2025 yılının ortası itibariyle yarım milyondan fazla Filistinli, doğal bir felaket ya da lojistik bir aksaklık yüzünden değil, açlığın bir silaha dönüştürülmesi nedeniyle felaket boyutunda gıda güvencesizliği ile karşı karşıya. Bütün aileler, iradelerini kırmak üzere tasarlanmış bir kuşatma altında kasıtlı olarak yiyecek, ilaç ve temiz sudan mahrum bırakılıyor. Çocuklar yalnızca yetersiz beslenmeden değil, acılarını bir denetim aracı olarak gören acımasız bir sistemin mantığı yüzünden ölüyor. Siyonist rejim yalnızca Gazze’yi aç bırakmakla kalmıyor; bu açlığı bir gösteriye, her yardım kuyruğunu aşağılanma ve ölüm sahnesine çeviriyor. Bu bir kriz değil; kolektif cezalandırmanın hesaplanmış bir biçimidir.
Kuşatma ve yardım ablukası
Ekim 2023’te savaşın tırmanmasının ardından, Siyonist işgal güçleri Gazze üzerindeki demir yumruk kuşatmasını sıkılaştırdı. 2 Mart 2025’e gelindiğinde, işgalciler tüm yardımı ve ticareti fiilen durdurdu: Gıda, su, yakıt, ilaç ve yeniden inşa malzemeleri girişine izin verilmedi. Sonuç: kontrollü bir insani çöküş. IPC (Entegre Gıda Güvencesi Sınıflandırması) analizine göre, iki aydan uzun süren tam ablukadan sonra Gazze’de “kritik düzeyde kıtlık riski” var. Tüm nüfus acil koşullarda yaşıyor (IPC Aşama 4) ve %22’si doğrudan kıtlık içinde (Aşama 5). Her bir Gazzeli, en azından “kriz” veya daha kötü bir gıda güvencesizliği içinde. Hastaneler yetersiz beslenme vakalarıyla dolup taşarken, Gazze’deki sağlık sistemi neredeyse tamamen çöktü. En az 66 çocuk, yetersiz beslenmeye bağlı nedenlerle hayatını kaybetti. Yardım kuruluşlarının sınırda stokladığı malzemelerin dağıtımına izin verilmiyor. Bu arada, ABD destekli “Gazze İnsani Yardım Vakfı” (GHF) gibi militarize yardım planları, gıda konvoylarını ölüm tuzaklarına dönüştürdü: yüzlerce Gazzeli dağıtım noktalarında öldürüldü ya da yaralandı. Özetle, uluslararası yardım çabaları sistematik biçimde engelleniyor ya da askeri amaçlara hizmet eder hâle getiriliyor. Bir rapora göre: Gazzeliler “dayanma noktasında” ve açlık direnişi bastırmak için kullanılıyor.
Batı Şeria’da kuşatma ve ilhak planları
Gazze açlığa mahkûm edilirken, Siyonist işgal Batı Şeria’da da şiddetlendi. 2025 Temmuz’unda İsrail Parlamentosu (Knesset), işgal altındaki Batı Şeria’nın tamamının ilhak edilmesini onayladı ve böylece Filistin toprakları üzerindeki tam İsrail egemenliğini “yasallaştırdı”. Aynı anda Batı Şeria’daki topluluklara yönelik organize şiddet arttı. Ordu tarafından korunan Silahlı yerleşimciler, Filistin köyleri ve tarım alanlarına sistematik saldırılar düzenledi. Batı Şeria’daki kilise liderleri, evlere ateş açmaktan tarlaları yakmaya kadar uzanan bu saldırıları, Filistinliler için hayatı “yaşanamaz” kılmaya yönelik bilinçli bir strateji olarak nitelendirdi. Bu saldırılar, “başka adlarla anılsa da aslında doğrudan devlet şiddetidir,” zira ordu genellikle yerleşimciler okulları yakarken ya da zeytinlikleri yok ederken müdahale etmiyor.
Küresel suç ortaklığı ve hesap verilebilirlik
Gazze kuşatması, daha geniş bir uluslararası destek ağına dayanıyor. Amerika Birleşik Devletleri, İsrail’e yılda yaklaşık 3,8 milyar dolar askeri yardım yapıyor. 2023’ten bu yana ise ABD Kongresi en az 12,5 milyar dolarlık ek silah yardımı sürecini hızlandırdı (stok yenilemeleri dâhil bazı analistler bu rakamı yaklaşık 18 milyar dolar olarak hesaplıyor). Lockheed Martin, Boeing ve Raytheon gibi büyük ABD savunma şirketleri bu yardımlardan büyük kâr elde ediyor; Gazze’ye yağan bombalar ve füzeler onlardan geliyor. Avrupa hükümetleri de savaş sırasında bile İsrail’i silahlandırmaya devam etti. Örneğin, 2023 yılında AB ülkeleri, İsrail’e toplamda yaklaşık 948 milyon avroluk silah ihracatını onayladı; bunun 326 milyon avrosu yalnızca Almanya tarafından lisanslandı. Tüm bunlar olurken, ABD, Birleşik Krallık ve diğer Güvenlik Konseyi üyeleri ateşkes çağrılarını ve sınırsız yardım koridorlarını veto etti veya engelledi. Bu politikalar, silah transferleri ve ticaret anlaşmaları, Gazze’deki açlığı doğrudan Batılı devletlerin politikalarına bağlı kılıyor. İşgalin finansörü olan hükümetler, ortaya çıkan insani felaketten doğrudan sorumludur.
Sömürgecilik, sermaye ve kuşatma
Tüm bunlar yeni değil: Gazze’deki kriz, yerleşimci-sömürgeci bir stratejinin köklerinden besleniyor. İsrail’in politikası yıllardır Filistin topraklarını parçalamak ve halkı zorla, bağımlılıkla ve izolasyonla kontrol etmek üzerine kurulu. Gazze’nin ekonomisi sistematik biçimde yok edildi: tarım arazileri yakıldı, balıkçılık suları abluka altına alındı, fabrikalar kapatıldı, ihracat yasaklandı. Gazzeliler tamamen yardıma bağımlı hâle getirildi. 2007’den bu yana yürürlükte olan ve her saldırı dalgasında sıkılaştırılan abluka, Gazze’yi denetim altında tutulan açık hava hapishanesine dönüştürdü. Bu tedbirler, küresel sermayenin çıkarlarına hizmet ediyor. Silah üreticileri ve finansörler zenginleşirken, Gazze emperyal kontrolün bir laboratuvarı hâline geliyor: doğal kaynaklar, emek gücü ve hatta insan yaşamı metaya dönüştürülüyor. Bankalar ve teknoloji şirketleri, İsrail’in “savunma” ve gözetim şirketlerine yatırım yaparak apartheid ekonomisini daha da derinleştiriyor. Bu sistemde kıtlık yaratmak – yiyecek, yakıt ve suyu kasıtlı olarak kesmek – Filistin toplumunu kırmanın ve iktidar hiyerarşisini sürdürmenin bir aracı hâline gelmiş durumda.
İşçi dayanışması ve direniş
Mayıs 2025’te Gazze Genel İşçi Sendikaları Federasyonu, dünya çapında işçilere liman kapatma, mali yaptırımlar ve İsrail’e karşı silah ambargoları uygulama çağrısı yaptı ve bu eylemleri Gazze’deki açlıkla doğrudan ilişkilendirdi. Bu çağrıya yanıt olarak, uluslararası dayanışma büyüdü. Aktivistler üniversite kampüslerinde eylem alanları kurdu, askeri şirketlerle bağların koparılması talebiyle protestolar düzenledi; Avrupa’daki sendikalar İsrail’le silah ticaretini durdurmaya yönelik kararlar aldı; 2025’te 100’den fazla gönüllü, Gazze deniz ablukasını kırmak için bir Özgürlük Filosu girişiminde bulundu. Bu çabalar şu temel düşünceye dayanıyor: yalnızca söz yetmez. Sendikalar, “gerçek dayanışmanın eylemle gösterileceğini” vurguluyor. Kuşatmayı kırmak, işgali besleyen para, silah ve nakliye akışlarını durdurmayı gerektiriyor – silah fabrikalarında üretim hatlarını durdurmaktan, apartheid rejiminden kâr eden firmaları boykot etmeye kadar. Özetle, maddi dayanışma, kuşatmanın ekonomik temellerini hedef almalıdır.
Ablukayı kırmak ve sorunun kaynağıyla yüzleşmek
Acil yapılması gereken açık: kuşatma kaldırılmalı. Gazze sınırlarında kıtlığı önlemeye yetecek miktarda yardım malzemesi stoklanmış durumda – eğer içeri alınmasına izin verilirse. Yardım kuruluşları, gıda, ilaç ve su arıtma malzemeleriyle dolu kamyonları ulaştırmak için hazır bekliyor. “Derhâl, koşulsuz bir ateşkes ve insani yardımın yeniden ulaştırılması” yaklaşan felaketi önlemek için hayati önem taşıyor. İsrail’in sözde “insani” dağıtım planı ölümcül sonuçlar doğurdu: bu militarize yardım planı, “çaresizce yardım arayan aç Filistinliler için bir tuzağa dönüştü.” Gazze’de çocuklar, onlarca yıldır görülmemiş oranlarda yetersiz beslenme ve hastalıklardan ölüyor ve her gecikme, her engelleme daha fazla ölüm ve acı demek.
Ama kuşatmayı kaldırmak – ne kadar acil olursa olsun – daha büyük bir sorunun yalnızca semptomudur. Gazze’deki açlık, uzun süren askeri işgalin ve apartheid sisteminin mantıksal sonucudur. Adil bir çözüm, bu temel nedenleri hedef almalıdır. Yalnızca yardım göndermek yetmez; bu ablukayı mümkün kılan sistemi parçalamak gerekir. Bu da işgalin tamamen sona ermesi, yerleşim yerlerinin sökülmesi, apartheid yasalarının kaldırılması ve bu kuşatmayı dayatan Siyonist rejimin her yönüyle – askeri, ekonomik ve hukuki – dağıtılması anlamına gelir. Bu, aynı zamanda, Filistin üzerindeki sömürgeci kontrolü kolaylaştıran tüm devletlerin, şirketlerin ve bankaların sorumlu tutulmasını da gerektirir.
Taleplerimiz:
Gazze kuşatması koşulsuz kaldırın:
Tüm sınırlar açılmalı, özellikle Mısır’a açılan Refah sınır kapısından olmak üzere, yiyecek, su, ilaç, yakıt ve yeniden inşa malzemelerine serbest erişim sağlanmalıdır. Gazze halkına aynı zamanda seyahat özgürlüğü – yaralıların tahliyesi ve yurt dışına çıkış dâhil – tanınmalıdır. Artık bürokratik engeller ya da “insani koşullar” bahane edilmemeli, yardım özgürce ulaşmalıdır. (Mısır Refah geçişini kontrol ediyor ve kapanmasından İsrail’in operasyonlarını sorumlu tutuyor.)
İsrail’e tüm askeri yardım ve silah satışlarını durdurun:
İsrail’in güçlerini finanse eden, donatan ya da eğiten her devlet veya şirket bu soykırımda suç ortağıdır. Hükümetlerden, İsrail’e yönelik tüm askeri yardımları, silah satışlarını, ortak tatbikatları ve güvenlik işbirliklerini derhâl durdurmalarını talep ediyoruz. ABD Kongresi’nden Avrupa başkentlerine kadar, İsrail’in soykırım makinesini finanse edenler, insanlığa karşı işlenen suçları destekleyip desteklememek arasında bir seçim yapmak zorunda kalmalıdır.
Filistin direnişinin meşruiyetini tanıyın:
Filistin’in özgürlük mücadelesinin kriminalize edilmesine son verilmelidir.Filistinlilerin işgale, apartheid rejimine ve toprak gaspına karşı her yolla direniş hakkı tartışmaya kapalı bir şekilde meşrudur. Hiçbir hükümet, medya organı veya akademik kurum bu mücadeleyi “terörizm” olarak yaftalayamaz.
BDS’yi savunun ve ekonomik baskıyı artırın:
İsrail rejimini kaynaklardan yalıtmanın barışçıl bir yolu olarak Boykot, Yatırımı Geri Çekme ve Yaptırımlar (BDS) hareketi büyümelidir. Bu, İsrail mallarının, kurumlarının (akademik, kültürel ve sportif) ve kuşatmada veya işgalde suç ortaklığı yapan tüm uluslararası şirketlerin boykotunu içerir. İsrail ekonomisine – bankacılık, teknoloji vb. – kapsamlı yaptırımlar uygulamaya ve kuşatmayı destekleyen kurumlar ve hükümetlere yaptırım uygulanmalıdır.
Arap rejimlerini sorumlu tutun (İbrahim Anlaşmaları):
İsrail’le İbrahim Anlaşmaları kapsamında ilişkilerini normalleştiren Arap hükümetlerinin (BAE, Bahreyn, Fas, Sudan ve diğerleri) bu anlaşmaları derhâl iptal etmesini ve Filistin’in yanında yer almalarını talep ediyoruz. Bu sözde “barış” anlaşmaları işgali meşrulaştırdı ve bir kez daha Filistin davasının pazarlık konusu yapılabileceğini ortaya koydu. Arap ülkelerinin hükümetleri, İsrail’le tüm güvenlik ve ekonomik işbirliklerini sonlandırmalı, kuşatmanın kaldırılması çağrılarına katılmalı ve Refah kapısının insani yardıma açılmasını talep etmelidir.
İşgale son verin, yerleşimci-sömürgeci rejimi dağıtın:
Siyonist yerleşimci-sömürgeci işgal derhâl sona ermelidir. Tüm apartheid yasaları iptal edilmeli, yasadışı yerleşimler sökülmeli ve Filistinlilerin tam siyasi ve ulusal hakları tanınmalıdır. Etnik temizlik ve açlığı uygulayan rejim tüm biçimleriyle –askeri, ekonomik, hukuki– kökten kaldırılmalıdır.
Kuşatmayı durdurun. İşgale son verin!
Nehirden denize özgür Filistin!