Kapitalizm önemli bir eşikte

“…Ve nihayet insan dışı bir güç her şeye hâkim olur.”

Karl Marx, 1844 El Yazmaları

2008’de başlayan yapısal ve küresel kriz aşılamadı. 2020’de başlayan pandemi süreci krizi daha derinleştirdi. Biliyoruz ki her kriz yeni bir sermaye birikim modeli oluşturmak için bir itki olur. Ama sermaye bu sorunu günümüzde çözebilmiş değil. Çünkü sınıf mücadelesi farklı bölgelerde farklı düzeylerde de olsa devam ediyor. Küresel ölçekte büyüme oranlarının düşüklüğü, enflasyonun birçok ülke için alım gücünü düşürmesi ve sermaye lehine gelir dağılımının servet uçurumunun büyümesi kitle seferberliklerinin direnişiyle karşılaşıyor. Kriz kendini sosyo-ekonomik düzeyde dünyanın her yerinde gösteriyor. 

Euro bölgesinin en büyük ekonomisi olan Almanya’nın 2024 büyüme tahmini yüzde 0,2, enflasyon tahmini de yüzde 2,2. Yani enflasyon büyümenin üzerinde. Bu veriler 2024 yılında Almanya’nın stagflasyon içinde olacağına işaret ediyor. Japonya çok uzun süredir bir durgunluk içinde ve bu durgunluktan 2024 yılında da çıkamayacak gibi görünüyor. Çin, pandemiden bu yana süren sıkıntılı dönemi 2024’te de atlatamayacak gibi duruyor. Büyüme oranı, iki haneli oranları bulan geçmiş yıllar büyümeleriyle karşılaştırılamayacak kadar gerilemiş durumda: yüzde 4,6. Üstüne üstlük deflasyonist bir döneme de girmiş durumda. ABD’nin bu yılki büyümesi ise yüzde 2,7 düzeyinde kalacak. ABD enflasyonu FED’in sıkılaşması ile düşürebildi. Tabi bunu başat emperyalist bir ülke olarak parasının rezerv para olması sebebiyle yapabilmekte. FED sıkılaşması Türkiye gibi ülkelerde döviz şoklarına sebep oldu. 

Küresel kriz emperyalizmin krizi halini almış durumda. Emperyalist ülkelerin kamplaşmasını her geçen gün netleştirdiğini ve dünyanın belirli bölgelerinde gerilim alanlarının Ukrayna, Filistin, Nijer, Tayvan ve Keşmir gibi noktalarda yoğunlaştığını görüyoruz. Emperyalist sermaye, tıkanmayı aşamadıkça büyük bir sermaye yıkımı için dünyanın yeniden paylaşılmasına gün geçtikçe daha teşne haline geliyor. Fakat her iki paylaşım savaşı sonunda inisiyatifi kaybetmesini emperyalist burjuvazi unutmuş değil. Emperyalizmin, bu ihtimali denklem dışı bırakacak yolları aramakta olduğunu söylemek de yanlış olmaz. Bunun için dünya ölçeğinde işçi sınıfının atomizasyonu hedeflenecektir. Özellikle rejimlerin küresel ölçekte Bonapartistleşmesi daha korporatist iktisadi yaklaşımları gündeme getirecektir. Böylece küresel ölçekte küçük burjuva radikalizmi arttıkça emperyalist ülkelerin korporatizme kaydığını görebiliriz. Elbette bunlar olasılık… İşçi sınıfının direnci ve mücadelesi tarafından belirlenecek olasılıklar. Jeopolitik riskler ve emperyalizmin krizi başka bir yazının konusu olacak kadar uzun bir mesele. Fakat Yapay Zekâ (YZ) kapitalizmine geçişin jeopolitik düzeyde üretimi ve yıkımı nasıl etkileyeceği meselesine bu yazıda değineceğiz. 

Neoliberalizmin sermaye birikim modelinin tıkanması otomatikman sermayenin yeni kanallar açması anlamına gelmiyor. Sermayenin organik bileşiminin büyümesi sürüyor. Bunun ne anlama geldiğini şöyle açıklayalım; küresel ölçekte nesnelleşmiş emeğin canlı emeğe oranının gittikçe büyüdüğünü görüyoruz. YZ de bu makasın bir sonucu aslında. Bir diğer değişle toplam sermayeye kıyasla değişken sermayenin (işgücü) payı azalıyor. Bu durumun doğrudan sonucu olarak kâr oranları da düşme eğilimine giriyor. Çünkü “artı değer” sadece canlı emeğin yani emek gücü sahiplerinin ortaya koyduğu bir değerdir. Dolayısıyla Marx’ın da vurguladığı gibi sermaye, gittikçe kendisinin bir karşıtı haline dönüşüyor.  

Bu süreç sermaye için iktisadi kararlarla tersine çevrilemez; tamamen politik alanda sınıf mücadelesinin sonuçlarıyla değiştirilebilir. Dolayısıyla yeni bir sermaye birikimi ancak, nesneleşmiş olsun ya da canlı olsun fark etmez büyük bir sermaye yıkımı ile ya da emek sömürüsü daha da yoğunlaştırarak aşılabilir; tıpkı bir zamanlar Nazizm’in yapmaya çalıştığı gibi. Bunlar dışında nihai olmayan kısmi ve geçici bir yol ise büyük üretim teknolojilerinin yaygınlaşması yoluyla yepyeni iş alanları ve sektörler yaratılmasıyla geçici bir büyüme (boom) dönemi başlaması olabilir. Bu olasılığın geçici olmasının sebebi ise şudur: Hangi teknolojik devrim olursa olsun kapitalist üretim sistemi içinde ya yıkım araçlarına dönüşecek ya da bir toplumsal ilişki biçimi olan sermayenin eninde sonunda organik büyümesini hızlandıracak ve sistemin ileride daha büyük bir krize girmesine sebep olacaktır. Bu kaçınılmazdır. Çünkü bir metanın değeri nihayetinde üretimi için toplumsal olarak gerekli emek miktarına bağlı olduğundan, insanların yerine makineleri geçirmek metanın değerini ve sermayenin bir meta başına kazanabileceği kârı azaltır. Otomasyon, malları ucuzlattığı için bu malların her birini kapitalist için daha az kârlı kılar. Bu kâr oranının düşme eğilimi, otomasyonun doğrudan bir sonucudur. Sermaye bir süreliğine toplam üretim miktarını artırarak kâr toplamını koruyabilir ancak.

YZ destekli otomasyonun daha da yaygınlaşması yukarıda anlatılan sermayenin organik bileşiminin artışını daha da hızlandıracaktır. YZ, üretim süreçlerini optimize ederek daha yüksek verimlilik ve üretkenlik sağlar. Bu, maliyetleri düşürürken üretim kapasitesini artırır. Bu süreçte teknoloji şirketleri kısa sürede tarihte görülmemiş kârlar elde edecekler. Bununla birlikte YZ’nin canlı emeğin yerini alması işçi sınıfının pazarlık gücünü zayıflatarak ücretlerin baskılanmasına yol açarken birçok grevin ve mücadelenin de temel sebebi haline gelebilir. Son tahlilde YZ, gittikçe artan gelir ve servet eşitsizliklerini derinleştirecek bir tablo yaratacaktır.

Bir üretim aracı olarak yapay zekâ 

Marx’ın insan dışı bir gücün her şeye hâkim olma ihtimalinden kastettiği şey, ürettikleri, üretim araçları, diğer insanlarla ilişkileri ve kendi insan özleri, sermaye tarafından ellerinden alınan işçilerin yabancılaşmasıydı. Bugün artan oranda her şeye hâkim olmakta olan o güç, kapitalizm altında yabancılaşmayı çok daha fazla artırırken, sosyalizm altında dünyayı cennete çevirecek bir potansiyel taşıyor. İnsan dışı bir güç; sermayenin ta kendisi, her şeye hâkim olurken, kapitalizm altında onu topluma daha da hâkim kılacak bir güç olarak YZ’nin varlığı diyalektik bir biçimde onun altını daha da çok oyacaktır.

Sanayi devrimiyle kol gücü büyük ölçüde insanın elinden alınabildi. Makineleri üreten makineler yapmaya başladık. Yeni bir üretim modeli doğdu. YZ ise insanın zihin gücünü ve yaratıcılığını elinden alıyor. Bu tarihte ilk defa yaşanıyor. YZ, insanın öz zihin gücünü ve emeğini derinden sorgulayan şekillerde toplumsal bir sorun haline getiriyor. Yabancılaşmayı bugüne kadar hiç olmadığı şekilde artırıyor. 

Standford Üniversitesi’nin AI İndex’i raporuna göre ABD’de 2023 yılının sadece mayıs ayında işten çıkarılan işçilerin yüzde 5’i (4 bin işçi) YZ’nin o işleri yapabiliyor olmasından kaynaklı olarak işten çıkarıldı. Yapılan hesaplara göre 2024 yılının sonuna gelindiğinde her sermayedarın üçte biri YZ nedeniyle mutlaka en az bir işçi çıkarmış olacak. Dünyanın en büyük firmalarından başlayarak hızlı bir şekilde YZ iş akışlarına hızlı bir şekilde entegre oluyor. Henüz emekleme döneminde bile olsa emperyalist ülkelerden başlayarak YZ’nin şirketlere entegre olması hızla yaygınlaşıyor. 

Bu yazı yazılırken daha bir haftalık olan “Chat GPT4o” duyuyor, görüyor, sentezliyor ve söze döküyor. Bu YZ ilerlemesinde büyük bir eşik ve bu ilerlemenin hızı katlanarak artıyor. Son 2 yılda geldiği aşamayı düşünün. Cep telefonlarımıza girerek gündelik kullanımımızın bir parçası haline gelmesi çok kısa sürdü. Bu eğilim öyle bir nokta gelecek ki gördüklerimizin, okuduklarımızın ve duyduklarımızın hangisinin YZ tarafından hangisinin gerçek insanlar tarafından yaratıldığının ayrımına varamayacağız.  

YZ gelişiyor ve gelişmeye de devam edecek fakat bu gelişim yönü hayatı kolaylaştırmaktan öte satış ve pazarlama olanaklarına hasredilmiş durumda. Şirketlerin pazarlama ve satış süreçlerinin kısaltılmasıyla daha yüksek kârlar hedefleniyor. 

Elbette YZ’nin insanlığa sağlayabileceği faydaların ucu bucağı yok. Ama kapitalizm altında bu teknoloji, daha hızlı üretim ve satış, daha fazla finansallaşma ve son tahlilde daha fazla sömürü anlamına gelecek. Herkes eğitimin ve sağlığın YZ sayesinde çok daha az maliyetle tamamen kamulaştırılabileceğinin farkında. Üretimin tamamen YZ yardımıyla kısa sürede planlı ekonomiye geçişin anahtarı olabileceğinin de bilincindeyiz. Nesnelerin interneti ve yapay zekanın kollektif ve kamusal üretim araçlarıyla bütünleşmesi üretim şeklimiz dışında kentlerin insan odaklı yeniden yapılanmasını hızla mümkün kılabilir. Çalışma saatleri insanların alım güçleri düşürülmeden yeni teknolojilerin kullanımıyla son derece azaltılabilir ve boş zaman yaratmada insanlık için önemli kazanımlar sağlayabilir.

Doğru bir şekilde ayarlanmış açık kaynaklı milyonlarca veri setiyle, neyi ne kadar üreteceğimize karar vermemizde YZ işimizi çok ama çok kolaylaştıracak. YZ ile planlı bir ekonomide insanlığın yapabileceklerinin bir sınırının olmayacağı açığa çıkıyor. Bununla birlikte, kapitalizm altında gerçeklik başka seyrediyor. İşsizliğin ve sömürünün artışını hızlandırmak yanında, askeri teknolojiyle bütünleşmiş bir şekilde gelişmesi onu büyük yıkımlar yaratacak bir canavara dönüştürüyor.

Bir yıkım aracı olarak yapay zekâ

Sermaye altındaki her teknolojik atılım askeri teknolojide kendisini gösterir çünkü teknolojinin büyük bir bölümü yıkım araçları yaratılırken geliştirilmektedir. YZ’nin bir savaşta ilk defa kullanılması ABD tarafından 1. Körfez Savaşı’nda gerçekleşti. Bu savaşta Tomahawk seyir füzeleri ve Patriot füze savunma sistemleri, YZ ve otomatik hedefleme teknolojilerini kullanarak etkili bir şekilde çalıştılar. Ayrıca, savaş sırasında kullanılan bazı SİHA’lar da görevlerini yerine getirmede YZ algoritmalarından faydalandılar. 33 yıl önce kullanılan bir teknolojiden bahsediyoruz. O günden bugüne gelişen YZ’nin savaş ortamında nasıl bir yıkım yaratabileceğini anlamak zor değil.

YZ büyük miktarda veriyi herhangi bir insandan daha hızlı ve daha etkili bir şekilde işleyen ve veriyi eyleme geçirilebilir hedeflere dönüştüren bir ölüm makinesi haline geliyor. Bu sayede istihbarat toplama ve hedef oluşturma kapasitesi tahminlerin çok ötesinde artıyor. Terör devleti İsrail’in soykırımcı ordusu, yapay zekâ kullanımının sivillerin kaybını en aza indirdiğini iddia etse de gerçekte sivillerin sistematik ölümünü yapay zekâ ile garanti altına alıyor. Demir kubbe gibi hava savunma sistemlerinde ve Merkava Tankı gibi kara taşıtlarında uzun yıllardır yapay zekâ kullanılıyor. Özellikle 7 Ekim sonrası Filistin’de yaşayanlara 1’den 100’e kadar numara vererek sivillerin yaptıkları her eylemi bu puanlama sistemine entegre ediyorlar. Ve gerçek zamanlı olarak yapay zekâ tarafından takip edilen “öldürülecekler listesindeki” siviller, özellikle evde ailelerin yanındayken bombalanıyor. 

Savaştaki yasal yükümlülükler ve etik sorumluluklar henüz makinelere ve yazılımlara devredilmiş değil. Fakat önümüzdeki yıllarda bu devir gerçekleşecek. İnsanlığı ihya etme potansiyeli taşıyan bu atılımın sermayenin elinde ölüm makinesine dönüşmesi bir olasılık değil, neredeyse zorunluluk. YZ kontrolündeki binlerce otonom Drone ya da SİHA’ların aynı anda hareket ederek kendinden daha büyük bir ölüm makinasına evrilmesini tahmin etmek zor değil. ABD ordusu tüfek taşıyan YZ destekli robot köpeklerin testine şimdiden başladı ve bir yapay zekâya savaş uçağı kullandırdı.

YZ’nin genel ölüm makinesine dönmesi kadar kentleri açık hava hapishanesine çevirerek gözetleme ve güvenlik politikalarının en büyük aracı olma ihtimali de var. Çin devletinin özellikle YZ’yi toplumu gerçek zamanlı olarak gözetlemek ve fişlemek için kullandığını biliyoruz.  

Sonuç olarak

ABD emperyalizminin askeri ve sanayi kompleksinin dijital deneyleri sonucu doğan YZ, insan emeğinin otomatikleştirilmesi, emtia satışlarının hızlandırılması, paranın hızlı dolaşımı, finansal spekülasyonun geliştirilmesi ve potansiyel olarak işçi sınıfı ve ezilen halklar üzerindeki asker-polis rejimlerinin kontrolünün pekiştirilmesinin yani sermayenin toplumsal tahakkümünün bir ifadesi olarak sosyo-ekonomik düzende ortaya çıkmış ve geliştirilmiştir. 

Marx, Grundrisse’nin “Makineler ve Artı Değer” başlıklı bölümünde makineleşmeyi kapitalist sistem içinde kilit değer yaratıcısı olan emeği destekleyen bir şey olarak açıklar. Üretim gittikçe makineleştikçe ve işçilerin sömürüsü yoğunlaştıkça, makine son kertede sistemin nihai krizine katkıda bulunmuş olur der ve sermayenin teknolojik dinamiğinin sınıf çatışmasından ayrılamayacağının altını çizer.

YZ’nin farklı bir toplumsal düzene katkıda bulunmak veya böyle bir düzen yaratmak için yeniden yapılandırılmasının mümkün olduğunu söylemeliyiz. YZ’nin sermayenin toplumsal boyunduruğunu aşındıracak bir potansiyeli olduğunu göz önüne almamız gerekiyor. YZ’yi sermayeden kopartıp işçi denetiminde yeniden kurgulayarak yeni öncelikler hedefleyerek çok çeşitli kamusal ve komünal mülkiyet biçimlerinin oluşmasında kullanılabileceği, devrimci işçi sınıfı partilerinin programlarına alması gereken bir hedeftir.

Kapitalizm kendi mezar kazıcılarını hiç olmadığı kadar büyütmüş durumda. Sermaye ile YZ’nin iç içe girmiş olduğu bir üretim ilişkisinde, kapitalizm ilga edilmediği müddetçe, sermayenin gittikçe daha fazla oranda canlı emeğe muhtaç olmayan bir bileşime doğru evrileceği sonucu doğuyor. Sorun yapay zekadan kurtulmak değil kapitalizmden kurtulmaktır. İnsanın ilgasına gidebilecek bir gelecek tezahürünün varlığı, sınıf mücadelesinde emeğin tarafında olanların iradesi ve mücadele azmi tarafından belirlenecek. Yoksa bu süreç sonunda insan dışı bir güç, insanlık dışı bir güç olarak her şeye hâkim olacak.