Cemil Gündoğan’ın Elazığ Kawa Davasında yaptığı siyasi savunmadan alıntı. (Kawa Davası Savunması ve Kürtlerde Siyasi Savunma Geleneği, Vate Yayınları, 2007, İstanbul.)
Sömürgesel devrim teorisinin gelişimini incelerken, Kürdistan’daki devrimin önderliğini üstlenmesi gereken tek sınıfın proletarya olduğunu belirtmiştik. Proletarya, önderlik rolünü ancak kendi bağımsız örgütünü inşa ederek gerçekleştirebilir. Bu da Kürdistan’da merkezi proletaryalardan bağımsız bir proleter örgütlenmenin gerekliliğini ortaya koyar.
Proletaryanın önderlik edeceği devrimci mücadelede onun en yakın müttefiki köylülük olacaktır. Ancak köylülük denilince çok geniş bir kesim ifade edildiği için bunu biraz netleştirmek gerekmektedir.
Köylülüğün en üst tabakasını oluşturan toprak ağaları sömürgecilerle kurdukları birlik sebebiyle milli değil, gayrı milli bir sınıf teşkil ederler. Bu sebeple, yukarıdaki paragraflarda belirttiğimiz üzere, devrimin tasfiye etmek zorunda olduğu bir sınıf durumundadırlar.
Çoğunlukla büyük toprak ağalarıyla çelişki içinde bulunan küçük toprak ağalarına gelince, bunların durumu, belli bir karışıklık arz eder. Büyük toprak ağalarıyla çelişki içinde bulunmaları sebebiyle sömürgecilerle belli bir çelişkileri mevcuttur. Bu sebeple koşullar hazırlandığında genellikle milli harekete katılırlar. Hatta bugüne kadar Kürdistan ulusal hareketine önderlik eden güçlerin önemli bir kesimini bu tür feodallerin oluşturduğu söylenebilir. Bu durum, özellikle 1960’ların sonlarına kadar daha açık biçimde gözlemlenebiliyordu.
Yine bu tür toprak ağalarının birçoğu, kapitalizmin gelişmesine paralel olarak, kapitalist ilişkilerin içine girmişlerdir. Genellikle ufak çaplı ticaretle uğraşırlar. Tarımda ise feodal bey olmalarının yanı sıra, arazilerinde işçi çalıştıran kır kapitalistleri (zengin köylü) rolünü de oynarlar. Bu olgu, anılan güçlerin birer zengin köylü olarak, orta burjuvazi içinde değerlendirilmeleri gibi bir duruma neden olur. Feodal-burjuva önderlik derken böyle karmaşık bir ilişkiyi de ifade etmek istiyoruz.
Zengin köylü kategorisi içinde de değerlendirilebilecek bu küçük feodallerin hemen altında yer alan orta halli köylülük, nispeten geniş bir [toplumsal] kesimi teşkil etmektedir. En büyük özellikleri, kendi topraklarına ve üretim araçlarına sahip olmaları ve toprakları üzerinde esas olarak kendilerinin çalışıyor olmalarıdır. Bazı durumlarda yanlarında gündelikçi çalıştırmakla beraber bu, esas ilişkiyi oluşturmaz. Köylülüğün bu kesimi, genellikle kendilerinin geçimine yetecek miktarda üretim yapar. Hatta iklim vb. koşulların iyi olduğu yıllarda bir köşeye ayıracakları bir miktar şeyleri de olur. Bu sınıfın Kürdistan devrimindeki rolü olumludur. Genellikle kararsızlıklarıyla göze çarpmalarına rağmen güven verici bir hareket gördüklerinde büyük çoğunluk itibarıyla ulusal harekete katılacakları söylenebilir.
Yoksul köylülüğe gelince, bu kesim, köylülüğün ezici çoğunluğunu teşkil eder. Aralarında belli bazı farklılıklar olmasına rağmen ekseriyetinin, çok az, kendilerine kesinlikle yetmeyecek ölçüde toprakları vardır. Bu nedenle topraklarının yanı sıra yarıcılık, mevsimlik işçilik vb. yollara başvururlar. Köylülük derken kastettiğimiz esasta bunlardır. Bu sınıf, Kürdistan devriminin temel itici güçlerinden birini oluşturur. Her ulusal isyanın bel kemiğini bunlar oluşturmuşlardır. Bu durum önümüzdeki dönemde de değişmeyecektir. Kürdistan devrimi, özünde proletarya önderliğindeki yoksul köylü ordularının gerçekleştireceği bir devrim olacaktır.
Köylülüğün en dipteki kesimini oluşturan kır proletaryasına gelince, bunlar kırsal alanda yaşayan ve hiç toprağa sahip olmayıp geçimlerini ücretli emekleriyle sağlayan insanlardan oluşur. Ancak, Kürdistan tarımında kapitalizm uzun boylu gelişmemiş olduğu için, oldukça cılız bir toplumsal kesittir. Gelecekte giderek güçlenecek olan bu kesimi, bugün için yoksul köylülük içinde mütalaa etmekte pek büyük bir yanlışlık yoktur. Devrim karşısındaki tutumlarına gelince, bunun olumlu olduğunu belirtmeye bile gerek yoktur. Çoğunlukla yarı-aç yaşayan bu insanları sömürgeci sistemle birleştirebilecek hiçbir bağ mevcut değildir.
Kürdistan devriminin temel itici güçlerinden bir diğeri de şehir küçük-burjuvazisidir. Küçük esnaf ve ticaret erbabı, öğrenciler, küçük memurlar vb. gibi toplumsal zümrelerden oluşan bu kesim, toplumumuzda etkinliği olan bir sınıfı teşkil etmektedir. Bunlar içinde öğrenci gençliği ayrı bir yere oturtmak gerekmektedir. Aydın olmaları itibarıyla, devrimci fikirlerle ilk yüz yüze gelenler bunlardır. Ve devrimci teorinin kitlelere taşınmasında özellikle başlangıçta çok özel bir vazifeleri vardır. Devrimci düşüncenin kitleselleşmesine paralel olarak bu rolleri önemini yitirmiştir. Buna rağmen devrimimize aktif olarak katılacak toplumsal sınıflardan birini oluştururlar.
Bir de küçük burjuvazinin üstünde yer alan, fakat komprador nitelik taşımayan, cılız bir orta burjuvaziden bahsetmek gerekir. Bizim gibi ülkelerde milli burjuvazi bu kesim tarafından teşkil edilir. Kırsal alanda zengin köylüler, aydın nitelikli, ticaretle uğraşan küçük toprak ağalan (eşraf) tarafından temsil edilen milli burjuvazinin şehirdeki unsurları, komprador nitelik kazanmamış orta halli ticaret erbabı, zengin doktor, avukat vb. serbest meslek sahipleriyle, yanlarında sınırlı sayıda ücretli işçi çalıştıran çeşitli orta burjuvalardan oluşur. Komprador nitelik taşımayan burjuvazinin bu orta kesimi, genellikle milli bir niteliğe sahiptir. Milli burjuvazi adıyla anılması da bu sebepledir. Temel talebi kendi pazarına sahip olmak olan bu sınıf, devrimimizin müttefiklerinden biridir. Özellikle devrimin sömürgeciliğe karşı bir milli devrim olarak seyrettiği dönemde, bu sınıfı devrim saflarında görürüz. Genellikle milli bağımsızlığın elde edildiği noktadan sonra devrimi terk eder. Ancak bu döneme kadar proletaryanın ittifak yaptığı ve günümüze kadar da Kürdistan ulusal hareketi içinde yer almış bir güçtür.
Bizdeki milli burjuvazinin çok zayıf olması, bazı çevreler tarafından varlığının inkâr edilmesine neden olmaktadır. Bu düşünceye katılmıyoruz. Milli burjuvazinin özellikleri, komprador nitelikte olmaması ve sömürgeciliğe ve feodalizme karşı kendi pazarından yana tavır takınmasıdır. Yani milli bir tavra sahip olmasıdır. Bizdeki milli burjuvazi hem sınıf olarak zayıftır, hem de bizdeki her türden burjuvazide (komprador ve küçük burjuvazi gibi) görüldüğü üzere feodalizmle ciddi biçimde iç içedir. Bu sebeplerle ideal anlamda anti-sömürgeci, anti-emperyalist ve anti-feodal davranışlar gösterememektedir. Fakat gelişimi, bu özelliklerinin belirginleşmesi yönündedir. Milli kurtuluş hareketinin güçlenmesi, bu durumu giderek açığa çıkaracaktır. İdeal ölçütler içinde gelişememiş olması (bunun önünde sömürgecilik ve feodalizm engelleri vardır), bu sınıfın inkâr edilmesi sonucunu doğurmamalıdır. Kürdistan’daki sosyal piramidin ortasını boş bırakmak, bir anlamıyla, beli kırık bir toplum şeması ortaya koymaktır ki, pek akıllı bir analiz olarak görülemez.
Kürdistan devriminin ulusal planda dayandığı temel itici güçlerle müttefikleri kısaca bunlardır. Şimdi bir de bu devrimin uluslararası bağlaşıklarına gelelim. Bu konuda ilk elde sayılması gereken güç, genelde dünya proletarya hareketi, özelde ise merkezi ülkelerdeki proletarya hareketidir.
Özellikle merkezi ülkelerdeki devrimci-demokrat hareketlerin rolü oldukça önemlidir. Bu sorunu, Kürdistan devriminin kendini çevreleyen ülkelerin devrimlerini birleştiren doğal bir harç olduğunu anlattığımız bölümde yeteri genişlikte ele almış olduğumuz için yeniden ayrıntısına girmeye gerek görmüyoruz. Kürdistan devriminin dünya proletaryası dışında iki tane uluslararası müttefiki daha vardır. Birincisi sosyalist ülkeler, ikincisi ise emperyalizme karşı gelişen ulusal kurtuluş mücadeleleridir. Özet olarak, dünya ölçeğinde anti-emperyalist cepheyi oluşturan güçler, Kürdistan devriminin de müttefikleridirler. Çünkü Kürdistan devriminin kendisi de bu cephenin ayrılmaz bir parçasıdır.