Filistin Direnişi, dünya askerî tarihinde yeni bir sayfa açıyor

Emperyalizmin ordularını, son savaşların stratejik ve taktiksel deneyimleriyle donatmakla görevli olan sözde düşünce kuruluşları, Gazze’de direniş ile işgalciler arasında verilmekte olan askerî mücadelenin derslerini, hizmet ettikleri mali oligarşi için çıkarmaya başladı bile. İngiltere merkezli RUSI (Kraliyet Birleşik Hizmetler Enstitüsü) temmuz ayında “İsrail Savunma Güçleri’nin 2023’te Gazze’deki Operasyonlarından Taktiksel Dersler” başlıklı bir araştırma yayımladı. Bu araştırma hakkında RUSI açık bir şekilde şöyle yazıyor:

“İsrail Savunma Güçleri’nin (IDF) Ekim 2023’te başlayan Gazze’deki operasyonları, kentsel operasyonların yürütülmesi için değerli dersler sağlıyor. (…) Bu makale, 2023 sonbaharında IDF operasyonlarının analizine dayanarak, İngiliz Ordusu için ilgili dersleri belirlemeyi amaçlıyor.”

Mesela RUSI, bu raporunda, İngiltere emperyalizmi bir yeri işgal edeceği zaman, o noktayı “İsrail’in” bombaladığı kadar havadan bombalamamasını öneriyor çünkü “IDF, molozlar ile ilgili sürekli zorluk yaşadı çünkü molozlar hem hareket için engeller oluşturdu, hem de araziyi tanımlama ve böylece ateşi koordine etme ve kontrol etme yeteneğini azalttı.” RUSI bundan yola çıkarak, İngiltere ordusunun “yıkılmış arazi savaşı” için eğitilmesini öneriyor.

Kapitalist sınıflar, Gazze’de direnişin vermekte olduğu kahramanca askerî mücadelenin taktiksel ve operasyonel boyutlarını incelemeye ve ona karşı cevaplar geliştirmeye çalışmaya başladılar. Buna karşın devrimci güçler ve sol, bu askerî mücadeleye yönelik bir kayıtsızlık içinde. Ancak Gazze Soykırımı’na karşı direnişin verdiği özsavunma mücadelesi, paha biçilemez derslere sahip. Bu yazı, bu derslerin tamamını açıklayamaz ancak açıklanmasının başlamasına katkı sağlayabilir.

Bu bağlamda ilk olarak tarihsel sonuçları-dersleri ve ikinci olarak da direnişin konjonktürel kazanımlarını incelemeye çalışacağız.

Filistin Direnişi’nin, “İsrailli” işgalcilerin içlerinden tabutlarla taşındığı Gazze sokaklarında vermekte olduğu askerî mücadelenin çağımız üzerinde sosyo-politik olarak belirleyici olacak olan -mevcut – tarihsel sonuçları ve dersleri aşağıdaki gibi özetlenebilir:

1.) 20. yüzyıl boyunca verilen ve büyük çoğunluğu da karşıdevrimci güçler karşısında alınan yenilgilerle sonuçlanmış olan gerilla mücadelelerinin önemli bir kısmının kırsal alanlarda geçmiş olmasına rağmen, Gazze’deki askerî mücadele bir kentte, hatta gettolaşmış bir metropolde geçmektedir. Bu bağlamda Filistin Direnişi’nin, teknik, teknolojik ve mali olarak üstün olan ve emperyalizm tarafından donatılan “İsrail” ordusuna karşı vermekte olduğu askerî mücadele, siyasal stratejisi silahlı kent ayaklanmaları olan bütün politik akımlar açısından (ve dolayısıyla, Troçkizm açısından da) (1) yaşamsal dersler taşımaktadır. Direniş fraksiyonlarınlarının askerî formasyonu, taktikleri, savaşı sürdürme biçimleri, kitlelerle kurmakta oldukları bağın biçimleri, 21. yüzyılda devrimci kent savaşlarını teknolojik determinizm gerekçesiyle reddedenlerin veya bu gerekçeyle pesimizme savrularak silahlı kent ayaklanması stratejisinden cayanların argümanlarının hatalı ve indirgemeci karakterini gözler önüne seriyor. Filistin Direnişi’nin Gazze’de vermekte olduğu silahlı kent savaşı, bu bağlamda, teknolojik üstünlüğün nihai olarak belirleyici olmadığını ve askerî mücadelede zaferin başka belirleyicileri olduğunu göstermektedir.

2.) Bu bağlamda, 20. yüzyıl deneyimlerinin de gösterdiği üzere, askerî mücadelede teknik-teknolojik eşitsizlik karşısında politik programın belirleyici karakterine bir kere daha tanıklık ediyoruz. Troçki, Kızıl Ordu’nun kurucusu ve komutanı olarak, aynı zamanda Rus İç Savaşı’ndaki zaferin mimarı olarak, bu konuya dair şöyle yazıyordu:

“İç savaşta politika, strateji karşısında alışagelmiş savaşlarda olduğundan çok daha baskındır. Robert Lee bir ordu komutanı olarak Grant’a göre kesinlikle daha yetenekliydi, ancak köleliğin tasfiyesi programı Grant’a zaferi sağladı. Bizim yaşadığımız, üç yıl süren iç savaş yıllarında askerlik sanatı ve askerlik tekniği açısından avantaj çoğunlukla düşmanın tarafındaydı ancak sonunda zafere ulaşan Bolşevik program oldu.” (“Havas ile yapılan görüşme”, 19 Şubat 1937)

“Rusya’daki iç savaş sırasında askerlik bilimimiz nedeniyle zafere ulaştığımıza inanmıyorum. Bu yanlıştır. Bize zaferi getiren devrimci programımızdı.” (“İç savaşta devrimci strateji”, 14 Nisan 1937)

“Bir iç savaş sadece insanların hayallerini tatmin eden açık ve net bir program ortaya koyarak kazanılabilir.” (İspanya’da iç savaş”, 16 Ağustos 1937)

Filistin Direnişi’ni oluşturan fraksiyonların 7 Ekim 2023’te başlattıkları silahlı ayaklanma, devrimci bir ulusal talebe dayanıyordu: Filistinli tutsakların serbest bırakılması. Gazze Soykırımı ilerledikçe, acil eylem programı şekillendi: İşgal ordusunun Gazze Şeridi’nden ayrılması, yerinden edilen Filistin halkının evlerine dönmesi, Gazze’nin yeniden inşasına başlanması, kalıcı bir ateşkesin uygulanması ve Filistinli tutsakların serbest bırakılması. Bu acil eylem programı, direniş fraksiyonlarının ezici çoğunluğu tarafından benimsenen, nehirden denize özgür Filistin şiarıyla temsil edilen sağlam bir devrimci-ulusal programa dayanmaktadır. Dolayısıyla bugün işgal altındaki Filistin topraklarında sürmekte olan askerî mücadele, askerlik biliminde daha ileride olan ile teknik-teknolojik üstünlüğü tekelinde tutan işgalciler ile bir devrimci-ulusal kurtuluş programı arasındadır.

“İsrail’in” cephede yaşamakta olduğu buhranın ve direniş karşısında kesin bir zafer elde etmenin yanına dahi henüz yaklaşamamış olmasının, ancak bunun aksine, direnişinin askerî kapasitesinin gelişmeyi sürdürüyor ve işgal ordusuna ağır kayıplar verdiriyor olmasının nedeni, Filistin Direnişi önderliğinin devrimci-ulusal siyasi programıdır. Bu bakımdan, direniş askerî bir yenilgi alacak dahi olsa (ki şu anda sahanın gerçekliği, bu durumdan oldukça uzaktır), bu yalnızca ve yalnızca taktiksel bir yenilgi olacaktır, zira siyasal strateji tarihsel olarak doğrudur. Bu durum, Mahmut Abbas önderliğindeki işbirlikçi Filistin Yönetimi’nin (FY) mevcut durumunun tam tersidir: FY, bağımsız ve birleşik bir Filistin programını terk ederek ve sözde “iki devletli çözümü” benimseyerek, siyasal strateji alanında tarihsel olarak yenilmiş ve böylece, kendisi açısından gelecekteki bütün askerî zafer olanaklarını yok etmiştir. Sözde “iki devletli çözüm” ismindeki siyasal program ile askerî zaferin yan yana var olabilecekleri bir durum mümkün değildir. Gazze’de, Batı Şeria’da ve işgal altındaki Filistin topraklarında sürmekte olan silahlı kent ayaklanmasının zaferinin koşulları, öncelikle, nehirden denize özgür Filistin programında yatmaktadır.

3.) Program sorununun silahlı mücadelede belirleyici olmasının nedeni, programın kendisinin, silahlı mücadelede özellikle kritik olan unsurlar olarak, kitlelerle olan ilişkiyi ve kitlelerin desteğini veya hoşnutsuzluğunu belirliyor olmasıdır. Teknik-teknolojik avantaj, hiçbir zaman kitlesel desteğin yokluğunun boşluğunu dolduramaz. Filistin Direnişi’nin vermekte olduğu askerî mücadele, bu bağlamda, 20. yüzyılın birçok gerilla mücadelesi deneyiminden farklılaşmaktadır çünkü bu mücadele, Filistinli kitlelerin çoğunluğunun desteğine sahiptir. Filistin Politika ve Anket Araştırmaları Merkezi’nin 2024 yılının Haziran ayında, işgal ve soykırım sürerken Gazze ve Batı Şeria’da gerçekleştirdiği son ankete göre Filistinlilerin %67’si 7 Ekim Ayaklanması’nı desteklemekte, %80’i 7 Ekim Ayaklanması’nın “bölgesel ve uluslararası düzeyde yıllarca süren ihmali sonlandırdığına ve Filistin sorununu merkeze taşıdığına” inanmakta, %65’i sözde “iki devletli çözüme” karşı çıkmakta ve %63’ü de yeni bir silahlı intifadanın tek çıkış yolu olduğunu düşünmektedir. Devrimci-ulusal programın sağladığı bu kitlesel destek, Filistin Direnişi’nin sahada kazandığı ve kazanmayı sürdürdüğü askerî zaferlerin siyasal ve toplumsal şartıdır. İşbirlikçi bir ulusal program kitlesel destekten yoksunluğu, kitlesel destekten yoksunluk ise zorunlu olarak maceracı askerî operasyonları ve maceracı askerî operasyonlar da teknik-teknolojik üstünlüğe sahip “İsrail” karşısında yenilgiyi getirirdi. Bu bağlamda Gazze’deki silahlı kent savaşı, bize, silahlı mücadele ile kitlelerin bilinç durumu, onların psikolojik kararlılık ve hazırlık seviyesi arasındaki bağın yaşamsal önemini güçlü bir şekilde vurgulamaktadır.

4.) Gazze’deki askerî mücadele, 21. yüzyılda bir soykırıma karşı verilmekte olan ilk sistematik ve örgütlü askerî mücadeledir. Bu mücadele, soykırıma karşı silahlı bir özsavunma biçimini almıştır. Bu yeni askerî mücadele biçiminin (klasik bir gerilla mücadelesi değil ama soykırıma karşı silahlı-kitlesel bir özsavunma), devrimci stratejiyi zenginleştirmemesi mümkün gözükmüyor. Soykırıma karşı silahlı özsavunmanın bu yeni tarihsel deneyimleri, sosyalist strateji ve politika açısından konu dışı unsurlar değildir. Öncelikle bu silahlı-kitlesel özsavunma biçimi, dünya devriminin mevcut merkezi halini almıştır. Sadece bu mücadele şu anda küresel kapitalizmin en gerici ifadelerinden birisi olan Siyonizmi yapısal bir krize sürüklediği için değil; aynı zamanda İngiltere’de muhafazakarların yenilmesinden Fransa’da Yeni Halk Cephesi’nin öne çıkmasına, soykırımın suç ortağı ABD başkanı Biden’ın siyaset sahnesinden silinmesinden Türkiye’de AKP’nin yerel seçimlerde kaybetmesine dek; Gazze’deki bu askerî mücadele, dünya mücadelelerinin tamamı üzerinde belirleyeciliğe yakın bir etkiye sahip olduğu için de, soykırıma karşı bu silahlı özsavunma mücadelesi, dünya devriminin merkezi halini almıştır.

20. yüzyıl tarihi, kapitalist-emperyalist sistem tarafından organize edilen soykırımlar veya soykırım girişimleri karşısında, bu soykırımın hedefi olan halkların, ezici bir çoğunlukla savunmasız kalmalarına tanıklık etti. Hemen hemen 20. yüzyıldaki hiçbir soykırım, ezilen uluslar veya halkların silahlı direnişiyle karşılaşamadı ve böylece korkunç insanî kayıplara yol açtı.

Ancak şu an karşımızda yeni bir tarihsel olgu var: Soykırıma karşı bir silahlı özsavunma. Bu, ezilen Filistin ulusunun muazzam bir keşfi ve dünya halklarına armanığıdır. Bu olgu, 21. yüzyılın geri kalanı boyunca, emperyalizmin uzlaştırılması mümkün olmayan paylaşım çatışmaları ve çelişkileri dolayısıyla vuku bulabilecek gelecekteki olası soykırım girişimlerine karşı müthiş bir mücadele aracıdır ve bu aracın keşfinin etkileri, Vietnam Savaşı’nda keşfedilen işgale karşı direniş araçlarının etkilerini de aşacaktır.

5.) Filistin Direnişi’nin vermekte olduğu silahlı kent savaşının çağımız için sunmakta olduğu tarihsel sonuçlar ile derslerin sonuncusu olarak, şunu belirteceğiz: Bu askerî mücadele, hem “İsrail’in” yenilmez olmadığını, eski askerî kapasitesine sahip olmadığını ve askerî olarak yenilebilir olduğunu göstererek küresel bilinçte sıçrama yaratmaktadır, hem de emperyalizmin bina ettiği ve silahlarının gücüne dayanan korku duvarının, öncünün gözünde psikolojik olarak yerle bir olmasını sağlamaktadır.

Şimdi sahaya dair daha konjonktürel kazanımlar, tespitler ve sonuçlara geçebiliriz. Bu noktada, aşağıda aktaracağımız verilerin Resistance News Network’ten elde edildiğini belirtelim.

1.) Gazze Askerî-Endüstriyel Kompleksi

Direniş, 7 Ekim 2023’ten bu yana sergilediği askerî performanstan da anlaşılacağı üzere, yüksek bir kapasiteye sahip. Bu kapasitenin kaynağı ne İran’dan gönderilen, ne de başka ülkelerden gizlice sokulan silahlar değil, Gazze Askerî-Endüstriyel Kompleksi’nin kendisidir. İronik bir biçimde, “İsrail” silahlar konusunda, direnişe kıyasla, dışarıya daha bağımlıdır. “İsrail’in” silahlarının %69’u ABD’den, %30’u Almanya’dan, %0.9 da İtalya’dan gelmektedir (“ithal edilmektedir” diyemiyoruz zira emperyalizm birçok kereler, “İsrail’e”, silahları herhangi bir karşılık beklemeden vermiştir).

2000 yılında İntifada başladığında, direnişin elinde yalnızca hafif silahlar vardı. Atılan ilk adım, tankların yollarına döşenen patlayıcıları geliştirmekti. Ancak bu patlayıcılar ile manevra yapmak zordu ve onların toprağa gömülmesi de bir güvenlik problemi yaratıyordu. Zırhlı araçlara (tank, buldozer, vs.) nüfuz edebilecek tandem başlıkların üretilmeye çalışılmaya başlanması bu dönemde başladı. 2004’te Rus yapımı P2-RPG’den ilk Yasin örnekleri üretildi ancak bunlar zırhlı araçlara nüfuz etme ve onları parçalama kapasitesine sahip değildi. Dahası, aynı sene Gazze’ye sokulmaya çalışılan Rus yapımı P7-RPG ateşleyicilerinin her bir tanesi 30.000 dolara mâl olmuştu. 2005’te Gazze Şeridi’nden yerleşimlerin geri çekilmesiyle, direniş askerî kapasitesini geliştirme noktasında tarihsel bir fırsat yakaladı.

Kassam Tugayları’nın mühendislerinin Yasin-105’i mükemmelleştirmesi 10 yılın üzerinde bir zaman aldı ve tandem başlıklar üretime 2018’de girdi. Bunlar hem anti-personel hem de anti-tahkimat başlıklardı; 7 Ekim Ayaklanması’nda ve sonrasında binlerce zırhlı aracı yok ettiler. Ekim 2023 ile Şubat 2024 arasındaki 4 ay boyunca işgalci ordunun 962 tankı, 55 asker taşıma aracı, 74 buldozeri, 14 askerî cipi, 3 kazıcı, başta Yasin-105 olmak üzere Kassam mühendislerinin tandem başlıkları tarafından yok edildi. Şubat ile Ağustos arasındaki 7 aylık dilim için ise kesin bir veri olmasa da, bu sayıların çok daha fazla olduğunu tahmin edebiliyoruz çünkü “İsrail’in” son aylarda cephaneliğinin ve zırhlı araç kapasitesinin ne denli azaldığına dair birçok rapor yayımlanmış durumda.

Yasin-105’in üretiminin maliyeti 500 dolar iken, bu tandem RPG’lerin yok ettikleri “İsrail’in” Merkava 4 tanklarının maliyeti ise 6 milyon dolar. Söz konusu RPG zırhlı araçlara ve tank gövdelerine 65-105 milimetre düzeyinde nüfuz edebiliyor ve mevzisi 150 metreye kadar çıkabiliyor. Yasin-105 aynı zamanda, Merkava 4 tanklarında bulunan ve tankları RPG’lere karşı koruması için geliştirilmiş olan Aktif Koruma Sistemi (APS) tarafından da tespit edilemiyor.

Filistin Direnişi’nin bu savaştaki tek sürprizi Yasin-105 değildi. Direnişin ilk defa 2014’te kullanmaya başladığı 1.5 kilometrelik mevziye sahip Ghoul sniperları (mermi kalibresi ve etki mevzisi bakımından dünyanın en ileri sniperlarından biri), zırh delici Şuat EFP’leri (patlayıcı biçiminde tasarlanmış deliciler, 650 milimetre düzeyinde nüfuz edebiliyor), “gerilla eylem aygıtları” denilen deliciler (60 santimlik çeliğe nüfuz edebiliyorlar), Zuari suikast drone’ları ve işgalci orduda ağır zayiatlara neden olan daha birçok silah Gazze Askerî-Endüstriyel Kompleksi’nde üretilmeyi sürdürüyor.

Yine bu yerli üretim kapasitesi sayesinde, direniş, roketlerini niteliksel olarak büyük ölçüde geliştirmeyi başarabildi. 2004’te direnişin roketlerinin azami mevzisi 10 kilometre idi. Bu sayı 2008’de 40’a, 2012’de 75’e, 2014’te ise 160 kilometreye kadar ulaştı. Bugün direnişin roketleri 250 kilometre mevziye kadar ateşlenebiliyorlar. Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Gazze Şehri ile Tel Aviv’in arasındaki mesafenin 70 kilometre, Gazze Şeridi’nin güneyindeki Refah ile Tel Aviv’in arasındaki mesafenin 105 kilometre olduğunu düşündüğümüzde, direnişin 10 yıl içinde, oldukça olumsuz şartlar altında işgalcinin sözde başkentini ve 20 yıl içinde de bütün şehirlerini bombalayabilme kapasitesine ulaşmış olması, müthiş bir askerî başarıdır.

2.) Düşmanın cephaneliğini kullanmak

“İsrail” Gazze’yi havadan Mark 80 serisi bombalar ile bombalıyor. Bu bombalar II. Dünya Savaşı sonrasında üretilmişlerdi, dolayısıyla bugün 70 küsur yaşındalar. “İsrail” bu bombaların GPS sistemlerini, daha etkili hedef alma için geliştirdi. Gazze’de sivillerin, çocukların ve kadınların üzerine bırakılan bu bombaların %6 ila %8 arasındaki bir kısmı ise, yerle temas ettiklerinde dahi patlamıyorlar ve bu patlamayan bombalar, direniş tarafından toplanıyor. 7 Ekim 2023’ten bu yana “İsrail” Gazze’ye 40.000’in üzerine hava saldırısı düzenledi. Dolayısıyla bu saldırılardan en az 2400’ünün bombaları, Gazze’ye patlamadan indi. Mark 80 serisi bombaların bir kısmının 907 kilogram, diğer kısmının ise 453 kilogram olduğu düşünüldüğünde ve direnişin 907 kilogramlık patlamamış bombalardan 385 kilogram patlayıcı (TNT) elde edebildiği düşünüldüğünde, 7 Ekim’den bu yana direnişinin cephaneliğinin işgalci kuvvetlerin korkak hava saldırıları neticesinde bir hayli zenginleştiği söylenebilir.

2014 savaşı sırasında direnişin, hava saldırıları sonucunda kendilerine yaklaşık 10 yıl boyunca yetecek miktarda patlayıcı topladığı tahmin ediliyordu. Bu savaşta ise, 2014’te havadan atılan toplam bomba sayısı, 7 Ekim’i takip eden ilk birkaç günde geçildi.

3.) Zırhlı araçların teknik zayıflıkları ve kentin yerleşim yerleri hakkında bilgi

Direnişin savaşçıları acemi değiller, aksine, yayımlanan videolardan da gözlemlenebileceği üzere, eğitimliler. Direnişin çatışma videolarında savaşçılar, tandem RPG’ler ile Merkava 4 tanklarının arka kapılarını ve tacetlerini, yani tankın zayıf yanlarını hedef alırken görülüyorlar. Bunun anlamı direnişçilerin, işgalci ordunun zırhlı araçlarına dair teknik bilgi ile donanıma sahip olduğudur. “İsrail” ordusunun Gazze’de ilerlediği koridorlardan birisinde, Kassam Tugayları’nın bir eğitim üssü keşfedildi. Bu eğitim üssünde Merkava 4 tankı, D9 zırhlı buldozer, Namer asker taşıyıcısı araç modelleri bulundu ve direnişin askerî eğitimleri, bu modeller örnek olarak alınarak düzenlediği anlaşıldı.

Benzer şekilde, sokaklar, yollar, binalar arası geçişler ve şehirlerin kritik noktalarına açılan kapılar hakkında bilgi de, direnişin savaşçılarında. İşgalci ordunun hava kuvvetlerinin Gazze’nin büyük bir bölümünü bir enkaza çevirmiş olması, işgalci ordunun kara kuvvetlerinin aleyhine oldu. Birçok sokağın, anıtın, binanın, yolun yok edilmesiyle işgalci ordunun harita okuyarak ilerlemesi kolay olmadı ve bundan dolayı birçok kez yanlış konumlara çekilerek direniş tarafından pusuya düşürüldüler. Yine molozlar nedeniyle tankların ilerlemesi zorlaşırken, piyadeler tanklar olmaksızın ve onların dışında ilerlemedikleri için, binin üzerinde tankın ve zırhlı aracın tandem başlıklarla hedef alınması kolaylaştı. Enkazlar Gazze halkı için bir trajedi anlamına gelse de, direniş için avantajlı bir saha yarattı. Savaşçıların molozlar üzerinde tespit edilmesi son derece zorlaşırken, onların duvarları yıkılmış binalar arasında geçişler yapmaları, böylece sokağa hiç çıkmadan işgal birliklerine yakınlaşmaları mümkün oluyor. Şu an Gazze’de ağır savaş yıkımının yaşandığı bölgelerde direniş savaşçılarının saklanmaları ve hedef almaları, yıkımın kendisi nedeniyle daha kolay.

***

Filistin Direnişi’nin, özellikle Gazze ile Batı Şeria’da vermekte olduğu askerî mücadele, dünya askerî tarihinde ayrı ve yeni bir sayfada incelenmeyi hak ediyor. Bu mücadelede insanî ve iradî unsurun belirleyiciliği, siyasal programın merkezî rolü, görece otarşik bir askerî endüstrinin sağladığı kapasite, coğrafî kültür ve önderliğin konsolidasyonun yaşamsal önemi bize kendilerini hatırlatıyor.

Yazı boyunca sıraladığımız vurgularımızı, burada, yazıyı bitirirken bir kere daha hatırlatmayı gerekli görüyoruz. 7 Ekim 2023’ten bu yana, Gazze’de direnişin vermekte olduğu askerî mücadele, silahlı kent ayaklanması ve mücadelesi stratejisine, teknolojik determinizm perspektifiyle yaklaşmanın ne denli yanıltıcı olabileceğini göstermektedir. Gazze mücadelesinin, toplumsal ve tarihsel dönüşümlerin motoru olarak zorun rolünü kabul etmeyenlerin ve bunun mazereti olarak da teknolojik monopolü işaret edenlerin sonuçsuz hayallerinin haksızlığını nasıl teşhir ettiğini görebilmemiz gerekiyor. Askerî mücadelede teknik-teknolojik sorunun önemsiz olduğunu söylemiyoruz ancak belirleyici olmadığını söylüyoruz.

Belirleyici olan, yine Gazze’deki askerî durumun gösterdiği üzere, siyasal program ve kitlelerle kurulan bağın kendisidir. Silahların üstünlüğü, ezilen ile sömürülen kitlelerin daha ilerici bir toplumsal örgütlenme biçimi altında yaşamasını öngören siyasal programların üstünlüğü karşısında işlevsiz ve yararsız kalmaya mahkumdur. Zira program, nesnel durumun bir ifadesidir ve nesnel durumun bu ifadesi, daha sonra kitlesel seferberlikler ve zor aracılığıyla, nesnel durumun kendisini değiştirir.

Bir diğer önemli başlık, yukarıda da açıklandığı üzere, direnişin Gazze içinde eriştiği askerî mühendislik ve üretim kapasitesidir. Gazze Askerî-Endüstriyel Kompleksi olarak adlandırdığımız toplumsal fenomen ve bu endüstrinin yaratımında öne çıkan politikalar daha yakından ve dikkatle incelenmeli. Bu incelemenin ilk sonuçlarından birisi, Filistin Direnişi’nin özgücü ile özkapasitesi hakkında gerçekçi bir sonuca yakınlaşmak ve İran, Hizbullah, vb. “uluslararası” desteklerin aslında ne denli yetersiz, eksik ve ikincil olduğunun anlaşılması olacaktır.

***

Dipnot

1.) Bir dipnot olarak, yine de, Troçkizmin anladığı silahlı kent ayaklanmasıyla, 7 Ekim silahlı ayaklanmasının arasındaki farkı da akılda tutmak gerekir. Troçkizmin iktidar perspektifinin öznesi işçi sınıfı öncülüğündeki ezilen ve sömürülen kitlelerken, ulusal bir savaşta özne heterojendir. Bu farklılıklar program, strateji ve diğer açılardan artırılabilir.