Ağustos 2013
- Suriye’deki farklı siyasi tutumlar ve başlıca siyasi gruplaşmalar nasıldır?
- Esad’ın kendi kişiliğinde kristalize olmuş Baas Partisi’nin despotik diktatörlüğü ve bu diktatörlüğün birçok bakanlık koltuğuna yerleşmiş bulunan Stalinist kökenli Suriye Komünist Partisi(SKP). Yanı sıra Ulusal İlerici Cephe ve bu cephenin içerisindeki gruplar. Son dönemde bizzat Yunan faşistlerinden oluşan ve militan ile araç yardımının yapıldığı birlikler. Türkiye’den TKP ve ÖDP gibi ulusalcı partilerin desteğini sunduğu ve Rusya ile İran tarafından finanse edilen grup.
- Çeşitli mezhepçi gruplar; El-Nusra, Irak ve Şam İslam Devleti(IŞİD), Müslüman Kardeşler önderliğindeki Suriye Ulusal Konseyi (önderlik bunun yanı sıra liberaller, azınlık kesim temsilcileri, vs. gibi özneleri de barındırmıyor değil) kısacası İslamcılar. Türkiye’den AKP iktidarının desteğini sunduğu ve petrol zengini Körfez ülkelerince finanse edilen grup.
- PKK’nin Suriye uzantısı olarak bilinen Demokratik Birlik Partisi (PYD), onun silahlı kanadı olan Halk Savunma Birlikleri (YPG). Türkiye’den HDP’nin, Kürt illerinden ise BDP’nin desteğini sunduğu taraf.
- Suriye Devrimci Solu (SDS), Suriye Komünistler Örgütü ve Suriye Sol Koalisyonu gibi yapılarca temsil edilen devrimci sosyalist kuvvetler. Türkiye’den İşçi Demokrasisi Partisi’nin desteklediği, devrimci komünist bir bağımsız işçi sınıfı önderliği inşa etmek için çalışan gruplar.
2.) Kitleler arasında ne kadar etkinler?
a.) Esad/SKP: Devletin özel silahlı aygıtlarının uyguladığı terörden besleniyor ve (şimdilik) herhangi bir kitlesel karşılığı bulunmuyor. Bugün Suriye’de aşağıdan yukarı bir şekilde, kendiliğinden sokağa çıkarak rejimin kalmasını isteyen bir seferberlik mevcut değil. Zira SKP’nin bölündüğü üç fraksiyondan birisinin başını çeken Kadri Cemil, başbakan yardımcısı olarak atanınca, bu fraksiyonun tabanını oluşturan birçok genç devrime katılmak için partiden ayrıldılar. Dipnot düşelim, kalan iki Stalinist fraksiyon da rejimle sadık bir işbirliği içine girdiler. Ayrıca eklemek gerekir ki, iç savaşın yol açtığı demoralizasyonla tarafsızlaşan kitleler de yok değil. Bu unsurlar (özellikle azınlıklar) gün geçtikçe rejime potansiyel bir destek havuzu olabilirler. Bu durumun iki nedeninden birincisi, bu kesimlerin rejimle doğrudan çıkar ilişkilerinin bulunması, ikincisi ise rejimin yaptığı kara propaganda (“ben gidersem radikal İslamcılar gelir”).
b.) İslamcılar: Suriyeli kitlelerin bir kısmı, bir işçi alternatifinin yokluğunda, devrimin ilk evresinden (İslamcıların devrime katılmadığı ilk evre) sonra bu önderliğin altında toplanmış olsa da, son aylarda bu politik hat ile olan tecrübelerini hızla tüketmeye başlamışlardır. Mart 2013’te rejim güçlerinden kurtarılan Rakka kentinde El-Nusra Cephesi’nin ve IŞİD’in karşıdevrimci programları, kitlesel gösterilerle protesto edildi (ama bu seferberlik dalgası, silahlar IŞİD’te olduğu için etkili bir sonuç yaratamadı). Halep, IŞİD’in bulunduğu Dana ve birkaç şehirde daha, bu tarz gösteriler organize edildi. Ayrıca Resulayn ve Serekaniye de, YPG tarafından İslamcı güçlerin elinden alındı. IŞİD’in, Halep, Humus ve Han El gibi ön cephelerde savaşmayı reddetmesi de kitleler gözündeki prestijini tüketen bir etki yarattı.
c.) PYD: İslam bayrağı altından savaşanlar hariç, bölge Kürt halkının çoğunluğunu kazanmayı ve kendi örgüt çatısı altında toplamayı başarmıştır.
d.) SDS: Maddi olanakların yokluğunda ve güçler dengesindeki eşitsizlikten (sadece İslamcılara silah yardımı yapılması ve devrimci kuvvetlere hiçbir suretle silah dağıtılmamasının yarattığı durum), kitleselleşmeyi ve kitleleri kendi programına kazanmayı henüz başaramamıştır.
3.) Bunlar hangi sınıfları temsil ediyorlar ve sınıfsal bakış açılarının ifadeleri nelerdir?
a.) ve b.) Esad/SKP ve İslamcılar: Askeri güç dengeleri ve dolayısıyla da çıkarların taşıyıcılığını yapabilecek olan potansiyele sahip isim değiştikçe, finans kapital iki bloktan birisini, yine değişim yaşanınca bir diğerini, tutabiliyor. İsrail, Esad’ın kalması gerektiğini, Putin ise ABD ile beraber hareket edeceğini açıklayabiliyor. Her iki bloğun da ortak noktası, mutlak iktidarı ele geçirirlerse (ortaklaşa da geçirebilirler), emperyalizmin taleplerinin aktarma kayışı rolünü oynayacak olmalarıdır. Emperyalizmin durumdan duruma biçimsel bir farklılık gösteren bu tutumunu, yerel toprak sahiplerinde ve ticaret burjuvazisinde de gözlemlemek mümkündür.
c.) PYD: Kürt yoksulları ve emekçilerinin önemli bir bölümü. Yanı sıra, bölgede palazlanmak isteyen Kürt burjuvazisi.
d.) SDS: Suriyeli işçiler, emekçiler, yoksul halk ve yoksul köylüler (yarı-proleterler).
4.) Tek partili Bonapartist diktatörlüğün kalması konusuna nasıl yaklaşıyorlar?
a.) Esad/SKP: Kesinlikle kalması gerektiğini düşünüyor. Polis-asker rejiminin, kafasıyla da gövdesiyle de, bütün karşı-devrimci dikta kurumlarıyla beraber muhafaza edilmesi için elinden geleni ardına koymuyor.
b.) İslamcılar: Rejimin kafasının, yani Esad’ın gitmesi ancak gövdesinin olduğu gibi kalması gerektiğinde anlaşıyorlar. Başka bir deyişle, ülkeyi farklı isimler ama aynı sınıflar yönetmelidir diyorlar. Ancak bir takım ekonomik ve ticari “olanaklar” yaratılırsa, aynı isimlerin kalmasına da muhalefet etmiyorlar. Misal El-Nusra Cephesi, Esad rejimiyle bir antlaşma yaparak Banyas ve Lazkiye’deki iki ana petrol hattının akışını garantiye aldı ve bunun karşılığında rejim onlara ayda 2.4 milyon ABD doları ödemeyi kabul etti. Kamışlı’da çıkarttıkları petrolü Esad rejimine satmaları da cabası.
c.) PYD: Bu konudaki tutumları pragmatik bir görünüm sergiler. Yeri geldi rejimin gitmesi gerektiğini söylediler, yeri geldi Esad’la işbirliği yaptılar. Örneğin, PYD temsilcileri Temmuz 2013’te Beşar Esad’la görüştü. PYD, onlara göre eli kana bulaşmamış olan Faruk El Şara gibi rejimin bazı isimleriyle, diyaloğu savunan Suriye’de Demokratik Değişim Güçleri Koordinasyonu (NCB) aracılığıyla, Esad rejimiyle bazı konularda işbirliği yaptı.
d.) SDS: Bonapartist rejimin, kafasıyla da gövdesiyle de, tamamen yıkılması için mücadele veriyor. Siyasi polis ve daimi burjuva ordusu ile onun komuta heyeti dağıtılmalı, bunlar ve eski rejimin temsilcileri yargılanmalıdır diyor.
5.) Nasıl bir hükümet istiyorlar?
a.) ve b.) Esad/SKP ve İslamcılar: Uluslararası kapitalist üretim ilişkileri ağına eklemlenecek ve neo-liberal politikaları ulusal düzeyde uygulayacak bir hükümet. Bu hükümet emperyalizmle ve Siyonizmle bağını koparmamalı, ama aynı zamanda yerli burjuvazisini de, ulusal kaynaklarını (insan, doğa, teknik) sömürerek bolca desteklemelidir.
c.) PYD: Kürtlerin kültürel ve demokratik haklarını tanıyacak olan herhangi bir hükümet.
d.) SDS: Emekçilerin, yoksul halkın ve işsiz gençliğin iktidar olduğu bir işçi-köylü hükümeti. Bu hükümet, otoritesini, tabandan olacak şekilde kitlesel özörgütlenmeler aracılığıyla sağlamalıdır.
6.) Sosyalizme karşı tutumları nasıl?
a.) ve b.) Esad/SKP ve İslamcılar: En büyük kabuslarından birini oluşturan bu “heyula”ya karşı amansız bir savaş açmış durumdalar. Bu ihtimalin somutlaşmasının kendilerinin politik (ve de yüksel ihtimal fiziksel) sonu olacağını bildikleri için, sosyalizmin kızıl bayrağı yerine Baas Partisi’nin flamalarını veya İslamcılığın yeşil bayrağını ve hatta zorunda kalırlarsa faşizmin gamalı hacını bin kere tercih ederler! Bu odakların temsil ettikleri sınıflar, bunu daha önce yapmadı değil.
c.) PYD: Gerek olmadığını düşünüyor. Önce burjuva demokratik görevlerin tamamlanmasının zaruri olduğunu mazaret olarak gösterip, sosyalist üretim tarzının ütopik olduğunu düşündüklerini belirtiyorlar. Hedef olarak demokratik özerkliğin inşası model alınıyor. Bu model ise, burjuva mülkiyet ilişkilerinin yeniden üretimiyle tezatlık oluşturmayan bir toplumsal inşayı öngörüyor.
d.) SDS: Sosyalizme Suriyeli emekçilerin tek gerçek, toplumsal ve tarihsel kurtuluş yolu olarak bakıyor. Burjuva demokratik talepleri ancak işçi sınıfı iktidarının hayata başarılı bir biçimde geçirebileceğini savunuyor ve bu taleplerle sosyalist görevleri aynı tavada eriterek, insanlığın sömürüsüz ve sınıfsız bir geleceğini inşa edebileceğini söylüyor.
7.) Devrim ve kitlesel seferberlikler karşısındaki tutumları nasıl?
a.) Esad/SKP: En başından beri karşısındalar. Kitle hareketini ve devrimi ezmek istiyorlar. Dahası yaşananları, ellerinden geldiğince, mezhep temelli politik çatışmalar olarak göstermeye çalışarak, işçi sınıfının bilincini bulandırıyorlar. Bu arada, rejimin kapitalist karakterini korumayı öngören, emperyalizmin “demokrasiye düzenli geçiş” programını benimsememek için herhangi bir nedenleri de yok.
b.) İslamcılar: Devrimin ilk aylarında karşısında, ilerleyen süreçte de tarafsızdılar. Ne zaman ki Suriye halkının rejime karşı bütün ümitleri ve sabrı tükendi, o zaman taraf değiştirmiş gibi yaptılar. Onlar için, devrim, ancak artık burjuvazinin çıkarlarını hayata geçiremeyecek olan Esad devrilene kadar sürmelidir. Bunun da ilerisine geçip, mülkiyet ilişkilerini sorgulamaya başlarsa, bu bir tehlikedir ve ezilmesi gerekir. Öte yandan ÖSO içerisinde konumlanan diğer muhalif gruplarla, İslamcı çeteler arasında zaten var olan gerilim, son dönemde daha da arttı. Zira bu çeteler, ÖSO’nun askeri lideri Fadi el Kaş ile onun iki kardeşinin ve daha birçok muhalefet üyesinin katliyle suçlanıyorlar. IŞİD, çeşitli bölgelerde İslam emirlikleri kurarak ÖSO güçlerini tasfiye etti. IŞİD önderi Ebu Üsame El Tunusi, konrolünde bulunan coğrafyalardaki ÖSO üyelerinin silahlarını teslim etmesini “istedi”.
c.) PYD: Ne devrim, ne de karşı-devrim diye özetlenebilecek bir tavırla yaklaştılar devrime. Dinamikler değiştikçe, ulusal çıkarları gereğince pragmatik tutumlar alabildiler, alıyorlar da.
d.) SDS: En başından beri yanında. Devrimin, kitlelerin talepleri ve istekleri yönünde ilerletilmesi, derinleştirilmesi ve süreklileştirilmesi taraftarı. Rejimin ve İslamcıların içerik olarak temsil ettikleri çağ dışı toplumsal düzenin tek gerçek alternatifinin bir işçi devrimi olduğunu savunuyor.
8.) Uluslararası emperyalist antlaşmalara evet mi, hayır mı? Siyonist İsrail devletiyle diplomatik ilişkilere evet mi, hayır mı? IMF’ye evet mi, hayır mı?
a.) ve b.) Esad/SKP ve İslamcılar: Hepsine evet. Emperyalizmden kopuşu öngören bir programları yok. Bu konuda, onlar için, işçi sınıfının ve emekçilerin iradesi bir gerçekliği ifade etmiyor. “Emperyalizmle barış içinde bir arada yaşama”yı istiyorlar. 2000’lerde IMF ve Dünya Bankası’yla mali anlaşmalar ve ittifaklar imzalayan, 1979 Camp David ve 1993 Oslo anlaşmalarını sessizce destekleyip Lübnan’daki askeri işgal adına politik kredi toplayan, Körfez Savaşı’nda ve Irak’ın işgalinde ABD’nin tarafında yer alan, kırk senedir İsrail devletine tek bir kurşun bile sıkmayan, Batı sermayesinin ve yerel üst sınıfların bölgedeki istikrar sağlayıcısı olan bu rejimin, emperyalizmle ve Siyonizmle herhangi bir derdi yok. Tıpkı İslamcılar gibi!
c.) PYD: Tabanları bu unsurlar karşısında huzursuzlandığında, karşılarmış gibi davranıyorlar ama aslında hiçbirisiyle gerçek bir sorunları yok. Sonuçta PYD’nin de temsiliyetini yaptığı bir bölge burjuvazisi ve toprak ağaları grubu var ve hiç şüphesiz bunlar, Batılı bankaların mali sermaye ihracından beslenmek-yararlanmak isteyecektir, istiyorlar.
d.) SDS: Hepsine hayır! Suriyeli yoksul ve işçi kitlelerin çoğunun, taleplerinde kristalize ettikleri sosyal, politik ve ekonomik istekleriyle, bütün bu sömürgeci kurumlardan, ilişkilerden ve devletlerden tam bir kopuşu arzulamakta olduklarını belirtiyorlar. Bunun yanı sıra, yabancı devletlerle kurulacak bütün diplomatik ilişkilerin halka ve işçi sınıfına açık bir tarzda yapılması ve görüşmelerin, tutanaklarıyla belgeleriyle gizli saklı kalmadan, gazetelerde ve popüler bültenlerde yayımlanması gerektiğini savunuyorlar.
9.) Kürt halkının mücadelesi karşısındaki tutumları nasıl?
a.) ve b.) Esad/SKP ve İslamcılar: Sınıf mücadelesi kendilerine manevra yapacak alan bırakmadığında, Kürt halkına vatandaşlık hakkı tanıyabilirler ki, 300 bin civarındaki bireyine tanıdılar bile. Demokratik özerklik talebi, burjuvazinin kar oranlarını düşürmeyecek bir şekilde örgülenirse ve politik olarak çıkmaza girerlerse, bu projeyi de hayata geçirebilirler. Ancak yine de, potansiyel bir siyasal güç olmalarına izin verilmemesinin zorunlu olduğunu düşünüyorlar. Bu sebeple bu mücadele hattının zorla bastırılmasını ve ilk fırsatta bütün kültürel ve demokratik kazanımlar ile isteklere el konulmasını savunuyorlar. Rejimin 40 senelik geleneksel milliyetçi politikalarını yeniden üretmemek için bir sebep bulamıyorlar.
c.) PYD: Demokratik özerklik istiyorlar ancak bu projeyi, bölge burjuvazilerinin jeo-stratejik çıkarlarını baltalamadan uygulamak niyetindeler. Bu konuda yoğun bir hassasiyet gösteriyorlar.
d.) SDS: Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkını sonuna kadar destekliyor ve Esad rejimine karşı mücadelede Kürt halkını, sosyalist ve laik bir Suriye kurmak için gerçek bir müttefik olarak görüyor.
10.) İktidar ve özel mülkiyet konusundaki düşünceleri ve pratikleri nelerdir?
a.) ve b.) Esad/SKP ve İslamcılar: İktidarın elbette ki ufak bir burjuva elitin elinde toplanmasını savunuyor. Mümkünse siyasetin de, ekonominin de küçük bir oligarşiye hizmet etmesi önemli tercihlerinden. “İster Baas Partisi’nin monarşik geleneklerle başa getirdiği bir isim olsun, ister bir Şeyh veya Molla olsun, yeter ki sermaye mülksüzleştirilmesin” şiarı, onları ortaklaştıran birçok söylemden sadece biri. Özel mülkiyet konusuna gelince; bunun, yüksek ihtimalle ilahi bir hak olduğunu düşünüyorlar.
c.) PYD: Kendi bölgelerinde fiili iktidar onların elinde. PYD, diğer savaşçıların kendi bünyesine dâhil olmasını ve bölgenin güvenliğinin kendilerine devredilmesini önerdi. Ancak diğer gruplar bu öneriyi reddetti. Barzani’nin etkisi altındaki Kürt Ulusal Konseyi, diğer Kürt politik yapılanmalara başvurulmadan Kürt halkının geleceğine tek bir siyasi unsurun karar vermesini eleştirdi ve reddetti. Kürt grupların birliğine önem çektiler. Özel mülkiyet sorunsalına ve bunun insanlığı krize sürüklemesine gelince, söylemleriyle de, pratikleriyle de bu gerçeklerle bir problemleleri olmadıklarını gösterdiler.
d.) SDS: Tüm iktidar ve zenginlik işçilere, işsizlere ve yoksul halka şiarıyla birçok deklarasyonda bu konudaki pozisyonlarını belirlediler. Barbarlık anlamına gelen üretimin kapitalist karakterini koruyup sürdürecek bütün iktidarların ait olduğu yerin çöp olduğunu düşünüyorlar. Özel mülkiyetin ve onun bütün sosyal ve siyasal ifadelerinin kaldırılması, bir işçi-köylü iktidarıyla baş başa gitmelidir diyorlar.