İlk kez 30 Eylül 1947’de, Dördüncü Enternasyonal Filistin seksiyonu Devrimci Komünist Birlik’in yayın organı Kol Hamamad’da İbranice yayımlanmıştır.
Birleşmiş Milletler (BM) komitesi üyeleri “anlayışlılık” gösterdi ve “çok kısa sürede mükemmel bir iş gerçekleştirdi.” Yahudi Ajansı temsilcisi Golda Meier, bölünme tasarısını bu sözlerle selamladı. Siyonist partilerin çoğu, çözümün “biçimine” ilişkin bazı çekincelerle birlikte aynı kirdeydiler.
Amerikan Dışişleri Bakanı Marshall de bu görüşü paylaşıyordu. Bununla birlikte, Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın temel endişesinin genellikle mazlum halkların kaderi olmadığı iyi bilinir. Bu yüzden, onun tepkisi, BM komitesinin iyi niyetine inanan çevrelerde kaygı yaratmış olabilir.
BM tasarısı Yahudilere ne kazandırıyor? İlk bakışta, her şeyi; 150.000 kişinin üzerinde göçmen kotası; politik bağımsızlık; Filistin’in üçte ikisi; üç büyük liman ve neredeyse bütün kıyı şeridi. Bütün bunlar, Yahudi Ajansı’nın en iyimser üyelerinin bile talep etmeye cüret edebileceklerinin ötesinde kazanımlar.
Bu “anlayış” ve “dostane tutum” biraz kuşku uyandırıcı değil mi? Anglo-Sakson güçlerle yakın ilişkilere sahip Kanada, Hollanda ve İsveç’in temsilcileri neden bu tasarıyı onayladılar? Ve politikaları Washington tarafından dikte edilen Guetamala, Peru ve Uruguay neden bu öneriye oy verdiler? Bütün Siyonist yayınlar, yarı-Siyonist olanlar da (Filistin Komünist Partisi yayın organları) dahil, bu soruyu sormayı reddediyorlar. Ve tabii yanıt de vermiyorlar.
Ama belirleyici sorun da tam bu. Tasarının içeriğinden daha önemlisi, tasarıyı ileri sürenlerin niyetleri. Hiç yanılmayalım! -Marshall’ın deyişiyle- “tarafsız” ülkelerin ardında, konuyla en fazla ilgilenen büyük güçler duruyor. Bölünme tasarısının ardında yatan hesap, Hindistan’ın bölünmesine neden olanın aynısıydı.
Bu hesaplar nedir? İçinde bulunduğumuz sosyal devrimler ve esaret altındaki halkların başkaldırısı çağında, emperyalizm iki temel yöntemle hüküm sürmekte: acımasız ve kaba baskıyla (Endonezya, Çin hindi ve Yunanistan’da olduğu gibi) ya da sınıf savaşının ulusal çatışmalara dönüştürülmesi yoluyla. İkinci yol daha ucuz ve güvenlidir, ve emperyalizme kendini perdenin arkasında saklama olanağı tanır.
Siyonist göçünü bölücü bir unsur olarak kullanarak emperyalizm, bugüne kadar bu ülkede divide et impera (“böl ve yönet”) yöntemini başarıyla uyguladı. Bu yolla, ulusal gerginlik yaratılarak Filistin ve Ortadoğu’daki Arap kitleler arasında emperyalizmin neden olduğu öfke Yahudilere karşı yönlendirildi. Ama son dönemde bu yöntem, istenen sonuçları üretemez hale geldi. Ulusal gerilime rağmen ülkede güçlü ve mücadeleci bir Arap işçi sınıfı gelişti. Arap ve Yahudi işçiler büyük ölçekli grevlerde işbirliğine girerek emperyalist sömürücüleri ödün vermeye zorladıklarında da, Filistin’in tarihinde yeni bir bölüm açılmış oldu. Ve kışkırtma yoluyla Filistin halkının yeni bir karşılıklı katliam girdabına sokulmasını amaçlayan son girişimin başarısızlığı, emperyalistler için bir ders oldu. Bugün bunlardan gerekli sonuçları çıkarmış durumdalar: eğer birbirinizle savaşmayı reddederseniz, sizi öyle bir politik ve ekonomik duruma sokacağız ki, bunu yapmak zorunda kalacaksınız! Bölünme tasarısının gerçek içeriği budur.
Filistin’in bölünmesi tasarısı, Yahudi halkının hep hayal ettiği politik bağımsızlık düşünü gerçekleştirecek mi? Yahudi devletinin “bağımsızlığı”, iki seçenek arasında “özgür” ve “bağımsız” bir tercih yapmaya indirgenecektir: açlıktan ölmek ya da kendini emperyalizme satmak. Dış ticaret –ithalat ve ihracatın her ikisi de – bugüne kadar olduğu gibi, emperyalizmin denetimi altında kalacak. Ekonominin kilit sektörleri – petrol, elektrik ve madenler – gene yabancı tekellerin elinde kalacak. Ve kârlar, yabancı kapitalistlerin ceplerine akmaya devam edecek.
Ortadoğu’nun kalbinde kurulacak bir Yahudi devletçiği, emperyalist devletlerin elinde mükemmel bir araç olacaktır. Arap kitlelerden yalıtılmış bu devlet savunmasız kalacak ve tamamen emperyalistlerin merhametine bırakılmış olacaktır. Ve onlar bunu, bir yandan Arap devletlerini “Yahudi tehlikesi” – yani minik Yahudi devletinin kaçınılmaz yayılmacı eğilimlerinin temsil ettiği tehdit – hakkında uyarırken, diğer yandan da kendi konumlarını güçlendirmek için kullanacaklardır. Ve bir gün, gerilim en yüksek doruğuna vardığında, emperyalist “dostlar” Yahudi devletini kendi kaderine terk edeceklerdir.
Öte yandan Araplar da “politik bağımsızlık” elde edeceklerdir. Bölünme, Şeria Irmağı’nın batısında, eski Ürdün devletine benzer, geri kalmış feodal bir Arap devletinin yaratılmasına yol açacaktır. Bu yolla, petrol rafinerilerinin bulunduğu stratejik bir bölge olan Hayfa’daki Arap proletaryasını yalıtmayı ve felce uğratmayı, ve aynı zamanda tüm Filistin’li işçilerin sınıf savaşını bölmeyi ve etkisizleştirmeyi amaçlıyorlar.
Pekiyi, “toplama kamplarındaki mültecilerin kurtuluşu” nasıl olacak? Bu sorunu, bütün ülkelerin kapılarını bu mültecilere kapatarak bizzat emperyalizm yaratmıştı. Mültecilerin kaderi emperyalizmin sorumluluğundadır. Ama emperyalizm hayırsever değildir. Eğer mültecilere Filistin’i bir “armağan” gibi sunuyorsa, bunu tek bir nedenle yapacaktır: onları kendi amaçları doğrultusunda kullanmak.
Görünüşte Yahudilerin oldukça “lehine” olan bölünme tasarısı, emperyalizm açısından çok çekici bazı noktalar içermektedir: 1) Siyonizme verilen tavizler, Yahudi çoğunluğun onayını almak için bir yem olarak kullanılacak; 2) Tasarı, Hayfa’nın Yahudi devletine dahil edilmesi ve Arap devletine hiçbir liman bırakılmaması gibi, Arapları çileden çıkartacak bir dizi kışkırtma içermektedir; 3) Bu kışkırtmalar İngiltere’ye, ikinci ve daha adil bir paylaşım için mücadeleye girişecek olan Araplara “Arap dostu” gibi görünme olanağı kazandıracaktır. Bu da tabii Araplar’ı acı ilaç içmeye zorlayacaktır. Diğer bir deyişle, önceden tasarlanmış bir iş bölümüyle karşı karşıyayız.
Özetle: BM komitesinin tasarısı ne Yahudiler ne de Araplar için bir çözümdür; bu tasarı yalnızca ve tümüyle emperyalist ülkeler için bir çözümdür. Siyonist politikacılar, emperyalizmin onlara fırlattığı kemiği iştahla havada kaptılar. “Sol kanat” Siyonist muhali er ise, emperyalistlerin oyununun maskesini düşürmek adına, Filistin’in bölünmesi tasarısını yarım ağızla eleştiriyorlar ve… Filistin’in bütününde bir Yahudi devleti kurulması çağrısı yapıyorlar! Shomer HaTsa’ir’in (“Genç Muhafız”) önerdiği iki uluslu devlet tasarısı ise, Yahudilerin Araplara Yahudi göçünü ve Siyonist politikaları – onların rızası olmadan ve isteklerine aykırı olarak – dayatma haklarını örten bir incir yaprağından başka bir anlam taşımıyor.
Ya Filistin Komünist Partisi? Görünüşe göre o “adil” bir BM çözümü beklentisi içinde. Her ne hal olursa olsun, BM’ye ilişkin yanılsamaları beslemeye devam ediyor ve bu anlamda emperyalist programların gizlenmesine ve uygulanmasına yardım ediyor.
Tüm bunlara karşılık, biz diyoruz ki: Tuzağa düşmeyelim! Yahudi sorunun çözümü, ülkenin sorunlarının çözümü gibi, “yukarıdan”, BM’den ya da başka herhangi bir emperyalist kurumdan gelmeyecek. Hiçbir “mücadele”, “terör” ya da ahlaki “baskı” emperyalizmi bölgedeki yaşamsal çıkarlarından vazgeçmesini sağlamayacak (petrol stoğu bu yıl %60 kâr payı verdi!).
Yahudi sorununu çözmek için, kendimizi emperyalizmin boyunduruğundan kurtarmamız gerekiyor. Bunun için tek bir yol var: Arap kardeşlerimizle birlikte ortak sınıf savaşı; Ortadoğu’da ve tüm dünyada ezilen kitlelerin anti-emperyalist savaşının ayrılmaz bir parçası olan bir savaş.
Emperyalizmin gücü bölünmede yatıyor – bizim gücümüz ise sınıfın enternasyonal birliğindedir.