Afrika bloğu dış borcun ödenmesine karşı

Yazar: Simon Rodríguez Porras (İUB-DE önderliği üyesi)

Çeviri: Selahattin Eren

***

Salgının tetiklediği ekonomik ve toplumsal kriz koşullarında Afrika yönetimleri, dış borçların ödenmesine karşı ilk kez ortak bir tutum aldılar. Birçok kapitalist diktatörlüğü içinde barındıran ve daha elverişli ödeme koşulları müzakere etmekten başka bir amacı olmayan yönetim bloğunun sınırlılıklarına rağmen, halkın gözünde dış borçların ödenmemesi seçeneği güçlendi. Salgından önce bile, Afrika Birliği’nin finans bakanları, dış borçların ödenmesinin ertelenmesine ilişkin ortak bir tutum alma konusunda anlaşma sağlamışlardı. Salgının patlak vermesi ve dünyadaki resesyon üzerine talep, borcun iptaline dönüştü.

Güney Afrika Devlet Başkanı bu talebi Nisan’daki G20 zirvesinde iletti; fakat dünyanın en büyük ekonomileri, 2020-2022 arası bazı borçların faizlerinin ödenmesinin ertelenmesini yalnızca dünyanın en yoksul 76 ülkesi için kabul etti ve bu 20 milyar dolarlık bir ekonomiye karşılık geliyor. Daha büyük bir ekonomk gelişmişlik düzeyine sahip Afrika ülkelerinin anlaşmanın kapsamı dışında bırakılmasının yanı sıra, borç miktarında yapılan indirim Afrika ülkelerinin bu yıl ödemesi gereken ana para ve faiz borcunun yalnızca dörtte birine karşılık geliyor. IMF’ye gelince, 19 Afrika ülkesinin borcunda indirim yapmayı kabul etti. Afrika Birliği’nin hedefi, müzakerelerde borç miktarında 44 milyar dolar tutarında bir indirim almak, bütün Afrika ülkelerinin faiz ödemelerinin durdurmak ve ek olarak 100-150 milyar dolarlık krediler elde etmektir. Milyonlarca kişinin sahiplendiği bu talebin, ancak Afrika ülkelerinde ve aynı zamanda alacaklı süper güç ülkelerdeki halk ve işçi seferberliğiyle dayatılabileceği açıktır. 

Afrikalı burjuva yönetimlerin bu yönde ilerlemedeki tüm sınırlılıklarına rağmen, birleşik talep yankı uyandırdı. Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel, dış borçların iptali hakkında bir çalışma başlatmaya hazır olduğunun güvencesini verdi. Fransa Cumhurbaşkanı Macron Afrika ülkelerinin borçlarının ertelenmesinden ve iptal edilmesi olasılığından söz etti; öte yandan IMF’nin özel koşullarda yeni krediler vermesini önerdi -ki da ABD’nin buna muhalefet ediyor.

Çin ülkelerle toplu olarak müzakere etmeyi reddediyor

Alacaklısı olduğu borç miktarı 140 milyar doları aşan Çin, borçlu ülkelerle yanızca iki taraflı yeniden müzakereleri kabul ederek, toptan borç indirimi için görüşme yapmayı reddediyor -ki bu, dış borcun ödenmemesini topluca ileri süren borçlu ülkeler bloğunun varlığının önemini bir bakıma bir kez daha gösteriyor. Asya’nın kapitalist gücü, Afrika kıtasında 10 binden fazla işletmeye sahip ve Afrika ile olan ilişkilerinde önemli düzeyde dış ticaret fazlası veriyor. Afrika’nın dış borcu, Çin ekonomisi için önemli bir miktar değil, ama politik bir baskı ve itaat aracı olarak stratejik önemi var.

Mayıs ortasında kıtadaki COVID-19 vaka sayısı 72 bini ve toplam ölüm sayısı ise 2.500’i aştı. Yıl sonuna kadar enfekte olan insan sayısının 10 milyonu geçebileceği tahmin ediliyor. Ham madde ihracatındaki düşüş ve fon aktarımlarının girişi, 1980’li yıllardan beri bölgedeki ilk resesyona neden oldu. Bu koşullarda, Latin Amerika’daki mevcut duruma benzer bir şekilde Afrika ülkelerinin birçoğunda sağlık ve eğitime yapılan yatırımlardan daha fazla kaynak tüketen dış borç ödemelerini durdurmak hiç olmadığı kadar acildir.

2009 yılında Afrika’nın dış borcu, yaklaşık 700 milyar dolardı. Bu borcun büyük bir kısmının alacaklısı, devletler ile IMF ve Dünya Bankası gibi çok taraflı finansal kuruluşlardır; 115 milyar dolar tutarındaki borcun alacaklısı da özel kişilerdir. Faiz oranları %15’e kadar varabiliyor. Bizzat IMF, dünyanın en yoksul ülkelerinde kişi başına düşen kamu harcamalarının ezici dış borç ödemeleri yüzünden azaldığını itiraf etmek zorunda kaldı.

Dış borç bir yağma aracıdır

1970-1995 arası, Saharaaltı Afrika ülkelerinin dış borcu 6,9 milyar dolardan 235 milyar dolara yükseldi. 1980’li yıllarda, alınan kredilerin yüzde 70 ila 80’i devletlerden ya da çok taraflı kuruluşlardan olduğundan, bu kredilerin verilmesi, özelleştirmelerin yapılması ve kapitalist ekonominin daha fazla kuralsızlaştırılması koşullarına bağlıydı. Hammadde ihracatına olan bağımlılık giderek artıyor, kıta aşırı yozlaşmış burjuva diktatörlüklerinin kurbanı olmaya devam ediyor. Boyce ve Ndikumana’ya göre 1970-1996 arası kaçan sermaye 187 milyar dolara ulaştı. Colom Jaén, 1970-2002 arası Sahraaltı Afrika’nın 294 milyar dolarlık kredi aldığını, 268 milyar doları geri ödediğini ve hâlâ 210 milyar dolar borcu kaldığını belirtiyor. Afrika içi ticaret bölgenin dış ticaretinin ancak %10’ununa karşılık geliyor ve bu, sömürgeci köklerin bölgedeki ağırlığını gösteriyor: Dış ticaretin %80’i Avrupa ile yapılıyor. 

Borçlu ülkeler bloğunun kurulmasının habercisi, 1987 yılında Afrika Birliği Örgütü’ne borçların ödenmesinin blok halinde reddinin yalıtılmışlığa tek alternatif olduğunu ve “borç ödemeyerek cılız kaynaklarımızı kalkınmaya ayırabileceğimizi” (El Pais, 3/5/2020) öneren Burkina Faso Devlet Başkanı Thomas Sankara oldu.  Birkaç hafta sonra Sankara, Fransız emperyalizminin örgütlediği bir askeri darbe ile devrildi ve öldürüldü.

1996 yılında dış borç yağmasına karşı kitle baskısına ve halkın tepkisine yanıt, G8 tarafından kurulan ve borçlu ülkenin ihracatının %200’ünü ya da vergi gelirlerinin %250’sini aşan borcu sürdürülemez sayan PPTE (Tr. ABYÜ-Aşırı Borçlu Yoksul Ülkeler) inisiyatifi oldu. IMF ve Dünya Bankası, borçları iptal etti ya da eski borçların ödenmesi için düşük faizli yeni krediler açtı; fakat bu yardımlar da kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi gibi ekonomiyi gerileten reformların yapılması koşuluna bağlıydı. Yirmi yılda, çoğu Afrika’da olmak üzere toplam 39 ülke, dış borcun iptalinden ya da borç indiriminden yararlandı. Gördüğümüz gibi, söz konusu olan, çok yüksek oranlı faizler göz önüne alındığında zaten ödenmiş olan borçlardı. Dış borçtaki bu indirimler, Afrika’nın kişi başı GSYH’sinin son yirmi yılda %20’den biraz daha fazla artmasına neden oldu.

Bu deneyimlerin sınırlarını aşmak önmelidir; bunlar şüphesiz borcun ödenmemesinin mümkün olduğunu gösteriyor. Afrikalı borçlu ülkelerin birliğini, Latin Amerika’ya ve Karayipler’e, Orta-Doğu’ya ve diğer yarı sömürge ülkelere yaymak; bu anlamda borcun ödenmemesine ilişkin tavizsiz bir politika temelinde bir blok oluşturarak seferber olmak için emekçi örgütler ile halk örgütleri arasında uluslararası düzeyde bağlar kurmak zorunludur. 

Dış borcun ödenmemesi ve sömürgeci kölelik tazminatı

Afrika ve Karayip ülkelerinde borcun ödenmemesi talebi, Kapital’de Marx’ın “sermaye birikiminin orijinal” temel kaynaklarından biri olarak tanımladığı Atlantik ötesi köle ticareti için emperyalist güçlerden bir tazminat ödemelerini isteyen tarihsel kampanyalarla birlikte ileri sürülmelidir. XVI-XIX. yüzyıllar arası, Afrika’da 30 milyondan fazla insan kaçırıldı ve Amerika’da ve Karayipler’de köle olarak satıldı. Birleşik Krallık, Fransa ve Hollanda gibi Avrupalı güçlerin yürüttüğü bu ticaretin mağdurları, kölelik kaldırılınca hiçbir zaman tazminat alamadılar. Bunun yerine, Karayipler’deki Britanya sömürgelerinde yaşayan köle sahiplerine 1834 yılında köleliğin kaldırılması için, günümüzde 3 milyon dolara karşılık gelen 20 milyon liralık bir tazminat ödendi. Fransa’ya gelince, dünyada kölelik karşıtı ilk devrimin zafere ulaşmasının ardından Haiti’yi, onun bağımsızlığını tanıma karşılığında eski köle sahiplerine tazminat ödemeye zorladı. Fransa’ya olan bu borcu ödemek için, ABD’den yeni borçlar alındı ve bu kez de Amerikalılar  XX. yüzyılın büyük bir bölümünde Haiti’yi işgal etti ve diktatörlükler dayattı. Yıllar sonra, tazminat talebi iki bölgede de taban buldu. Karayipler Topluluğu (Caricom), Avrupa ülkelerine bu konuda baskı uygulamasa da, tazminat biçimleri hakkında bir komisyon kurdu. 1997 yılında Afrika’da bir komisyon, Afrikalıların köleleştirilmesinden yararlanan güçlerin 777 milyar dolar tazminat ödemesini talep etti. Yeni Zelanda’nın Maori yerlilerine ödediği tazminat ve Birleşik Krallık’ın sömürgecilik döneminde Kenya’da Mau Mau halkına yaptığı katliam ve işkence için yaptığı ödeme gibi tarihten emsaller de var.

Afrika’ya, Latin Amerika’ya ve Karayipler’e borçlu olan asıl Avrupa ve Amerikan emperyalizmidir. Sömürgecilik suçları ve ister diktatörlük ister burjuva demokrasisi olsun işbirlikçi yönetimler ile emperyalizm ittifakı tarafından sürdürülen yarı sömürgeci ezici politikalar, geri kalmış kapitalizmi ve ülkelerimizdeki sefaleti biçimlendirdi. Dış borcun ödenmemesine karşı birlik olmak, mevcut krizde halklarımızın vazgeçilmez görevlerinden biridir.

15 Mayıs 2020