanmaları yoluyla mümkün hale gelir.
Devlet Planlama Komisyonu’na (devlet sektörünün genelkurmayı) şu ya da bu yönetsel hakkın tanınıp tanınmayacağı sorusunu önceden yanıtlamaksızın, kararlaştırılmış plana uygunluğu dayatmak için zorlayıcı güç gerektiğinde bu tür zorlayıcı yaptırımın merkezi iktidarın uygun organlarından (tek tek ekonomi komiserliklerinden, Çalışma ve Savunma Konseyi’nden, Halk Komiserlikleri Konseyi’nden, Bütün Rusya Merkez Yürütme Komitesi’nden) sağlanması gerektiği kuralını koymak, yakın gelecek için yeterli görünüyor.
4.) Tröstler, rolleri ve gerekli yeniden yapılanma
Devlet başlıca üretim ve ulaşım araçlarının sahibidir. Ekonomiyle ilgili tek tek bölümler ve bu bölümlerin içindeki ayrı organlar, kurumlar ve birlikler (tröstler), onlara şimdiki piyasa koşulları altında yönetim ihtiyaçlarının gerektirdiği ve yukarıdan — yani yüksek devlet organları tarafından — belirlenen ölçüde bağımsızlık vermiş olan devletin elindeki ekonomiyi yönetirler. Devletin, mali yükümlülükleri olmayan tröstlerin ve demiryollarının mülkiyeti üzerinde tasarrufta bulunma hakkı mutlak olmayı sürdürür. Pratikte, devletin ekonomiyle ilgili organların mevcut faaliyetine, bu organların da bağımsız kuruluşların (tröstlerin) faaliyetine müdahalesinin sınırları ve biçimi büyük ölçüde ekonomik fayda açısından belirlenir ve uygun tüzükler (ya da kalıcı emirler) eliyle düzenlenir.
Devlet sanayisinin daha büyük bir bölümü tröstler, yani geniş ölçüde ekonomik özerklik tanınmış ve piyasada özgürce iş yapan kuruluşlar olarak boy gösteren birlikler biçiminde örgütlenmiştir. Bu ekonomik birliklerin ve onları oluşturan tek tek işletmelerin asli meselesi, artı değerin devlette toplanmak üzere sağlanması ve gerçekleşmesidir ki, ülkenin maddi yaşam koşullarının yükselmesini ve bütün ekonomisinin sosyalist yeniden inşasını yalnızca bu güvence altına alabilir.
Devletin en önemli — örneğin, askerî — gereksinimlerinin doğrudan karşılanması için faaliyet gösteren devlet işletmeleri, aynı zamanda, bütünüyle, emeğin üretkenliğinin artması ve üretimin her bir biriminde maliyetin azalması gereğine tabi olmalıdır.
Askerî Komünizm’den NEP’e geçişin büyük ölçüde Askerî Komünizm’in yöntemleriyle ilerlediğini göz önünde bulundurarak, işletmelerin gruplaşması, onların tröstlere ayrılması, araçların tröstler arasında dağıtımı vb. geçici ve bürokratik bir karakter taşıdı ki bu, hatırı sayılır ölçüde günümüze kadar sürmektedir. Plana uygun ekonomik faaliyet açısından bunlar yalnızca kabataslak girişimlerdir ve onların spekülatif yöntemlerle değil ama yalnızca deneyimden hareketle; birleşik ticari ve yönetsel deneyimler ışığında inceleme temelinde günbegün düzeltilip yeniden biçimlendirilmesi mümkündür ve böyle de olmalıdır. Dağıtım araçlarının eksikliğine ilişkin şikayetler, NEP’e girişte devletin çok fazla sayıda sanayi işletmesinin yönetimini üstlendiği ve böylece üzerindeki yükün aşırı arttığı; devletin iç savaş ve kuşatma yıllarında olduğu gibi zayıf düştüğü gerçeğini ifade etmekten başka bir şey değildir. Bunun bir sonucu olarak, işletmelerin istikrarsızlığı, işlerin düşe kalka sürmesi söz konusu. Çok daha önemlisi de nakliyenin yetersizliğidir ki bu durum, üretim maliyetlerinde büyük artışa yol açmakta ve oradan kaynaklanan bütün ekonomik zorluklarla birlikte piyasayı daraltmaktadır.
Bu zorluktan çıkış, üretimin köklü biçimde, teknik bakımdan en iyi ve coğrafi olarak en uygun yerlerde bulunan işletmelerde yoğunlaştırılmasıdır. Buna karşı öne sürülen bütün dolaylı ve ikincil düşünceler, kendi başlarına ne denli önemli olurlarsa olsunlar, devlet sanayisine gerekli dağıtım araçlarını sağlama, üretim maliyetlerini azaltma, piyasanın genişlemesi ve kâr elde etme biçimindeki temel ekonomik sorunlar karşısında bir kenara atılmalı.
Tröstlerin yapılarının ve bileşimlerinin bütünüyle üretken ve ticari bakış açısından hareketle yeniden incelenmesi, işletmeleri birleştirme çalışmasında bir başına dikeylik ya da yataylık ilkesine uygun bürokratik tektipliğe hizmet eden önyargılardan tümüyle arınmış olmalıdır. Bu gözden geçirip düzeltme işinde bize şeklî düşünceler değil ama işletmelerin birbirleriyle olan karşılıklı ilişkilerine ve bağımlılıklarına, onların özgün coğrafi konumlarına ve ulaşımın ve piyasanın durumuna vb. ilişkin maddi faktörler yol göstermelidir. Kısmi ya da yerel iddiaları, üretimin daha yararlı ve kârlı biçimde örgütlenmesi ilkesiyle çatışmaya girdikleri ölçüde bir kenara atarken, aynı zamanda, deneyimleri örgütsel projelerimizin bazılarından vazgeçmemiz gerektiğini kanıtladığı ölçüde, söz konusu tröstlerin ve tek tek fabrikaların sesini dikkatle dinlemek ve göz önünde bulundurmak gerekir.
Üretim maliyetlerinin azaltılması, piyasada geçici başarılar elde etme uğruna değil ama ülkenin ekonomik gücünün canlandırılması ve geliştirilmesi yaklaşımıyla hedeflenmelidir.
Hammadde fiyatlarının, maliyetlerin azaltılmasıyla ilişkisi olmayan zamanı geçmiş fiyatlara göre verilerek çarpıtıldığı hesaplama biçimi, devlet mülkiyetinin israf edilmesi olarak sert bir biçimde cezalandırılmalıdır.
Fiyatları, ağır sanayinin doğrudan ya da dolaylı biçimde zarara uğramasına yol açma pahasına geçici olarak indirme politikası da aynı derecede yanlış ve yıkıcı olacaktır. Ağır sanayinin yeniden kurulmaması durumunda hafif sanayi ve bütün bir ekonomik inşa süreci, temelinden mahrum kalacaktır. Kömür, petrol ve metalürji, sanayinin, gelişmesi hem cumhuriyetin ekonomik refahını hem de dışa karşı güvenliğini garantiye alacak dallarıdır. Sanayi cephesinde yalnızca kısmi değil ama genel bir ilerlemeyi sağlayacak tek şey, sanayinin bütün temel unsurlarını — yukarıda sözü edilen yol gösterici ilkelere uygun şekilde — birleştiren, onların uygun kurumsal birleşmelerini hazırlayan, bütün üretim faktörlerinin (yakıt, hammadde, yarı mamul mallar, makineler, işgücü vb.) zamanında, tam ve uygun kullanımını güvence altına alan Halk Ekonomisi Yüksek Konseyi’nin tröstler üzerindeki sağlam ve kalıcı rehberliğidir.
5.) Sanayi ve ticaret
Gerektiği gibi örgütlenmiş satışın yokluğunda, artan üretim kısmen aşırı mal arzına; yani, şimdiki aşırı derecede sınırlı piyasayla bile haklı kılınamayacak ticari çaresizlik krizine yol açar. Ticari aygıtın en aşağıdaki bağlantılarının tamamlanması, bu bağlantılar yalnızca sanayi ile tarım piyasaları arasında son derece az sayıda gerçek ilişki sağlayabiliyor olsa bile, son derece önemlidir. Yakın gelecekte kartellerin oluşması, piyasanın durumunu ve tröstlerin kaynaklarını göz önünde bulundurarak büyük bir dikkatle yönetilmelidir. Kartellerin ticari “üst komitelere” dönüştürülmesi, yalnızca ticari faaliyeti önler ve ek maliyet yükünü arttırır. Zorla kartelleştirme tutumlu biçimde hazırlanmalı ve ticari olarak gerekçelendirilmelidir.
Tröstlerin ve ayrılmış işletmelerin artan faaliyet bağımsızlığı, kartellerin daha esnek faaliyeti ve bir bütün olarak sanayimizin durumu, genel olarak, yalnızca üretken ve yalnızca ticari faaliyet alanları arasındaki ilişkilerde son derece kapsamlı bir eşgüdümü gerektirmektedir. Bu hem iç hem de dış ticaret için geçerlidir.
Bu eşgüdümün alacağı örgütsel biçimleri önceden saptamaksızın, bu alanda edinilen deneyimin sistematik incelenmesinin ve sanayi ve ticari faaliyetin eşgüdümüne ilişkin pratik yöntemlerin araştırılmasının son derece önemli bir mesele olduğu; bunun mümkün olan tek çözümünün, Halk Ekonomisi Yüksek Konseyi’nin, Dış Ticaret Halk Komiserliği’nin ve Uluslararası Ticaret Komiserliği’nin birleşik çabalarıyla, Çalışma ve Savunma Konseyi’nin genel yönlendirmesi altında ve Devlet Planlama Komisyonu’nun aktif katılımıyla çözülebilecek can alıcı bir sorun oluşturduğu şimdiden saptanmalı.
6.) Fabrika
Üretimde başarının ya da başarısızlığın kaynağı sanayinin temel biriminde, yani fabrikada ya da imâlathanededir. Bu yüzden, tek tek her bir işletmeyi uygun biçimde örgütleme sorunu, yalnızca teknik-üretkenlik açısından değil ama aynı zamanda ticari bakımdan da belirleyici öneme sahiptir.
Tröst, işletmenin genel yönetimini elinde tutar, uygun üretim ve ticaret dallarını ve faaliyetlerini merkezileştirirken, aynı zamanda, gelişmeyi engelleyen ve inisiyatifi bastıran her türlü merkezileştirme yönteminden uzak durmalı; kendisine bağlı işletmelerin faaliyetine yönelik mekanik müdahalelerden kaçınmalıdır.
Her bir fabrikanın bağımsız hesapları, yalnızca onun kârlarını ve büyümesini ya da küçülmesini tespit etmenin araçlarını sağlamamalı; aynı zamanda, tam olarak işletmenin özelliklerine göre ayarlanmış bir pirim sisteminin genel zemini olarak da işe yaramalıdır.
7.) Hesaplama, denge ve denetim
Şimdiki koşullar altında, maddi sonuçlar bir yandan işletmeler, tröstler ve devlet arasındaki karşılıklı ilişkilerin tatmin edici olup olmadığının tek ciddi ve güvenilebilir ampirik doğrulamasını oluşturmakta; aynı zamanda, bir bütün olarak ekonomi yönetimine ilişkin yöntemlerimizin başarılı olup olmadığının biricik sınamasını sağlamaktadır. Sovyet ekonomisini tepeden tırnağa kucaklayan doğru bir muhasebe sisteminin ve devlet sanayisinin gerçek üretim maliyetlerini gösteren bilimsel verilerin yokluğunda ulusal mülkiyetin adım adım israfına ya da aşınmasına karşı herhangi bir güvence olmadığı için (tröstler, bu durumda, devlet mülkiyetini özel ellere pompalayan kanallar olarak hizmet edebilirler), ticari durumumuzu, yalnızca bilançoların özenle tabloya dökülmesinden hareketle değerlendirebiliriz.
Tektip muhasebe yöntemlerini geliştirmek, onun gerçekten başarıldığını ve giderek daha yanlışsız yapıldığını görmek…
Devlet sanayisinin ve ardından genel olarak devlet ekonomisinin durumunu değerlendirebileceğimiz tek bir gerçek bilançoya ulaşmayı hedefleyen bu çalışma, genelinde önde gelen ekonomik kurumların, özel olarak da Devlet Planlama Komisyonu’nun en önemli görevlerinden biri olmalıdır.
Çalışma ve Savunma Konseyi ticaret ve sanayiye ait hesap ve bilançolar üzerinde bir devlet denetimi örgütlemelidir. Bu tür uzman ve kalifiye bir denetimin yokluğu, ekonomiye ilişkin bütün diğer denetimleri anlamsız kılmakta ve gereğince örgütlü bir ekonomiyle bağdaşmayan bir sorumsuzluk duygusu yaymaktadır.
8.) Ücretler
Henüz sona ermiş olan dönem boyunca benimsenmiş olan ücret sistemi, hem On Birinci Parti Kongresi’nin ve Beşinci Sendikalar Kongresi’nin kararlarının, hem de sendikalarla ekonomik örgütler arasındaki toplu sözleşmelerin sağlıklılığını genel olarak doğrulamaktadır.
Geçtiğimiz yıl boyunca, her kesimden işçilerin ücretlerinde önemli bir artış olduğunu kaydedebiliriz ve bu emek üretkenliğinde önemli bir artışla sonuçlanmıştır.
Geleceğe ilişkin genel ücret politikası, ortalama beceri temelinde gerekli değişikliklerle, sanayinin farklı dallarında benzer ya da eşit beceriye sahip işçilerin üç aşağı beş yukarı eşit şekilde ve piyasadaki değişimlerden olabildiğince bağımsız olarak ücretlendirileceği biçimde, bütün üretim dallarındaki ortalama ücret düzeyini arttırmaya yönelmelidir. Aynı zamanda da tekil ücret, gerçek ürünle orantılı olmalıdır. İlgili devlet organları, sendikalarla el ele, başta ağır sanayi ve ulaşım olmak üzere geri kalmış sektörlerdeki ücretleri arttırarak, yalnızca şu ya da bu sektördeki işçilerin değil, bir bütün olarak işçi sınıfının çıkarlarına hizmet edecek daha uygun anlaşmalara varma yönünde çaba harcamalıdır.
Devlet organları ve sendikalar, işçi sınıfının yaşam ve çalışma koşullarını iyileştirmek için her türlü çabayı gösterirken, aynı zamanda, kalıcı ve kapsamlı iyileşmenin yalnızca kendilerinin kâr üreten bir sanayi olarak gelişmeleri temelinde mümkün olduğunu anımsamalılar. Bu açıdan, kötü donanımlı işletmeleri faaliyette tutan ya da bir imâlathanede işletmenin mevcut üretkenliğine denk düşmeyen sayıda işçiyi istihdam eden önlemler, en pahalı ve akıldışı sosyal güvenlik biçimini oluştururlar ve bu yüzden işçi sınıfının gelecekteki çıkarlarına karşıdırlar.
Sınai işletmelere ne üretimin gereği ne de bir yasa tarafından öngörülmüş olan her türden ek maliyetin yıkılması, ne denli önemli amaçlardan kaynaklanırsa kaynaklansınlar, hassas bir muhasebe yönteminin altını oydukları ve devlete, mevcut koşullar altında kaldıramayacağı yarı örtülü maliyet biçiminde bir harcamayı dayattıklarından dolayı, hem söz konusu işletmeler hem de devlet için son derece zararlıdır. Tröstler tarafından yapılan keyfi, yani devlet tarafından izin verilmemiş ve düzenlenilmemiş yardımlar, devlet mülkiyetinin israf edilmesinden başka bir şey değildir ve yasa eliyle cezalandırılmalıdır.
Çalışma Yasası’nın ve genel olarak işgücü, ücretler, farklı kesimler için işgününün uzunluğu, sosyal sigorta, kültürel gereksinimler ve eğitim için yapılan kesintiler vb. ile ilgili bütün tüzüklerin yürürlükteki uygulanma tarzına ilişkin sıkı bir soruşturma başlatmak gerekiyor. Öte yandan, hem işçilerin çıkarlarını sanayinin mevcut durumuna uygun olarak en üst düzeyde karşılamak hem de var olan koşullarda uygulanabilirliği mümkün olmadığı açıkça görülen tüzükleri bir yana atmak ya da değiştirmek gerekiyor. Sanayideki yöneticiler ve sendikacılar, yukarıda değinilen yasal değişikliklere ve yönetsel önlemlere zemin oluşturacak olan, dikkatli şekilde incelenmiş ve iyice ayıklanmış verileri toplamada en somut biçimde işbirliği yapmak zorundadırlar.
9.) Maliye, kredi, gümrük vergileri
Sanayinin, özellikle de ağır sanayinin yeniden kurulmasının ve gelişmesinin gerekli koşulu, devlet bütçesinin gerçek devlet kaynaklarına olabildiğince uygun hale getirilmesi ve onların plana uygun harcanması açısından gereğince düzenlemesidir. Kötülüklerin, büyük ölçüde nesnel koşullar eliyle üzerimizde baskı uygulayan en büyüğünü, yani üretim planlarımız ile bunları gerçekleştirmek için emrimizde olan kaynaklar arasındaki uyumsuzluğu bütünüyle ortadan kaldırmamız gerekiyor. Bu tür uyumsuzluklar içeren planlama, kaçınılmaz biçimde — sanayide ve maliyede — kargaşa anlamına gelmiş ve en önemli ekonomik kurumların istikrarını fena halde sarsmıştır.
Devletin — asıl olarak ordu ve ulaşım departmanları yararına — sanayi ürünlerine (özellikle makine/lokomotif, metalürji ve akaryakıt sanayileri) olan ve hiçbir ödeme yapmadan ya da bu ürünlerin maliyetini karşılamayan keyfi fiyatlarla gerçekleştirdiği talep de aynı sonuçlara yol açmaktadır.
Gelecekte gelirlerle tahmini ödenekler arasındaki farklılıklar ortaya çıktığında ve bunun sonucunda masrafları kısmak gerektiğinde, kesintiler herhangi bir maske altında değil ama açıkça, bütçeyi yeniden yapılandırarak ve ulaşıma, sınai işletmelere, orduya vb. yapılan tahsisatın kısıtlanması yoluyla, her zaman belirli bir plana göre, gerçekleştirilmelidir.
Sanayiye kredi sağlama sistemi yalnızca bir maliye ya da bankacılık sorunu değil ama sanayinin örgütlenmesi ve yönetimi işinin en önemli parçasıdır. Bu yüzden, devletin elindeki sanayinin finansmanı işi, Halk Ekonomisi Yüksek Konseyi ile olabildiğince yakından bağlantılı olması gereken tek bir kredi kurumunda toplanmalı. Farklı dışalım malları üzerindeki düşük ya da yüksek vergilerin yerli sanayinin benzer dallarındaki (onları koruma açısından) etkisi dikkatle hesaplanırken, vergilerin ve tüketim vergilerinin sanayinin ödeme kapasitesine ve piyasanın durumuna uygun biçimde konması üzerinde titizlikle çalışılmalıdır.
Yurtdışından yapılan alımlar ve siparişler, iç piyasadakinden daha düşük fiyatlarla bile olsalar siparişlerin ülke içinde verilmesi bizim devlet sanayimizin ilgili dalının gelişmesi için önemli bir teşvik sağlayabileceğinden, mutlaka gerekli değilseler tereddütsüzce bir yana atılmalıdır.
Şimdiki geçiş döneminde kapitalist bir dünya tarafından kuşatılmış olan Sovyet devletimizde sanayinin gerçek gelişmesini güvence altına alabilecek tek şey, tutarlı ve kararlı biçimde uy- gulanan bir sosyalist korumacılıktır.
10.) Yabancı sermaye
Geçtiğimiz yılın deneyimi, Yeni Ekonomik Politika altında sosyalist devlet inşasının — yabancı ya da yerli — özel sermayenin sanayi alanındaki aktif katılımıyla — kesinlikle dar olmayan sınırlar içinde — oldukça bağdaşabilir olduğunu doğrulamıştır. Uygunluğu bugüne kadar açığa çıkmış bütün biçimleriyle yabancı sermayeyi sanayiye çekmek için ayrıcalıklar, ortak şirketler, mali kiralama gibi yeni önlemler almak gerekiyor. Ülkenin genel ekonomik kalkınması yararına, sanayinin hangi dallarının ve hangi işletmelerin hangi ilkeler üzerinde yabancı sermayeye bırakılabileceğine ilişkin dikkatli bir çalışma, ekonomi alanındaki önde gelen örgütlerimiz tarafından yapılacak geleceğe ilişkin planlarda birinci derecede önemlidir.
11. Yöneticiler, konumları ve sorunları; yeni teknisyenler ve yöneticiler kuşağının eğitimi
Parti’nin On Birinci Kongresi’nde tanımlanan ve doğruluğu geçtiğimiz yılın deneyimi eliyle kanıtlanan sendikalar ile yönetici kurumlar arasındaki karşılıklı ilişki, söz konusu kararların ruhuna uygun olarak geliştirilmeli ve güçlendirilmelidir.
Sanayinin örgütlenmesinde, tepeden tırnağa gerçek güçler birliği sistemi gerçekleştirilmelidir. İşçilerin seçiminin, tayinlerinin ve işten çıkartılmalarının yönetici organların ellerinde olması, sanayinin gerçek yönetimi için ve söz konusu organların sanayinin yazgısının sorumluluğunu taşımasını mümkün kıldığı için gerekli bir koşuldur. Sendikaların önerileri ve onayları tam olarak ve anlayışlı şekilde dikkate alınmalı ama var olan yasalar ilgili yönetici organlara tam bir seçme ve atama özgürlüğü tanıdığı için, sendikalar, hiçbir koşul altında, onları sorumluluklarından muaf tutmamalılar.
Hantallık, hareketsizlik ve girişimci ruhunun eksikliği devlet sanayisinin ve ticaretinin güçsüz yanını oluşturmaktadır. Bunun nedeni, yönetici kadroların işlerine uygun olmaktan fazlasıyla uzak ve deneyimsiz olmaları ve kendi işlerinin gidişatıyla yeterince ilgilenmemeleri olgusunda yatıyor. Bütün bu alanlarda düzenli ve sistematik önlemler almak gerekiyor. Özelinde, işletme yöneticilerinin ücretlendirilmesi, ücretlerin üretime bağlı olmasına benzer biçimde, kredi ya da borç bakiyesine tabi kılınmalı.
Önde gelen yönetici işçilerin (ticari şirket denetleyicileri, imâlathane ve fabrika yöneticileri, tröstlerin başkanları ve yönetim kurulu üyeleri) işi, görevleri üretim maliyetlerini azaltmak ve kâr elde etmek olduğu için, sıkça çatışmalarla, işten çıkarmalarla ve tayinlerle sonuçlanan son derece büyük zorluklarla kuşatılmıştır. Bir yönetici her zaman iki tehlikeyle karşı karşıyadır:
a) onun sıkı talepleri, işletmedeki işçileri, onların temsilcisi olan organları ya da yerel parti ve Sovyet kurumlarını ona karşı harekete geçirir;
b) o, emek üretkenliği, ücretler vb. konularda en az direniş çizgisini izleyerek kârlılığı, bu yolla da işletmenin geleceğini tehlikeye sokar.
Bir Sovyet fabrika yöneticisinin işçilerin maddi ve manevi çıkarlarını, onların duygularını ve ruh hallerini en olumlu biçimde değerlendirmesi gerektiğini söylemeye gerek bile yok. Ama o, aynı zamanda, bir bütün olarak işçi sınıfına karşı en yüksek görevinin, işçi sınıfı devletinin emrinde emeğin üretkenliğini arttırmaktan, üretim maliyetlerini azaltmaktan ve maddi üretim miktarını arttırmaktan oluştuğunu hiçbir zaman unutmamalıdır. Sovyet yöneticisine bu bakımdan içten destek sunmak partinin ve sendika işçilerinin görevidir. Dikkat, tahammül ve tasarruf bir Sovyet yönetici işçisi için gerekli niteliklerdir. Onun en yüksek bonservisi işletmeyi doğru şekilde dengelenmiş hesaplar temelinde işletmektir.
İşçi kitlesine, işletmeyi kârlı hale getirmeye çalışan bir yöneticinin işçilerin yaşam standartlarını yükseltmeye ve onun sağlığını korumaya çalışan bir sendika emekçisi kadar işçi sınıfının çıkarlarına hizmet ettiği anlatılmalıdır.
Yeni yönetici işçilerin hazırlanması sistematik ve aynı zamanda oldukça uzmanlaşmış bir karakter taşımalıdır. Aceleyle ve asıl olarak görevi başındaki diğerlerine bakarak talimat almaya benzer raporlama yöntemlerinin yerini, belirli bir tecrübe döneminin eşlik ettiği kesin bir plana göre işleyen sistematik eğitim almalı. Görevlerinin ilk döneminde olan ve henüz gerekli bilgiyi elde edecek zamana sahip olmamış işçilere daha önemli açıkları kapatma fırsatı verilmelidir.
Bununla birlikte, farklı pratik faaliyet alanlarında uzmanlaşma, teorik ve siyasi düzeyin yükseltilmesiyle bağlantılandırılmalı ve Parti ile daha sıkı ilişki içinde sürdürülmelidir. Tersi durumda, her şeye ilişkin yüzeysel bilgi ekonomi alanındaki herhangi bir işletmeye zarar verdiği gibi uzmanlaşma da Parti’ye zararlı olabilir. Parti ve sendikalar, sanayideki işçi yöneticilerin ve özellikle de ekonominin yönetim hiyerarşisinin bütün basamaklarındaki görevlerde komünistlerin sayısını arttırma sorununa büyük özen göstermeli.
Teknik eğitim, genç kuşak için yalnızca uzmanlaşma meselesi değil, aynı zamanda devrimci bir görev olmalıdır. Bir işçi devleti altında, kendilerini daha önce devrimci siyasi mücadeleye adamış olan genç işçilerin bütün coşkusu, artık bilime ve teknik konulara hakim olmaya yönlendirilmeli. Eğitimini boşlayan bir öğrenciye, burjuvaziye karşı mücadelede bir kaçağa ya da grev kırıcıya davranıldığı gibi davranmak gerekir. Sosyalist ekonominin örgütlenmesi, proleter öncü için bir kariyer elde etme yolu değil, kahramanca bir eylemdir.
12.) Parti kurumları ve ekonomi kurumları
Parti, sürekli devrimci eğitim sorununu bir an olsun unutmaksızın, devrimin şimdiki ekonomik inşa dönemindeki en temel görevinin, Sovyet tarzı inşanın temel noktalarındaki ekonomik faaliyete yol göstermede yattığını açıkça görmelidir. Parti, tarihsel misyonunu, yalnızca, onun bir bütün olarak ekonomik deneyimi, Sovyet iktidarının karşılaşmak zorunda olduğu ekonomik sorunların çapının ve karmaşıklığının artmasıyla birlikte arttığında tamamlayacaktır.
Bu yüzden, On İkinci Kongre, özellikle bir kısım yönetici kadroda yozlaşma ve ekonomik yeniden inşa sürecinde proleter siyasi çizgiden sapma tehlikesi oluşturan NEP’i göz önünde bulundurarak, yalnızca yönetici işçilerin uygun şekilde dağılımının değil, ekonomi yönetiminin önemli her dalının denetlenmesi işlevinin de Parti tarafından bağlayıcı görev olarak görülmesi gerektiği kanısındadır. Bu rehberlik, hiçbir koşul altında, pratikte ve kendiliğinden biçimde yöneticilerin sık sık görevden alınmasına ya da başka yerlere atanmasına, günlük yönetsel faaliyete müdahaleye ya da bu yönde bir teşebbüse dönüşmemelidir.
Somut sorunlarla ilgili olarak Parti örgütleri tarafından yönetsel mekanizmaya dayatılan talimatlar, verili koşullar altında kaçınılmaz ve zorunludur. Ama bu tür rehberliğin, mevcut pratiğin kendine özgü sorunlarına doğrudan yönetsel müdahalenin gerektiği durumların sayısında gerçek bir azalmaya yol açacak olan kapsamlı bir planın damgasını taşıması gerektiği konusunda sürekli çaba harcamak gerek.
Devletin yönetsel ve ekonomik faaliyeti Parti tarafından teklif edilmiş olan planların uygulanmasında ne kadar düzenli biçimde ilerlerse, Parti’nin önderliği de o denli eksiksiz biçimde korunur.
On İkinci Kongre, On Birinci Kongre’nin özellikle ekonomi alanında Parti ile Sovyetler arasındaki gibi bir işbölümünün yapılması ve faaliyet sınırlarının belirlenmesi gerekliliğine ilişkin kararlarını doğrulamakta; bu kararın hem merkezde hem de yerel olarak daha eksiksiz ve sistematik biçimde yaşama geçirilmesinde ısrar etmektedir. On İkinci Kongre Kongre, On Birinci Kongre’nin kararına uygun olarak, Parti örgütlerinin “ekonomik sorunları yalnızca onlar zorunlu olarak Parti ilkeleri uyarınca bir çözümü gerektirdiği ölçüde ve yalnızca o durumlarda” çözdüğünü anımsatır. Parti’nin önündeki önemli sorunlardan biri, ekonomi alanındaki yetkili kurumların, yönetici işçilerin adım adım eğitimi ve deneyim kazandıkları ve niteliklerini geliştirdikleri oranda düzenli ilerlemelerini sağlamak için yalnızca yasal bir hakka değil, pratik imkânlara da sahip olacağı bir düzenlemeyi desteklemektir. Bu, yalnızca işçilerin hem iktisadi faaliyetteki hem de uzmanlık alanlarındaki deneyimlerine göre sistematik olarak seçilmeleri ama aynı zamanda ekonomi alanındaki kuruluşlarda disiplin ilkesi ve faaliyetin farklı dalları ve bu dalların başındaki işçiler arasında uygun bir eşgüdüm ve tabiyet sistemi söz konusuysa mümkündür. Ancak, yönetici işçilerin şimdi yükümlü olduğu özellikle önemli ve sorumluluk gerektiren bu iş göz önünde bulundurulduğunda, bir bütün olarak Parti ve onun bütün örgütleri, onlara en içten desteği vermeli ve yönetici işçi gruplarının Parti’den kopması olasılığını ortadan kaldıracak bir ortam oluşturmaya sistematik olarak dikkat etmelidir.
13.) Yayın ticareti
Basılı eser ticaretini doğru bir zemine oturtma sorunu yalnızca ekonomik değil ama devasa bir kültürel öneme sahiptir. Kongre, basılı eser ticaretinin şimdiki durumunun istenilen düzeyde olmadığını kabul etmekte ve onu iyileştirmek için kesin önlemler almak gerektiğini düşünmektedir.
Öncelikle kitlelere satılmak üzere hazırlanan yayınların teknik düzeyini yükseltmek gerekiyor. Matbaa malzemelerinin ticaretini örgütleme sorunu olabildiğince kısa süre içinde, devlete ait en büyük ve en önemli yayın kuruluşlarının, faaliyetlerini yaygın, düzenli ve teknik olarak tatmin edici bir düzeyde gerçekleştirebilecekleri bir biçimde çözülmeli.
***
Kaynak: Karanlık Çökerken – Bürokrasinin Yükselişi, Bolşevizmin yenilgisi, Derleyen: Halil Çelik, h2o Yayınevi, 1. Baskı, İstanbul 2011, syf. 71-90.